- 738 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ARMAĞANIMDIN SEN BENİM...
Söyleyemediklerimi onaylar mı Tanrı ya da içimden geçenleri sana nakleder mi?
Sözcük enflasyonunda girdiğim kuyrukta binlerce kilo kitap alabilirim ben aslında aldım da; almışımdır da yeter ki alınmasın kimse.
Alınganlığım sana da sirayet etti biliyorum ne de olsa aynı genleri t/aşıyoruz.
İzafi bir gündü bu gün yine aslında her d/okunaklı günün tarihçesini kutlarken ve kutsarken Tanrı.
Armağan edilenlerle yetiniyorum. Hayır, hayır, özür diliyorum zira yetiniyorum, dememem lazımdı ve o armağanların ilk sırasında sendin kucağıma verilen şükürler olsun ki.
Aşkın ne olduğunu sen doğmadan evvel sormuştum anneme utana sıkıla ve aldığım cevabı ömrüm boyu unutamadım.
Aşk’a dair bir özdeyişti adeta annemin bana gülümseyerek anlattıkları ve o zamanlar mütemadiyen dinlediğim 45’lik plaklarında rahmetli Zeki Müren’in her aşk deyişinde içimde bir sıcaklık hâsıl oluyordu.
Yorgun değildim henüz ve hayal kırıklığını henüz tatmamıştım.
İşim gücüm yaramazlık yapmak ve sevmekti ve çevremde fazla insan olmadığı için ben sevdiklerimi artı on şiddetinde seviyordum.
Artçıları vardı sevgimin mesela babaannemi sürekli gıdıklardım elbette olan yine bana olurdu… hayır, hayır bilakis sevgime aldığım karşılık ile sürekli kahkaha atardım ama evde üstelik camlar kapalı iken. Henüz küçüktüm bir kahkahanın sokakta atılmaması gerektiğini bilmeyecek kadar.
Sonra sen geldin: soğuk bir Aralık gecesi lapa lapa kar yağarken bana gönderildin.
Hayatımda gördüğüm en güzel bebektin ve pembe yanaklarına, o eşsiz gözlerin nasıl da âşık olmuştum.
Canlı oyuncağım günler sonra eve ulaştı ve çok mahrem bir bölgeydi senin küçük yatağın. Okuldan geldiğimde ellerimi yüzümü yıkama kaydıyla alırdım seni kucağıma.
Güleç yüzümle ismimin eşleştiği nadir zamanlardı ve bir gün; sen, ben ve annemiz parkta dolaşırken yaptığın bir yaramazlıkla o kadar mutlu olmuştum ki ve kocaman bir kahkaha patlattım akabinde hayatımın ilk dersini aldım annemizden. Sokakta gülmek hele ki yüksek sesle… Tanrım, nasıl utanmıştım üstelik bunun ayıp olabileceği asla aklıma gelmemişti.
Dersler… bitmeyen dersler ve bitmesin de.
Sevgiyi dokurken öznemize ve fiillerimiz sev ve umut et, iken varsın dersler bitmesin.
Ve sınavlar, canım benim en son geçen yaz ailecek geçtiğimiz o büyük sınav.
O günleri asla anmak istemediğini bildiğim için her ne kadar zaman zaman aklıma gelse de ben sadece susup şükredip Yaratana sığınıyorum tıpkı senin O’ndan aldığın güçle alt ettiğin bu kadar sorun adına şaşkınlığımı hala saklı tutamazken.
Gönül isterdi ki bu mektubu yazıp eline vereyim lakin okumaya benim kadar düşkün olmadığın için lafını bile etmiyorum: sen iyi ol ve mutlu ol yeter ki.
Günlerin özrü belki de özürlerin günü bu gün aslında her gün özre dayalı yeni sunumlar yaptığım ne de olsa kırmak istemiyorum karşımdakini hatta yanımdakini hatta arkamdakini hatta ve hatta beni kıranları bile ve geçen gün buna yeltendim ama gelmedi arkası.
Sen gibiyim ama sen ben gibi değilsin: eh, olsun o kadar farkımız hem bu kadar yaş var aramızda hem de… sahi, sen bana abla derken ben seni neredeyse babam gibi görüp ve ürküp… affetsin beni hem Allah affetsin hem de babamız ama yalan da değil hani, değil mi?
Yine de üstüne gitmeyeceğim bu konunun sonuçta yaşananlar çok geride kaldı ve sonuçta o, bizim babamızdı.
Andığımız kadar onu ve anmadığımız ne varsa ona dair…
Sözcüklerin kumpası işte ve lastikli cümlelerden kaçıp şimdi sade bir cümleye sığınıyorum aslında sığındığım sadece Rabbim ve duyduğum özlemi yazarak yaşatıp dile getiriyorum.
Zaman çok şey getirdiği gibi çalıyor da lakin yapacak bir şey yok hele ki zamanı harcama ve tüketme konusunda üstünlük bendeyken.
Armağanımdın sen benim madem… demek ki sana ne hediye alsam yetmeyecek sana olan düşkünlüğümü anlatmak adına zaten sevgi armağanlarla ölçülmez ki sadece bir sunum ve bizi rahatlatan o coşkuyu pay ettiğimiz bir sunum hediye vermek.
Dökülen çok şey oldu şu son bir yıl.
Biz döküldük.
Saçların döküldü.
Karşı bahçenin kuruyan kaç ağacından yapraklar döküldü.
Hüzün döküldü yüreklerimizden.
Ve yaşlar döküldü.
Ben ise mütemadiyen cümleler ördüm ve illa ki yapışmalı dedim tüm bu kırıklar ve çoğu yapıştı da geçen süre içinde ama son zamanlarda bazı çatlakla çıkmaya başladı yürek hattımızda hani bizden bize sunulan o hat daha doğrusu gönül köprüsü kısaca sevginin sihirli dokunuşu.
Hastaneleri asla anmak istemiyorum ama onların ve doktorların yaptıklarını asla unutamayız ve biliyorum ki sen bana kızacaksın niye dünü deşiyorum, diye.
Haklısın da ama şu da bir gerçek ki; sen üzülme, diye gözünün içine bakıyorum.
Görmekle bakmak arasındaki farkı bilmek çok yoruyor ve sert mizaçlı insanların daha mı şanslı olduğunu sorguluyorum: hani her şeyi kafaya takmayan, ısrarcı olmayan ve geniş geniş yaşayanlar.
Adabıyla sevmek bizlere iyi gelen aslında herkese ve keşke herkes sevgiyi yeteri kadar özümsese ve yaşasa ve de yaşatsa.
Yaşarken yazıyordum önceleri sonra yazarken yaşamaya başladım sonra araya senin rahatsızlığın girdi ve binlerce şey sanırım en güzeli birbirine katmak: yazmak ve yaşamak doğru orantılı bir sunumla hâsıl olup da her iki tarafı da dengelemek.
Ama ikisi için de tek gereken; sevmek ve severken bile azmi elden bırakmamak hele ki sen: hayatımda gördüğüm en azimli insansın aslında çocukluğundan beri de hep böyleydin ama bu son yaşadığın Allah’ın da bir lütfü iken sana verdiği güç… demem o ki… hele ki sen beş yaşındayken cama attığın yumrukla kolun parçalanmışken ve sen o yaşında bununla başa çıkmayı başarmışken.
Söylemek istediğim çok şey var ama seni kırmaktan korkuyorum ve incitmekten: tıpkı yaşarken seni ve kimseyi incitme hakkım olmadığını bildiğim gibi.
Ve bıktığın bir cümlem ile şimdilik noktayı koyuyorum:
Seni çok seviyorum, canım kardeşim benim gerçi artık sıkılma diye pek kullanmıyorum bu cümleyi ama… varsın bir kez de şimdi söyleyeyim.
Her şey gönlünce olsun senin ve sen bunu fazlasıyla hak ediyorsun.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Teşekkür ederim.
Selam olsun.