- 1193 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KIRMIZI DONUN TARİHİ VE KERAMETİ.
Bildiğiniz gibi Yılbaşı gecelerinde, yeni yıla girerken kadınların kırmızı don giymesi bir gelenek olmuştur.
Şimdi sanırım ’’Sami Hoca ! Durup durup icat çıkarma. Yılbaşında kırmızı don giymek diye bir gelenek mı varmış?’’ Diye sormazsınız . Çünkü evet böyle bir gelenek var.Üstelik bu gelenek oldukça ilginç bir tarihi olaydan kaynaklanıyor.
Peki nereden çıkmış bu gelenek?
O zaman başlayalım Tarihin tozlu sayfalarında gezinmeye.
************************************
Fatih Sultan Mehmet’in ikinci kez Osmanlı Tahtına oturduğu 1451 yılında dünyaya gelmiş olan Kastilya Kraliçesi İzabella oldukça dindar bir Katolikti. Tahta geçtiği anda da kafasına koymuştu İspanya’daki tüm Müslümanları ve Yahudileri ortadan kaldırmayı.
İspanya’da kalmış olan son Müslüman devlet olan Beni Ahmer devletine göz koymuştu ( Gırnata İslam Devleti de denir bu devlete ) ama bunu tek başına başarması mümkün değildi. Kendisi gibi Katolik bir kral olan Aragonya kralı Ferdinand’a ’’ Gel evlenelim ’’ dedi.
Ferdinand rüyalarında bile göremeyeceği bu güzellik karşısında tabii ki anında mayıştı ve evlendiler.( O zamanların güzellik anlayışına göre çok çok güzeldi İzabella. ) Böylece oldukça güçlü tek bir krallık oldular ve Müslümanların yaşadıkları Granada’yı kuşattılar 1492 Yılında. Yani Osmanlı tahtında II. Bayezıt varken.
İzabella, Ferdinand’a ’’Granada’yı almadan saraya dönmek yok. Granada alınıncaya kadar çadırda yaşayacağız ’’ dedi ve gerçekten de çadırda yaşamaya başladılar. Ancak İzabella bir şeye daha söz verdi: ’’ Granada’yı almadan yıkanmayacağım bir daha ’’
Ferdinand ’’Gız gel etme eyleme, göziy yayğını yiyem etme buni ’’ dediyse de İzabella inadından vazgeçmiyordu. ( Neden Urfa şivesiyle konuşuyordu onu çözemedim. )
Zamanla artık İzabella resmen kokmaya başladı pislikten. O böyle kokunca Ferdinand da bu pis kokulu kadına yanaşamadı. Artık aralarında cim’a denilen olay kalmamıştı.
Ferdinand Granada’daki İslam hükümdarı Abdullahü’s Sagir’e ( Küçük Abdullah ) mektup yazdı : ’’ Ulan Abdullah ! Senin yüzünden İzabella’ya yanaşamıyorum oğlum. Şu şehri adam gibi teslim et yoksa ben zorla alırsam anam avradım olsun taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmam. Lan oğlum sen de insansın. Beni bu zulümden kurtar. Haydi gel inat etme’’
Abdullahü’s Sagir hüngür hüngür göz yaşları içinde okudu mektubu ve bitirdikten sonra yine göz yaşları içinde anasına ’’ Ana ana, ben şehri teslim ediyem. Yohsa bu Ferdinand abazalıhtan ölecah. Yazıhtır, günahtır’’ deyince anası, karşısında ağlayıp duran oğluna bakıp ’’ Ağla oğlım ağla. Senin gibi elin gavatının aşhı yüziyden goskoca şehri teslim eden yuha yürehlilere şimdi garılar kimi ağlamak yahışır ’’ dedi. ( Böylece ’’ağla oğlum ağla senin gibi vatanı için savaşmayan korkaklara şimdi karılar gibi ağlamak yakışır’’ sözünün gerçeğini de öğrenmiş oldunuz (!) )
Derken efendim Granada düştü sonunda ve 1492 yılında İspanyollar feci bir Müslüman ve Yahudi katliamına başladılar İspanya’da. Padişah II. Bayezıt ise bu dönemde Kemal ve Burak Reisler idaresinde gönderdiği gemilerle pek çok Yahudinin hayatını kurtarıp onları İstanbul’a taşıdı.
’’Kırmızı Don?’’ dediğiniz duyar gibiyim. Şimdi oraya geliyorum.
Granada düştükten sonra Ferdinand artık İzabella’ya yanaşmaya başladı lakin o çadır günlerinden kalma şartlı bir refleks oluşmuştu kendisinde. Ne zaman İzabella ile halvet olsalar burnuna hep o günlerdeki pis koku geliyordu. O sebeple de kadının üzerinde tepinip duruyor ama bir netice alamıyordu. Arapça ifade edecek olursak ’’ Ha gayret, ha gayret, ma’fiş muzafferiyet )
Bu durumdan tabii ki İzabella da oldukça rahatsızdı. Aslanlar gibi Ferdinand süt dökmüş kediye dönmüştü adeta. Taa Osmanlı Sarayından getirttikleri özel kuvvet macunları bile Ferdinand’a bir milim dahi olsun kımıldamaya sebep olmuyordu. Koyu bir Katolik olmasa, Katolik inancında boşanmak çok büyük bir günah olmasa boşayacaktı bu uyuz keçiyi ama bu da mümkün değildi.
Koskoca İspanya’nın tek hakimi idiler ama ne İzabella’nın ne de Ferdinand’ın yüzü gülüyordu.
Yıbaşının kutlacağı bir günün ikindi saatlerinde ( 1500 yılını 1501 e bağlayan günden bahsediyorum ) karı koca birlikte arenaya, boğa güreşi seyretmeye gittiler. O gün İspanya’nın en usta matadoru Fernando, İspanya’nın en azgın boğası Sanches’in karşısına çıkacaktı.
Fernando şimdiye kadar doksan dokuz boğanın kulağını kesmiş, Sanches ise bir o kadar matadoru hadım etmişti.
Kral ve Kraliçe dahil herkes bu müthiş karşılaşmanın nasıl sonuçlanacağını bekliyordu.
Pikador denilen vatandaşlar Sanches’i iyice kızdırdılar. Adeta deliye döndü. En az beş pikadoru arenanın ortasına cansız olarak serdi. Derken Fernando da elinde beyaz bir örtü ile arenaya çıktı. Ama o da ne?
Sanches resmen oturdu. Sanki bir damacana rakı içmiş Bekri Mustafa gibi etrafına bakınıyor, Kesinlikle Fernando ile ilgilenmiyordu.
Fernando yaklaştı Sanches’e
-Saldırsana lan pezevenk. ne bakıyon aval aval.
Sanches oralı değil...
- Bıktım ooolum. Bıktımm. Bundan sonra ’’ Hacer el Amor ’’ ( Yani ’’Savaşma seviş’’ diyor. )
Fernando bu sefer yeşil bir örtü salladı.
- Başlatma lan Hacer’inden saldırsana inek oğlu inek.
Sanches yine aldırmadı:
-Hasttir lan. Uğraşamam seninle. Git belanı başkasından bul.
Fernando ne renk bayrak sallarsa sallasın Sanches aldırış etmiyor, Fernando’yu muhatap almıyordu. Hatta ’’I Found My Love İn Portofino ’’ diye bir aşk şarkısı söylüyordu.
Fernando sonunda kırmızı bir don çıkardı cebinden. Bu sevgilisi Magdelena’nın donuydu. Yavaşça Sanches’e yaklaştı.
- Bu don kimin biliyor musun?
Sanches umursamaz gözlerle baktı Fernando’ya
-Kiminse kimin. Bana ne?
Fernado herkesin duyacağı şekilde yüksek sesle bağırdı.
- Bu don senin sevgilin Esmerelda’nın donu. Dün gece onun kıçındaydı.
Dediği anda Sanhes ayağa kalktı ve hışımla Fernando’nun apış arasından anüsüne doğru o müthiş öldürücü darbesini yaptı. Bu öylesine bir darbeydi ki boynuzu Fernando’nun anüsünden girdi, ağzından çıktı.
Kraliçe izabella heyecenla ayağa kalktı:
- Üfffff fena geçirdi...
Kral Ferdinand da heyecalanmıştı.
- Evet, gerçekten de iyi geçirdi.
İşte o anda İzabella’nın beyninde bir şimşek çaktı. Gerçi Ferdinand denilen sünepe ile kıyaslanmazdı ama bir kırmızı don boğa Sanches’te böylesine bir performans oluşturuyorsa mutlaka Ferdinand’da da etkili olabilirdi.
Ferdinand’ı kolundan tuttuğu gibi bir tuhafiyeciye soktu ve hemen isteğini söyledi:
- Bana acil olarak en seksisinden bir kaç düzine kırmızı don.
İşte o günden sonra kadınların yeni yıla girerken kırmızı don giymesi bir gelenek, alışkanlık, moda yahut şans getirdiğine inanılan bir olay olmuştur. . Çünkü aslında Yahudi olup gerçek adı Salamon Salomanje olan tüccar Çiko Çikulata ’’ Kraliçe yeni yıla gireken giymek üzere bu dükkandan tam on düzine kırmızı don aldı’’ Diye reklam yapınca ( Aslında üç düzine almıştı kraliçe) kısa zamanda İzabella kırmızısı donlar önce İspanya’da sonra tüm Avrupa’da moda haline geldi.
’’Peki işe yaramış mı?’’
Bizim Yahya Kemal bile
Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...
Diye şiir yazmışsa ( Endülüs’te Raks ) kırmızının bir kerameti olsa gerek değil mi?
RESİMLER:
1- Ferdinand
2- İzabella
3- Ferdinand - İzabella Çiftinin oğulları Asturias ( Evet, bu çocuk bir erkek maalesef )
4- Kızları Juana
5- Kızları Catherine
6- Kızları İsabella
7- Kızları Maria
8- Din adamlarımız ’’ Her kim bir başka kavme benzerse ondandır’’ hadisini söylediğinde kafa sallayıp ’’ evet doğru’’ diyen muhafazakar hatunlarımız pazarda ’’ Ya doğruysa, ya gerçekten şans getiriyorsa’’ düşüncesiyle yeni yıla girerken giymek üzere kırmızı don alıyorlar.
9- 10- Söylemeye gerek yok. Kırmızı Don... ( Don Karleone’den çok daha etkili olduğu söyleniyor )
11- Kırmızı don olayını yanlış anlamış metalci bir arkadaş.
12- Bu da kırmızı don olayının erkek versiyonu.
YORUMLAR
Toplum olarak böyle saçma sapan Hristiyan be Yahudi adetlerine itibar etmemiz lazım. Örneğin 1 Nisan bile saçma sapan bir olaydır ki aslında Müslümanlar için de hazin ve acı bir olaydır araştırırsanız, hiç şaka yapılacak bir gün değildir... Hocam tarihi olarak da inceleyip noktayı koymuş. Kutluyorum yürekten...