- 1123 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Orta Çağ Avrupası ve Endüljans
Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasından itibaren ortalama bin yıl süren zaman dilimini tarihçiler Orta çağ diye adlandırmışlardır. Avrupa Orta Çağ boyunca karanlık bir dönem yaşamıştır deyim yerindeyse. Kıtada yönetimde hâkim güç olarak derebeyleri ve kiliseyi görmekteyiz. Özellikle kilisenin etkisiyle skolastik düşünce yaşam alanı bulmuş; cahil insanların duyguları sömürülerek kilise yönetimince halklar yıllarca soyulmuştur, aşağılanmıştır.
Kilisenin etkisini kırmaya çalışanlara ve de bilimle uğraşanlara cadı ve büyücü gözüyle bakılmış bu insanlar çeşitli işkencelere tabi tutulmuştur. Cadılıkla suçlananlardan en çok payını alan kadınlar olmuştur. Cadılıkla itham edilmek kızıl ateşlerde yanmanın ilk basamağını teşkil etmiş. İtham edilenler, sözüm ona mahkeme olarak papazlarca sorgulanmış. Yargılama yöntemi ise çeşitli garipliklerle dolu. Sanık suya atılıyor. Eğer suya atılan insan suda batarsa sınavı başarmış kabul edilirmiş. Ya suyun yüzüne çıkarsa o kişi cadılıkla yaftalanıp ateşlerde yakılarak yaşamına son verilirmiş. Çünkü içine cin girmiş, cadı olanlar hafif geldikleri için suda batmazlarmış. Yargı bu! Ne diyeceksin. İtham edilen kişilerin daha başka yöntemlerle mahkeme edildiği de birer vaka olarak yaşanmış…
Dine karşı gelenler için kurulan engizisyon mahkemeleri yıllarca görev yapmış Avrupa’da. Binlerce insan bu mahkemelerce yargılanıp ateşlerde yakılarak yaşamlarına son verilmiş. Mahkemelerin yargıçları elbette kilise görevlisi papazlar olmuş sürekli. Sel, dolu, yıldırım çarpması, bulaşıcı hastalıkların müsebbibi olarak günahsız insanlar cadı diye kolayca yaftalanıp canlarından olmuşlar.
Kilisenin otoritesine karşı gelmek, anlatılarına aykırı fikir üretmenin sonu idam fermanını kabul etmek oluyor. Ha bu arada belirtelim ateşte yakılanın mal varlığına kilisenin el koyması yaşanan bir realite.
En can acıtanlardan bir olay, ateşte yakılan bilim insanı İtalyan Giordano Bruno’nun başına gelendir. Uzay, gezegenler, Güneş Sistemi ile gerçekçi görüşleri kilisenin skolastik görüşleriyle örtüşmeyince Bruno Engizisyon mahkemenin idam hükmüyle ateşte yakılarak canından olmuştur. Bruno’nun, idam fermanını okuyan yargıca cevabı gerçeklerden taviz vermeyen bilim insanlarının korkusuzluğuna çok güzel bir örnektir.
“Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz…” Bu güzel insanın İtalya’da heykeli dikilmiştir günümüzde.
Ve şu veciz sözlerde yine Bruno’ya aittir.
"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."
Aynı biçimde Galileo’nun başına gelenleri hepimiz biliriz. Dünyanın Güneş etrafında dönmediğini inkâra zorlanınca, “Ama yine de dönüyor.” Sözü bilim insanlarının ne çok çileler çektiğinin bir başka örneğidir.
Ortaçağ kilisesinin bilim insanlarına karşı olmalarının biricik sebebi kilisenin maddi çıkarlarıydı elbette. Halkın cahil olması onları için en büyük şanstı. İnsanların cehaletinden her türlü kirli yollarla yararlanıp kişisel çıkarlarını gerçekleştiriyorlardı. Fazla zorlanmadan insanların çeşitli fiillerini günah olarak nitelemek kilise için hak olarak kabul görünmüş... Günahkârları azat etmenin de bir yolu bulunmuş: Endüljans belgesi ile günahları satın alma. Suçlu kişi kiliseye başvurup hatasını itiraf ediyor, papazlar para karşılığında günahı satın alıp günah işleyen insanları affedebiliyorlar. Endüljans uygulaması yıllarca devam ettirilir. Kilise akıl almaz düzeyde zenginleşir.
Her karanlık geceler elbet birer aydınlık sabahlara gebedir. Her Firavun ’un bir Musa’sı olmuştur insanlık tarihinde. Kiliseye karşı ilk isyan bayrağını Alman Martin Luther yakmıştır. Luther Latince İncil’in Almancaya tercümesini yaptırıp Alman halkının hurefalardan arınmasını sağlamıştır. Kısa sürede diğer Avrupa ülkelerinde de dinde reform hareketleri gelişme kaydetmiştir.
Ayrıca Rönesans ve Reform hareketleriyle Avrupa hızlı bir biçimde bilim ve aklın rehberliğinde aydınlanma yaşamıştır. Matbaanın bulunması, bunun sonucu kolaylıkla ve binlerce kitap basılması Avrupa halklarının aydınlanmasında etkin rol oynamıştır.
Günümüz Avrupası’nda ve bilimi rehber edinen ülkelerde insan hakları ihlallerinin, engizisyon mahkemelerinin yerini çağdaş hukuk, demokrasi, laiklik, eşitlik gibi kavramlar almıştır. Para karşılığı günah satıp Endüljans belgesi satın almak gibi çağ dışı bir uygulamanın adını bile anmak abesle iştigaldir. Çünkü aydınlanma yaşamış, olayları ve olguları sorgulayan, yurttaş olma bilincine eren her bireyin kılavuzu bilimdir, fendir, akıldır…
Başım ağrıdığı için yazdım bu yazıyı(!)
İbrahim yılmaz
YORUMLAR
Avrupa her ne kadar Ortaçağ karanlığından çıkmışsa da, bilimde diğer toplumlar göre ileri olsa da yine de insanlıkları biraz zayıf gibime geliyor. Yetiştirdikleri çocuklar belli bir yaşa gelince hemen evden ayrılıyor, kendi başlarına yaşamaya çalışıyorlar. Akrabalık ilişkileri çok zayıf... Evlilik kavramı bayağı yıpratılmış durumda, nikahsız birlikte yaşamak moda olmuş. Velhasılı bilimlerine evet, ama sosyal yaşamlarına, bize uymaz demek kalıyor... Güzel bir yazıydı...