- 1866 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İSMET PAŞA VE YOZGATLI ASKERİ, YÜZBAŞI SÜLEYMAN SAMİ USLUKILIÇ;
Süleyman Bey, Yozgat Kavurgalı köyünden İstanbul’da Medrese okurken Seferberliğin ilanıyla asker olur. Birinci Cihan Harbi, Kurtuluş Savaşına katılır. Savaşlarda gösterdiği kahramanlık sayesinde, Zabit “Yüzbaşı’lığa” terfi eder.
Paşaları ona Kara Sami adıyla hitap ederlerdi.
Onun kahramanlıklarından yalnızca bir tanesini anlatmak şimdilik yeterlidir.
Yunan hücuma kalkmış geliyor, nerede durdurulacağı bilinmiyor. Türk Ordusu Haymana’ya kadar geri çekilmiş durumda.
İsmet paşa derin endişe içerisinde, Süleyman Sami Beye dönerek;
-Ne yapacağız Kara Sami, bu gavuru nasıl durduracağız, top yok, tüfek yok, neredeyse Ankara’ya dayandı?
-Paşam aklıma bir şey geliyor da…!
-Çabuk söyle ney, aklındaki neyse düşünme…
-Paşam köylere asker gönderip, soba borularını toplayıp getirsinler, sonra o boruları tepelere dizeriz, ara da bir de barut ile ateşleriz…!
Sözünü hiç kesmeden dinledi İsmet Paşa tamamlayınca da, “çabuk aklından ne geçiyorsa yap”, diyerek çaresizlikten bir çare umdu.
Köylerden toplanan soba boruları tepelere sıralandı, arada bir de barut ile ateşlendi.
Dürbünlerle mevzileri izleyen Yunan askerleri, “Takviye kuvvet geldi” düşüncesiyle daha ileri atılmaya cesaret edemedi.
İsmet Paşa Savaştan yıllar sonra bir seçim çalışması için Yozgat’a gelmiş ve Büyük Sinema önünde askerini tanımıştı. Hatta kendi kullandığı altın saatini çıkararak, Süleyman Beye hediye etmişti. Bu öykü, Ertuğrul KAPUSUZOĞLU tarafından hazırlanan YOZGAT TAKVİMİNDE yayınlanmıştır. Paşanın verdiği o saat, Gazi Yüzbaşına çok görülerek çalındı.
Yıllar geçmiş, geçim umuru belini biraz daha bükmüştü. Çocuklarının rızkını temin için Ankara’ya gitti, orada inşaatlarda çalıştı.
İşten çıktığı bir gün, Ulus semtinde arkadaşlarıyla dolaşırlarken İsmet Paşa onu fark etmiş, cephede olduğu gibi, Kara Samiii diyerek seslenmiş, Gaziyi o Kara Sami ünvanıyla kimse tanımazdı.
Hemen geriye dönüp, İsmet Paşa olduğundan zerre şüphe etmeden, esas duruşa geçip, “Emret Paşam” diyerek topuk selamıyla selamlamıştı.
Hemen yanına koştu. İsmet paşa onun perişan halini görünce çok üzüldü.
Yanındaki görevliye talimat vererek, “Bu Gaziyi alıyorsun, önce hamama, sonra da bir mağazaya götürüp üst baş ne gerekiyorsa alıp yanıma getiriyorsun” emrini verdi.
Paşanın huzuruna vardığında bambaşka bir kişiliğe bürünmüştü sanki.
İsmet Paşa hasbıhal ettikten sonra, bir kağıt uzattı; “Al bunu hiç vakit kaybetmeksizin Samsun’a gidiyorsun. Orada DSİ de göreve başlıyorsun, bir sorun olursa da beni şu numaradan arayıp bilgi vereceksin. Bir daha seni bu halde görmek istemem”. Diyerek Tren istasyonuna birlikte giderek Samsun’a yolcu etti. Samsun’a vardığında DSİ müdürü evrakı okudu, sert bir üslupla, “Bey Amca bu yaşta sen ne iş yapacaksın, benim eli iş tutabilecek kalifiye elamana ihtiyacım var, Burası Darulaceze değil cümlesiyle Gaziyi azarladı.
Postaneye giderek elindeki telefon numarasını uzattı, görüşmek istediğini söyledi. Memur tecrübeli biriydi, o numaranın Başbakanlığa ait olduğunu hemen fark etmiş, ivedi olarak bağlanmasını sağlamıştı.
İsmet Paşayı olanlardan haberdar etti ve tekrardan müdürün yanına gitmesini söyledi.
İkinci kez vardığı Samsun DSİ Müdürlüğü binasının giriş kapısında karşılandı.
Orada görevliyken, Kurtuluş Savaşında omzuna isabet eden bir kurşun o tarihte alınamadığı içi bedeninde taşımış ve yenide hareket etmesi sebebiyle enfeksiyona tabi kalmıştı.
İsmet Paşa bir doktorla görüşerek, Gaziyi İstanbul’a yolladı.
Ne var ki, ecelin önüne geçilemiyor. Orada vefat etti.