- 705 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dönemeyen Bir Dönme Dolap-22
Eve döndüm. Odamda ışığı kapatıp karanlıkta oturuyorum. Aslında düşünüyorum Ne mi? Evreni. Bu devasa boşluğu ve içindeki sayısız varlığı... Hayal kurmak hoşuma gidiyor. Evrende bizim dünyamıza benzeyen milyarlarca gezegen varmış. Öyleyse bu gezegenlerin bazılarında canlı da olabilir. İşte böyle bir gezegeni hayal ediyorum. Bir şekilde o gezegene gitmeye çalışıyorum: Uzay aracıyla, uçakla, balonla ya da uçarak. Bu mümkün mü? Belki de böyle bir gezegen bize milyarlarca ışık yılı uzaklıkta. Mevcut teknik bilgimizle oraya ulaşmamız imkansız. Belki zaman ve mekan hakkında bilgilerimiz eksik ya da ileride sahip olunacak yeni bilgilerle bu zaman ve mekan engeli aşılabilir.
Onun için ben aştığımı düşünüp böyle bir gezegene vardığım hayalini zihnimde yaşatıyorum. Denizleri, ırmakları, gölleri, ağaçları, çimenleri, çiçekleri, hayvanları ve orada yaşayan zeka sahibi yaratıkları düşünüyorum. Ama sonra bir hata yaptığımı anlıyorum. Ben ait olduğum bu dünyadan çıkamamışım, hâlâ buradayım. Baksanıza hayallerimdeki ögelerin hepsi bu dünyaya ait. Zeka sahibi varlıklar olarak düşündüklerim de tıpkı bu dünyadaki insanlar... Lanet olsun. Hayallerimin de içine ettim. Yerimde sayıyorum. Hayal gücümü yitirmekten korkuyorum ve böyle bir şey olursa yaşamanın da bir anlamı kalmayacağını biliyorum.
Odanın içinde bir silüet belirdi. Biri girmiş olmalı habersiz. Benim ev de tam bir yolgeçen hanına döndü. Gelen giriyor, gelen giriyor. Şimdiki bir erkek, odanın ortasında durdu, sonra dolabın yanına gitti, aynaya bakıyor. Aynayı çalmaya gelmiş olmasın? Keşke. Çalsa da beni de kurtarsa bu dertten. Tekrar odanın ortasına doğru yürüdü, demek ki aynayı çalma niyeti yok. Oturduğum yerden kalktım, elektrik düğmesine dokundum. Benim boyumda bir adam. Üstelik ayağındaki pantolon ve sırtındaki tişört benim şu anda giydiklerimin aynısı. Çaldı desem, çalması imkansız çünkü benmkiler üzerimde duruyor. Arkası bana dönük, yüzünü görmek için omzundan tutup çekiyorum, bana doğru dönmek zorunda kalıyor. Yüzüne bakıyorum. Ne yüzü? Bu adamın yüzü yok. Ne burnu, ne ağzı, ne gözleri ve de ne kulakları var.
-Kimsin sen, burada işin ne? Diye soruyorum. Cevap yok. Tabii olmaz; ağızsız bir insan konuşabilir mi? Sesimi yükseltiyorum, korkup da kaçsın diye:
-Defol! Çabuk burayı terket! Diyorum, gene ses yok. İteliyorum, hatta bir-iki yumruk da atıyorum göğsüne. İşte o zaman tepki vermeye başlıyor, o da beni iteleyip birkaç yumruk sallıyor. Ona sarılıyorum ve boğuşmaya başlıyoruz. İkimiz de yere yuvarlanıyoruz. Bazen o altta ben üstte, bazen de tersi dakikalarca boğuşuyoruz. Yerdeki mücadelenin galibi belli değil. Gene ayaktayız. İyice gerilip okkalı bir yumruk atmak amacındayım. Yumruğumu yakalıyor ve beni bütün gücünle iteliyor. Yere düşüyorum, kafamı masanın ayağına çarpıyorum. Başım dönüyor, gözlerim kararıyor. Bayılmışım.
Ne kadar süre baygın kaldım? Kendime geldiğimde odanın ışığı yanıyordu ama içeriye güneş de vuruyordu. Öyleyse uzun bir süre geçmişti. Ayağa kalktım, üzerimdeki tozları silkeledim. Başımda bir ağırlık hissettim, elimle kafamın üzerine koydum, şişlik vardı. Dolaba asılı aynanın yanına gittim, ona seslendim:
-Aynadaki, olanları gördün değil mi?
-Gördüm n’olacak?
-Ters ters konuşmayı bırak da, o adamın kim olduğunu biliyor musun, onu söyle!
-Evet, biliyorum. Sen de biliyorsun.
-Saçmalama, kim olduğunu bilsem sana neden sorayım?
-Çapulcu salak manyak! Çapulcu salak manyak! Her zaman olduğu gibi salaklığın gene üzerinde.
-Sensin salak manyak!
-Öyle de olsa aynı kapıya çıkar!
-Tartışmayı bırakalım. O adamın kim olduğunu açıkla!
-O, senin vicdanın. Yani sen vicdanınla mücadele ettin, vicdanınla boğuştun. Aklını başına toplamazsan bu vicdan asla sana huzur vermez.
Nasıl bir şey bu vicdan? Bazen duvarın içine giriyor, bazen ceketimin astarına... Bazen de şimdiki gibi yüzü olmayan bir adam olarak karşıma çıkıyor!
● ● ●
(Devam edecek...)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.