- 812 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Aşkı Çöpe Attım - Bölüm 3 (Yanayım)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Güneş sarıdan kızıla doğru renk değiştirmiş, yavaş yavaş güne elveda diyordu. Seyretti Selim o güzel batış anını, çünkü bu göl, güneş batışının seyredildiği en güzel, en eşsiz yerlerden biriydi. Saatlerdir oturduğu yerde hiç kımıldaman duran Selim;
-Aşkımız burada başlamıştı, bitişi de burada mı olacaktı dedi gözlerindeki yaşa hakim olamadan. İlçeye gelmeden tüm eşyalarını küçük bir valize doldurmuş ve ailesiyle vedalaşmıştı. Selim deki yıkımın farkında olan anne ve babası, gitmemesi için çok çaba sarf etmişlerdi ama gitmeyi kafaya koyan oğullarına en sonunda müsaade etmişlerdi. Son gece babasının dediklerini getirdi aklına.
-Ah babam, yiğit babam.
* * *
Evin geniş balkonunda oturan Selim’in aklında Neriman’ın ihaneti vardı. Bir türlü kabullenemiyordu olanları. Çünkü Neriman ona asla ihanet etmezdi, bunların hepsi kötü bir rüyaydı ve yakında uyanacaktı o kötü kabustan. Bu sırada oğlunun perişan haline dayanamayan, oğlunun derdine derman olamadığı için kahrolan babası Mehmet, sessizce Selim’in yanına yaklaştı ve yanında ki mindere bağdaş kurup oturmuştu. Baba oğul bir süre konuşmadan oturduktan sonra,
-Aşk güzeldir oğlum. Sonunun ne olacağını bilsek de, bilmesek de güzeldir sevmek, sevilmek.
-Bu halimin neresi güzel baba?
-Bu acıları çekmezsen aşkın kıymetini asla anlamazsın oğlum. Acıyı öğreneceksin ki tatlının kıymetini bilesin, kötüyü öğreneceksin ki iyinin kıymetini bilesin. Her kötü anın güzel bir sonu vardır, sen sabretmesini öğren ondan sonra güzel günler seni bekler. Sen merak etme Rabbin seni yalnız bırakmaz.
-Baba ben Neriman’ı çok sevdim, bana neden böyle yaptı? Ben bunu hak edecek ne yaptım?
-Bu hak edip, hak etmemekle alakalı bir şey değil oğlum. Kader. Alnında ne yazıyorsa ne olur. O yüzden kendini harap etme. Bu sana yakışmaz. Sen dik durmaya devam et. Seni böyle şeyler yıkmasın, güçlü ol. Benim oğluma böyle ağlayıp sızlayıp oturmak yakışmaz. Rabbin seni imtihana tabi tutmuş, sende alnının akıyla geç o sınavı. Aslan oğlum benim.
Babasının dediklerini bir süre düşündükten sonra,
-Ben yarın akşam gidiyorum buralardan baba dedi.
Duyduğu sözlere şaşırmıştı babası. Tabakasından çıkardığı sigarasını koydu dudaklarının arasına ve yaktı. Birkaç nefes çektikten sonra;
-Gitme desem de dinlemeyeceksin değil mi?
-Baba çok kötüyüm. Lütfen.
-Tamam oğlum sen kararını vermişsin ama kendini harap etme. Senin de bir hayatın var hayatını kimseye adama. Bu sana ders olsun. Annene bana kardeşine kimseye bağlanma. Her zaman kararlarının arkasında dur. Ve unutma. Her ne olursa olsun, arkanda dağ gibi baban var. Gittiğin yere de fazla bağlanma. Bağlanma ki çabuk dön evine. Kısacık şu ömürde bizlere, kendine hasretlik yaşatma.
-Her hasret bir vuslattır baba. Önce hasretimizi yaşayalım sonra vuslatımıza erelim.
-Aslan oğlum benim.
Bu konuşmalardan sonra, babasına sarıldı Selim ve için için ağladı. Babası güngörmüş adamdı, o yüzden fazla üstüne gitmedi. Oğluna olan güveni, her konuda içini rahatlatıyordu. Selim’in aldığı tercihe saygı duymuş ve hayat sınavında oğluna vermesi gereken mesajları da vermişti. Oğlunun büyüdüğünü kabullenmeye başlamıştı.
-Hakkını helal et babam.
-Helal olsun dedi boğazındaki yumrukla.
* * *
Selim göle son kez baktı ve kalktı oturduğu yerden. Gitme vakti geldiği için koyuldu yola. Çıktığı yolun geri dönüşü olup olmadığını bilmeden atılmaya karar vermişti hayata. Asıl hayat, esas sınav şimdi başlıyordu Selim için. Sevdiğinin ihanetine zar zor katlanırken, birde gurbete ve hasrete katlanmak zorunda kalacaktı. Buğulu gözleriyle etrafı seyretmeye koyuldu son kez. Yol kenarında ki evlere baktı, elma ağaçlarına elini sürdü, sokak köpeklerinin başını okşadı. Otogara giden o dümdüz yolda, düz yürüyemiyordu Selim.
-İçmeden sarhoş ettin beni, hayallerimi boşa çıkardın, güvenimi yerle bir ettin, kalbimi perişan ettin, senin için akan bu gözyaşlarının hesabını nasıl vereceksin Neriman nasıl? diye mırıldandı. Ve otogara doğru derman kalmamış ayaklarını sürüyerek giderken o ihanet anını, hayallerinin alt üst olduğu anı hatırladı tekrar.
* * *
Neriman’ın soğuk tavırları, her defasında kendisinden kaçmasının nedenini düşünmekten kendini alamayan Selim, bugün işe biraz geç gelmişti. Çalıştığı çay bahçesi tıklım tıklım doluydu yine her zamanki gibi. İş arkadaşı Murat tek başına yetişmeye çalışıyordu müşterilere. Karşısında Selim’i görünce sitem edercesine bir bakış attı elinde çaylarla ilerlerken. Selim;
-Çalış kardeşim çalış, çalışmayana ekmek yok dedi arkadaşını kızdırmak için ve içeri girip tuttu işlerin ucundan. Çalışırken zaman çabuk geçiyordu, hele de Murat’la atıştıkları zaman daha da çabuk geçiyordu.
-Bugün akşam olur mu Murat’ım?
-Her gün aynı soru sorulmaz ki ama. Ben bıktım bu sorudan sen bıkmadın yahu.
Murat’ın cevabına gülerek cevap verdi Selim ve tepsiyi kaptığı gibi başladı çayları dağıtmaya. Çayları dağıttı, boşları topladı. Boşları topladı, çayları dağıttı derken, gün öğleyi geçmişti. Azalan müşterileri fırsat bilip Murat ile koyu bir sohbete dalmışlardı. Selim’in son zamanlarda ki dalgınlığı kimsenin gözünden kaçmadığı gibi Murat’ında gözünden kaçmamıştı. Arkadaşının keyfini yerine getirmek için fıkralar anlattı, komiklikler yaptı. Selim gülüyordu ama yapmacık bir gülüş olduğu her halinden belliydi. Selim’in içten gülüşü kendini gösterirdi her zaman.
-Yapmacık gülüyorsun Selim dedi Murat şüpheci bakışlar altında.
-Gülmek gelmiyor içimden.
-Neriman yüzünden değil mi?
-Evet. Bir haftadır yüzüme bakmıyor, konuşmaya çalışıyorum beni tersliyor. Arıyorum açmıyor, mesaj atıyorum cevap vermiyor. Benden uzaklaşmasının sebebi, iş konusundan olamaz, Neriman böyle yapmazdı, bu işin içinde başka bir iş var Murat. Ama ne?
-Kendi kendine kuruntu yapma Neriman akıllı kızdır, ne yapacağını ne yapmayacağını bilir, merak etme güzel günlerinize yakın zamanda kavuşacaksınız. Hem her ilişki de olur kavga gürültü. Onlar aşkın tadı tuzu Selim.
-Öyle olmasına öyle ama işte perişan oluyorum Neriman’ın sesini duymayınca.
Bu şekilde uzayıp gitmişti konuşmaları, ta ki müşteriler çay isteyene kadar. Gelen siparişleri tepsiye doldurdu ve dağıtmak üzere yürümüştü Selim. Kapıdan çıkıp sağa döndüğü an, gördükleri karşısında gözleri kararmıştı sanki. Ayaklarının kendisini taşımak istemediğini fark etti. Sanki omzuna tonlarca yük bindirmişlerdi de taşıyamayıp eziliyordu yükün altında. Güneş dibine kadar yaklaşmış yakıyordu o an beynini ya da kaynar sularda diri diri haşlanıyordu. Önce durdu, adım atamadı ileriye doğru. Beyni komuta zincirine hükmedemez olmuştu. Kollarının kuvveti bitmiş olmalı ki tepsiyi tutamıyordu elinde. Kaydı elinden tepsi, önce bardaklar buluştu yerle sonra da tepsi düştü ellerinden. Kırılan bardaklar mıydı? Yoksa Selim’in hayalleri miydi? Gözlerine bakan bir hayal miydi? Yoksa gerçekten Neriman mıydı? Bir türlü ayırt edememişti olanları. Aklı kendisini terk etmiş, Selim’i karşısındaki iki çift göz ile baş başa koymuştu. Kendisine gelemeye çalışırken Murat koşarak geldi içerinden korku içinde. Yerdeki kırık bardakları ve tepsiyi görünce meraklı bir vaziyette sordu:
-Selim iyi misin? Ne oldu?
Hareket etmekte zorlanan Selim, gözleriyle diğer uçtaki masayı işaret etti. Kafasını çevirip masaya bakan Murat, Neriman’ın başka bir erkekle oturduğunu görünce, şaşkınlığını gizleyemedi ve bir Selim’e bir masaya baktı. O an Selim de Murat da ne yapmaları gerektiğini kestirememişlerdi. Gördükleri karşısında şok olan Selim, kafasını topladı ve sinirli bir vaziyette, hızlıca masaya doğru yürümeye başladı. Arkadaşının ne yapacağını tahmin ettiği için Murat’ta, Selim’in ardından masaya yöneldi. Masaya vardıklarında titrek bir sesle neler olduğunu soran Selim, aldığı laçka cevaptan sonra daha da sinirlendi.
-Neriman bu kim?
Neriman hiçbir cevap vermemiş sadece olacakları izlemeye koyulmuştu. Selim’in neler yapacağını az çok oda tahmin ediyordu.
-Benim kim olduğum seni ilgilendirir mi? dedi Neriman’ın karşısında oturan kişi. Selim birkaç defa daha Neriman’a sorduğu sorulara cevabı tanımadığı erkekten alınca, ona doğru yüzünü çevirdi ve;
-Sen kimsin? dedi.
Neriman da, Murat da kıyametin kopacağını anladılar ve ortalığı yatıştırmaya çalıştırdılar ama pek faydalı olamadılar. Selim gözlerini avına diken aslan misali, çatık kaşları ve alev saçan gözleriyle, tanımadığı adamın gözlerinin içine bakıyordu. Sorusuna cevap alamayınca sesini daha da yükseltti ve sorusunu yeniledi.
-Sen kimsin dedim?
Selim’in keskin bakışlarından vaziyetin ciddiyetini hiç kavramamış olan adam, gayri ciddi ve laçka bir şekilde;
-Neriman’ın sevgilisiyim. Asıl sen kimsin? Şimdi bizi rahat bırak ve siparişlerini al.
Bu tavır karşısında, Selim’i sakinleştirmeye gayret eden Murat da oldukça sinirlenmiş ve;
-Burada size hiçbir şey yok. Kalkın ve terk edin burayı deyince, Selim kartal gibi keskin gözleriyle önce Murat’a sen karışma dercesine bakıp, sonra da masa da oturan gayri resmi adama daha da yükselen bir ses tonuyla
-Kalk ayağa diye bağırdı. Diğer masalarda oturan insanlar meraklı gözlerle olay anını izlemeye koyulmuşlardı. Selim’in söylediklerini dikkate almayan adam laçkalıklarına devam edince Selim dayanamadı ve yapıştı adamın yakasına, hızlıca kaldırdı masadan. Bu olayların müsebbibi Neriman ise dönüşü olmayan bu olayda ikiliyi ayırmak için çabaladıysa da yararlı olmadı ve Selim adamı kenara doğru itekledi. Artık ok yaydan çıkmıştı, Selim’i ne Neriman ne de Murat durdurabilirdi. İki adımda adamın dibinde biten Selim attığı kafa darbesiyle adamı yere sermiş tekrar ayağa kalkmasını bekliyor ve Kalk ayağa diye bağırmaya devam ediyordu.
Aldığı darbeyle yerde kalan adam, bir yandan oluk oluk kan akan burnunu tutuyor, bir yandan da kendisini kenara çekmeye uğraşıyordu. O sırada Neriman dikildi karşına ve;
-Ne yapıyorsun sen Selim dedi.
Kendisine hakim olamayan Selim ise, istesen canını vereceği kadına hafif bir tokat atıp oradan uzaklaştırmayı düşündü. Fakat Neriman’ın olayı ayırma gayreti, tekrar Selim’in karşına, daha sert bir üslupla dikilmesine sebep oldu.
-Sen kimsin de bana vurmaya cüret ediyorsun, sen ne zannediyorsun kendini dediği anda daha şiddetli bir tokat yiyen Neriman da serilmişti yeni sevgilisinin yanına. Selim’in kendisine hakim olamayacağını anlayan Murat, arkadaşını belinden yakalamış, başka bir yere götürmek için olanca gücüyle çekiyordu. Tüm bu olaylar yaşanırken toplanan meraklı kalabalıktan bazı kişiler de olayı yatıştırmak için girişimde bulunmuşlardı. Ve birkaç kişinin yardımıyla, arkadaşını oradan uzaklaştırmayı başarmıştı Murat. Sinirleri boşalmış olan Selim’in deli gibi ağlamasına dayanamayan arkadaşı da bırakmıştı gözyaşlarını. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi avazı çıktığı kadar bağıra bağıra ağlıyordu Selim.
-Murat. Neriman bunu nasıl yapar? Ben ne yapayım şimdi Murat, Allah aşkına bir şey söyle. Yalvarırım Murat.
Olayın üstünden saatler geçmişti. Neriman ve yeni sevgilisi hastaneye götürülmüştü. Murat ise işi gücü bırakmış, Selim ile ilgileniyordu. Selim ise ağlamaktan bitap düşen gözlerini bir noktaya dikmiş, söylenen hiçbir şeyi anlamadan, tüm hayatı baktığı noktada yaşıyordu sanki. Murat ne yapacağını bilmez bir halde, arkadaşının bileklerini ovalıyor, yanaklarını kolonya ile siliyor ve sözleriyle Selim’e teselli vermeye çalışıyordu. Kan çorağı olan gözlerini Murat’ın gözlerine sabitleyen Selim, minnettar bir ifadeyle;
-İyi ki varsın, Allah senden razı olsun Murat’ım diyebildi sadece.
Arkadaşı ilk kez konuşuyormuşçasına sevinen Murat,
-Bu günleri de atlatacaksın, ben her zaman yanındayım dedi ve arkadaşının yanına oturup, koydu ellerini Selim’in dermansın ellerinin üstüne. Bir müddet suskunluktan sonra, masanın üstünde duran paketten bir sigara çıkarıp yaktı Selim. Murat şaşırmıştı çünkü arkadaşı bu zamana kadar sigaradan nefret etmiş, eline dahi almamıştı ama Selim’in bulunduğu durumdan ötürü hiçbir şey demedi. Hayatında ki ilk sigarasını derin derin çekti Selim dumanı ciğerlerine ve sigaranın ucundaki aleve bakarak, içindeki biriken kelimeleri sigaranın dumanında bıraktı havaya.
Çekip gidiyorsun sessiz sedasız,
Sana “Dur” demeyen dile yanayım,
Aşklar olur mu hiç dertsiz cefasız,
Yanmayan o ateş ile yanayım…
Hadi gel artık, durma kalbime gir,
Bu kahpe hayatta sen bir, ben de bir,
O gözlerin beni tir tir titretir,
Yüzünden dökülen sele yanayım…
Kim tanımaz Leyla ile Mecnun’u,
Yiğitçe yoğurunca hamurunu,
İşleyince mertçe aşk kanununu,
İsmini yazan bu ele yanayım…
Hiç kalmamış artık sevdalarda ar,
Bir yürekte ancak bir kişi yatar,
Aşık maşukuna yanlış mı yapar,
Aşka layık olan tene yanayım…
Durmasın çalsın şu aşkın şarkısı,
Yarin yurdudur kalbin tam ortası,
Bulunmaz ki asla sevda notası,
Gönlüme değen her tele yanayım…
Sensizlik geçmiyor hiçbir sözümde,
Öyle bir sen var ki benim içimde,
Ömrüm geçti gitti aşkın peşinde,
Şimdi ben derdimi kime yanayım…
* * *
Artık bu kötü anıların hepsi geride kalıyor, yepyeni bir hayat başlıyordu Selim için. Doğup büyüdüğü topraklarda son saatleriydi. Otobüse bindiği an her şey bitecek, bambaşka birisi olacağını düşünüyordu ama kalp aynı kalp, aşk aynı aşktı. Yürüdüğü yol iyice yormuştu Selim’in yorgun bedenini. Otogara girer girmez ilk banka çöktü ve çantasında ki sudan bir yudum gönderdi kurumuş boğazına. Bir müddet sonra gişeye yanaştı ve önceden ayırttığı biletin parasını ödedi ve biletini alıp perona çıktı. Yasak olmasına rağmen bir sigara yaktı ve koyuldu kendisini yepyeni bir hayata götürecek olan otobüsü beklemeye.
Perona yanaşan otobüse umut dolu gözlerle baktı ve titrek sesiyle;
-Yeni bir hayata götür beni dedi. Küçük valizini yanına aldı ve oturdu koltuğuna. Otobüsün kirli camından izlemeye başladı yol kenarlarını. Ne hayallerim vardı ne oldu diye düşünürken, gözlerinin ağırlaştığını hissetti. Aslında uyumak istemiyordu, istese de uyuyamıyordu. Gözlerini kapattığı an Neriman’ın geliyordu gözlerinin önüne ve her şey baştan başlıyordu Arap saçı olan zihninde.
Otobüsün verdiği moladan yararlanan Selim, uzun zamandır bir şey yemediğini ve aç olduğu hissetti. Kısa zamanda aşırı kilo vermiş, bir der bir kemik kalmıştı. Bir şeyler atıştırdıktan sonra otobüsün yanına gidip yaktı yine yeni arkadaşı sigaradan. Çekti. Çekti. Çekti. Aklından bir türlü çıkaramadığı olayların kısa bir değerlendirmesini yaptı ve sona gelen sigarasını atmadan önce uzun uzun inceledi. Bundan sonraki yol arkadaşıydı çünkü o. Sona gelen sigaranın dumanı azalmaya yüz tutarken;
- Sigaramın dumanında seni çektiğimde,
Ömrümden veriyorum beni üflediğimde diye mırıldandı ve koltuğuna geçip derin bir uykuya daldı günler sonra.