- 707 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MİLLİ EĞİTİM DAVASI-4
İyi bir eğitim sistemi oluşturmadan kalkınamayacağımız herkes tarafından bilinmektedir. Senelerdir süre gelen sistem değişikliklerinin, ülkemiz eğitimindeki etkileri ortadadır. İşte bu ahvalde, eğitimdeki sorunlara kesin bir çözüm bulmak amacıyla yapılması gereken, kalıcı ve kökten bir değişiklik yapmaktır.
Bahsettiğimiz değişikliğe, ‘’Milli Eğitim Doktrini’’ adı verilmektedir. Milli Eğitim Davası, eğitimi teorik bir kavrayış süreci olarak değil hayatla bütünleştirilmiş bir kabiliyet meselesi olarak ele almaktadır. Öğrenci, önce hayatı tanımalı, sonra anlamlandırmalı, daha sonra ise kendini hayata hazırlamalıdır. Eğitimin, öğrenciye hayata hazırlanma sürecinde müdahil olması hiçbir anlam ifade etmemektedir. Eğitim öğrenciyle doğmalı, büyümeli ve geliştirmelidir. Öğrenci kendiyle paralel olarak ilerleyen bu sürece daha iyi adapte olacak, kendini eğitime daha yakın görecek, böylece daha başarılı olacaktır.
Burada bahsetmeye çalıştığımız şeyin, eğitim-öğretime başlama yaşıyla ilgisi yoktur. Günümüzde beş yaşında anaokullarına verilen çocuklar, zorunlu eğitim kapsamında on üç yıl çeşitli okullarda bulunup yetiştirilmektedir. Ancak ülkemizin günümüz koşullarında bulunduğu konuma bakacak olursak, bu on üç yılda nitelikli öğrenciler yetiştiremediğimiz anlaşılmaktadır.
Bir çocuğa değil beş, üç yaşında eğitim vermeye başlasan; doğru vermediğin eğitim sebebiyle gelişeceğine, körelecektir. Oluşturulacak yeni sistemde, çocuk hayatı tanımaya başladığı an temel eğitimleri ( Dil-Tarih-Coğrafya) verilecek, daha sonra yeteneğine göre belli alanlara sevk edilecektir.
İlkokulda, ortaokulda, lisede, çocuklarımızın ilgi alanı olmadığı halde birtakım dersleri almaları onları hem eğitimden hem de hayattan soğutmaktadır. Hayattan soğumuş bireylerin yetişmesi, hem toplumsal refaha hem de milletin bekasına büyük zararlar verebilecek bir problemdir.
Fen bilimlerine ilgisi olan öğrenciler, bu bilimlerle ilgili eğitimlerini ilk öğrenimlerinden itibaren haşır neşir hale getirilecek, hem teorik hem pratik eğitimler alacak ve ülke bilim insanı kontenjanı bu öğrencilerden oluşturulacaktır.
Sosyal bilimlere ilgisi olan öğrenciler de, tıpkı fen bilimlerine ilgisi olan öğrenciler gibi ilköğrenimlerinden itibaren ilgi alanlarıyla ilgili dersler almaya başlayacaklar; böylece hem eğitim hayatları boyunca mutlu olacaklar, hem de memleketlerine en faydalı olacakları alanlarda yetişeceklerdir.
Eğitim yalnızca fen ve sosyal bilimlerden ibaret olmamalıdır. Bu büyük bir yanlıştır. Hem Milli Eğitim Bakanlığının hem de toplumumuzun bu yanlış algıdan bir an önce kurtulmaları gerekmektedir. Bir ülkenin bilim insanlarına, toplum bilimcilere ihtiyacı olduğu kadar; sporculara, sanatçılara da ihtiyacı vardır. Sanatçımızı, sporcumuzu da kendimiz yetiştirdiğimiz, yetiştirebildiğimiz gün refaha erdiğimiz gün olacaktır.
Spora ve sanata ilgisi olan çocukların, temel eğitimleri (Dil-Tarih-Coğrafya) verildikten sonra başarılı oldukları alan üzerine eğitim almaları, doğru eğitim bilincinin oluşturulmasının bir sonucu olacaktır.
Milli Eğitim Doktrini, senelerdir güdülen Milli Eğitim Davası’nın bir sonucu olarak, ülke eğitimini kökten değiştirecek bir atılım planıdır. Ülkenin geleceği, çocuklarına, çocukların geleceği eğitime bağlıdır. Milli Eğitim Davası, hayatı bilen, anlayan ve planlayan çocuklar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Aldıkları eğitim doğrultusunda da bu çocuklar ülkeyi geliştirmeyi amaçlayacaktır.
Unutulmamalıdır ki kalkınma eğitimle başlar!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.