SEVGİLİYE MEKTUPLAR (7)
Sevgilim,
Alın yazım,
Bahar gözlüm,
Güneşin sabahıma düşürdüğü ışıklarında kaleme alıyorum mektubumu. Avlumun bahçesindeki kuş cıvıltılarının seromanilerinde içime düşürdüğün kor ateşinin duygularında sesleniyorum sana. Hafif kırağı düşmüş ve azıcık üşümüş gül dallarının boynu büküklüğünde dolu gözlerle kelimelerimi satırlarıma dizmeye çalışıyorum. O kadar zorlanıyorum ki sana mektup yazmaya... Adeta kalemimin mürekkebi kuruyor! Kafamda dizayn ettiğim gelimeler darmandağın, yerine oturmuyor. Elim titriyor, parmaklarım kilitleniyor. Uzaklarımda kalman ne acı. Senin de durumunu bildiğim için boynumu kösüyorum. Biliyorum yüreğinin mutsuzluğunu, her günün acılarla, yorgunluklarla, vefasızlıklarla dolu olduğunu. İnşallah bu günlerimiz gelip geçecek, ben de mektupların içime düşürdüğü sızılardan kurtulacağım.
Bir önceki mektubumun karşılığı senden henüz gelmeden yazmamın nedeni; bugün on dört Şubat, sevgililer günü. Yanında olmayı çok isterdim ama olamadım işte. Eğer yanında olabilseydim nelerimi feda etmezdim ki sana? Sana olan derin sevgim bana neler yaptırtmazdı ki? Bir deniz kenarına gider, kimsesiz sahiller kumsalında el ele tutuşarak denizin dalgalarına göğüs gerer, üzerimize fırlattığı sularında cilveleşirdik. Bizi katip eden martılara caka satarcasına dudak dudağa poz verirdik onlara. Sonra aldığımız simitleri ödül olarak onlara dağıtırdık. Kumsalın yazdan kalma sıcaklığına kendimizi gömerdik. Yanımızdan geçen keten helvacıdan helva, az ilerimizde bizim için bekleyen romen kadından kırmızı güller alırdım. Yok öyle kapitalizmi zengin edecek ağır hediyeler almazdım gösteriş yapar gibi. Ben seni sen olduğun, yüreğindeki berraklığın, bakışlarındaki sevgi dolu ışığın için sevdim. Ben seni başka şeyler için sevip gözlerini asla boyamak gibi derdim, amacım olmadı. Ellerinin dokuduğu tualindeki saflığınla sevdim seni. Bakma sen görgüsüzlerin severmiş rolü yaptıklarına. Aslında hiç sevmediklerine çok şahit oldum.
Bitanem,
Son zamanlarda oldukça yorgunum, bitkin düştüm. Sanırım senin yokluğundan olsa gerek. ’’Benim yokluğum seni nasıl yorar!’’ deme lütfen. Öyle bir yoruyor ki; ben de ne iştah kalıyor, ne çalışma, yazma arzusu. Her şeyden el çekecek duruma geldim. Hasretin evimin yapayalnız hücrelerinde soldurdu beni. Takattan düştüm, damarlarımdaki kan çekildi, kuruyacak noktaya geldi. Bakışlarım fersiz, adımlarım gitmiyor ileriye. Geçen gün bahçeme senin adını vereceğim güller için yer yaparken biraz çalışayım, sana süprizim olsun istedim. Hava güzeldi ve ben o havanın güzelliğine aldanarak gül fidanlarının yerlerini yapmaya çalıştım. Bir ara terledim ve üzerimdeki kazağı çıkarıp attım bir kenara ve akşama yetiştireyim diye hızlı tempo ile çalıştım. Yorgunluğumun haddi hesabı yoktu o gün. Çok yorulmuş, akşamdan yatağın yolunu tutmuştum. Meğersem, soğuktan şifamı kapmışım. Sana yazmaya çalıştığım şiirimi de yarıda bırakmış, ertesi öğleye uyanabildikten sonra tamamlayabilmiştim. Senin o güzel yüreğine özel gününe şiir yazmıştım sana bir an önce ulaştırabilmek için. Soğuk algınlığımın esası iki gün sonra karşıma çıktı. İçimde bulantı, dermansızlığım had safhada, kendime çay yapacak meccalimi kaybetmiştim. Yirmi dört saat yatağımdan çıkamadım. Yalnızlık ne zormuş be? İşte o kötü halimde yokluğun daha bir dokundu bana. Ağladım! Bereket versin kocakarı ilacı dedikleri şeyleri uyguladım da bir buçuk günde toparlayabildim kendimi. Şimdi biraz iyiyim. Sen üzülmeyesin diye demiyorum. Vallahi cidden iyiyim.
Ömrüm dediğim sevgilim,
Bugün canım çok sıkkın. Kara haber tez duyulur derler ya! Keşke duymasaydım! Bir senin hasretin ve daha tam anlamı işe geçmeyen gribimin üzüntüsü, şimdi de çok değer verdiğim birinin hayata, güvendiğini sandığı dava arkadaşlarının çoğuna hakkını helal etmeden gitmesi yıktı beni... Ozan Arif’ten yani Arif Şirin’den bahsetmek istediğim kişi. Ömrünü vatan, millet, Türk dünyası için seferber etmiş ama karşılığında en sevdiği ocağından sürgün yemiş biri o! Uzun yıllardır tanırım kendisini. Avrupa’da, diğer ülkelerde, ülkemizde Türklüğün mihenk taşı olmuş, başına gelen her türlü belalara aldırmadan Türk ülküsüne sazı, sözü ve şiirleri ile hizmet etmiş zamanımızın Dede Korkut’u idi. Onu Hollanda’da tanımıştım. Malum 12 eylül zebanilerden dolayı yıllarca Avrupa’da bilhassa Almanya’da sürgün hayatı yaşamış, Avrupa Türklüğünün sesi, gözü, kulağı olmuştu. Ülkeye giremiyordu. Girmiş olsaydı diğer vatanseverlerin başına gelenlerde onun başına gelecekti. Biliyor musun onun yaptığı önemli bir şey daha vardı çok az inanın bildiği? Neydi biliyor musun? Dünyaca meşhur dev bir haltercimiz vardı. O da şimdi hayatta yok. Allah rahmet eylesin. Naim Süleymanoğlu. Bulgaristan adına olimpiyatlara katılan Türk. Avusturalya’daki olimpiyatlardan onu alıp Türkiye’ye iltica etmesini sağlayan, her türlü organizeyi yapan kişi Ozan Arif’ti. Onu ülkemize kazandırarak nice altın madalyaları ülkemize kazandırtmıştı ama sahiplenen o zamanın başbakanı Turgut Özal kahraman ilan edilmişti. Ozan Arif’in zaten şanda, şöhrette gözü olsaydı davasını satar, başka yerlerde olurdu birileri gibi!.. Ülküsü için yanıp tutuştuğu ocağından her türlü hakaretlere maruz kalsa da ocağını asla terk etmedi. Yani adam gibi adamdı Türk seciyesine sahipliği. Allah gani gani rahmet eylesin. Beni derinden yaraladı gidişi!..
Bu olumsuzlukları yazarak seni de üşmek istemezdim ama içim yandı bir tanem! Seviçlerimi de, acılarımı da seninle paylaşmayı görev biliyorum. Ne yapalım hayat işte... Vakti geleni Yaradan yanına alıyor. Ölüme çare yok demiş tabipler. Allah bizlere uzun ömürler versin, mürüvetimizi az da olsa görelim. Sevdamızın güzelliklerini vuslatımızla yaşayalım. Kadere boyun eğeriz amma Allah’ım bizleri kavuşturmayı nasip eder inşallah.
Kendi durumlarımı yazmaktan senin durumunu soramadım sevgilim. İnşallah sağlığın, huzurun yerindedir. Ben her zaman istiyorum kendini yormamanı, çıkıp İstanbul’un en güzide yerlerinde gezmeni. Pangaltıy’a, Osmanbey’e, Nişantaşın’a, İstiklâl Caddesi’ne at kendini, morel bul, yorgunluğunu, hasretini dindir. Bazen de al eline fırçanı resimler yap, otur masa başına şiirler yaz. Biliyorsun ne kadar güzel şiirler yazıyorsun yazdığında. Ben şiirlerine aşinayım. Bende şiirler yazsam da senin kadar derin ruha inemiyor,işleyemiyorum. Senin kadınsı ruhun şiirlere o kadar güzel yansıyor ki; okurken yaşıyorum. Şiirlerin yüreğimde nişane, ömrümün bitmeyen melodileridir. İnan bana aşkım; şiirlerinin bir çoğu beste olacak durumda. Umarım o enfes şiirlerin bir gün türkü olarak dinlenir radyolardan. Seninle yoğunlaştığım gecelerin o bitmez saatlerinde şiirlerini açar saatlerce okurum. Bazen duygulularıma yenik düşer, gözlerimden boşalır yaşlarım. Bazen de kendi kendime kahırlanır atarım kendimi karanlığa, siyaha bürünmüş gökyüzünün altında dolaşır dururum deli divaneler gibi. Uzaklardan rüzgârın getirdiği kokularını çekerim taaa iliklerime kadar, kâh yağmurlarda sırılsıklam olurum aşkınla...
Bahar gözlüm,
Allah’tan tek isteğim; gözümdeki nurlu aydınlığın kaybolmasın! Kalbimdeki bahar yeşilliğin solmasın! Sen gidersen bil ki hayatta yokum. Varlığın; kalbime kazıdığım ölümsüz aşkının beni hayata sımsıkı bağlamasıdır. Ne kadar uzaklarda da olsak, kalbimizdeki mesafesiz yakınlığımız bir nebze bizi teselli etmekte. Tanrı’ma şükürler olsun bizi bize bağladığı, seni bana alın yazım yaptığı için.
Yanında olamasam da sana yüreğimden gelen en içten duygularımı yolluyorum 14 Şubat sevgililer gününe. Ne olur ağlama! Tanrı bize bu sevgiyi, aşkı bağışlamışsa elbet günü, vakti geldiğinde vuslatı da nasip edeceğinden eminim biz aşkımıza sadık kaldıkça. Nice mevsimler, aylar geçti sensiz! Bu zor badireleri de birlikte aşacağız sabrımızla.
Satırlarıma şimdilik burada nokta koyarken, anlından en koyu özlemlerimle öpüyor, Allah’a emanet ediyorum seni oralarda. Aklın bende biliyorum amma benimde aklım hep sende. Kendini yıpratma bir tanem...
Bu günün armağanı olarak sana kırmızı güller, sardunyalar yollayamasam da, gönül menbaamdan şu dizelerimi armağan ediyorum can tanem, bahar gözlüm...
-------
ÖLÜMSÜZ AŞKSIN SEN !..
.........................................................................Sanadır ........
Bugün bir doğum sancısı var yüreğimde
Yılları saran sevdanın hayat buluşu
Gönlüme nağme nağme dokunuşu
Beklediğim sendin ana rahminden düşen
Hayata açtım seninle gözlerimi
Yeditepe’de okunan ezanların hikmetinde...
........
Mevsim kara kış, çıvgın rüzgar var dışarıda
Karlar düşüyor sokağıma
Hilâl kaşların doğuyor gecelerime
Sayıklar düşlerim yazgını beklerken Tanrı’dan
Muhabbetim demlenir şiirlerimde sana
Gün gibi doğdun sevdanın zemheri soğuğunda
........
Sanki bir bahar çiçeği gibisin bembeyazlığınla
Lavanta kokun mor çiçeklerimi sarar
Nice yıllar beklediğimdin sen
Sufinin ney’inden düşen nefesimdin
Dudaklarımdan sızan hecelere dizerken seni
Divitimin mürekkebine bulanan ölümsüz aşktın...
........
Zafer Direniş
...
14 Şubat 2019 Perşembe 08:00 KARABULUT
YORUMLAR
direniş
Seri olarak yazıyorum bu mektupları
umarım bir kitaba dönüştüreceğim.
Güzel gardaşım;
Güzel yüreğinizden dökülenleri okudukça duygulandım. Ara ara gözlerim doldu. Çünkü senin yaşadığın hasret sancılarını, bende bir memur olarak çok yaşadım. Daha doğrusu zalimler yaşattı. Ailemden sevdiklerimden uzakta çok gözü yaşlı günlerimiz geçti. Bilirim hasret sancılarını. İnşallah tez günde kavuşursunuz sevdiklerinize.
Güzel yazınızda, çok değerli abimiz Ozan Arif'ten de bahsetmişsiniz. Hepimizin, Milletimizin başı sağ olsun.Yiğit bir Anadolu Cengaveri günümüzün Dede Korkut'u idi.
Sevdası ülkesidir, ülküsü Türk Dünyası
Kötülerin düşmanı, halkın büyük deryası
Bozulurdu görünce, düşmanının kimyası
Gönlümüzde yeri var, mekanı cennet olsun.
Selam ve saygılarım uzaklara...
direniş
Var olasın can kardeşim...