- 559 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ BABA İKİ DÜNYA
İki ayrı kuşak, iki baba… Zaman mı değiştirdi bunları, yoksa her zaman var mıydı bu tipler?
Babalardan birincisi yeni kuşak, otuz beş yaşında. Severek evlenmiş eşi ile, Allah da onlara iki erkek evlat vermiş. Biri ilköğretime başlayacak, değeri beşinci sınıfta.
Babamız birden çok kazanmaya başlamış. Kazancın artmasıyla evdeki lüks de artmış. O çevrenin parmakla gösterilir ailesi haline gelmişler. Dıştan oldukça imrenilecek bir görüntü verirken içeride bir şeyler oluyor. Hediyelere boğulan eş huzursuz. Severek vardığı beyinin tavırlarında bir yapmacıklık hissediyor. Uzun süre bir yere koyamıyor, yakıştırmıyor hiçbir şeyi.
Günün birinde açığa çıkıyor saklanılmaya çalışılanlar. İnternet aracılığı ile bulunan bir sevgili çıkıyor ortaya. Evli bir kadın, üstelik. Kavgalar ayyuka çıkıyor. Ya ben, ya o diyor kadın. Diyor ama sonuç alamıyor. Vaatler, yeminler tırla giderken başka bir şehirde olan sevgili çıkıp geliyor. Bir ev açılıyor. İki eşlilik teklif ediliyor, kabul görmüyor.
Olay boşanma durumuna gelince daha da tatsızlaşıyor. Çocuklar unutuluyor. İki taraf da üstünlüklerini ispat peşine düşüyorlar. İftiralar, hukuki manevralar geliyor ardından.
Çocukların bu olumsuzluklar içinde boğulmasına babanın kılı bile kıpırdamıyor. Peşinden öç almak isteyen eşin internete sevgili arayışı… bu birinci kuşak.
Gelelim bizim gerçek babamıza: O, öncekilerden on yıl daha yaşlı. Görücü usulü ile evlenilmiş. Zaman içinde güzel bir aile olunmuş. Allah onlara da iki evlat vermiş. Büyük kız, küçük oğlan. Allah’ın takdiri, evliliklerinin on beşinci yıllarında kadın hakkın rahmetine kavuşuyor. Baba sanılanın aksine evliliği aklına bile getirmiyor. O iki çocuğu, kendine emanet bilip nerede ise sacını süpürge ediyor. Tüm olumsuzluklara göğüs geriyor. O iki öksüzün hem annesi hem babası oluyor. Gerektiğinde işine gitmiyor, onları teselli ediyor. Dünyanın haline bakın ki, bu fedakarlıklarına karşı, olması gereken tavrı göremiyor. Tam aksine işini zorlaştırıyor, çevresi ve ailesi. Buna rağmen yılmıyor baba. Kendine emanet edilmiş çocukları büyütüyor. İkisi de kazanınca üniversiteyi ve yalnız kalınca düşünürüm ancak evliliği, diyor. Sekiz yıl sürüyor bu dönem. Ve anlını akı ile başarıyor çocuklarını bir yere getirmeyi. Diğeri gibi demiyor ki: “Dünyaya bir daha mı geleceğim, günümü gün ederim.”
Sonuç mu? Birinci babamız yeni sevgilisinden de ayrılmış. Bir sevgili daha bulmuş, o da uzun sürmemiş. Bütün olanlar rağmen eski eşine aileyi tekrar toplama teklifi de yapmış diyorlar. Neyi var neyi yok satıp savmış, başka bir yere gitmiş. Şimdilerde gören bilen yok.
Fedakar baba oğlunun üniversiteyi kazanmasını bekliyor. Sonra evlenir mi bilemem. Ama dimdik duruyor. Hayatını çocukları için harcamış, seve seve, onların mutluğunu kendi mutluluğu bellemiş, mutlu ve gururlu.
İki baba, iki dünya. Ne dersiniz hangisi başarmış baba olmayı, insan olmayı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.