- 764 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SİZ HİÇ DOLDURULMUŞ İNSAN CESEDİ GÖRDÜNÜZ MÜ?
“Buradan alıp götürmeye geldim;
seni şişleyen gözlerden
karanlıkta yaşayan
insandan yapılma canavardan
emperyalizmin pençeleriyle
bedenini lime lime parçalayıp doğrayan,
senin ruhunu benzetip de Şeytanınkine
kendini en büyük tanrı ilan eden!”
“Sarah Baartman’a Şiir”, Diana Ferrus
***********************************************
’’Tanrılar Çıldırmış Olmalı’’ Diye bir filmi görmediyseniz bile mutlaka duymuşsunuzdur.
1981 Yılı yapımı olan bu filmi seyretmiştim yıllar önce. Süper komedi bir filmdir.
Film süper komedidir ama filmin çekildiği topraklar ve filmin başrol oyuncusu ( Ki yanlış hatırlamıyorsam başka oyuncusu da yoktu. Tek kişi hiç bir diyalog olmaksızın filmi götürüyordu ) N!xau gerçek manada bir Güney Afrikalı kabile mensubuydu ve onun kabilesi tarih boyunca beyaz adam yüzünden oldukça büyük acılar yaşamıştı.
Evet, N!Xau’nun da kabilesi olan Khoisan kabilesinde 1789 yılında bir kız çocuğu dünyaya geldi. Bu kız çocuğuna Saartjie adı verildi ve Saartjie’nin hikayesi hiç de komik değil, tam tersine dehşet vericiydi.
Annesini hiç görmeyen Saartjie’nin babası da bölgede Hollanda ve İngiliz sömürgecileri arasındaki savaşlar sırasında ölünce onu kendisi gibi siyahi olan bir tüccar himayesine alır ve Cape Town’a getirerek burada çiftliklerde hizmetçi olarak çalıştırır.
Bu arada özellikle İngiltere Güney Afrika’dan topladığı insanları köle olarak başka sömürgelerine götürüp şeker kamışı tarlalarında hayvan gibi çalıştırmaktaydı. O sebeple de Saartjie’nin kabilesi de İngiliz , Hollanda, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin yol geçen hanına dönmüştü.
Saartjie 21 yaşına geldiğinde olağanüstü iri kalçaları bir İngiliz tabip subayı olan Alexandr Dunlop’un ilgisini çeker. Bu kızı Eğer İngiltere’ye götürürse gerek gösteri dünyasında gerekse bilim dünyasında da ilgi çekici bulunacak ve kendisine çok fazla para kazandıracaktır. Nitekim Saartjie’yi de aynı vaatlerle kandırır ki aslında kandırmasına bile gerek yoktur çünkü Avrupa’nın her ülkesinde köle ticareti yasaldır. Yani onu zorla götürse de kimsenin itiraz edeceği yoktur.
Saartjie ilk önce İngiltere’ye getirilir. Bu olağanüstü iri kalçaları olan kadının aynı zamanda vaginasının da oldukça iri olduğu anlaşıldığından zaman zaman üzerine oldukça dar , bütün hatlarını belli eden kıyafetlerle ama çoğu kez çıplak bir vaziyette sirklerde, müzelerde sergilenmeye başlar.
O artık Saatjie değil Sarah olmuştur. Vücudu boyanır, üzerine tüyler dikilir ve o haliyle dans ettirilir.
Olağanüstü iri kalçaları ve vaginası çeşitli araçlarla dürtülür, taciz edilir, aşağılanır, hakeretlere uğrar. Medeni (!) Avrupalı kendine yeni bir eğlence aracı bulduğu gibi bilim dünyası da beyaz adamın ne kadar medeni, siyahların ise ne kadar vahşi olduklarını Sarah sayesinde bir kez daha kanıtlamış olurlar (!)
Aslında Sarah’ın kalçaları sadece ona has bir özellik değildir. Kabilesindeki tüm kadınlar iri kalçalıdır ve bu özellik onlara Allah tarafından verilmiş bir özelliktir.
Sarah’ın kabilesine Avrupalılar “Hottentot” adını verdikleri ve vücudundan dolayı da şehvetin sembolü olan Venüs’e (Afrodit) benzetildiği için ona artık “Hottentot Venüsü”. Denmeye başlanır. Kısa sürede İngiltere’de en çok konuşulan kişi olur.Posterleri asılır, adına operalar düzenlenir, baladlar yazılır, karikatüristlerin favori malzemesine dönüşüverir.
Zamanla vicdan sahibi bir iki kişi çıkıp Sarah’a yapılanların durdurulmasını istese de sonuç olumsuzdur zira mahkeme kararına göre Sarah tüm bunları kendi isteği ile yapmaktadır.
Dört yıl kadar İngiltere’de böyle bir hayat yaşayan Sarah daha sonra Fransa’ya götürülür. O artık bir sirkte vahşi hayvan olarak sergilenmektedir.
İngiltere’ye getirildiğinden beri yaşadıklarına katlanabilmek için sürekli içki içen Sarah, Fransa’da bir müddet sirklerde teşhir edildikten sonra artık popülerliğini kaybeder ve serbest bırakılır. Yapabileceği hiç bir iş olmadığından vücudunu satmaya başlar. Ve nihayet 1815 yılında henüz yirmi altı yaşındayken bu kahpe dünyadan ebedi aleme göçer.
Hikaye bitti sanıyorsunuz değil mi? Hayır bitmedi.
Sarah ölür ölmez vücudu Napolyon’un da doktorluğunu yapmış olan Ceorge Cuvier adlı doğa bilimci- zoolog tarafından yarılır. Cinsel organı ve beyni çıkarılır, vücudu aynen bir hayvan gibi doldurulur ve adına utanmadan ’’İnsanlık Müzesi ’’ ( Musee de l’Homme ) denen müzede sergilenir. Hem de ne zamana kadar biliyor musunuz? 1974 yılına kadar...Yani ölüm tarihinden itibaren tam yüz elli sekiz yıl boyunca...
’’Şimdi artık bitmiştir bu lanet hikaye ’’ Diye düşünüyorsanız az sabır...
1994 yılında Nelson Mandela, Sarah Saartjie Baartman’ın Fransa’da bir depoda tutulan cesedinin ülkesine gönderilmesini istedi. Bu istek ancak 2002 yılında gerçekleşti ve Sarah Saatjie Baartman, 21 yaşında genç bir kız olarak gittiği medeni Avrupadan (!) İçi doldurulmuş bir ceset olarak ve ancak yüz doksan iki sene sonra dönebildi ülkesine.
YORUMLAR
Değerli hocam, Sarah'ın acı hikayesini biliyordum...
Fakat yazının son bölümlerini burada okudum...
'Beyaz adam' nitelemesinin nefret yüklü olması anlaşılmaz bir durum değil...
Fakat gel gör ki, alemlere rahmet olarak gönderilmiş Kur'an aydınlığından yoksun olmanın bu duruma yol açtığı kolay anlaşılmıyor...
Tabii 19 Mart 2015'te Afganlı yobazlar tarafından hunharca katledilen Farkhunda gerçeğinin 'mübarek aydınlıktan' yoksun olmanın sonucu olduğu da anlaşılmayacaktır...
Bir yorumumda dediğim gibi, kültür öyle folklora indirgenecek kadar basit bir kavram değil; aynı nesnelliklerden hareket etseler de, kültür insanoğlunun vahşi dürtüleri karşısında çoğunlukla çaresiz kalır...
Kültürün umdeleri özneyi insanı kamil kılmaya dönük değildir; çünkü onun sözlüğünde iman kelimesi yoktur...
Afrikalı kadına bu zalimlikleri de yapar, Afganlı kadına o hunharlığı da reva görür...
Atom bombası yapar, Japon'u alçakça katleder...
Japon'u da Koreli ve Çinli kadınlara tecavüz ettirir... Vs. vs. vs...
'İlim ve hikmet Müslümanın yitiğidir' sözünü hep düşünmeli...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Sami öğretmenim, özgün yazınızı üzülerek okudum. Aynı olayı sabahleyin bir arkadaşımın paylaşımında da gördüm.
Ne demeli bilemem. Hallacı Mansur'a layık görülen ölüm biçimi ile o kadına uygulanan utanmazlıkların farkı yok.
Yer karasında kendi cinsine böylesine acımasız davranan insanlardan başka yaratılmış yok. Acı olan bu.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
İBRAHİM YILMAZ tarafından 2/4/2019 1:00:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Abimin bir sözü vardır '' İnsanoğlu için şu kötülüğü yapamaz. Yok, bu kadarı da olmaz '' denilebilecek hiç bir kötülük yoktur. İnsanoğlu aklınıza gelebilecek ya da gelemeyecek her kötülüğü yapabilir.
Selam ve saygılar.
İŞTE TAM DA BU NEDENLE ATATÜRK BİR DÜNYA LİDERİDİR
TÜM GERİ KALMIŞ KÖLELEŞTİRİLMİŞ ÜLKELERE UMUT IŞIĞIDIR
GEL GÖR Kİ BÖYLE BİR KIYMETİMİZ VARKEN VE DE ONUN İZİNDEN HİÇ BİR SURETTE AYRILMAMAK GEREKİRKEN
HALA ESKİMİŞ MİADINI TAMAMLAMIŞ, YENİLİKÇİ OLMAYAN İŞLERLE MEŞGULÜZ
DERS NİTELİĞİNDE OLAN BU YAZIDAN DERSLERİMİZİ HALA ALMIYORSAK NE DİYEYİM
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZLIK
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE
YAŞASIN ÖZGÜRLÜK
KAHROLSUN EMPERYALİZM
KAHROLSUN FAŞİZM
SAYGILARIMLA
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.