- 568 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Biz bi rota çizmiş olsak da kesinkes, yolun hep bi planı vardır bizim hakkımızda.
Yolları yolculuk, yola çıkanı yolcu yapan da bu sanırım. Aldanmaz, kapılmaz ve yanılmazsak varamayız yolun gideceği yere. Yolculuğun gizi budur; kaybetmezsek yolumuzu bulamayız.
Bir soru’n olmalı mutlaka.
O soruyu sormalıyız, kimsenin anlamadığı bir dilde konuşan ve hep aynı cümleyi tekrar eden bir derviş gibi döne döne aynı soruyu sormalıyız.
Cevap, başlangıçta tahmin ettiğimizden ne kadar uzakta ise gerçeğe o kadar yakındır bi o kadar...
Sarsılmamışsan, soru’nu kaybetmekten korkmuşsan, hiçbir yere gitmemişsindir aslında.
Düzenin bozulmalı.
Evden çıkmak budur aslında. yolculuk, bir düşmek ve kalkmak meselesidir.
Eve yaralarla dönülmüyorsa hiç gidilmemiştir...
Sadece uzaklardan gelenler bilirler evlerinin kokusunu.
Yollara, evlerimizi anlamak için çıkılır. Fakat yolda bulduğun cevaplar eve geldiğinde, yakalanmış kelebeğin renklerinin sönmesi gibi parça parça dağılır.
Yola ait cümleler, yazıktır ki hep yolda kalır.
Onlar, yolun cevaplarıdır.
Döndüğünde anlatacağın hep biraz renksiz hikayedir.
Cevaplar, suyun altında çok renkli görünen ama sudan çıkarıp kuruduğunda renkleri sönen çakıl taşları gibidir. Bu, sana böyle gelir.
Oysa yeni çocukların yeni yollara çıkması için o çakıl taşlarını getirmek, sözün büyülü suyuyla yeniden ıslatmak, renklerini yeniden canlandırmak gerekir.
Göz doyar mı?
Ne kadar görse, doyar?
Bazı gözlerin ne görse öğüten bir bakışı vardır; doymaz kapanana kadar.
Akıl kaç soruyu cevapladığında soru sormaz artık?
Belki akıl, cevapladıkça çoğaltır soruları.
Kaç yüz gördüğünde görmüş olursun bütün yüzleri?
Kaç tanışma sona erdirir şaşırtmayı?
Göğüs ne zaman sonuna kadar dolmuş olur aldığı nefeslerden?
Son nefesini verdiğinde mi?...
bazısı insanların, durulmadan ölür. Kimisi yosun tutmaz hiç. dünya ve insanlık, o insanların hayalleriyle iyilesir...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.