3
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1055
Okunma
rehavete açılan kolların düş kırıklığını yaşamıştır her insan ve söz geçmeyen içteki boşluğun yokluğunu deneyimlemiştir bir şekilde.
yeni doğan günlerin çiçeklerini yolmak gibi bir niyetim olmasa da yitişlerinden sıyrılmış üsluplar biriktirmeyi beceremiyorum ben.
göz çukurlarım karınca istilasından kurtulamıyor bir türlü. ben mi yanlışım bu yolda yoksa etraf dediğimiz düzen mi, henüz anlayamadım ayarını.
dış sesler içselliğimle entegre halde. bunlar yetmezmiş gibi bir de anlaşılamamanın sadakatli yükü omuzlarda.
yorulmaya ayak direyen derin bir ağrı karşı tepelerden göz kırpıyor, dumanlı bir sabahı ardında bırakarak. ne demeli ki şimdi, her tokat yemişliğinden bir acıyı heybesine dolduran sancıya. kim tutabilir çöllerin kavrukluğunu elinde yanmayarak. çivi çiviyi söker diyerek daha da mı kanatmalı kabuğu bulunamayan yaraları.
-bilemedim.
...
nasıl özlendiğini anladın sen baba..