- 566 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Her İnsan Bir Tanrıdır
Şair, yazar dostum Şükrü Bilgiç; ’Bireyin Kendi Tanrısı Olmak’ makalesi ...
Michelangelo, Roma’daki Sistine Şapeli’ndeki "Adem’in Yaratılışı " adlı çizimini 1500’lü yıllarda yapmıştır. Nerdeyse hepimiz bu çizimi çok defa ya da en az bir kez görmüşüzdür. Fakat, resimde Tanrı figürünün bir insan beyninin içinde resmedildiğini fark etmiş miyizdir?
Ben etmemiştim. Westworld adlı bir dizide, buna dikkat çeken bir sahne görene dek.
Sahnede Hopkins şöyle diyor: "Birisinin bu tabloda geride saklanan bir mesaj olduğunu anlaması 500 yılı aldı. Doktor, insan beynine ait şekli fark etti. Mesaj şuydu: İlahi armağan, yüce bir güçten gelmez; kendi beynimizden gelir."
Siz ne düşünüyorsunuz? Mesaj bu mu sizce de?
Ben Michelangelo’ya da, yani; mesajın bu olduğunu düşünen Doktor’a da katılıyorum.
Yalnız, bazı insanlar bunu reddedip, buna karşın: "Michelangelo’nun Tanrı’yı beynin içinde resmetmesinin sebebinin; insanın en değerlisinin beyni olduğunu ve bu yüzden de bunu tanrıyı yüceltmek adına yaptığı" gibi
düşünceleri savunuyorlar.
Bu arada Michelangelo’nun insan anatomisini iyi derecede bildiğini de eklemek lazım. Beyni de muntazam çizmiş. Ayrıca, kendisi de yaşadığı dönemde “Il Divino (ilahi olan)” olarak anılıyormuş
Michangeleo’nun bu resminin sırrına ermek için 500 yıllık bir zaman bekledi ’ademoğlu’! Ne diyordu Michelangeleo "tanrı insan beyninin ürünüdür" mü?
Bazen söylediklerime kendim bile inanmıyor, yapmamı istediğim şeyleri "yaparmış gibi" göstermekten başka bir şey yapamıyorum. Kendimi helak etmek için felaketler gönderiyorum, sonra Nuh’un gemisine benzer bir şey uyduruyorum dakikasında. Benden başka herkes boğularak ölürken, gerçek bir bencil gibi suların çekilmesini bekliyorum tik ağacı kaplı teknemde. kendi kendimin tanrısıyım derken, içimden bir ses "tanrı öldü" diye bağırıyor.
Sürekli kendimi inkar ediyorum. Tapmam gereken tanrı, aynaya her baktığımda bana bakıyor; tam bir şeyler söyleyecekken, işaret parmağımı dudağıma götürüyorum. Kendimi susturuyorum. sese bile tahammülüm olmuyor bazen; tanrıyı öldürmek gibi tuhaf projelere kusursuz planlar çiziyorum. ölümü tasarlamak istiyorum.
NOasıl öleceğini bilmeyen aptal zenginlere muhteşem sonlar tasarlayıp, oradan gelen parayla hayatımı zenginleştirmek, konserlere en ön sıradan katılıp, işaret parmaklarımla kulaklarımı kapatmak ve insanların (dünya starları da olsa) morallerini bozmak istiyorum. tüm insanlığın morali bozulursa, her şeyin daha iyi olacağı kanaatindeyim. en azından ofislerde sevgi kelebeği gibi oradan oraya uçan insanların önü kesilmiş olur. bardağın dolu tarafını görmeye çalışıp sinirimi bozan tüm züccaciyeciler bir kenarda beklesin, ben patlayan camlardan ve kıyamet sonrasından bahsediyorum.
şah damarımdan yakın olduğunu iddia eden tüm olympos tanrıları şahidim olsun ki, ben ne yapıyorsam, tüm insanlığın da o an aynı şeyi yapmasını istiyorum. herkes ofiste otursun, herkes eve giderken "s.kerim böyle hayatı" desin, vücut geliştirme aletlerinin 4 saat süren reklamlarını gözünü kırpmadan izleyip, haberlere beş dakika bile katlanamasın. ben kahve içerken, milyarlarca beyaz porselen de aynı anda havaya kalksın; ben gülerken, kahkahadan çınlasın ortalık. hepimiz aynı şeyleri yaparsak, aynı şeyleri düşünüp, aynı tepkileri verirsek; farklılığı kaldıramayan insanın vahşileşmesinin ve kendi gibi olmayanı yok etmeye çalışmasının da önüne geçmiş oluruz. ben durdukça dursun insanoğlu; konuşmadıkça sussun. ben kornaya basıp yere tükürmedikçe, başkasının hakkına tecavüz edip kendime rant sağlamadıkça, insanın inanç güdüsünü kullanıp mevki yapmadıkça, kimse de yapmasın.
bir rahat duralım; bir sakinleşelim. sakince başlayan günlerin akşamlarında, sinirli ve yorgun adımlar atmayalım artık. ben yürümedikçe, herkes dursun. ben ortada durdukça, kimse sağ-sol diye birbirine girmesin. sadece yaşamak varken, insanları bölmekten ve sınıflandırmaktan başka bir si.e yaradığını düşünmediğim sosyolojik tespitler bir süre garajlarda beklesin.
Halbuki, kendi hayatıma bile hükmedemiyorum. bir problem var, mutsuzluklarım ve bıkkınlıklarım başkasından geliyor. başkasının işi için sabahtan beri çiziyor, gecelere kadar ofiste bekliyorum. bu sürecin bugün bitecek olması, benzer sürecin yarın başlayabilecek olma ihtimalini zerre azaltmıyor. her şeyimizin kotalı olduğu bir hayatta, sadece çalışmanın bir sınırı yok. deli gücüyle günde 20 saat çalışıp, haftasonları da işe gelsek; patronlarımızın gözleri daha bir mutlulukla parlardı. performansımızdan memnun olduğunu söylerken, daha fazla iş gelsin diye yukarılara bakardı.
Bizi okullardan değil, bankalardan krediyle aldılar sanki. bize verdikleri maaş da, kredinin bir parçası. bir nevi leasing; posamız çıkıncaya kadar kullanıp sonra yenisiyle değiştiriyorlar. sonrası hastane koridorları, sonrası "keşkeler operasyonu". sonrası ölmek mi dersin?
Var olan tanrının yönetimsel hataları ve adaletsizliğe olan sonsuz tahammülü, benim sabrımı taşırdı. hadi polis-devlet-hukuk beceriksiz; atmaya gelince mangalda kül bırakmayan, mucizelerden taç yapıp represantlarının kafalarına takan tanrı, neden bir şeyler yapmıyor? daha ne kadar birbirimize eziyet etmemizi ve yok etmemizi bekliyor? son insan kalınca, şampiyonluk kupası mı verecek? kuralları olmayan bir turnuva mı düzenledi tek kişinin sağlam çıkabileceği?
Ben de, naçizane kendi kendimin başarısız tanrısı oldum. en azından, kimsenin ölümüne sebep olmuyorum. insanların benden haberi bile yok ki; benim için milyarlarca silah alıp birbirlerini öldürsünler. benim adımla milletleri sömürüp kendileri gibi olanlara sonsuz cennet vaad etsinler. faydam da kendime, zararım da.
Ara sıra, "böyle tanrı olunmaz efendi" diye kendimi azarlasam da, en azından hatalarımı ilk fırsatta düzeltmeye çalışıyorum. binlerce yıldır içime atıp "diğer tarafta si...
teceğim" anlayışından uzağım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.