Bir Şehre Alışmak
Şehirleri, erkek ve dişi diye sınıflandırır Mehmet Ali KILIÇBAY, Şehirler ve Kentler adlı kitabında. Bu ayrıma katılırız veya katılmayız ama; yaşadığımız şehirlerle bir ünsiyet kurduğumuz yadsınamaz. Bu ünsiyet de onların erkek ve dişi olmaları ile alakalı değildir. Her şehrin kendine özgü hâlleri vardır. Geleneksel çarşıları, pazarları lokantaları, aş evleri, hanları ,hamamları. Şimdilerde Kapitalizmin dayatması büyük AVM leri bu cümleden saymıyorum . Mesela Ankara’da yaşıyorsanız, eski Ankara’yı Ulus, Hacı Bayram ve Ankara Kalesi , Hamamönü civarlarından arayacaksınız. O bölgede şehrin karakterine tanık olma imkânı ve yakalama şansınız hâlâ var. Bir hafta sonu çıkrıkçılar yokuşundan Ulucanlara doğru giderken yolunuzun üzerindeki sağlı sollu dükkanlardan nostalji kokusu geldiğini ciğerlerinizde hissedersiniz.
Kalenin etrafındaki gecekondu mahallesinde ,komşuluğun, garip gurabalığın, samimiyetin izine rastlama imkanını yakalayabilirsiniz. Hacı Bayram ve Hamamönü eski ahvali koruyarak dönüşüm yaşasa da. Artık oralardan insan sıcaklığından ziyade, dönüşümü kâra çevirmenin kokuları geliyor. Eski dönemlerini hatırlıyorum Hacı Bayram Camii civarının. Oradaki evlerde yaşayan aileler vardı. Bilmiyorum, şimdi nereye taşındılar. Bir defasında bir ana anne yahut babaanne, sokakta gürültü yaparak oyun oynayan çocukları, gürültü yapmayın çocuk uyuyor diye uyarmıştı. Şimdilerde o evlerin yerinden yeller esiyor. Her birinin yerinde dükkânlar, lokantalar, zıpçıktı tabirle cafeler var. Artık çocuklar uyumuyor, insanlar biri birini uyutmanın yollarını arıyor ayaküstü. Modern hayat şehirlerin alışkanlık yapmasına ket vuruyor. Hamamönü içinde aynı durum söylenebilir.
Şehirlerin alışkanlık yapmasını sağlayan unsur, taş yapılara sıcaklığı vuran insan nefesi, yaşanan dostluklar, acılar; yapılan şakalar ,esnafın aralarında kurulan yardımlaşma ve dostluk bağıdır. Küçük çarşılara Büyük alışveriş merkezlerinin soğukluğu uğramaz. Küçük tarihi çarşılarda, bir şehrin karakterini teşhis etme şansınız vardır. Ki bu çarşılar türkülere dahi konu olmuştur:
"Erzurum çarşı pazar leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin
İçinde bir kız gezer oy nenen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yârim
Elinde divit kalem leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin
Dertlere derman yazar oy nenen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yârim
Erzurum’da bir kuş var leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin
Kanadında gümüş var ay nenen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yârim
Palandöken güzel dağ leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin
Altı mor…....... "Şimdilerde dev AVM lerde böyle ilham verecek sıcaklığı hak getire. Varsa yoksa Türkçeyi tırpanlayan yabancı isimler yazılı mağaza levhaları. Kim türkü yakacak hasretine. Öyle yerlerde her şey günü birlik , ve maddiyata dayalı. Manevi iklimlerin kuraklığını hissedecek kimse de yok. Davranışlar, desinler menşeli. Övünme malzemesi yapılmak üzere gidilen mekanlar. Öz çekimler şımarıkça.Marka hastalığı sari .Bu gailelerden türküye, şiire sıra mı gelir. Bir şehre alışmak uzun zaman alsa da şimdilerde o alışkanlıkları dahi
,bizden söküp almaya çalışan bir hayat dayatılmakta. Ama biz, Ankara’da Eski Ankara’ya dair anılarla avunmayı öğrendik. Ankara alışkanlığımız en mutena yerimizde saklıyoruz. Eski Gençlik Parkı , Çerkeş Sokak, Suluhan, Çıkrıkçılar Yokuşu. Anılarımızı süsleyen yerlerden. En iyisi yazımızı bir Ankara şiiri ile Sonlandıralım:
Ankara
Sevdaydı Gençlik Parkı başımızda efkârdı
Şişmanın dondurması dondururdu dişleri
Yâr ile çay içmeye çok bahanemiz vardı
Hasılı başka idi o dem gönül işleri
Şimdi bizi bıraktı o efsane Ankara
Gönül hikâyemizi tutuklayan an kara
Hatıra atlasında adı yazılı peri
Mahcubiyet yüzünde haya idi ar idi
O hayalle yaşarız bunca zamandan beri
Dilimizde pelesenk “ah o günler hey gidi
Şimdi bizi bıraktı o efsane Ankara
Gönül hikâyemizi tutuklayan an kara
Heykelden Kızılay’a yürüyorduk el ele
Kalbimiz küt küt idi delinmezdi göğsümüz
Ben hâlâ oradayım ey sevgili gel hele
Yıldız yıldız gülerdi üstümüzde göğümüz
Şimdi bizi bıraktı o efsane Ankara
Gönül hikâyemizi tutuklayan an kara
Ankara Kalesi’nde hala ayak izimiz
Ellerimden elinin sıcaklığı hiç gitmez
Bu hengâme içinde kurur da denizimiz
Sana olan özlemim ömür bitse de bitmez
Şimdi bizi bıraktı o efsane Ankara
Gönül hikâyemizi tutuklayan an kara
Ankara 22 Ocak 2019 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Şiiriniz ustalık kokuyor hocam. Güzeldi doğrusu.
Çağ kendini yaşatıyor, yaşatmaya da devam edecek. Kimi gelenekler unutulacak, şehirler değişecek, insanlar değişecek, hayat değişecek. Sanırım bu kaçınılmaz. Kim bilir belki bundan 40 yıl sonra ben de sizin eski Ankarayı özlediğiniz gibi eski Maraşı özleyeceğim.
Yine de güzel herşey. Değişim ve yenilenme, tazelenme olmadan dünyaya ve hayata ayak uydurulamıyor.
Saygılarımla.