- 2110 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
‘’PARADOKSAL DİN KARŞITLIĞI VE TANRIDAN ÖÇ ALMA SENDROMU!
İnsanın yaratılış hikayesi dört semavi dinin kutsal kitaplarında aynı içerikle anlatılır. Tanrı insanı toprak ve su karışımı bir balçıktan tasarlayıp sonra da ruhundan üfleyerek yarattığından söz edilir. Bu ortak inanışa göre! Tanrı meleklere bir insan yaratığını söyler. Ateşten yaratılmış ve kendisi de bir melek olan iblis diğer adıyla şeytan Tanrıya; Biz sana iman etmekte bir kusur mu ettikte dünyada kan dökecek fesat çıkaracak insanı yarattın. Deyince iblisin kendisinden hesap sormasına kızan Tanrı iblisi huzurundan kovar, bir süre sonra yeniden huzura gelen iblis bana belli bir zamana kadar müddet ver senin yolunda olan insanları yolundan çıkarayım (inkara ve günaha sevk edeyim)der ve Tanrıdan bu tür bir görevi talep eder. Tanrıda bu talebi kabul eder ve ant olsun ki, hesap günü seni de sana inanıp yolundan gidenleri de cehenneme dolduracağım.Der ve müddet verilenlerdensin diyerek şeytanı huzurundan kovar. Yani yarattığı insanın kendisine bağlılığını ve iradesini ölçmek adına şeytanı görevlendirir.
Dinsel inanışa göre insanın iradesi dışında, Tanrı ve insan arasındaki ilk bağ böyle kurulmuştur.
Buradaki en önemli unsur,Tanrı inancının kişinin iç dünyasındaki yeridir.
İnsan yaratılışı itibariyle içgüdüleri olan komplike yaratılmış bir canlı türüdür.
Hayatın doğal akışı içerisinde karşılaştığı sorunları akıl yoluyla çözme becerisine sahip olan insan, bazen yaşamın önüne çıkardığı sorunların çeşitliliği ve zorluğu karşısında aciz kalır. Bu aczi yet durumu korku kaynaklı duygusal etkileşimi tetikler ve sorunları içgüdüsel olarak çözmeye çalışır. Bu çabasına rağmen başarılı olamama durumunda ise öfkelenir ve insan öfkesini dindirmek adına bilinçaltı bir refleksle kendisinin dışında mutlak bir sorumlu arar. Bu sorumlu genellikle kaderi ve kendisine o kaderi layık gördüğüne inandığı Tanrı olur.
Tanrıya doğrudan güç yetiremeyeceğini bilen insan dolaylı yoldan Tanrıdan öç alamaya çalışır.
İşe öncelikle soyut bir kavram olan Tanrının varlığını inkar etmekle başlar ve bu öç alma çabası somut bir kavram olan peygamberlerin ve o Tanrıya ait olduğuna inanılan kitapların içeriğine ve kutsallığına dönük önce söylem, sonrada fiili eylem bazında sabote etme çabasıyla devam eder.
Zaman içerisinde aklını kullanma becerisine yeniden sahip olabilen insan kendisini yaradan güce,yani yüce ALLAH(cc) döner ve samimiyetle tövbe ederek yaşamına yeniden yön vermeye çalışır. Aksi durumsa hastalık düzeyinde takıntılı bir kronik inkara dönüşür.
Oysa her insan doğal bir biçimde yaşama dair aklının ve diğer imkanlarının yetersiz kaldığı sorunlarla karşılaşabilir. Çözüme ulaştıramadığı sorunların insan veya doğa faktöründen kaynaklandığının ve kendi iradesi dışında geliştiğinin idrakinde olan insan yapılacak en akıllıca şeyin olayları zamana bırakılması ve sabırlı olmak olduğuna inanır. Tevekkül denilen bu düşünce sisteminin oluşumunu insanın iç dünyasındaki Tanrı inancının niteliği belirler.
Dinin insan yaşamındaki yeri kültürden kültüre, toplumdan topluma değişkenlik gösterse de değişmeyen tek şey yaşadığımız dünyanın ve içinde var olan canlı cansız her oluşumun, yani tüm evrenin bir biçimiyle yaratılmış olmasıdır. Muazzam bir yaradılış disiplinine sahip olan kainatın statik dengesinin, tesadüfen oluştuğunu iddia etmek akıl dışı olur.
Yüce ALLAH(cc) görevini tam olarak yapmış ve yarattığı makro ve mikro düzeydeki tüm canlıların, soluduğu havadan içeceği suya ve yiyeceği besinlere kadar vs her şeyi üstün bir varoluşla tasarlamıştır.
Sıra kendisi ile şeytan arasında tercih yapacak olan yarattığı insandadır.
Serhat BİNGÖL. 01.12.2018
YORUMLAR
Müslüman bir bakış açısıyla anlatılmış. Ülkemizde yaşayan müslümanların yüzde 90-95 katılacağı bir anlatım. Ayrıntılar da farklılaşma doğaldır.
lakin jurasic park, terminatör, uyumsuz, prometeus, predatör gibi seri bilim kurgu filmlerin gelecekte karşımıza çıkıp çıkmayacağı konusunda ne düşünüyorsunuz?
elbette müslüman anın insanıdır. andan hesap verecektir. geçmiş ve gelecek ikinci etapta kalır.. ben size ikinci etaptan gelecek öngörünüzü merak ediyorum..geçmiş bir şekilde hem tarih kitaplarında, hem semavi veya batıl din kitaplarında, yeni yeni yapılan kazılardaki eski yazıların çözülmesiyle bir şekilde anlatılıyor.
lakin gelecek?
arabistan veliahtları kabe imamı yerine bir robot imam atadıklarında? islami felsefe veya tasavvuf çöker mi üstad?
japonya da dijital-robot- din adamı; anlatıcısı geliştirilmiş.
baltık ülkerinde belli bir miktara kadar (sanırım 7000 eruo) davalara yapay zekalı yargı mensuplarının bakmasının ön hazırlıkları var, diye haberler okudum..
bunun yanında GİG tv diye bir youtube kanalı gördüm, bir hayli izledim..anlatıcısı biraz şaklabanlığa kaçmasa kolay kolay kimsenin cevap veremeyeceği konulardan bahis açıyor..elbette karşı görüş olarak- yahudi oyunları-youtubeden para kazanmak için yapılan yayınlar gibi eleştiriler de var..
bunun yanında çeşitli cemaatlerde vakit geçirmiş insanların dinden uzaklaştıktan sonra değişen fikirleri bunun yanında yine karşıt görüşte olan müslümanlar ile düzeyli müzakere, münazara, tartışmalar da yapılıyor.. denk gelirseniz bir izleyin, belki karşılarına çıkarsınız...
açıkca da belirteyim ben islamdan kopuyorum, belki de koptum tam emin değilim..
yazınızda bahsi geçen; kuranın içindeki anormallikler, kuranın toplanması, yakılmaları, çoğu hadislerdeki tutarsızlıkları, sünni ve alevi kaynaklarındaki farklı yorumlar,
eskiden mantığıma yatan bir çok anlatı, artık kabul edilemiyor bilinçim tarafından..
yine de Tanrıya Rabbe bir küskünlüğüm yok..olamaz, belki gelecekte olacaktır bilemem..
küsmem için de bir neden de yok şimdilik..
artık doyurmuyor kuran ruhumu, islam içindeki, felsefesindeki, tasavvufundaki, tarihindeki bir çok çetrefilli konu islama inanmamı resmen yasaklıyor.. bir tarafım inanacaksın, bir tarafım bu saçmalığa nasıl hay hay diyebilirim diyor..
kimi tarihten gelen çetrefiller, kimi de teknolojinin geldiği noktalar bakımından..
rabbi tek şu konuda haksız görebiliyorum:( ki bunu da islam yasaklamış zaten) hüküm onun. merhameti büyüktür, yine de ahir zamana göre ekstra bir din günü planlamıştır diyorum..
yeri gelmiş baba oğul, abi kardeş, amca çocukları aynı dönemde, aynı yüzyıl içinde bir kaç peygamber göndermiş.. kuranda 24-25 tane sanırım, islami kaynaklarda 124 binden bahsediliyor galiba..
de- senin benim bu devrin insanının suçu ne? burada bariz bir haksızlığı yok mu bu nesle veya ahir zaman nesline?
bu konuda suçlayabilirim rabbimi, kabul eder etmez, tutar attırır cehenneme bilemem, güçüm de yetmez zaten.. lakin burada bariz bir haksızlık var. onun nispetinde de belki tolerans tanır veya tanımalı mıdır?
yazınızda geçen şu ifadelere şahsen imzamı atarım..
"bu öç alma çabası somut bir kavram olan peygamberlerin ve o Tanrıya ait olduğuna inanılan kitapların içeriğine ve kutsallığına dönük önce söylem, "
fiiliyata dökmem, inanan insanlara saygısızlık olur.. fiiliyat bakımından ne yapacağım, kuranı yakacak mıyım, yırtacak mıyım? bana ne? okuyan okusun, herkesin aklı fikri kendine..
sadece komple türkçeleştirilmesini savurum, çünkü ezber dini var milletimizde, ailelerimizde, akrabalarımızda, hafızlarımızda ..ezber...
ki yine zaten esre ötre üstün cezm şedde'nin sonraki yüzyıllarda kurana eklenmesi çok büyük bir soru işareti?
söylem olarak evet, daha doğrusu cevaplar bulma, hakiki kaynaklar, kuran ayetlerinin içindeki düşünen insanı aptal yerine konulması, kabul etmeyenlerle dalga geçilmesi, onlar zaten inanmayacaklardı gibi ifadeler, deli, şairane suçlamalar...
bilmiyorum üstadım; devir, 70-80 değil.. 2000 den sonra bilgi kirliliği internet sayesinde çok.. bir önceki nesil şuan savunmaya çalışıyor dini, anlattıklarını kabul etmeyenleri dışlıyor, suçluyor, kafirleştiriyor münafıklaştırıyor gibi bir söylem içinde 68 kuşağı bu şekilde davranıyor..
yeni kuşaklar ise biraz toleranslı ve saygılı.. olabilir, saygı duyuyorum, sen bilirsin.. gibi ifadelerle dah temkinli yaklaşıyor dine cephe alanlara..çünkü emin olmama dönemi çok hızlı geldi..
güzel bir yazıydı hocam, bana da düşüncelerimi aktarma şansı vermiş oldu..
akıbet hayrolsun diyelim..
müslüman olan veya kalmaya çalışan herkese tek tavsiyem;
karşı görüşü eleştirirken sakın ama sakın aşırıya kaçmayın..
peygamberlerin bile ikilemlerinden bahseder kitaplar. peygamberler bile mucize ister bir çok konuda mutmain olmak için değil mi?
çünkü kurani veya hadis bazlı uyarılar da var bu konuda.. eleştirdiklerinizin durumuna düşmeniz bir hakikate kapı açabilir. aman dikkat... bu konuda çok önemli. ben bire bir yaşadım. yaşıyorum..
pişman mıyım, gönlü huzurum bozuldu mu?
pişman değilim, huzursuzluğum yok, yine de arada derede felak nas ihlas okuyorum yani..git gide azalsa da..
velhasılı..
din bir girdap. iman iki elde kor..
akıbetler hayrolsun, herkes rabbin merhametiyle yargılansın..
saygılar selamlar..
Serhat BİNGÖL
Çocukluğumda tipik bir Müslüman Türk ailenin öğretileri ve sonrasında malum yaz tatillerinde kuran kurslarına giderek başlayan din ile bağım ilerleyen zaman içerisinde öğrencilik yıllarımda hocalarımızla ve biz arkadaşlar kendi içimizde çok derin ve heyecan verici tartışmalar yaptığımız sosyolojik bir konu haline gelmişti. Sanırım o yıllardan gelen bir dürtü olsa gerek dini konuları içeren sayısız kaynaktan istifade ettim.
Bu konuda haşa bir otorite değilim ancak özetle şunu söylemek isterim ki, yıllarca yaptığımız derin tartışmalar ve beslendiğim kaynaklardan hareketle din insan ve toplum için çok gerekli bir olgudur. Olaya sadece cennet ve cehennem ölçüsünde değerlendirmiyorum. Tamamen sosyokültürel ve sosyopiskolojik açıdan bakıyorum. Ve izin verirseniz yarın akşam yorumuma devam edeceğim malum çalışmak gibi bir gerçeklikle karşı karşıyayız…:)
Saygı ve sevgilerimle.
Yinsani
taraflar karıştı/bulandı dünya.. "samimiyet" bu yıl 2. defa duydum.. saygı duyduğum insanlardan. hoş bir kelime.. herkese nasip olsun..
lakin acele etmeye gerek yok.. azrailin pek bizi aradığı yok sanırım..gelse de kurtulsak şu düşüncelerden...yüzleşsek gerçekle..
din dedik mi, umman değil mi?
filmleri tek tek izlerseniz yetmez süre:) yeni bir film geldi aklıma- "chapie". konusu, bir insan düşüncesi robota aktarılmıştı filmin son sahnesinde..beden ölmüş lakin robot insanın tüm hatıraları düşüncelerini almıştı...içinde ben olan farklı bir beden..metal beden..
bazı kanallardaki yayınlara takılırsanız da yetmez süre..:)
ülkemizde yaşayan insanların ekserisinin sosyokültürel alt yapısı 3 aşağı 5 yukarı benzer... heyecan verici tartışmalar insana araştırmak için enerji veriyor valla.. cehennem kesin bu dünya olmalı, olabilir mi, alttan mağma kaynıyor vb diye ünide ev arakadaşlarımızda bir geceyi ilerlettiğimiz geldi aklıma..
saygı ve sevgiler üstadım..iyi geceler.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuz da sıraladığınız soruların bire bir cevabını vermem teknik anlamda mümkün değil ve çok zor diye düşünüyorum. Ama yinede kendimce bir fikrim var tabi kaldı ki konun hassasiyeti sosyolojik ve psikolojik derinliği itibari ile bu yorum köşesine sığdırmak da pek kolay olmaz sanırım.
Hocam. Yorumumuza öncelikle şu tespiti somutlaştırarak başlayalım. İnsanlığın ulaşabildiği ya da ulaşacağı teknolojik gelişim için gerekli olan bilimsel süreç ve o süreçle elde edilen formülasyonlar, insanlığın bir buluşu ve keşfi ile birlikte yaratıcı gücün de o an itibariyle yeni haberinin olduğu bir süreç ve sonuç ilişkisi değildir. Başka bir ifadeyle maddenin en küçük parçasının Atom’olduğunun keşfi Tanrı için sürpriz bir sonuç değildir. Öyle ya,maddenin varlığı da bir yaradılış sonucuna dayandığına göre buradan hareketle yaratıcı bir gücün olduğu düşünülürse atomun varlığından ve onu çekirdeğinin de proton ve nötron olduğundan ve bu iki elementi çevreleyen elektronlardan habersiz oldu düşünülemez. Dolayısıyla bu fiziki değerlerden tanrının bilgisi yoktu ve bu değerler tesadüfen oluştu gibi bir söylem ya da iddia akıl dışı olur. Bunu söyleyen biri ile zaten ne yaratıcı gücün varlığı nede bilimin neden sonuç ilişkisi konuşulamaz sonuçta konu inkâr noktasına dayandığında artık yapılacak bir şey de yoktur.
‘’DİN’’ olgusu sadece ritüeller den ibarettir denilirse ve böyle bir algı oluşturulursa evet, o olgu oluşuma dönüşmeden biter ve bitmeye de mahkumdur. Ancak DİN bir yaşam formülü olarak görülür ve o eksen üzerinden değerlendirilirse teknolojik gelişim ne düzeye ulaşırsa ulaşsın ritüeller noktasında değişimler olsa da insanoğlunun Tanrıya olan ihtiyacı ve onunla kuracağı bağ arayışı sonsuza kadar sürecektir. Çünkü insan yaradılış itibariyle kozmozu merak etme dürtüsü ve bununla beraber de korku kökenli tapınma ve sığınma içgüdüsüyle yaratılmıştır. Merak ve korku insanlığın sonsuza kadar sürdüreceği bir dürtü ve içgüdüdür. Buna yani dürtü ve içgüdüden kaynakla ortaya çıkan tapınma durumu bir aczi yet hali değildir. Tam tersine insanın yaşamı ve yaşamdaki değişimi ve gelişimi algılayabilmesi sosyal hayatı tasarlayabilmesi ve hatta insan neslinin sürdürülebilmesi için hayati önem taşıyan çok önemli bir itici güç olarak görmek gerekir. Dolayısıyla Kabe de namazı insanın yerine robotun kıldırması din olgusunun esasını etkilemez. O o günün insanlarının bir tasarımı ve tasarrufu olacaktır diye düşünüyorum.
Toparlamak gerekirse içerisinde Tanrının, peygamberlerin ve kutsal kitapların olduğu DİN olgusu yaşamın döngüsü noktasın da insanlık için çok önemlidir.
Sorun din de değil insanlardadır. Kendisinin hiçbir katkısı olmadan ortalama bir buçuk kilo ağırlığında iki loptan oluşan dünyayı ve tüm kainatı algılamasına yarayan, adına beyin denen kütleyi kafatasının içerisine yerleştiren yaratıcı gücü inkâr etmesi o yaratıcının varlığını ve/veya hayatı yaratan bir gücün olduğu gerçeğini değiştirmez.
Konuyu İslam dini özelinden değerlendirecek olursak size şu kadarını söyleyeyim sahip olduğum bilinç düzeyine sahip olma kaydıyla dünyaya onlarca kez gelme ve bir din seçme şansım olsa hiç tartışmasın İslam dinini seçerim. Çok samimi söylüyorum bu tercihi asla duygusal bir etkileşimle değil tamamen bilimsel nedenlerle yaparım.
Yukarıda kısaca değindiğim nedenlerden dolayı (İslam dini için söylüyorum) oruç, namaz, zekat vs gibi dinin temelini oluşturan kavramlar hariç dini ritüellerde değişimler olsa da kaldı ki olması da doğaldır. Dinin olmadığı bir yaşamsal dönem hiçbir zaman olmayacaktır. Bir an olduğunu, olabileceğini kabul etsek bile yani dünya genelinde Yaratıcı gücün yani yüce ALLAH (cc) inkar edildiği yok sayıldığı bir zaman diliminin yaşanacağını kabul etsek bile emin olun, hiç kimse insanların nasıl bir sapkınlık içerisine gireceğini zihinsel sınırlarını zorlamak ve hayal gücünü en üst düzeye taşımak kaydıyla dahi yaşanacak sapkınlığın ne boyutunu nede işlevinin ulaşacağı noktayı tahmin bile edemez.
Özetle yaratıcı gücün ve bunun paralelinde dinin olmadığı bir yaşamda insanlık neslini sürdüremez.
Naçizane tavsiyem dininizden dolayısıyla yüce ALLAHI sevmekten vazgeçmeyin. Çünkü dünyada ki tüm teknolojik gelişim onun bilgisi dahilinde ve onun izni ve lütfü sayesinde oluyor.
Yani hocam konu çok derin bilimsel değerlendirmelere girmeden giriş bölümüyle bile uzunca bir yorum oldu.
İlginize ve yorumunuza çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Yinsani
elbette yeni bir şey bulunduğunda veya keşfedildiğinde o bulunanın Tanrı bilgisi dahilinde olmadığını düşünemeyiz.
zaten ilk uygarlıklardan bu yana bir tapınma hissi, seranomisi, kültürü oluşmuş ve tanrıya ulaşılmaya çalışılıyor. veya Onun rızasına. serüven veya macera veya büyük oyun böyle başlamış ve devam ediyor. bunu değiştirecek veya sona erdirecek veya tarihsel bilinçi sarsacak tek şey de bilim ve teknolojiden meydana çıkacak olan refah seviyesindeki muazzam doymamışlık. aşk hırsı, ulaşabilme hırsı, yapabilme hırsı...gibi sonsuz bir arayış.
ki zaten bilimde teknolojinin gelişimini tetikleyen en önemli konuda insanların rekabet halinde olması. basamak sendromu diyebilir miyim kendimce.. neden olmasın.. var mı böyle bir sendrom?
dinler özü itibariyle buyurgan. zorlayıcı, kutuplaştırıcı, kan dökücü...bahanelere sığınarak bunu inkar etmek kendimize hakaret olacaktır.
bunları sadece insana bağlayamayız.. belki de ayrıştığımız nokta burası.
insanları dinden kurtaramadığımız sürece de dünya çekilmez bir hal almaya devam edecek. hiç bir din diğerine tabii olmayacağına göre, bu çelişkilerden kurtulmanın tek yolu dinleri ortadan kaldırmak..
ateizmin gerçekten inandırıcı olması içinse yaratma kabiliyetini göstermesi gerek, yoktan varedebilmeli.. bu da mümkün gözükmüyor.. mesela bugün en son okuduğum haberlerde bilim insanları düşünceyi okuyabilmeye giden yollarda ilk adımlarını atmışlar. gerisi ihtimal gelecektir ölmez isek görürüz. bu düşünceyi okuma veya niyet okuma kutsal denilen kitapların hikayelerinin satır aralarında da bolca geçer..
geriye de deizm kalıyor. tanrı inancı olan ama dinleri kabul etmeyen..
ateizm ile dinler arasındaki keşisim kümesi ve gittikçe büyüyen.. ilk kapsadığı ateizm mi olacak dinler mi, deizm ilk önce hangsini yenecek soru bu aslında.
gerçek bir aşık veya pervaneyi yakan sadece kendi ben'imidir, yoksa diğer benleri kendinden düşük veya daha alt basamaklarda gördüğü için ve onları da yanına çekemediği alamadığı için yanan ben'imidir?
öyle ya, tüm dinler ve peygamberler; kendilerinden olmayanı daha düşük basamaklarda görüyor ve kendi yanlarına çekmek için uğraşıyor veya diğer benleri orada bırakıp köleleştiriyor, yararlanıyor. kutsal kitaplardaki çoban meselesi, çoban tabiiyet istiyor.. ve peygamberler de çobanım diyor. en önemli sorunlardan biri de bu. bu sorgulamaya girince veya çobanı kabul etmeden güzel, kaliteli, iyi bir insan olsanız dahi aşağılanıyorsunuz dini kitaplar ve dinciler tarafından. yani dinlerin ve dini düşüncenin özünde; farklı olup zararsız olana tahammül yok. tahammül olmayınca karşımıza zorbalık, tanrının gölgesi olduğunu düşünen reislerden tutun da krallara, firavunlara kadar uzun bir basamak sendromu başlıyor..
biz insanların Tanrı'nın umurunda olduğunu pek düşünmüyorum artık. biz Tanrı için ne ifade edebiliriz ki..
veya tv veya bir bilgisayar veya internetteki bir site ben'in umurunda ne kadar olabilir, canı sıkılan çeker fişi, kapatır ekranı, değiştirir..
işin özünde Tanrı'nın fişi çekmesini bekliyoruz..
Tanrı'nın umursamadığını biz umursuyoruz, bunun bize tanrı vergisi olduğunu iddia ederek değil mi?
siz beni umuryorsunuz, değerli vaktinizi ayırıp cavap veriyorsunuz, ben sizi umursuyorum, anlatmaya çalışıyorum..
lakin bizim umursamalarımız, tanrı'nın bizi umursadığının bir kanıtı olabilir mi?
ilokul 4 veya 5. sınıfta 23 nisanda müftü yaptılar beni?
demek ki rol modellerim, çevremdeki dini vecibelerini yerine getirenler, bir toplanma alanı olan camii o kadar ilgi mi çekmiş veya gözüme değerli gözükmüş ki dine ve dini alanın içindeki şeylere meyletmişim..
aradan geçen belki de 25-26-27 yıl sonra geldiğim sonuç şu: bir ömrün nşa da 3 de 1 ini boşa geçirmişim veya bir aldatmacaya inanmışım diyorum şimdi..elbete o yaşlarda şimdi bilgimiz yoktuki bizi. geçmişi de yargılamaya çalışmak biraz abesle iştigal etmek olur, önemli olan bugün ve yarın aslında..
özelde;
Allah veya Tanrı, sevmemem için bir nedenim yok..
sağlıklıyım, iyi bir insanım, namerde muhtaç durumda değilim , beni önemseyen ailem olmuş, hayattan bir şekilde tat almışım...herşeyden öte de hayal ve düşünce güçümle, pratiğimle en mutsuz anlarımı bile kısaltabiliyorum, enerjimi pozitive çevirebiliyorum.. bunlar ve daha saymaya kalksak uzayacak nedenlerim var Allah ı veya Tanrıyı sevmem veya sevmesem bile düşman olarak görmemem için bir çok neden..
tersi olsaydı, engelli olsaydım veya yetim öksüz kalsaydım, veya devamlı muhtaç olsaydım, itilip kakılsaydım, kullanılsaydım vb vb
tanrıyı sevmezdim, niye sevmem gerekir ki öyle olduğunda..
tekrar geçmişe dönmek nasip olur mu veya teknoloji bilim bunun yolunu bulabilir mi şüpheli de olsa, hani deriz ya bulüğ çağına dönsem dini kabul etmem.. ki canlı bir örnek verelim, nfk. ideolojik, havabasmayı seven, üst perden demogoji ustası olan üstad; 33 yaşında dönmüş... nakşibendi ekolüne bende olmuş.. örtülü ödenekten para alacak kadar hak yemiş..dini savunacağım diye..ve bir zamanlar böylelerini rol model aldım, almışım.. demek ki aklım o kadar eriyormuş..
hani demişti ya bir siyasi; insanlar okudukça veya tahsilli oldukça bize oy vermiyorlar.. öyleymişiz, az okuduğumuz için büyük olarak kabul gördüklerimizin kölesi olmuşuz..
ki insanı incelediğimizde de büluğ çağı konusu bilimsel gözle baktığımızda dinleri yalanlıyor.
gerçeğe, sosyaliteye, bilime uygun bulüğ çağı en az 33 en fazla 40 yaşımız olmalı. son tarihsel süreçlerde genelde ekstra bir beslemesi olmayan insanların düşüncelerinin zirvesine çıkması veya iradelerine hükmetmeye başladıkları yaşlar belirttiğim yaşlar gibi geliyor bana.. ki
insnalık dinlerden alacağını iyi veya kötü şekilde aldı.. bir medeniyet temelini attı onbinlerce yıldır devamlı düzenledi, devamlı iyi refahı kolaylığı huzuru aradı ve bulmaya çok yaklaştı..lakin dinler bırakmıyor paçasını hala geriye çekiyor.. ,nsanlığın fikri ve bilimsel ve vicdani tecrübesini geriye çekiyorlar..ayak bağı olmuş artık dinler insana. daha doğrusu; düşünen fikreden mükkemeli arayan, en uygun yaşantı idealine giden yolda önümüzdeki en büyük engel dinler başlı başına..
dinlere ne isim verirsek verelim değişmiyor engel olmaları.
33 YAŞ İÇİN cennet yaşı veya isanın peygamberlik yaşıda denilir bazı kitaplarda. 40 yaş muhammedin peygamberlik yaşı..ama dinler diyor ki cinsel erişkinliğe eriştiler mi tamam yaz sol tarafta günahı, yaz sağ tarafta sevabı..
e peki bunun bilinç yaşı, olayı bilgiyi ayıklama değerlenrime yaşı, farkındalık yaşı; manevi sorumlukluk konusunda dinler tarafından hiç düşünülmüyor değil mi?
üstadım, düşünülmesi gereken o kadar çok konu var ki, dediğiniz gibi vaktimiz bol olsa veya hiç usanmasak bu birbirimizi umursamaktan, birbirimizin fişini çekmek gönlü muhabbet olarak belki de okudukça yazışırız, yeni bilgi geldikçe tetkik ederiz...
lakin sonuçta ihtimal: mecazen ( af buyrun) köprüde karşılan iki keçi gibi bir hale geliriz:))
selam ve saygılarımla üstadım..
nice şiir yazı ve gönlü muhabbetlerde buluşmak dileğiyle..
Önce teolojik olarak İblis cin tayfasındadır ve melek değildir,iradesi olduğu için meleklerin hocası dumansız ateşten yarartılmıştır,insan gibidir cinler özgür iradeleri vardır melekler ise nurdan yaratılmıştır,asla günah işlemez,sadece allaha kulluk ederler,iradeleri yoktur
önce bilgiyi düzeltmiş olayım ,konuyu yazarken bari hakim olalım,konuya hakim olmayanın anlattığının önemi yoktur,burda değerli bir şey yok,selamla.
Serhat BİNGÖL
Benden de selamlar.
Keskinkalemzaman
Keskinkalemzaman
Serhat BİNGÖL
Selamlar.
Keskinkalemzaman
Serhat BİNGÖL
selamlar
Keskinkalemzaman
Serhat BİNGÖL
Selamlarımla.
Keskinkalemzaman
yazınızdaki kavram ve kullandığınız bilgiler belirttiğim gibi yanlıştır ,son nokta,ne yazarsan yaz cevap yok,selamla.
Aruru ellerini yıkadı; bir parça çamur koparıp yazıya attı. Ve yazıda yiğit Engidu’yu yarattı. Çamurdan yaratılan Engidu, demir gibi sertti. Bütün gövdesi kıllarla kapkara olmuştu. Kadın gibi uzun saçları vardı. Saçının lüleleri tıpkı buğday başağı gibi filizlenmişti. Babil Yaratılış
Cliff Burton
Serhat BİNGÖL
Ne yapalım şimdi mitolojik çağlarda benzer yaradılış hikayeleri kurgulanmıştır buradan hareketle insanın yaradılış tanımını inkar mı edelim?
Cliff Burton
yok,sul
yanii allah tek ise sadece ismail kolu sonuncusu diyoruz tabii ki tüm peygamberlerin emindiği yer aynıdır... eee şimdi geriye ne kaldı ki :)
sana diyeyim bu çabalarınız sizi bataklığa çektirir derim ben yanii debelenmemenizi tavsiye ederim çünki onun dini onun korumasındadır benim değil ve tüm peygamberler de onun yolunu aydınlatmaya çalışmışlardır nihayet muhammet musdtafa ile bu dini tamamlamıştır
yaniii din tektir
selametle
Serhat BİNGÖL
Mantık dersen orada duracaksın. Mantıktan söz edecek en son kişi sensin!
Cliff Burton
Cliff Burton
evren 15 milyara yakın zamandan beri dünya 6 milyar canlılık 2,5 milyar ve insan 1 milyon yıla yakın atalarından bugüne geliyor ?
bu sana bi ipucu vermiyor mu ?
Neden ortadoğu mesela sadece ?
Serhat BİNGÖL
yok,sul
mesela buda peygamberdi, burdaki anlatmak istediğim din tektir aslında sen de teksin meselaa onun gibi.. şunu diyorum peygamberimiz sadaca son peygamberdi tabii ki geldikleri yol aynıydı diyorum meselaa tv dev kanal ararken tam neti yakalamak için birsuru kırçıllı görüntü geçmen gerekmez mi evet o da o da ayni netliğe giden yoldurt bunu diyorum
velakin anlamanızı beklemiyorum çünki bu mantık siyonun hiç işine gelmez
din tektir diyorum
Cliff Burton
ta en baştan ama aristoleteles'ten başlayalım katolik ve endülüs felsefeciler oradan batıya locke hume sipinoza hegel popper,bergson,berkeley byron russell'a kadar anlatın bana .
herhalde feyz almak isteriz biz de
Cliff Burton
din hangi din tek islam mı ?
İslam kendindan başka hiç bir dini tanımaz (güçlendikten sonra ) önceleri işbirlikçidir
ne anlatıyorsun sen ?
Serhat BİNGÖL
yok,sul
yanii bana peygamber efendimizi atlıyarak önce ya da sonra bir din söylermisin varalım ona uyalım madem
tabii ki başka bir din tanımam çünki din tektir neden ikiliğe düşeyim ki... ve en son peygamber muhammet mustafadır diyorum ya hu.
velakin islam tüm peygamberleri tanır yanii meselaa musa yı isa yı idrisi ismaili buda yı cengiz han ı ya da raşputin i bilge kaan ı ...
işte bak bişeyler çıktı
en sonu peygamberimdir zaaten başka din olamaz ki :)
o yüzden son peygamberdir ve adem as. a bilinç merhaba dediğinde işte o muhammet mustafa ya çıkılan yol idi kii adem (adam ... er ) atamızdan önce tabii ki bilinçsiz insan benzeri hayvanat vardı bilinç yanii benlik duygusu onu kendini bilen yolu başlattı...
sen kabukl eeet işte birsürü din var bu kafayla seç beğen al...
selametle
Değerli kardeşim; bir nesnenin, bir hareketin, bir olayın, bir durumun, kısaca soyut/somut her şeyin yapısı karmaşıklaştıkça onu tanımlamak zorlaşır...
Bu zorluk, o şeye bir ad vererek ve/veya o şey bir şeyle (bu, daha çok somut bir şey, bir nesne mesela)simgelenerek aşılmaya çalışılır...
[Bu noktada bilinç, simge ile simgelenen arasındaki farkı kaybetme tehlikesine düşebilir... Simge, yani nesne, bilinç(akıl) tarafından küçümsenmeye de başlanabilir çünkü...Burada şu uyarı yapılır: 'Allah'tan başka her şey puttur!'...'Putperestin helvadan yaptığı putunu yemesi' esprisine de varılabilir buradan, yani simgenin bilincine varamayan bilincin düştüğü duruma...]
Evet, yapısı en karmaşık varlık kainattır...
Bu karmaşık yapının bilincinde olan insan, kainatın 'yasalılıklar'ının da bilincine varmaya çalışır (bilim)...
İnsan bu yasalılıklara bağlı olduğunu farkettiğinde ise onu, yani kainatı Allah kelimesiyle simgeler ve
yasalılıkları bilincin kavrayabileceği (yasalılıklara uyma bilincine varabileceği) biçimde simgelemeye devam ederek bütünlüğü tamamlamaya çalışır...
Fakat bu noktada tehlike, yani 'bilincin kendini kaybetmesi' daha da büyür; çünkü, yasalılıklarla, yani kainat ile Allah'ı özdeşleştirme gafletine düşme daha yakındır: Halbuki, yasalılıklar bir bilincin yansıması ise, bu 'bilinç' kainatı yasalılıklara bağlayacak bir bilinç, yani 'mutlak bir bilinç' (mutlak irade) olmalıdır ki, işte O'nu kainat ile, yani nesne ile sınırlayamayız...[Helvadan putu, yani o bilinç seviyesini yine hatırlayalım...]
Şimdi söz konusu olan şey ise 'Olmak veya olmamak'...
Üstelik, insana tebliğ edilen 'mesaj'da insan aleyhine olan, onun yeryüzündeki yaşayışını kaosa sokan bir durum yok ki!...
Bütün uyarılar, emirler, yasaklar ve müjdeler insanı yasalılıklara uymaya, yani gerçekten kendisine yakıştırıldığı gibi eşrefi mahlukat olmaya çağırmıyor mu?...
Hem o paradoksa düşmüş insan sormak lazım: "Bu uyarılardan, emirlerden, yasaklardan ve müjdelerden daha çok yasalılıkları kavrayan ne 'bilincin' var ki, inkara veya tereddüte düşüyorsun?"...
Ne yani; cinayet mi işlemeli? Hırsızlık, arsızlık, ahlaksızlık, zina mı yapmalı? Vatana, millete, devlete düşman mı olmalı? Eşcinsel, pedofil, zoofil, ensest filan mı olmalı? Komşusu açken tıkınıp durmalı mı? Dedikodu mu yapmalı, iftira mı atmalı, hainlik mi yapmalı, anarşi mi çıkarmalı?...
Sövmeli mi, siğmeli mi, hakaret mi etmeli?
Kibirlenmeli mi, küçümsemeli mi, riyakarlık mı yapmalı?
Ne? Ne? Ne?...
Haaa, bak, 'biçimler/biçimcilik' konusunda haklı olabilirsin...
Hem de çokça...
Değerli kardeşim, acizane yorumum böyle...
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Sizin yorumlarınızı çok seviyorum. Başka sayfalarda yorumunuza denk gelmişsem okumadan geçmiyorum. Bir de o muhteşem yorumunuz kendi sayfamda ise off dokunmayın keyfime.
Hocam. Yorumunuzda da dediğiniz gibi insanın yararına olan uyarılardan, emirlerden, yasaklardan ve müjdelerden rahatsız olup inkara veya tereddütte düşmelerine bir anlam veremiyorum.Daha doğrusu yazıda da geçtiği gibi hayatta ki başarısızlıklarının mutsuzluklarının faturasını Tanrıya ve dinsel değerlere kesmelerine bir anlam veremiyorum. Nihayetinde din insanın mutluluğu ve güvenliği için vardır.
Özellikle İslam dini aydınlıkçı öğretileriyle bu anlamda ayrı bir değere sahip ama yinede maalesef o kitleye din denilince başka bir yaratığa dönüşüyorlar. Aslında hocam, onlarda dinin insan yaşamındaki olumlu etkilerini çok iyi biliyorlar. Başka bir ifadeyle din olgusunun olmaması durumunda insanlığın nasıl bir sapkınlık nasıl bir vahşet seviyesine ulaşabileceğini tahmin bile edemeyeceklerini kendileri de çok iyi biliyorlar. öyle ki affınıza sığınıyorum,örneğin: İnsan etinden işlenmiş mamul yapılmasına kadar gidebilecek bir ilkellik seviyesine kadar uzar gider. Ama yine de o inkar etmenin acizliğine ve ne yazık ki dayanılmaz hafifliğine kapılıyorlar.
Yapacak bir şey yok onlar kafirlikte ısrar ettikçe inanan insanlar da imanın da ısrar edecektir.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Güzel anlatımı olan bir yazıydı Allah razı olsun.
Allah u Teala Kainatın Tek Sahibi yaratan yaratılmayan her an diri olan en yüce.
Öyle mükemmel yaratmış ki insanı diğer canlılları denge sağlanmış.
Ve çoğu şeyi insanların yemeleri içmeleri onların hayatlarını kolaylaştırma Doğada dengeyi sağlama müthiş.
Ben yaratan güce en yüceye daima baş eğdim eğerim ALLAH kalbimizde aşkını artırsın.
İnsan her uzvu mucize eseri .Bir göz gözün nuru insan görür gördüran ALLAH dilemezse körde olabilirdi insan o da onun imtihanı olurdu.
Böbrek süzdüğü kan gidip böbrek nakli bekleyen analize gidenleri görsünler.O zaman insanlara şükretmesi için çok şey var.
O kadar verilen mükemmel halimize şükür hamd gerekken.
Azgınlık taşkınlıkta ileri gider tembel miskinliklerinin düşüncesizlerinin bedelini saygsız davranıp yaratana dil uzatır saygısızlık ederler.
Her verilen emanetken insan tüm varlıklar faniyken nasılda iki kuruşluk dünyalık için yalakalık eder el pençe divan durur kula kul olurlar!
Ya onlara parmaklarını kıpırdatmadan ALLAHU TEALANIN sundukları neden bahşeden esirgeyene baş eğmez inatla baş kaldırırlar .
ALLAH ı bırakır şeytana onun ordusuna ya da elleriyle yaptıkları taşlara taparlar cidden insanlar çok acizler..
Her nefesde kalpleri her varlık Allah ı anar anmadıkları anda ölürler.
Bir nefese dahi gücü yetmeyen nefes almasa ölecek olanlarda ki ısrarla inat çok saçma geliyor bana.
ALLAH beni bana bırakmasın kalbimden aşkını aciz kul olduğumu unutturmasın Allah tek dost olarak yeter kuluna.Allah yazan kalemden Allah diyenden hak yolda olandan Allah razı olsun.Allah ın selam ve rahmeti tüm inanan mümin kullarının üzerine olsun.Selam ve dua ile.
Yeganem tarafından 12/1/2018 1:45:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Evet en güzel dost yüce ALLAH(cc) dır. O değil mi bizlere sayısız nimetini sunan her şeyin şifasını veren ve tüm bunları insanların küçücük bir şükrüne sunan.
Ona ne kadar teşekkür etsek azdır.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Bir Profesör tv de bir programda Hz. Nuh'un yaptığı geminin üstün bir teknolojiye sahip olması gerektiğinden yola çıkarak başladığı mantık dolu (!) konuşmasında Hz. Nuh'un, oğluyla cep telefonu vasıtasıyla konuştuğuna kadar getirdi meseleyi. Aslında mantık açısından bakarsan hiç de yabana atılacak gibi değildi tezi. Çünkü programa katılan diğer bir profesör Hz. Nuh'un gemisinin 135 metre uzunluğunda, bizim şehir hatları vapurlarının iki katı yükseklikte bir şey olduğunu ve dünyadaki her canlıdan bir çiftin bu minnacık gemiye sığdığını söylüyordu.
Bu ölçüler de gelince ilk prof Nuh'un gemisinde direkt canlılar değil dondurulmuş embriyoların taşındığından bahsetmeye başladı.
Bir müddet sonra durumu İlber Ortaylı'ya sordular bir başka programda. Verdiği cevap aynen şu oldu: Mucizeyi matemetikle , fizikle ya da diğer bilimlerle izah etmeye çalışmaktan daha büyük bir aptallık yoktur. Mucize bir iman meselesidir. İnanırsın veya inanmazsın o sana kalmış.
En büyük mucize Allah'ın bizatihi kendisi değil midir? İman edersin veya etmezsin bu senin bileceğin şey ( Sen derken tabii ki seni kast etmiyorum:) ) Ama bunu ille de matematikle, fizikle, kimyayla ispata kalkarsan ahmaklık etmiş olursun.
Selam ve sevgiler.
Serhat BİNGÖL
İber Ortaylı hocamızın söylediğine katılmakla birlikte velev ki mucizelerin matematikle, fizikle izah edilme imkanı olsa bile maalesef inkar eden yine de edecektir. Şu inkar ne pis bir hastalıktır.
Naçizane bu benim tanımlamam dır. Kafirleri radyoaktif elemente benzetirim. Su ya temas etse milyonlarca metre küp suyu kirletir. Toprağa değse yüz binlerce dekar toprağı kirletir. Havaya karışsa havayı radyasyonla kirletir. Kısacası çevresindeki canlı cansız her şeye zarar verir. Bu nedenle nerede bir kafirle karşılaşsam hemen oradan ve ondan uzaklaşırım. Rabbim herkesi kafirin şerrinden korusun.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Dayatmadan, zorlamadan, eleştirmeden sohbet tadında bir yazıydı Serhat.
Teşekkürler.
Serhat BİNGÖL
İyi ki varsınız.
Saygı ve sevgilerimle ellerinizden öperim.