- 765 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
✓ ÇOK YAKINDA SÜNNET DER SAKAL UZATIRIZ DA, SAÇIMIZI KİM ÖRECEK DİYE SORAN OLACAK OLURSA; SÖYLEYİN TÜRBAN TAKSINLAR.! ÇÜNKÜ ARTIK O RAMAZAN'LAR YETİŞMİYOR.! ✓
✓ ÇOK YAKINDA SÜNNET DER SAKAL UZATIRIZ DA, SAÇIMIZI KİM ÖRECEK DİYE SORAN OLACAK OLURSA; SÖYLEYİN TÜRBAN TAKSINLAR.! ÇÜNKÜ ARTIK O RAMAZAN’LAR YETİŞMİYOR.! ✓
"Yirmi yıl evvel tıraş olurken yerleri süpüren çırak Ramazan’ın makası ile tıraş oldum bugün yine. Bunda elbette bir gariplik yok, fakat yerleri yine aynı Ramazan süpürüyor ki, işte garip olan bu.!
Peki ama geriden gelmesi gerekip, evvelâ süpürgeyi ardından usturayı ve son olarak da ustası Ramazan’nın makasını eline alması gereken o al yanaklı apalak çocuklar, çıraklar nerede.?
Ramazan ustasının şişirip sabunladığı balonu tıraş ederek evvelâ kalfa, sonrasında ise makas tutarak usta olan o son berberlerden.!
Geçenlerde sordum kendisine; "Ramazan senin elinde yetişen çırak sayısı kaç?" Verdiği cevap alaycı bir gülümseme oldu.! Ne çırağı ağabey? Şimdi ki çocuklar telefon ekranına hapsolmuş birer asalak olarak büyütülüyor.! Tıpkı kafese kapatılmış sirk maymunları gibi; ye, iç, yat...
Ana babalar zaten hak getire.!
Tekrar sordum; sen kaç yıl maaş almadan çıraklık yaptın? Yine güldü soruma. Sonra; "tam üç yıl" dedi. Tam üç yıl sadece tıraş sonrası verilen birkaç lira bahşiş.! Ama diyerek ekledi; anamda, babamda başımı sevgiyle okşar ve bu mesleği öğrenmem için teşvik ederlerdi beni...
Çok fazla konuşmayı sevmeyen Ramazan’ın bam teline dokundum sanırım ki, durmadı, devam etti...
Eskiden çocuklar başları okşanarak, cesaret verilerek ve teşvik edilerek büyütülürdü ağabey. Şimdi ise akıllı bir telefon ya da geniş ekranlı bir tablet ile toplumdan uzaklaştırılarak sözde büyütülüyor. Ot gibi.!
Hemen hemen bütün erkek berberleri aynı mantık üzere çalışırlar. Sorumlu oldukları koltuğa kaç müşteri oturursa otursun, o koltuğun hasılatı paydos edilince ortadan ikiye bölünerek patronla paylaşılır. Sanırım halen bu döngü devam ediyor.
Ramazan usta sana hiç soru sormadı mı diye aklınızdan geçtiyse hemen söyleyeyim, sordu. Sordu hemde aynı nezaketle; "sizin döneminizde atölyeler nasıldı ağabey?" Gülümseyerek karşılık verdim evvelâ. Sonra yeniden çırak oldum hasılatına ortak olduğu berber koltuğunda düne dönerek....
Henüz çocuk yaşta "bir kendime yetemiyorum" diye sessiz sedasız haykıran zanaatkârların, derin alın çizgilerinin arasına k/atılmamdan sanırım; "Kırmayı değil onarmayı" öğretti bana hayat...
Kavramlar içine gizli ve büyük bir ustalıkla söylenen grimsi ve derin! Bazense uçsuz bucaksız yalanlara gönüllü hamal olan köşe dönen sözüm ona söz sahiplerinin diz diplerini bilmem ama; Sanayide bıyıkları sigaradan sararmış bir ustanın; nasırlı el emeği olan metal bir kavramanın iç açılarının toplamını; böl, topla, çarp, çıkar mecburiyetinin gönüllü mecburu olarak yeşerirken öğrendim ben hayatı...
Eşeğin sadece gözleri güzel sesi çirkin bir hayvan değil, basit tahtalar kullanılarak yapılan seyyar bir çalışma tezgâhına verilen isim olduğunu ve "Eşek" kadar olduğu hâlde kütük kadar ehemmiyet arz etmeyen andavallara inat; o tahta eşekler üzerinde alın teri dökenlerin nasır tutmuş ellerinde sabırla yeşerirken öğrendim ben hayatı.!
"Eşooooğlueşek" sadece rahmetli Kemal Sunal söyleyince güzel ve sadece ondan duyulduğunda küfürden muaf bir seslenişti. Ve komik.!
Bunu bilen ve hayata her şart altında tebessümler ilikleyerek bakan o güzel yüreklerin arasında yeşerirken öğrendim ben hayatı.
Söylemek istediğim; bırak bugün gibi hak yemeyi, kalp kırmayı ve vebâl almayı; aç kalacağını bilse kimseye el açmayan, çaresiz kalsa tavuk kesmez, kesemez kadar naif, yufka yürekli insanlar elinde yeşerirken öğrendim ben hayatı.!
Ve bugün;
Yabancı gibi durmam,
Bir küs gibi susmam ve içten içe kimseler duymadan dünlerle dolu beyhude hayaller kurmam ondandır.! Diyerek özetledim sorusunu.
Sohbetin sonunu ise şu sözlerle bağladım; Ramazan anlaşılan o ki sizlerden sonra gelip bu koltukların ortağı olacaklar olmaz olası bu sistem sayesinde yok oldu. Peki ama bu millet nerede ve nasıl tıraş olacak mübarek?
Bu defa utanarak sadece tebessüm ederek cevap verdi Ramazan usta. Ve sustu.!
Sorduğum soruya cevabı yine ben verdim. " Ulan haydi sakalları topuklarına kadar uzasın milletin, gerekçe olarak sünnet der avunurlar.! İyi de be kardeşim; saçlarını kim örecek bu milletin?
Ramazan usta baktım ki tebessüm ediyor ve cevap vermeyecek, yapıştırdım tıraş sonunda espriyi; " ulan Ramazan usta, sessiz sessiz gözlerinle diyorsun ki, "türban takın ulan, türban takın.!" değil mi?
Ramak Kaldı / (Samim İĞDE)
YORUMLAR
" Sorduğum soruya cevabı yine ben verdim. " Ulan haydi sakalları topuklarına kadar uzasın milletin, gerekçe olarak sünnet der avunurlar.! İyi de be kardeşim; saçlarını kim örecek bu milletin?"
Bence çok düşündürücü ve bir o kadarda latifeli bir çalışmaydı,faydalandık ve çokça tebrik ediyorum...