- 813 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMİŞTE BİR GÜN
Bizim yaşadıklarımızı anlatınca geçmiş zaman olur ki!
deniliyo.
Tabiki çok yıllar öncesine çocukluk yıllarıma gideceğim.
Hafızamdan silinmeyen anılardan bir tanesini anlatmaya çalışacağım.
7-8 yaşlarında iken bahar aylarında herkes gibi, hafta sonları ailecek bbizde sayfiye yerlerine giderdik,
Gideceğimiz yerler şehir merkezine uzak, arabalar o zamanlar lüks sayıldığından arabası olan elle gösterilirdi. Şehir dahili araba da bulmak mümkün değildi.
Sayfiye yerlerine gidecekler belli yerlerde toplanır, ordan koca kamyon kasalarına biner giderdik.
Piknikte yiyeceklerimizi evden yanımızda götürür orda, yer sofrası açılır allah ne verdiyse der yerdik. Onu yemem, bunu yemem gibi bir lüksümüz olamazdı.
Ne yersek tadına doyamazdık, sevgi İle yenen yiyeceklerimizin tadına doyum olmazdı.
Bizim kısırımız , künefemiz meşhur, (Hatay) genelde yanımızda kısır malzemesi olur (Biz sarmaiçi deriz) orda yoğrur ve yerdik.
Gittiğimiz sayfiye yerleri suların bol olduğu yerlerdi.
Bir hafta sonu Şehir merkezine 3 km. uzaklıkta o zamanki adı "Soğuksu" denilen yere gitmiştik. Orda çok kuvvetli (suyun gözü) buz gibi akan su vardı. Şimdilerde su şehir şebekesine bağlanmış Piknik yerlerinden hiç eser kalmamış.
Herkes gibi bizde 4 kardeş anne baba bir ağacın altına kilimizi açıp oturup piknik yaptık.
Yolu ordan geçenler, buz gibi sudan içmeden geçmezlerdi.
Sürahide içecek su kalmamıştı.
Rahmetli babam;
- kızım sürahiyi bir su dolduruver, ama az içerden al ki kimse dokunmamış olsun dedi. Bende peki baba dedim.
Oturduğumuz yer, suyun yüz metre kadar uzağındaydı. Akan su asvalt yolun altından geliyor, Irmak gibi akıyordu. Yöre halkı yünlerini, kilimlerini götürüp orda yıkarlardı.
Ben elimde sürahi su doldurmaya gittim, kalabalıktı. küçük olduğumdan suyun biraz içerisine daldım ama etrafıma bakmıyordum.
Arkamdan amcalar ablalar bağırıyolar,
- kızım kaç diye, ama ben oralı olmuyorum, bana seslenildiğini de tahmin etmiyordum. akan suyun içinde az ilerde benim arka tarafımda bir at arabası vardı, Atlardan biri öyle bir kişnedi ki dönüp ona baktım ne oluyo diye. O sırada arkamdan bir teyze beni hızla çekti, şaşırmıştım, o şaşkınlıkla gözüm suyun içinde o zamanki benim boyumdan daha uzun bir yılan sanki ayakta durur gibi yükselmiş, başı bana dönük ancak bir metre uzağımda bana bakıyor o anda yılanla göz göze geldim dona kalmıştım. Bir anlık şaşkınlıktan sonra Suyu tabiki dolduramadım. Ve bana kaç kızım diye seslendiklerinden boş sürahi ile kaçtım annemlerin yanına geldim.
Babam;
- kızım ne oldu boş sürahi ile dönmüşün dedi. Olanları anlattım, onlarda çok şaşırdı. Babam hanım kız çok korkmuş dedi, ama; ben yılandan değilde bağrışmalardan korkmuş ve kaçmıştım. Gerçekten şimdi görsem belki de çok korkardım o zaman aklıma korku gelmemişti.
Bunun üzerine babam rengimin attığını görünce, kendime gelmem için.
-Sen çok acıkmışsın dedi. Sofra bezinin arasında yumruğuyla bir soğanı kırdı. Ekmek arasına yerleştirdi tuz ve kimyon ekledi al kızım ye de rahatla dedi.
Bu anlattığım olayın üzerinden en az 55 yıl geçmiş ama, ben o açlıkta orda yediğim soğan ekmeğin tadını hala hiç bir yiyecekte bulamadım.
Bir zamanlar yokluk vardı, evimizde su yok sokak çeşmelerinden taşırdık veya uzunca hortumlarımız olur sırayla komşular evlerine hortumlarla su alırlardı. evlerimizde soba değil köşe tandırımız etrafında minderler vardı.
Akşam oldu mu, tandır etrafında oturur ayaklarımızı yorgan altına alırdık, ninemin masallarıyla uykuya dalardık.
Bir radyomuz vardı, Ankara radyosu, Kıbrısın sesi ve çukuorvayı çekerdi çekmesine toprak hattı hava hattı antenler i vardı, sık sık parazitler yapar kulaklarımızı çınlatırdı. Sussun diye radyonun sağına soluna vururduk. Radyoda hergün öğleye doğru. gür bir sesle " MİKROFONDA TİYATRO" yayını vardı herkes pür dikkat dinlerdik, arkası yarın gibi devam ederdi. Sonradan soba, su elektirik geldiğinde rahatlamıştık. Telefon sayılı kişilerin evlerinde vardı.
Şimdilerde herşey var, Para var, herkesin bir odası var, telefonu var, televizyon var saymakla bitmez yok yok diyebiliriz. Tabiiki yoksullarımız da var bunu inkar edemeyiz.
Ama kime sorsan herkesin bir derdi var, doyumsuzluk var. Bir şarkı var ya. " Herkesin bir derdi var, durur içerisinde " işte böyle.
Diye diye su gibi akıp geçti yıllar.
02.02.2019 - Melek Dönmez
İst.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.