24
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
4679
Okunma
Büyük şaire sormuşlar: “ Sevmek mi daha güzeldir, sevilmek mi? ” diye. ”Sevmek! ” demiş “Çünkü ne kadar sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın! ”
Sevginin bütün ulviliğine rağmen ‘bencil bir duygu olduğunu düşünüyorum, bir şiirimde de işlemiştim bunu:
‘Sevgi,
İnsanın en büyük bencilliği,
Ama bencilliğin
En insancasıdır.’ diye.
Sevdiğimiz her şeyde ve herkeste ‘bize görelik’ en büyük kıstasımızdır. Bizim istediğimiz gibiyse severiz. Seçimlerimizin hepsi ona göredir.
Taraflıdır sevmek, hak etmek yoktur, sadece uygun görmek vardır. Bu uygunluk ‘en’ kapsamında mıdır? Bunu soramayız, tartışamayız bile. Sırf ‘bize göre’ olsun diye sevilmeye değer neler, kimler kenarda kalır. Öyle olunca sevgiyle yapılan tercihleri ‘ölçüştürmek’ de bir o kadar yanlış olur.
Bütün baskın özelliğine rağmen ‘verici insanlar’ sever. Birine ‘gönlünü vermek’ her an onu düşünmek, sanki onun için yaşamak ne büyük bir mutluluktur.
Sevilmeye gelince, hazıra konmak gibidir. Çoğu kez çaba bile sarf edilmez, hâtta sevilenin bazen haberi olmaz kendisine söylenmezse, o kadar edilgen bir duygudur. Keşke her zaman kıymeti bilinse!
Sevilmek ne büyük bir şanstır aslında, çünkü istemekle olmaz ki! Çoğunlukla kendiliğinden gelir, bulur sevileni, sarar, sarmalar, içine alır. Ayaklar yerden kesilir, değerli olduğu düşünülür. Sanki yalnız onun için yaratılmış ve yaşayan biri vardır artık dünyasında.
Oysa zamanla aradaki sevginin ‘şirazesi’ kayarsa, vaktiyle bu duygudan haberi bile olmayan sevgili, duygunun ve durumun ‘ahkâm keseni’ olabilir. Artık davul, sevenin boynunda; tokmak, sevilenin elindedir!
Bir gün o büyük sarmal seveni öyle bir içine alır ki, sevilenin değeri arttıkça sanki sevenin değeri azalır, küçülür, yok olur. Sevilmenin bedelini ödetir gibi davranılmaya başlanır. Kişi, ‘değerli olmayı ‘ kaldıramamışsa sevilmek ‘büyük’ sevmek ‘küçük’ değerdir artık onun için. Sadece almış, karşılığını verememiş ve seveni tüketmiştir. Bir gün bu büyük sevgide de biter!...
Sevilen bir gün bakar ki canlar acıyor. Taa yukarılardan bir yerlerden düşüvermiş ‘gümmm! ’ diye. Sevildiğinin kıymetini bilememiş ve ‘seveni’ kaybetmiştir!
Herkes sevilmeyi kaldıramaz, bu duyguyu taşıyamaz! Yok sayılan insanlar, ona bu duyguyu yaşatanı ‘var etmezler’. Bu anlaşıldığında da muhtemelen çok geç kalınmıştır.
Duygular nesnel değil ki! Onları onaramazsınız, ayrıldığı yerden yapıştıramazsınız, koptuğu yerden bağlayamazsınız!
Sonsuza kadar kalır bu iz...
Hani şair demiş ya: “ Dal rüzgarı affetse de kırılmıştır bir kere! ”
Ünlü Japon düşünür Masumi Toyotome sevgiyi üç çeşide ayırır:
EĞER SEVGİSİ:
Belli koşullar yerine getirilirse verilecek sevgidir. ‘şarta bağlıdır’. Yazar, nedeni ve şekli olarak bencil bulduğu bu sevginin istenilenlerin yerine getirilmesi için vaat olarak kullanıldığı görüşünde. Bu sayede karşılığında bir şeyler kazanmak amaçlanır.
Yazara göre evliliklerin pek çoğu ´eğer´ türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor.
En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile ´eğer´ türüne rastlanıyor.
ÇÜNKÜ SEVGİSİ:
İlk bakışta ‘eğer sevgisine’ tercih edilebilecek gibi görünen bu sevgi türünde sevilenin bazı değerleri ve sahip oldukları öne geçer, kişi geride bırakılır. Gün gelir bu değerler azalır ya da yok olursa onlara dayanarak ayakta duran sevgi de çöker. Bu açıdan bakınca ilk iki sevgi türünün birbirlerinden çok da farklı olmadıkları görülür. Asıl sevilen kişi değildir, yapacakları ya da sahip olduğu değerleridir.
Japon yazar: “Toplumlardaki sevgilerin çoğu ´çünkü´ türünde olup bu tür sevgiler kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür.” diyor.
RAĞMEN SEVGİSİ
Bu sevgi türünde bir şeyler beklendiği için değil tam tersine bir şeyler eksik olmasına rağmen yürek, yürekten sevilir.
Japon yazar bu konuda fikrini belirtirken: “Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası yok. Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da ayni şeyi başkasından beklemektedir.” der.
Romantizmin kusucusu Victor Hugo’nun 1831’de yazdığı Notre Dame’ın Kamburu romanının asil, yakışıklı, zengin delikanlı Esmeralda´ya çingene olmasına rağmen aşıktır, Esmeralda da Quasimodo´yu dünyanın en çirkin en korkunç kamburu olmasına rağmen sever.
Mecnun’un Leyla’ya olan aşkını ve kavuşamadıklarını duyan devrin padişahı Mecnun’u çağırtır ve ona yardımcı olmak istediğini söyler. Babasının kızı vermediğini öğrenince ‘bir de ben göreyim’ der. Kızların su aldığı çeşme başında gizlenerek beklerlerken padişahın gösterdiği her güzel kıza Mecnun ‘hayır o değil.’ der. En arkadaki zayıf, esmer kızı gösterip heyecanla: “Efendim, işte Leyla!” der. Padişah şaşkın: “Aman be evladım! Bu kız için mi çöllere düştün?” deyince Mecnun kırgın: “ Ama efendim, siz ona bir de benin gözümle bakın.” der.
Mecnun’un verdiği ders sevginin özünü anlatır:
GÜZEL OLAN SEVGİLİ DEĞİLDİR, SEVGİLİ OLAN GÜZELDİR!
Dünyadaki en büyük kıtlık “rağmen türü sevginin ” yeterince olmayışıdır.
Hayatınızda “rağmen” sevdiğiniz kaç kişi var?
Sevdiğinizin ve sevildiğinizin kıymetini bilin, sevgileriniz daim olsun.
SEVGİLERİMLE…
10.02.2019 Serap IRKÖRÜCÜ