- 609 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ASABİYİM BEN
Toplum barut fıçısına dönmüş. Özellikle sürücülere dokunmayın, patlamaları an meselesi.
Günlük hayatında mülayim insanlar vardır, tanırsınız. Hani derler ya vur elinden ekmeğini al diye. Yardımseverdirler, gülücük dağıtırlar çevrelerine. Kimseyi kırmamak için ince eler sık dokurlar. Bir hata yaptıklarında yüz kere özür dilerler. Bir yeri terk ederken veya bir yere girerken kapıdan önce girmeyi teklif ederler birbirlerine. Bir su isterler, kendileri içmeden çevrelerindekilere teklif ederler. İşte bu adamlardan oluşan bir toplumdan söz ediyorum. İşte bu adamların asabiyetle birbirlerine saldırmalarından söz ediyorum. Ne oldu Allah’ım bizim insanlarımıza?
Bu kamil insanlara ne oluyor da, çaldığı kornayı duyup da yol vermediği için arabasını durdurup aşağı iniyor ve asabiyetin son noktasından haykırarak küfrediyor? Ne oluyor da bizim bu kamil insanımıza karşısındaki insanın bir hata yapabileceğini kabul edemiyor? Ne oluyor da bizim bu güzel insanımız masumane bir hatayı affetmiyor, üç şiddetinde bir hataya yüz şiddetinde bir ceza vermeye kalkıyor?
Gerçekten sürücü koltuğuna geçtiğimizde değişime mi uğruyoruz? Birbirine kapıdan girişi ikram eden adamlar nerede?
Arabaya binerken insafımızı, hoşgörümüzü ve aklımızı bir kenara mı bırakıyoruz?
Geçtiğimiz günlerde böyle bir olaya şahit oldum. Aslında incir çekirdeğini doldurmayacak bir durumdan kavga çıktı, küfür çıktı, temditler uçuştu havada. Ardından karakol girdi devreye. Sinirler daha da gerildi. Öfke kabardıkça kabardı. Sonunda mahkeme de devreye girdi mi bilmiyorum. Umarım girmemiştir, umarım sulh edilmiştir .
Aslında bir hoşgörü, azcık bir hoşgörü olsaydı hiçbir şey olmayacaktı. Biraz anlayış, biraz hoşgörü ile bu olanların hiçbiri olmayacak, husumet çıkmayacaktı.
Şöyle çevrenize bakın. Herkes asabiyetin doruğunda. Herkes çıldırmanın eşeğinde.
Çare mi? Hoşgörü ve sevgi kardeşim. Hoşgörü ve sevgi. Hepsi bu.
YORUMLAR
Mesele aslında çözüm odaklı değil sorun odaklı yetiştirilmiş olmamızdan kaynaklanıyor hocam. Nefsim de dahil olmak üzere, çözüm bulabilecek yeterliliğe erişememiş insan soruna odaklanıyor, sorunu çözmek adına yaptığı manevralar bile sorunun daha bir büyümesine zemin hazırlıyor.
Toplumu anlayabilmek için öncelikle onun yapıtaşını; yani insanı anlamak gerekir. Merhamet, sevgi, hoşgörü gibi duygular etkisizleşirken öfke, kin, nefret gibi duygular ve bunların bütününü içine alan depresif ruh hali neden daha bir belirginleşiyor?
Ben bu sorunun temelinde hata arama eğilimini görüyorum. Başkalarının hatalarını tespit edeyim ki nefsim bundan nemalansın, arzusu. Bir bakıma kendi hatalarını gölgede bırakma çabası. Oysa başkalarını suçladığımız konularda biz de suçlamayı gerektirecek hatalar yapıyoruz fakat farkına varamıyoruz. İlginç tarafı başkası yaptığında sert tepki verirken kendimiz yaptığımızda hatamızı masumlaştırıyor, çoğu zaman da normalleştiriyoruz.
Agresif davranış ve söylemlerin ana kaynağı, doğumumuzla birlikte negatif verilerle dolmaya başlayan, adeta kötü koku yayan bir çöplüğe dönüştürülen/dönüştürdüğümüz bilinçaltımız. Düşünsel, duygusal, inançsal, söylemsel ve davranışsal alışkanlıklarımızın depolandığı yer. Yani bütünü ile kişiliğimiz. Geleneklerin anne babadan çocuklara aktarılması gibi, kişiliğimiz de bize onlardan aktarıldı fakat toplumumuza baktığımızda anlaşılan o ki hep negatif alışkanlıklar aktarılmış bize.
Çözüm teoride kolay aslında: Negatif verilerle dolu bilinçaltını temizleyerek sevgi, hoşgörü, merhamet gibi pozitif pozitif duygular empoze etmek. Ama iş pratikte zor. Yıllar alabileceği gibi bir ömre de mal olabilir. Ağırlıklı olarak anne babamızdan gözlem ve deneyimler neticesinde aldığımız düşünce, duygu, konuşma, inanç ve davranış alışkanlıklarını öyle bir çırpıda değiştiremeyiz. Yılların birikmişliği var sonuçta. Ancak sabır, irade ve cesaret eşliğinde bu yolda mesafe kat edilebilir. Tabi değişim ve yenilenmeye ihtiyaç duyan, sahip olduğu olumsuz özelliklerden rahatsız olan insan için. Dozunu aşan, yeri ve zamanı belirlenemeyen öfkeden, merhametsizlikten, hoşgörüsüzlükten memnun olan ve bütün bunları normalleştirmiş insan için yapılacak pek birşey yoktur.
Öfke gibi duyguları tetikleyen bir unsur da uygun üslup belirleyememektir. Üslup söylediğimiz şey değil söyleme şeklimizdir. Düşünce ve duyguların ifade edilmesi esnasındaki ses tonumuz, beden dilimiz mimiklerimiz de çok belirleyicidir. Söylediğimizi iyi niyetle söyleriz fakat pozitif ve yapıcı bir üslupla ortaya koyamadığımızdan karşı tarafın kendini kötü hissetmesine ve öfkelenmesine neden olur ve biz bunun çoğunlukla farkına varamayız. Bu sitede bunun örnekleri zaman zaman yaşanıyor mesela.
Kendi bakış açımdan yazınıza katkı yapmak istedim hocam. Selam ve dua ile... Saygılar.
demirelim_46 tarafından 1/29/2019 11:01:49 PM zamanında düzenlenmiştir.