- 554 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAS BAHÇENİN KENAR MAHALLELERİ
Şehirlerin kenar mahalleri Anadolu kimliğinin direnen yüzü. Eskişehir ve eski bir mahalle...Evler yamaçlarda birbirine bitişik kurulmuş, inci dişler gibi dizilmiş. Her dizinin arası bir sokak, bir yol...Kimi evlerin erkekleri göçmüş öte dünyaya ve yaşlı teyzeler konaklamakta bu evlerde; kimilerinde genç kadınlar, kocaları şehir merkezinde iş tutmuş ama babadan kalma bu evlerde kira ödemekten kurtulmuş. Kimi evlerse bomboş, bakımsız, çatıları göçmeye yüz tutmuş, bahçelerini ise otlar bürümüş, kapılarınaysa kilit vrulmuş. Bakınca insanın içi ürperiyor, sanki yarın mezarlarımızın başına geleceklerin filmi. Bu sokaklarda akşam üstleri kadınlar kapı önlerinde oturuyor, sohbetler, dedikodular ediyor, hayatı doldurmak, can sıkıntılarını gidermek için. Bu yaşlı teyzeler suskun suskun oturuyor, gelen geçenlerin yüzüne bakıyor, bir selamı esirgemeyenlere gülümsüyor. Belki de hayatlarının en lüksü bahşediliyor kendilerine.
Bu sokaklarda nice çocuklar oynamıştı, daha canlı, daha cıvıl cıvıldı. Gençler kaçamak bakışlar atmıştı sevdiğine, kaç aşk yaşanmıştı öyle geriden geriye. Babalar işe gider gelir, ilkokulu bitirince okuyanlar ya da bir işe başlayan yeni yetme çocuklar da bu sokaklardan kopmaya ilk adımlarını atarlardı.
Bir çocuk sesi, top sesi duyulunca bu mahalleye gelen misafir bir çocuk meraklı gözlerle bakıyor dışarıya. Alışık olmadığı, balkon demirlerinden sadece arabaların ve işine yetişmek ya da evine dönmek için telaşlı adımlarla yürüyenlerin dışında görmediği bir manzara. Ufak ufak dışarıya sızmak, o ortama karışmak hevesi. Ve anne dışarıya çıkıp çocuklara ’Arkadaşınız da oynasın mı?’ diye sorduğunda dünyalar çocukların oluyor. İşte samimiyet işte saflık ve asıl hayatta olması gerekenler...hemen başlıyor oyun ve sohbetler...Yaş grupları birbirinden farklı olmakla birlikte birbirlerine yakın. hangi şehirden geldiği, anne babalarının ne iş yaptığı, hangi futbol takımını tuttuklarına kadar sohbetler ediliveriyor. Tanışmak ve arkadaş olmak bu kadar kolay. Ertesi sabah kapı çalınıyor, misafir çocuğu oraya daha önceden gelen başka bir misafir çocuk çağırıyor. Hadi, oynayalım, diye. Anneler, babalar çocuklara ’kimin çocuğusun?’ dediklerinde ’aa’ ’ne güzel’ gibi tepkiler veriyor, geçmişini hatırlıyor, anılarını tazeliyor. Aidiyetinin kökenine sikke çakmak için, buruklaşıyor. Bu arada şimdiki gerçekliği düşüncede bile rahat bırakmıyor, rahatsız ediyor insanı. En acıklı taraf erken gidecek olan misafir çocuk, birkaç günde alıştığı arkadaşlarını, sokakta özgürce oynayabildiği ortamı kaybediyor, buruklaşıyor. Geç giden misafir çocuk, kapıyı çalacak arkadaşımla oynayabilir miyim, diye. Ve o arkadaşı gitmiş. Bir daha karşılaşacaklar mı, bilmem hangi tarihte tekrar bu sokağa aynı tarihte gelmeleri ne kadar bir ihtimal? Ve tabi ki de o sokağın evlerinde çakılı kalan yaşlı kadınların kaldırımlarında zaman zaman tatillerde gördüğü hareketlilik sönecek. kış başlayacak, evlerine kapanacaklar. Bir başka bahara, bir başka yaza dünyaya yeniden açılmayı bekleyecekler.
(Osman Savun, 12 Temmuz 2018)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.