- 910 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Aşkı Çöpe Attım - Bölüm 2 (Gidiyorum)
Selim’in yaşadığı yer küçük bir yer olduğu için Neriman ile her gün görüşemiyordu. İlk zamanlar sadece uzaktan uzağa bakabiliyordu güzel gözlü sevdiğine ve anca hafta da bir iki gün, geceleri Neriman’ın evinin arka bahçesinde gizli gizli buluşuyorlardı. O yüzden aşklarının ilk günlerinde bir duvar kovuğunu kendilerine sırdaş olarak belirlemişlerdi, birbirlerine bir şey vermek istediklerinde oraya koyar oradan alırlardı. Selim’in oraya son koyduğu not ise “Gidiyorum” şiiriydi.
Buralardan gitmesi gerekiyordu çünkü nereye baksa Neriman’ın gözleri, ne zaman nefes alsa Neriman’ın kokusu vardı. Hangi sokağa girse, hangi caddeye çıksa her yerdeydi Neriman. Alıp başımı gitmezsem hiçbir şey düzelmeyecek diye düşünüyordu. Neriman’dan mı kaçıyordu yoksa anılardan mı, Selim de dahil kimse bilmiyordu. Artık bu şekilde yaşamaya tahammülü kalmamıştı.
Kafaya koymuştu gidecekti ama Neriman’a son bir söz söylemeden de gitmeyi kendine yediremiyordu. Gençliğinin en güzel günlerini uğruna verdiği, kalbini yarinin kapısında köle ettiği kadına, hiçbir şey demeden gidemezdi. O yüzden aldı eline kalemi ve kağıdı başladı yazmaya.
İlk defa sevdiğim iki gözden korkuyorum,
Bir boşluğa düşmüşüm ben kanatsız uçuyorum,
Ciğerim yanıyor cayır cayır hissediyorum,
Seni deli gibi severken sensiz gidiyorum…
Acıların en babasıymış severken ölmek,
Sevginin karşılığının var olduğunu bilmek,
O ufacık çukura tek başına gömülmek,
Sen kalbimdeyken sonsuzluğa sensiz gidiyorum…
Ağlama arkamdan gözlerinden akmasın yaş,
Güçlüsün biliyorum unutursun yavaş yavaş,
Yese bitirse de seni o içindeki savaş,
Cepheden kaçtım ben, ölüme sensiz gidiyorum…
Sus artık sus, üzme sevdiğini daha fazla,
Adımlarını hızlı at sakın arkana bakma,
Veda busesini gülüm hep kalbinde sakla,
Unuttum seni hayallere sensiz gidiyorum…
İlk defa sevdiğim iki gözden korkuyorum,
Maziyi unuttum artık her şeyi siliyorum,
Sözümden döndüm ilk kez senden vazgeçiyorum,
Gemileri yakmışım yar ben senden gidiyorum…
Bu şiiri yazması Selim’in içini bir nebze olsun rahatlatmıştı çünkü gidişinin müsebbibine, kendisini ne hallere düşürdüğünü anlatabileceğini düşünüyordu. Şiiri yazdığı kağıdın kenarlarını yaktı çakmağıyla her zaman ki gibi ve itinayla katlaydı. Ceketinin iç cebine koydu ve düştü yola emaneti yerine koymak için. Biliyordu Neriman bunu kesinlikle okuyacak ve hatasını anlayacaktı. Ama son pişmanlığın ikisine de fayda vermeyeceğinin farkındaydı. O gün ayrılıklarının üçüncü ayı doluyordu, zehir zemberek geçen günlerini getirdi gözlerinin önüne. Uykusuz geçen karanlık ve uzun gecelerini, yüreğinin avazı çıktığı kadar attığı çığlıklarını, beyni ile kalbinin ettiği ve her defasında kalbinin kazandığı cenkleri. Kafasından bunlar geçerken menziline de ulaşmıştı Selim. Etrafta kimsenin olup olmadığını kontrol ettikten sonra, itinayla katladığı kağıdı cebinden çıkardı, buğulu gözleriyle şiire son kez göz attı ve her zaman ki gibi duvarda ki kovuğa yerleştirdi.
-Hoşça kal dedi şiirine ve hızlı adımlarla ayrıldı oradan. İstikamet Şener’in yanıydı.
* * *
Neriman’la beş yılı geçmişti aşkları. Beş yıl demek Selim için, gençliğinin en hırçın, en deli dolu, en güzel ve hayatı öğrendiği zamanlar demekti. Başlarından türlü belalar geçmişti, iftiralara maruz kalmışlardı, ailelerinden baskılar gelmişti, ikiliyi ayırmaya çalışanlar olmuştu, kıskananlar, imrenenler vs. vs. Ama her şeye rağmen birbirlerinden hiç kopmamış ve asla vazgeçmemişlerdi. Her aşkta olduğu gibi tüm zorluklara ve sıkıntılara beraber göğüs germeyi iyi beceriyorlardı ve üçüncü şahıslara hiç kulak asmıyorlardı. Bu şekilde yıllarını paylaşmışlardı. Ama o güzel günlerin sona erdiğini duyan herkeste şok etkisi yaratmıştı. Çünkü herkes bir şekilde benimsemişti Neriman ve Selim’in sevdasını. Ama bu hayatta ne olacağı kimse tahmin edemezdi. Kendi iradelerinin dışında, kader ve kısmet diye bir kavram vardı. Selim kaynayan kanından dolayı bunun farkına biraz geç varacaktı. Bu da onun sınavıydı. Biraz geriye gitti ve biz nasıl bu hale geldik diye düşündü.
Aşkları dört buçuk yılı geçmişti. Her zorluğu aşmışlar, her sınavı başarıyla geçmişlerdi. Önlerinde hiçbir engel kalmamıştı kendilerinden başka. Kimsenin sevdalarına veremediği zararı Neriman’ın inadı verecek, ve bu imrenilen aşk sona erecekti. Neriman el becerileri iyi bir kişiydi ve bayan kuaförüydü. Fakat bazı nedenlerden dolayı bir süredir çalışmıyordu. Selim ile mutlu geçen son buluşmalarında çalışma vaktinin geldiğini söylüyordu. Çalışmasında bir problem yoktu ama çalışmak istediği yerde ilgili ciddi problemler vardı. Çünkü ilçe de adı pekiyi anılmayan, çoğu kişinin uzak durduğu bir ortamdı yani pek tekin bir yer değildi. İşte her şeyi sona erdiren sebeplerin ilk adımıydı bu. Neriman inatla orda çalışmak istediğini söyledi ama Selim sevdiği kadını böyle bir ateş çemberine atmak istemediği için müsaade etmedi.
-Selim ben burada çalışacağım. İstesen de istemesen de.
-Neriman, bir tanem, eski iş yerinde çalışsan daha iyi olmaz mı? Hem tanıdığımız bildiğimiz kişiler. Buranın namını biliyorsun. Pek düzgün bir yer değil. Senin saçının teline zarar gelse ben dünyayı yakarım biliyorsun.
-Biliyorum ama lütfen anla beni.
-Neyini anlayayım? Mantıklı bir şey söylüyormuş gibi benden neyi anlamamı bekliyorsun?
-Lütfen Selim. Bana hiç mi güvenin yok?
-Ben sana güvendiğim kadar kendime güvenmedim nasıl söz o öyle?
-O zaman anlaştık sanırım?
-Hayır anlaşmadık.
-Selim!
-Hayır Neriman. Son sözüm hayır.
-Sen bilirsin.
-Nereye gidiyorsun Neriman?
Neriman duymamış gibi çıktı gitti oturdukları kafeden. Selim arkasından gitse de, dışarıya çıktığında Neriman’ı bulamadı. Köyüne giden otobüsün kalkış saatine az bir vakit kalmıştı ve Neriman da büyük ihtimal otobüse gitmişti, yürümeye başladı durağa doğru. Hem hızlı hızlı yürüyor hem de bir yandan kendi kendine mırıldanıyordu. Neriman’ın bu tavrı hiç hoşuna gitmemişti. Bu güne kadar böyle bir durumda hiç kalmamışlardı. Kavga etmişler, küsmüşler, kırılmışlardı ama hiçbir zaman terk etmemişlerdi birbirlerini. Kavgaları veya küslükleri bir günü geçmemişti bu güne kadar, haksız olan taraf özrünü dilerdi hemen ve bir daha aynı hata asla tekrarlanmazdı. Birbirlerine olan saygıları çok büyük olduğu için, kararları beraber alırlardı ama Neriman, hiç bu kadar dinlemezlik yapmamıştı. Otobüse gidene kadar bunları düşündü Selim. Durağa vardığında direk Neriman’ın yanına yaklaştı ve sordu.
-İyi misin Neriman? Kırdıysam özür dilerim ama dediklerimi iyi düşün. Senin üzülmeni istemem çünkü senin üzülmen benim kahrolmam demektir.
-Git Selim uzak dur benden, konuşmak istemiyorum.
-Neriman.
-Git dedim Selim git.
-Neriman.
-Göreceksin sen Selim. Göreceksin.
Bu sözlerden sonra Neriman hemen bindi gelen otobüse ardına bile bakmadan. Selim de bir yabancı gibi bindi ve Neriman’a en uzak koltuğa oturdu. Yol boyunca bir çözüm düşündü ama nasıl bir çözüm bulabilirdi ki? Bir yanda sevdiği kadının istekleri, diğer yanda tekinsiz olaylar. Çıkamadı işin içinden ve gözleri daldı yol kenarındaki ucu bucağı gözükmeyen altın sarısı buğday tarlalarına.
Otobüs köye geldiğinde Neriman, Selim’e bir düşman misali baktı çatık kaşlarıyla, burnundan soluyordu ve indi evinin önünde. Selim çaresiz gibi hissediyordu kendini hemen telefonuna sarıldı ve tek dostu Şener’i aradı.
-Şener nerdesin? On dakika sonra mekanda buluşalım.
Şener ve Selim’in mekanları, köyün biraz dışında ki bir uçurumun kenarında, balkona benzer bir çıkıntıydı. Her zaman orada oturdukları için, evdeki eski kanepelerden bir yer yapmışlardı oraya, gecenin geç saatlerine kadar orda oturup konuşurlardı, şarkı söylerlerdi. Bazen sırt üstü yatar yıldızları izler ve Allah’ın kudretinden bahsederlerdi, bazen de koltuklarına kurulur, ileride ki gölün üstünde ki ay ışıklarına bakar, gelecekle alakalı hayaller kurarlardı. Yani iki dost, hayallerinde bile asla birbirlerini yalnız bırakmıyorlardı.
Selim mekana gelmiş tam oturacaktı ki uzaktan Şener’in koşar adım geldiğini gördü. Dostu kendisi için telaşlanmıştı, her halinden belliydi. Tebessüm etti Selim.
-Böyle bir adamla beni hemhal eylediğin için şükürler olsun Rabbim sana dedi.
Şener soluk soluğa geldi ve hemen;
-Hayırdır ne oldu? diye sordu.
-Bir soluklan ne bu acele?
-Anlat anlat dedi merakla gözlerle bakarak.
Selim olan biten her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı dostuna. Tereddütlerini, aklında ki soru işaretlerini her şeyi anlattı.
-Bana bir akıl ver napayım şimdi ben? Nasıl bir tavır sergilemem gerekiyor. Beş yıldır böyle bir şey olmadı, ne oldu bu kızı ne derdi var?
-Bilmiyorum dedi Şener.
-Sağ ol ya. Vallahi çok yardımcı oldun. Nasıl içim rahatladı anlatamam dedi sinirli bir şekilde.
-Ya ne diyeyim ki ara ona sor ne derdi var.
Selim sinirden gülerken aldı eline telefonu ve aradı Neriman’ı. Cevap vermedi kimse. Tekrar aradı. Cevap yok. Tekrar. Tekrar. Tekrar. Her aramada biraz daha sinirleniyordu Selim. En sonun da ulaşamayacağını anladı ve o sinirle savurdu telefonu elinden uçuruma doğru. Ağlamamak için sıkıyordu kendini. İncir çekirdeğini doldurmayacak bir sebep için, böyle bir tavır olur mu? dedi dostuna. Ama Şener cevap vermedi. Sabaha karşı kalkıp evlere gittiler.
Selim bir haftadır ulaşamamıştı Neriman’a. Ne mesajlarına, ne aramalarına bir cevap geliyordu, ne de duvar kovuğuna bir not. İyiden iyiye tedirginliği artmıştı. Nasıl ulaşacaktı? Çalıştığı büfeye gitmek için sabah kalktı, hazırlandı ve bindi otobüse. Tüm yol boyunca yine düşüncelerle cebelleşti. Sanki aklı durmuş, hiçbir şeye yanıt vermiyordu. Otobüs ilçeye vardığında, Selim inmek için hazırlanırken, yol kenarında ilerleyen Neriman’ı gördü ve hemen indi otobüsten. Yaklaştı ve;
-Ne işin var burada? dedi meraktan çatlarcasına.
-Sana ne.
-Neriman bir haftadır ne oluyor sana? Ne derdin var?
-Rahat bırak artık beni. Ben kendime bir yol çizeyim sende kendine bir yol çiz Selim.
-Ne demek bu? Ne dediğinin farkında mısın sen?
-Akşam arayacağım seni konuşuruz, şuan kafam yerinde değil.
-Nereye gidiyorsun?
-Senin çalışmamı istemediğin yere Selim.
-Neriman yaptığın hatanın farkındasın değil mi?
-Karışma bana.
Hızla uzaklaştı oradan Neriman. Selim ne yapacağını bilmez bir halde sağa sola bakıyordu. Bir an dermanının tükendiğini hissetti ve hemen kenarda kaldırıma oturdu. Elleri, ayakları ve tüm bedeni sanki ondan bağımsızlığını ilan edercesine titriyordu. Gözlerinde biriken yaşlar yağdı sağanak sağanak. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Uğrunda her şeyden vazgeçtiği, uğrunda ailesini karşısına aldığı kadın kayıp gidiyordu ellerinden yavaş yavaş ve bunda Selim’in tek suçu Neriman’ın iyiliğini düşünmesiydi. Toparladı kendini birazcık ve gitti işine. Aklı yerinde değildi, bunu fark eden patronundan izin istedi ve otobüse atladığı gibi gitti dostunun yanına, ne yapacağını bilmez bir vaziyette.
Selim’i bu halde gören Şener merakla;
-Kardeşim ne oldu? Hasta mısın?
-Neriman dedi sadece Selim ve gözlerini bir noktaya sabitleyip sustu.
Şener dostunu neşelendirmek için elinden geleni yapıyordu ama Selim orda değildi sanki, hiçbir tepki vermiyordu.
-Takma kafana dostum. Siz ne günleri atlattınız bunu da atlatacaksınız Allahın izniyle merak etme Neriman akıllıdır.
-Öyle mi dersin?
-Öyle tabi. O kadar zor günlerde bırakmayan kişi, şimdi bırakacak seni. Biraz zaman ver ona hatasını anlayacaktır.
-İnşallah dostum inşallah.
* * *
Gitme zamanı yaklaşıyordu Selim’in. Doğduğu, büyüdüğü toprakları terk edecekti. Neriman’dan, arkadaşlarından, en önemlisi ailesi ve dostundan uzaklaşacaktı. Bu düşünceler kafasında gezerken dostunun yanına gelen Selim, ağlamaklı bir şekilde sarıldı Şener’e. -Buralarda kalamam artık Şener.
-Ne saçmalıyorsun sen Selim?
-Artık sıkılıyorum buralardan. Nefes alamıyorum.
-Ah be kardeşim ah. Nasıl bir sevgiymiş bu?
Selim bu soruya şair kimliğiyle cevap vermeyi tercih etti:
- Pamuk ipliğine bağlanmış eğreti zamanım,
“Üf” deseler sönecek misal-i mum hayatım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.