- 808 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Sevmek Fiilinin Öznesi
Kendini sevendir İnsan. Canlı ya da cansız bir başka şeyi severkenki sevgisi, kendine olan sevgisidir.
Meselâ ben minyatür oyuncakları çok severim. Genç ve orta yaş kadınları, Altmışı geçmiş adamları, çocukları, ay’ın yaz mevsiminde özellikle fecirden öncesini, martı ve kargaları... Çok severim he. Daha da anlatsam, ben yazmaktan sende okumaktan sıkılırsın.
Evet ben herşeyi sevebiliyorum herşeyde buluyorum kendimi. Mesela bi martının uçarken aniden bıraktığı dışkısında bile buluyorum kendimi.
Çoğu zaman bok gibi hissederim zira. İçindeki bütün cevherler alınmış... Düşünsene; yemek yemek dünyanın en mutluluk verici eylemi... Tatmaya kıyamadığın o tatları afiyetle yiyip, içindeki bütün her şeyi sıyırıp dışarı attığın: o iğrenerek baktığın şey var ya... "Bok" öyleyim işte çok zaman.
Ağzım biraz bozuk olabilir: ama bu senin suçun! Çünkü sen, benim kullandığım ağzı kendi içine konuşup dışına susmayı çok iyi bilensin. Sen benim yüzüme gülerken, içinden kullandığın ağzı ben dışımdam kullanıyorum: ve bu beni ağzı bozuk yapabiliyor, ha bunu da içten bozuk olmaya yeğlerim.
"İçi dışı bir" deyimine uygun bi davranış sergilediğimi varsayarak, birazda övünebilirim, haz etmesemde.
Neyse; maksadım ne seni yermek ne de beni övmek.
Bi maksadım var: o da sevmek... Kuralsızca; erkekli-dişili bütün canlı: ve en çok cansızlar olmak üzere her bişeyi sevmek.
Biraz dantel gelebilir ama valla öyle, seviyorum lan.
Biliyor musun?
Nesne içinde nesne aramanın bilinç altında sergilenişi ne diye soran olmadı hiç kendine. Eğer sorsaydı... sevmek fiilinin öznesi derdi. O da aşk olabilirdi... Bak bunun altını çiz. (aşk)
Aşk; iki gönül arasına sıkışmış bütün duyguların düzensiz işleyiş biçimi.
Aşk; kaygıdan ibaret bi yanılgıdır, o kaygı ise; yalnız kalma korkusunun ürünüdür.
Aşk; esir düştüğün bedende özgür hissetmektir: ve özgürleştikçe esarettir.
Bunun gibi bi dünya sallayabilirim, benden önce sallayanlar gibi. İşime geldiğinde onu vazgeçilmez, işime gelmediğinde ise saçma bir duygu durum bozukluğu diye ifade edebilirim.
Kendi kendimi çürütmeyi seviyorum. He aşığım bu durumuma...
Ama ben bütün safsatalardan sıyrılıp gerçekçi yaklaşmak istedim, evet dostum ben kim gerçeklik kim? sen gene de öyle say.
Bi kadın vardı hayatım da mekanı cennet olsun, hâlâ yaşıyor. Demiştim ki; seni çok seviyorum.
"Bende aşkım. Bende seni seviyorum. Canımdan daha değerlisin"
O an dedim ki;
Seni canımdan çok seviyorum diyen birinin samimiyetine aldanma! Senin için canından olan: ya delidir canından olur, ya daaa delirtir canından eder.
Bu düşüncemin etkisi sürecinde: aşk işinde iki tık geri çekilme kararı alıp abartısız devam ettim.
Sonra düşündüm ki; herşey ihtiyaçtan mütevellit.
(Ne kadar da düşünmüşüm lan)
Bir canlının bir diğer canlıya, sadece ihtiyacı olduğu için muhabbet beslemesi son derece çirkin bi iş.
Zira ihtiyaç duyulan şey ihtiyaç dahilinde kaldığı sürece tercih ediliyordu. Bu yüzden "sana ihtiyacım var dediği günden sonra onu terketmem kaçınılmaz oldu.
Ona en çok yakışan şey, hiç yakışmayan masum bakışlarıydı.
Gözgöze geldiğimiz çok zamanlarda, kendimi; bir cephede iki ayrı tarafın, savaşan tek askeri gibi görürdüm. Kazanan ve de kaybeden tarafı olmayan, ama ölümüne savaşan bir asker.
Savaşmak öyle kılıç kalkan kuşanıp, er meydanın da muharebeye çıkıp vurup-kırmak, öldürmek-ölmek değil dostum.
Değerli kıldığımız her ne ise onu korumak, kaybetmemek için mücadeleye soyunmaktır. İnsanlar için bu eylemi ifa etmenin en kolay yolu da her daim, kutsalımızın bekası karşısında tehdit barındıran bütün unsurları, yok etmek olmuştur.
Ama o kutsal aynı zamanda kutsalını yok eden kişinin kendisi olunca, işler biraz değişiyor. İşte bu nokta da her şey boka sarıyor. Anladın sen beni dostum. Lânet olası sahiplenme güdümüz yok mu? Bizi insanlıktan çıkarıyor. Bana da bu saçma kelimelerden saçma satırlar ürettirip içimde ki öfkeyi kusturuyor. Kendi irademize bile sahip değilken, başkaca her bi boku sahiplenmenin ne demek olduğunu biliyor musun dostum? Bilmiyorsun biliyorum. Hadi şimdi git.
Ve bu; "benim" dediğin şeyin ne olduğunu bil-bul...