- 857 Okunma
- 7 Yorum
- 4 Beğeni
19.5 GÜN TESTİ
Pırıl pırıl güneşli bir mayıs ayının çarşamba sabahının uykusu uğruna harcanan bir hayatın öyküsüdür bu.
Bomboş sınıfa girdiğinde öğretmen çok şaşkındı, çünkü bugün son kez gelmesi için ikna etmeye çalıştığı öğrenci sınıfta yoktu. Gelmemişti.
Telaşla merdivenleri indi ve idarenin telefonundan öğrenciyle ilgili kayıtlardaki tüm telefon numaralarını çevirmeye başladı. Bir daha, bir daha… Hiçbirine cevap veren olmadı.
Görüşmelerin olup olamayacağını merakla bekleyen idareci ‘ben demedi mi’ diyen bakışlarını öğretmenin üzerinden ayırmıyor, haklı çıkmanın gururunu yaşıyordu. Öğretmen ahizeyi yerine koydu ve yenilmiş bir ifadeyle koltuğa çöktü. İdareci duvardaki saati göstererek önündeki deftere kaydı düşerken hiç konuşmuyor, anın zevkini yaşıyor gibiydi. Saat, öğle vaktini gösteriyordu.
Okulun son haftasının çarşamba günüydü. Öğleden sonra karne notları girilmeye başlanacak öğrencilerin çoğu da muhtemelen gelmeyeceklerdi. Özellikle devamsızlığı çok olanlar en azından sabahtan gelerek son yoklamayla kendilerini garantiye almışlardı, Turgut bunu yapmamıştı!
Üç yıldır dersine girdiği öğrencisini çok iyi tanıyordu öğretmen, o nedenle de kendini harcamasına izin vermek istemiyordu.
………………………………………..
1990’ların hızlı zengin olmuş ve bunu henüz sindirememiş bir ailenin tek oğluydu Turgut. Baba çok zor yıllardan ve şartlardan sonra ‘rüzgarı arkasına almayı’ başarmış ve birkaç yılda koşar adımlarla basamakları çıkmıştı. Sıradan ufacık bir evden sonra şimdi çok lüks bir semtte triplekste oturuyorlar ve müştemilatta kalan bir aile de evin bütün işlerini görüyordu.
İş hayatının sosyal dokusu babayı şekillendirirken anne çevresinin çok değiştiremediği için ailedeki açı biraz fazla açılmış, masraflar ve ihtiyaçlardan başka ortak konu neredeyse hiç kalmamıştı. Baba hayatın çocuklara çok da insaflı davranmayacağını söyleyerek onları bir denge içinde tutmaya çalışıyor, maddi gücüne rağmen onları devlet okuluna gönderiyor ve ‘okuyacak çocuk her okulda okur’ diyordu. Anne, babanın bu katılığına çok kızıyor oğlunun en azından devamsızlıklarına göz yumarak kendince onu ödüllendiriyordu.
Turgut da bu ikiliği kendi açısından nasıl uygun olacaksa şartlara göre öyle kullanıyordu. Bukalemun gibi olmuştu. Okula mezun olmak için geliyor, üniversiteyi hedeflemediği için de derslere asılmıyordu. Oysa birçok arkadaşının üstüne çıkabilirdi başarısı, uyumaktan vakit bulup biraz kendini zorlasaydı.
Devamsızlık hakkının çok büyük kısmını I. dönemde kullanınca öğretmeni onu uyarmıştı: ‘Derslerin bittiği, notların verildiği o sıcacık güzel günlerde arkadaşlarının çoğu o güne kadar kullanmadıkları devamsızlık haklarını kullanacaklar ve sen tek başına sınıfta mı oturacaksın? Ben buna inanmıyorum Turgut, sen inanıyor musun?’ demişti.
Sessizse dinleyip cevap vermeyen Turgut ikinci dönemin ortalarında devamsızlık hakkını neredeyse doldurarak 19.5 günü tamamladı. Öğretmenin her uyarısında: ‘Lise son sınıfta yarım gün için beni sınıfta mı bırakacaklar, hiç inanmıyorum Öğretmenim!’ diyordu.
Fikrini test etmek için şartları zorlamaya ve bazı sabahlar gelmemeye başladı. Hiçbir şey olmamış gibi öğleden sonra çıkıp geliyordu. Öğretmen her seferinde bir onunla bir idareciyle konuşup durumu ayarlamaya çalışıyor, yok yazdırmamak için rica ediyordu..
Son çarşambaya gelindiğinde zurna ‘zırrttt!’ dedi. Bir gün önce Turgut öğretmenini buldu ve :
- ’Ben yarın gelmeyeceğim, sizin de emekli olacağınızı duydum bir daha görüşemeyebiliriz, hakkınızı helal edin bana.’ dedi.’
- ‘Yok hayır, bunu yapamazsın. Sabahtan yoklama alınacak, sen riski göze alacak durumda değilsin. Yarın sabah gelirsin öğleden sonra seni ben göndereceğim, söz’ dedi öğretmen.
Delikanlı söylenenleri önemsemediğini belirten bir el hareketi yaptı, saygıyla öğretmeninin elini öptü ve hızla arkasını dönüp gitti. Bu, öğretmenin okulda Turgut’u son görüşüydü.
……………………………………
Aradan uzun yıllar geçti o yılların iletişim olanakları yetersizliği de eklenince yüz yüze görüşmedikçe neredeyse kimsenin kimseden haberi yoktu.
Bir arkadaş sohbetinde duydukları içini acıttı.
O yaz ailecek Türkiye turuna çıkmışlar ve çok zor bir coğrafyada uçuruma yuvarlanan arabadan yaralı da olsa Turgut’la annesi sağ çıkarılabilmiş, babasıyla kız kardeşi ise kurtarılamamıştı.
O meşum çarşamba sabahı da eklenince devamsızlıktan kalan Turgut mezun olmadığı için babasının işletmelerinde imza hak sahibi olamamış, yakınların devir yaparak götürmeye çalıştıkları işleri, birkaç yıl içinde batmış ve eski hayatlarına dönmüşlerdi anne oğul.
Turgut, makam arabasıyla okula götürülüp getirildiği babasının fabrikasında işin hiçbir detayına vakıf olmadığı için de paketleme bandında vardiyalı olarak yıllarca çalışmıştı. O koskoca servet nereye gitmişti, o çocukluk yıllarıyla bunu sorgulayamamış, yıllarca o küçücük evde kirayla oturmuşlardı.
Rüyaları kısa sürmüş, sonu da kabus gibi bitmişti.
………………….
Tipi gibi kar yağan bir akşam üstü hızla servislere koştururlarken kapüşonunun içinde bir an adı dolaştı gibi geldi öğretmene. Rüzgarın uğultusuna verdi, önünü zor görerek ilerlerken bir daha aynı şey oldu. Başını kaldırıp baktığında Turgut’la göz göze geldiler. O an ne diyeceğini bilemedi, sadece refleks gibi adı çıktı ağzından.
Konuşmadan uzun uzun sarıldılar. Ayrıldıklarında Turgut’un gözleri nemliydi. Öğretmeninin ona adıyla seslenmesi onu hem çok şaşırtmış hem de çok mutlu etmişti. ‘Senin gibi hayatını harcama uğruna 19.5 günü test eden başka öğrencim olmadı Turgut. Seni örnek olarak ne yazık ki hâlâ anlatıyorum oğlum.’ dedi.
Turgut, bu yıl ihaleyi alan şirketin servislerinde çalışıyordu. Sabaha karşı fabrikaların vardiyalarıyla başlıyor, gece yarısına az kala hurda olmuş gibi eve zor dönüyordu. Evliydi ve iki çocuğu vardı.
Bir çarşamba gününün sabah uykusuna feda edilerek test edilen 19.5 gününün faturası çok ağır olmuştu. O yarım günün uykusuna kıyamadığı için şimdi hiç sabah uykusu yoktu. Gün doğduğunda o birinci servisini çoktan bitirmiş, ikinciye dönüyor oluyordu.
Hayatın ‘uykuyla imtihanı’ sorusu ona çıkmış, cevap veremediği için sınıfta kalmıştı. Ama ne kalmak!..
16. 01.2019 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
çok üzüldüm Serap Hocam. Benim erkek kardeşimde kahvehanede okey oynamaktan üniversiteyi bitiremedi. Tabii baba fakir olunca Turgut gibi şanslı olamadı... Sonrasında da Turgut kadar şansız da... Şimdi evli; ellerinizden öper iki yeğenim var. Yuvarlanıp gidiyor Antalya’da bir ilaç fabrikasının deposunda...
Hayat... Bazen isteseniz de değiştiremiyorsunuz karşınızdaki değişmek istemediği için.
Cidden üzüldüm Turgut’a...
Saygılarımla Serap Hocam
Serap IRKÖRÜCÜ
Servise sırasında tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin önünde, o göz gözü görmeyen tipide dolaşıp öğrencilerini toparlamaya çalışan servis şöförlerini göstererek:
" Bu arkadaşlarımla yıllardır aynı şirkette çalışıyorum Hocam, ve yıllardır sizi anlatıyordum. 'Annem benimle onun ilgilendiği kadar ilgilenmedi, kıymetini bilemedim.' diyordum.
Dün sizi gördüm, emin olamadım, okulun servis yetkilisine adınızı sordum ve beklemeye başladım."
"Helal olsun oğlum. Bu kolejde okuyan öğrencilerin hepsi senin yıllar önce yaşadığın lüksü şimdi yaşıyorlar. Onların hepsine seni anlatıyordum, şimdi canlı olarak şahit olmaları daha inandırıcı oldu. Büyüklerimiz boşuna dememiş:
Güvenme güzelliğine bir sivilve yeter, güvenme zenginliğine bir kıvılcım yeter. Yolun açık olsun oğlum. belki senin sınavın da buydu!..."
Şimdi sosyal bir sitede sayfa arkadaşım benim!.. Çocuklarıyla ve eşiyle çektirdiği fotoğraflarını paylaşır hep, arada bir de yazışırız... İki arkadaş gibi!.. :)))
Evet haklısınız ama sonucu görünce 'ben demiştim' demek bile insanın içini rahatlatmıyor emin olun!... :(((
Benzerleri hepimizin çevresinde vardır, inanırım. Herkesin yolu açık olsun...
Bu akşam 'zaman yolculuğunda' Turgut'la biraz daha uğraşacağım demektir!... :)))
Değerlendirmeleriniz ve paylaşımınız için çok teşekkür ederim Ersin Bey.
Saygılarımla....
Öğretmenlik mesleğinin omuzlarımızdaki ağır yükü. Bir öğrencinin mezun olmakla bitmediği, öğretmenin emekliye ayrılışıyla hiç bitmediği bir meslek yani ömürlük bir meslek. Ailesinin düşünmediği çocuğu için öğretmeninin uykusu kaçtığı o uzun geceler. özel davet edildiği halde toplantıya bile gelmeyen velinin çocuğu için öğretmenin okul yönetimi ya da toplum içinde verdiği mücadele. Öğretmenlik mesleğinin kutsallığı kesinlikle buradan kaynaklanıyordur. Bir çok anılarıma götüren anınızı ibretle okudum. Tebrik ederim.
Serap IRKÖRÜCÜ
O öğrencilerin sahipsizliğini gördükçe 'nasıl kurtarabilirim' diye siz çabalamaya başlıyorsunuz ve gücünüz yettiğince, eliniz kolunuz uzandığınca bir şeyler yapmaya başlıyorsunuz.
İşe yarayıp yaramadığını zaman gösteriyor.
Ama bir gerçek var yüreğinizde hep yeri kalıyor 'o özel' çocukların.
İlginize ve içten değerlendirmenize çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Ne mutlu size anılarınızla ışık tutuyorsunuz geleceğe değerli meslektaşım.
Her zaman bu tür olaylar vardır ve çoktur; ama neden sonuç ilişkisini düşünmeye bu tür anılar vesile lur.
Yürekten kutluyorum.
Saygılar...
Serap IRKÖRÜCÜ
İlginize ve beğeninize çok teşekkür ederim Turgay Bey.
Saygılarımla.
Merhaba Hocam!
Yazılarınız da Atatürk’ün yeni nesli emanet ettiği gerçek öğretmenin
öğrencisi için çırpınışını görüyor ve hissediyorum.
Bazen sokakta öğrencileri elinde sigarayla sokakta gördüğümde
keşke öğretmen olsaydım dediğim anlar çok oldu.
Durup uzun uzun yaktığı her sigaranın evinin bir tuğlası olacağını, 30 yılda
Bir ev parası yaktığını anlattıklarımda var.
Sizin anılarınızda ki gerçekler ise başlı başına tedavi edilmesi gereken
toplumun kan kaybeden açık yarası.
Yazılarınız bir öğretmenin keşkeleri diye mi yorumlanmalı bilemedim.
Selam ve saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Onurlandıran sözleriniz için çok teşekkür ederim.
Her çocuğun çok kıymetli olduğu görüşünden yola çıkarak öğrencilerimi çok önemsedim, bana ilettikleri sorunlarına çözüm üretmeye çalıştım. Sırasında ciddi riskleri de göze alarak....
Öğretmen - öğrenci - veli üçlününü sacayağı oluşmadan sağlam çözümler de üretilemez.
Ben payıma düşenleri aktardım, takdir sizlerin.
Saygılarımla.
Necati Kavlak
Yeni neslin alacağı dersler, öğreneceği ilkeler var!
Saygılarımla.
Çok duygusal bir hikaye yaşanılmış ve gerçek
her durumdan çıkarılacak notlar, alınacak dersleri içerisinde barındıran
başından sonuna kadar dikkatlice okunduğunda eğitimci denilen kişiler arasından idareci yönetici vasfını kazanmışların sorumluluğu daha mı az...
Hele ki böylesi kutsal bir vazife icra eden eğitim kurumlarımızın görevi sadece müfredata uygun görevlerin icrası mıdır?
kafamda deli sorular uzadıkça uzayan.... yanıtları olmayan.
Kıymetli yazınıza saygı duyuyorum içim yansa da...
saygılarımla
DEĞERLİ SERAP ÖĞRETMENİM
Serap IRKÖRÜCÜ
Bunu aileye anlatmak çok boşuna bir çaba bazen. Çünkü zaten sorunun kaynağı orası. Veliyi tanıdıkça koruma altına almaya çalıştığımız öğrencilerimiz oldu. Yanlış örnek olması çocukta derin izler bırakabiliyor.
"Öğretilenler unutulduktan sonra arta kalan eğitimdir."der bir eğitim bilimcimiz. Müfredatı hatırlayan yoktur ama öğretmenini anlatırken herkes onda iz bırakan bir anısıyla hatırlar. İşte iz budur.
İlginize ve yorumunuza çok teşekkür ederim Müslüm Bey.
Saygılarımla.
Evet, bu sefer bitirebildim, oh çok şükür. Bazen yorumlardan fikir sahibi oluyorum, içeri girmeden dönüyorum aklımda hep şu soru benim kâğıt üstünde dahi okuyamadığım olaylara tanıklık edip sonra aklınızı korumayı nasıl başarabiliyorsunuz sorusunu çok yuttum. Bu o kadar zor bir yazı değildi.Bu ergen nüfusuna bunu anlatamıyoruz 3 dakikalık uykuyla ne elde ettiklerini bilmiyorum ama anne babalarında sağlam sinir bırakmadıkları bir gerçek, keşke Turgut'un ailesi de sinir krizi geçirseydi de o yarım gün ile birlikte hayatı da heba olmasaydı.
Peki bir de o yarım günün sahibinin planları var acaba o yarım gün bahane miydi?
daha çoook soru sarmalına girmeden ben gideyim
selam ve saygı sunuyorum
Serap IRKÖRÜCÜ
Ameliyat masasında hastası kalan, otopsi yapan, müebbet hapse mahkum kararı veren... gibi istemeden de olsa sonuca dahil olanların meslekleri ve yürek yükleri düşünülünce bizler, bu konuda daha kenarda kalıyoruz aslında. Üstelik birileri yapacak bunları. Kimin yüreği neye yeterse!
Bütün çabamıza rağman bizim yapacaklarımız ne yazık ki sınırlı. O nedenle aile öğetmenden çok daha önemli donanım ve sevgi yaklaşımı olarak. O eksikliklerin açtığı boşluğunu kimse kapatamıyor.
Artık sorulacak soru çok.. Nasıl olsa tavşan bayırı aştı!..
Ben daha çok tutmayayaım sizi... Güle güle!... :)))
Sevgilerimle.