- 506 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NEDEN Mİ YAZIYORUM?-7
NEDEN Mİ YAZIYORUM?-7
İnsanoğlu, cesaret ve korkaklık diye bir şey icat etmiş, sonra inanmış, sonra da tepe tepe kullanmış, halen de kullanıyor...Cesaret ve korkaklık diye bir şey, hayatımıza girdiği gibi gerçekten var mı bundan endişeliyim. Cesaretin korkaklığın kendisinden çok, insanı, cesur veya korkak yapan koşullar ve nedenlerin daha önemli olduğunu sanıyorum. Bu durumu anlaşılır kılmak için söylenen bir söz vardır; canı yanan eşek atı geçer...Galiba cesaret ve korkaklığı en iyi tanımlayan cümle bu. Kahramanlık her ne kadar da cesaretin safında yer alsa da, kahramanlık içselleştirilen cesaretin kültürel bir sonucudur ve kahramanlık emek isteyen bir şeydir, her kültürde azizliği de buradan gelir. Ferdin psikolojisine göre de insan kimyası bir duygu düzenlemesi yapar.
Hani köyden gelmek diyorduk ya, köyden gelmek, gerçekte hayata biraz geç kalmaktır. Hangi hayata? İcatların, keşiflerin, hızın belirlediği, kültürel düzleme geç kalmak, bu çağda hayat kapılarını bu tanımlamalarla size açtığına göre, geç kalmak ve ya erken gelmek bu edinimlerinize bağlıdır daha çok, sosyal statü dedikleri şey de bunların yedeğinde gelişen bir şey.
Köyde hayatı belirleyen şey; en görünür haliyle sıra ve saygı üzerine oturtulmuş bir terbiye sistemidir. Bu terbiye sisteminde başarıdan çok uyum aranır. Takdire şayan olanlar en uyumlu insanlardır, uyumsuzlar birer anarşisttir. Doğrusunu söylemem gerekirse çocukluğumda bile aklıma uymayan çok şey vardı bu sistemde. Her ne kadar da ucunu dinimize iliştirmiş olsak da bunun dinden daha çok töresel bir yanı olduğu daha gerçek, aslında; din, örf, gelenekten oluşan karma bir şey, ama, asıl amacı çağın istediği; araştırma, geliştirme, sıçrama, buluş, icat ve keşiften çok uyumdur. Ne anlamda olursa olsun, büyüklerden bir talepte bulunmak uyumsuzluğa davetiye çıkartmaktır. Hayatı aşağıdan gelenlerin istekleri değil, yukarıdan gelen ihtiyaçlar belirler. Kimin ne için var olduğu, nerede, ne zaman kullanılacağı hep yukarının yani büyüklerin ve ebeveynlerin işidir.
Durum bu olunca okumak, hele dışarıda okuyarak bir masrafta çıkartmak büyükler için problemli bir şeydir. Buna rıza göstermeleri için ikna edici çok estrüman olması lazım, üstelik söylemekle olmaz ve müşahhas deliller ister. Köyde delil çok önemlidir. Bu delilleriniz biraz sağlamsa, sizin dışınızda da örnekler çoğalmışsa, dahası bir alışkanlıkta oluşmuşsa, size düşen şey işte cesaret dedikleri o şey, biraz kahramanlık yanı olan bir şey.
O günlerde okumak adına köyden kopan her çocuk birer kahramandır. Kahramandır çünkü nelerle karşılaşacağını kimse bilmemekte, öngörememektedir, köyün ve köylünün çok az tanıdığı yeni bir dünyadır. Büyükleri endişeye sevk eden şey, sonucun ne olacağıdır? Okumaktan külliyen habersiz değiller, çünkü köy medreseleri diye bir kavram var, en azından benim köyüm için böyleydi. Cumhuriyetle birlik okumanın mahiyet değiştirdiğinin farkındalar ama ne kazandırıp, ne kaybettireceğinden gerçekten endişeliydiler, çünkü yeterince bilgilendirilmemişlerdi, buna imkan var mıydı? Onu da ayrıca tartışmak lazım. Oldukça temkinli hareket edilirdi. Yüzlerine söylenmese de, çoğu çocuk için gavur olacak dendiği bile olurdu. Bu yüzden de önce her şeyde olduğu gibi erkek çocuklarla denenmeliydi bu. Kız çocukları için henüz çok erkendi köylerde, onlar için ilkokul yeterliydi, çünkü en azından gözlerinin önündeydi, istedikleri zamanda çekip ellerinden alırlardı. Giden oğlanlar için derinden derine ciddi bir endişe vardı, istedikleri zaman çekip almaya güçleri yetmeye bilirdi, asıl endişe de buydu sanırım. Çıkartacağı ekstra masrafta cabası. Bu nedenlerdendir ki, köyden hayata geç kalmış olarak katılmak oldukça doğal bir şeydi. Çok şanslı bir köyün, belki ailenin çocuğu olmama rağmen bizim için de çok kolay olmamıştır. Köyümüz medresesi sürekli açık bir köydü, Cumhuriyetle birlik ilkokulu üç yıllık olsa da açılmış ki annem üç yıllık mezun olanlardandı. Telefon aletini 1940 yılında tanımış, ellili yıllarda traktörü tanımış, çok erken zamanda dışarıya okumaya giden çocukları olmuş, biraz da şehre yakın bir köy olması onu şanslı kılıyordu. Benim şansımsa yöre tabirince molla bir aileden geliyor olmam, kağıdın kalemin, kitabın evlerimizde önemli ve bilinen şeyler olması. Bizim belki problemimiz yeni duruma uyum konusunda şekilleniyordu. Ben tanımadım ama molla olan dedem yine de bu uyumu en iyi sağlayan örneklerdenmiş sanırım, anlatılanlardan ve ip uçlarına şahit olduklarımdan çıkarttığım sonuç bu. Dedemin düşüncede, duyguda ve uygulamalarında oldukça pragmatik ve pratik bir model olduğu anlaşılıyor. Tabi ki bu bizim için de köyümüz için de önemli bir şey, uzun yıllar dedemin dışında da sanırım dini anlamda çok rehber olmamış. Minik bir örnek; yazın işler başladığında, cuma hutbesinde bir fatiha okur ve inermiş, çünkü zaman önemli...
Hayrettin YAZICI
Devam edecek...
YORUMLAR
Şimdiye kadarki bütün serilerinizi okudum ve merakla hâlâ nereye bağlanacağını bekliyorum.
Yaşadıklarınızın benzerini yaşadığı halde anlatamayanların sesi gibisiniz benim gözümde. Kolay gelsin, kaleminizin güzü daim olsun.
Saygılarımla.