- 864 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
Çocuklar meleklerin delilidir
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Şimdi ortaokula gidiyor kendileri. Boyu da boyuma yaklaştı. Fakat küçüklüğünde bana öğrettiği birşeyden bahsedeceğim. Yeğenim Hamza Enes’in ’çelişki yakalama ustalığı’ndan. Evet. Beyzadem küçüklüğünde bu konuda tam bir ustaydı. Hatta, ustalığı yanında, çelişkileri kollama huyu da vardı.
Mesela: Bir keresinde çizgifilm izlerken karakterlerden birisinin adını sormuştu. Doğrusu: O an hatırlayamadım. Yine doğrusu: O an çok da önemsemedim. Tipine bakarak kendimce yakıştırdığım birşeyi söyleyiverdim. Kabullendi. (En azından ben öyle sandım.) Aylar sonra yine aynı çizgifilme denk geldiğimizde aynı karakterin ismini tekrar sordu. Doğrusu: Bu ikinci seferde de birincisinden farklı bir tavır takınmadım. Yine bir isim salladım. Önemsemedim. İşte o zaman cevabı yapıştırdı: "Geçen sefer sorduğumda (...) demiştin. (...) dememiştin. O zaman yalan mı söylemiştin?"
Kabullenmesi zor. Evet. Yalan söylemiştim. İnsanlar böylesi mevzularda dediklerinin belalı bir sonuç doğurabileceğine ihtimal vermiyorlar. Yalan söylemeye alışan bireylerin, yitirdikleri masumiyetle birlikte, dünyaları karmaşıklaşıyor. Samimiyete daha az inanıyorlar. Karşılarındaki insanların yüzdeyüz doğru olduğuna/olacağına daha az ihtimal veriyorlar. Gerçekliği daha az önemsiyorlar. Kimileri buna ’tecrübe’ dese de aslında bizde birşeyler yıpranıyor. Hatta yalancılık hafızaya da zarar veriyor.
Aziz Nesin’in Şimdiki Çocuklar Harika’sında da çocukların bu yeteneğini anlatan bir öykü olduğunu hatırlıyorum: Ebeveynleri sürekli çocuklara nasihatler veriyorlar. Sürekli yapmaları gereken doğrulardan bahsediyorlar. Ama çocuklar bir yandan da sürekli anne-babalarını yokluyorlar. Olayları karşılaştırıyorlar. Sözlerini karşılaştırıyorlar. Davranışlarını karşılaştırıyorlar. Tavsiyelerini yaşamlarıyla sınıyorlar. Sonuç ne oluyor peki? Aile büyüklerinin nasihatlerini yaşarken pek de önemsemediklerini farkediyorlar. Öykünün içinde sürekli dilegetiriyorlar bu çelişkileri çocuklar. Ve farkettikleri her çelişkiyle güvenleri azalıyor. Gerçeklik algıları bozuluyor.
Çelişkileri farketmek bir arşivcilik meselesidir. İyi bir hafıza gerektirir. Çocuklar da bu konuda Allah’ın ihsanına uğramışlardır. Her çocuk her olayı önemsemez. Her bilgiyi de kafasında tutmaz. Ama bazı hususlarda arşivcilik yapmayı görev edinir. Tıpkı yeğenimin isimler konusundaki arşivciliği gibi. Bir keresinde de başka bir çocuğun ebeveynine ’oyuncaklarını paylaşma’ konusunda şöyle isyan ettiğini işitmiştim: "Baba, sen arabanı isteyen herkese veriyor musun, vermiyorsun! Ben niye oyuncak arabamı paylaşayım?"
Buradan bir ayet-i kerimeye yüzümüzü çevirelim istiyorum arkadaşım. Çünkü güzel bir düğümü açacak. Kâf sûresinin 18. ayetinde kısa bir mealiyle buyuruluyor ki: "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın." Ben bu hakikate ’çocuklarla ilgili tecrübelerim üzerinden de’ iman ediyorum. Ve diyorum: Nasıl ki, baharda sayısız türün kışın ölümünden uyandırılması, tekrar yemyeşil hayata döndürülmesi, ahiretteki dirilişi müjdeliyor, ’olabilirliğinden’ haber veriyor; aynen öyle de; şu hayatımıza bahşedilmiş bicirik, şirin, şeker masumiyetler de meleklerin şahitliğine bir müjdeci oluyor. Onlardan haber veriyor. Yani çocukların arşivciliği meleklerin arşivciliğine delil oluşturuyor.
Nasıl bir amcayız? Nasıl bir babayız? Nasıl bir anneyiz? Nasıl bir halayız? Nasıl bir teyzeyiz? Aslında bunun cevabı çocukların sinesinde saklı. Tıpkı meleklerin sinesinde amel defterlerimizin saklı oluşu gibi. Masum oldukları dönem boyunca, onlar, biz bozana veya imtihan sürecinde kendileri yitirine kadar, birer kayıtçı gibi etrafımızda geziniyorlar. Sürekli fotoğraflarımızı çekiyorlar. Sürekli kameraya alıyorlar. Sürekli tahlil ediyorlar. Değerlendiriyorlar. Bunlardan kendilerinde bir birikim oluşuyor. Ve bu birikim üzerinden gerçeklik algıları şekilleniyor.
Az önce dokunduğum meselede azıcık ilerleyeyim: Bir çocuk, yeterince yalan işitene kadar, yalana inanmaz. Kavram olarak bilmez onu. Zamanla bizden öğrenir. En abartılı tasvirlerinizin bile onda hakiki bir karşılığı vardır. Gerekli miktarda hayalkırıklığı yaşamadığı için hayali götürebildiğiniz yere kadar gider. Ve hepsi gerçek muamelesi görür. Çocuğunuza askerde helikopterden helikoptere atladığınızı söyleseniz bile bunu yadırgamaz. Kabullenir. Sonra yalanlarınızı farkede farkede ’aldatılmışlıklar’ birikmeye başlar. Bu birikmeyle önüne ’gerçeklik’ diye getirilen herşeye karşı bir temkin hasıl olur. Bu temkin nedeniyle hafıza herşeye hakikat muamelesi yapmaz. Tutmaya çalışmaz. Tutulanların sayısını azaltır. Masumiyet yitirildikçe hafıza da zayıflar. İşte bu yüzden zayıflar.
Ahlakında yalancılık olduğunu düşündüğüm insanların anlattıklarını kafamda tutmam. Neden? Tutmaya değecek gerçeklikleri olmadığını düşünürüm de ondan. Ne de olsa birkaç gün, hafta, ay sonra tersini söyleyeceklerdir. Veya söylediklerinin hakikat olmadığı ortaya çıkacaktır. Veyahut çıkma ihtimali vardır. Bu düşünce beni onlara karşı kayıtsız kılar. Her anlamda kayıtsız. Hem söylediklerine aldırmam. Hem de kayda almam. Sohbetimiz bittiği anda silinmiş olurlar.
Yıllar önce, sözverdiği halde randevusuna gelmeyen bir siyasetçinin, kendisine şöyle söylediğini nakletmişti bir arkadaşım: "Bir siyasetçi ’Tamam’ diyorsa o aslında ’Belki’dir. ’Belki’ diyorsa ’Hayır’dır. ’Hayır’ diyorsa o zaten siyaset yapmasın." Siyasetçiler verdikleri sözleri ve muhataplarının da onların söylediklerini çabuk unutması bundan olabilir mi?
Harama nazar etmenin hafızayı kötü etkilemesini de bu noktadan anlıyorum. Birşeyin haram olduğunu bildiğin halde onda ısrar etmen aslında senin içinde bir çelişki doğuruyor. Onu biliyorsun ama bilmemek de istiyorsun. Hem doğru buluyorsun ama hem de doğru bulmayan yerlerin de var. Hem hatırlıyorsun hem de hatırlamak istemiyorsun. Çünkü vicdanın azap çekiyor. İşte bu türden bir çelişki insanda "Keşke bilmesem!" duasına dönüşüyor bence. Büyük acılar yaşayan insanların hafızalarının zarara uğraması da bununla ilgili. O kadar unutmak istiyorsun ki hafızan zayıflatılarak bu duan kabul ediliyor. İyilik isteyene iyiliğin kötülük isteyene kötülüğün yolları kolaylaştırılıyor.
Mevzu çok dallandı. Toparlayıp bitirelim. Meleklerin kayıtçılığı akla hiç uzak değil arkadaşım. Çünkü çocuklar onların delili. Onların günahsızlığında canlı türlerinin bizdeki şahitliklerini unutmaları mümkün değil. Nasıl Hamza Enes o karaktere verdiğim yalan ismi unutmadı. Hatamı yakaladı. Gerçeklik algısı bozulmamış canlılar olarak melekler de aynı şeyi yapabilirler. Bizi sürekli izleyerek kayıt tutuyor olabilirler. Evet. Bu konuda evlerimizdeki masumlar/melekçikler hep masum kalan melek kardeşlerine şahitlik edebilirler. Onlara delil olabilirler. Allahu’l-a’lem diyelim. En doğrusunu elbette Allah bilir.
YORUMLAR
Maalesef yaşadığımız gibi inandığımız için inandıklarımızı unuttuk ..Çocuklara ve etrafa takındığımız umursamazlık ve küçük şeyler kartopu gibi büyüyerek yolumuzu tıkıyor...Yine burdan hemşehrim Üstün Dökmen'in güzel bir sözünü yeri gelmişken aktarayım..." Çocuklarınızı terbiye etmeyin, zaten size benzeyeceklerdir.Siz kendinizi terbiye edin yeter." Saygılarımla
Aziz Remzi tarafından 2/27/2019 1:32:13 PM zamanında düzenlenmiştir.