- 780 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
-TÜRKÇE EZAN ARAPÇA EZAN DERKEN BİR DETAY-
1950 sonrası ezanın Arapça okunmasının serbest bırakılması Atatürk inkılaplarına karşıtlık göstermek ya da bir karşı devrim hareketinin nişanesi midir?
Batılıların meşhur tabiriyle ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmayı mümkün kılsada üstteki sualin yanıtı bende kocaman bir hayırdır. Demem o ki, Atatürk inkılaplarının lafzına aykırı görünse dahi ruhuna uygundur.
Şu kadar ki, kalıplaşmış düşünce biçimleri lafza takılırlar, ruha inemezler.
Gelin birlikte bakalım Atatürk ne yaptı/ne yapmış?
Dinin kişinin vicdanına ve bireysel yaşantısına karşılık geldiğini düşünür ve söyler Ata. Öyle ise ezanın okunuş şekli insanların ibadet hayatına dönük bir konu değil midir? Şimdi bana Atatürk’ün bu soruyu sorup ölçüm yapmadığını mı sanıyorsun diyebilirsiniz. Elbette sordu da, hangi ölçekte acep?
Bilakis Atatürk bu konunun toplumsal ve hukuksal değil tamamen ibadet hayatına ait olduğunun farkındadır. Diğer birçok alanda kanun çıkartmasına karşın ezanın Türkçe okunması hususunda Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla bir idari düzenleme olarak müezzin ve imamlara yönelik bir genelge yayınlanır ve “Bundan sonra ezan Türkçe okunacaktır” denilir.
Konunun yasal temele oturtulması 1941 yılında gerçekleşir. Yani kanunla Arapça ezanın yasaklanması ve cezalandırılması devresidir.
Benim bu durumdan anladığım Atatürk’ün tamamen deneme yaptığı ve halkın nabzını ölçtüğü yönündedir. Diğer yeniliklerini kanuna dayandıran Ata bu konuyu da isteseydi kanuna bağlayamaz mıydı? Bence Atatürk’ün politik dehası burada da önümüzdedir. Kendisini geride tutan ve halkı karşısına almayan dahası sosyal psikolojiyi gözeten bir devrimcilik modeli karşımızdadır.
Peki, 1950 sonrası Arapça ezan okunmanın serbest bırakılması karşısında halkın yönelimi nedir? Bu konuda güzel bir örnek eski Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Süleyman Ateş’e aittir. Ezan’ın Arapça okunmasının serbest bırakıldığı günlerde köyümüzde kurban kesildiğini hatırlarım der. Ve bu hususu “Mâşeri Vicdan” yani halkın vicdanı, kamuoyu, halkın ortak bilinci kapsamlarında değerlendirir.
Bu açıdan aldığımda 1950 sonrası Demokrat Parti idarecilerinin izlediği yaklaşım lafzi düzlemde popülist bir duruş taşısa dahi ezanın Arapça ya da Türkçe okunmasının serbest bırakılması Atatürk inkılaplarının ruhuna aykırı değildir bana göre.
Kaldı ki, popülizm DP hükûmeti ile değil Milli Şef uygulamalarıyla başlar. Anti komünizm/Sovyet tehditi kapsamında batı dünyasına yönelim göstermemizle beraber 1946’da İmam Hatiplerin temellenmeye başlaması, 1947’de Köy Enstitülerinin kapatılması yönünde ilk adımların atılması (Hasanoğlan Yüksek Kısmının kapatılması) ve ilginçtir 1950 öncesi son tek parti dönemi başbakanlığına bir islam tarihçisi ve ilahiyatçı Şemsettin Günaltay merhumun getirilmesi dikkate değer icraatlar olmalı.
Hiç kuşkusuz Atatürk inkılaplarını halka mal olanlar, olmayanlar şeklinde ikiye ayırmakta Demokrat Parti dönemine ait bir popülist uygulama olarak görünmektedir.
Hatta üstat Necip Fazıl Büyük Doğu dergisine ziyarette bulunan ünlü sosyal bilimcilerimizden Nurettin Topçu’dan Atatürk inkılaplarının halka mal olmayanlarını konu eden bir yazı kaleme almasını talep etse de Topçu merhum bu arzuyu kabul etmeyecektir. Neden acaba? Nurettin Topçu Kemalist gelenekten beslenen bir isim değil halbuki. Muhafazakâr anlayışın temel taşlarından biridir. Ancak rahmetli üstada nazikâne bu konuyla ilgili bir ön hazırlığının olmadığını bildirir. Farklı bir konuda hiçbir yerde yayınlanmamış bir yazısından söz edecektir. Necip Fazıl bunu kabul eder ve yazı Büyük Doğu dergisinde basılır. Benim anladığım Topçu siparişe sıcak bakmıyor. Yoksa sorun Atatürkçülük/Kemalizm kavramlaştırması karşısında nerede durup durmadığı değil.
Mevzuya dönersek Atatürk düşüncesi hatta Atatürkçü olmakla Türkçe ezanın alakası olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. Atatürk’ün bu konudaki uygulamasının ise farklı saikler dairesinde ve kuşkusuz Türkçülük cereyanının o dönemdeki radikalizmine bağlı olmakla beraber anti demokratik bir dayatma olmayıp deneme amaçlı olduğu kanaatindeyim. Kalıplaşmış ideolojik bakışın lafza takılı yaptırımsal uygulaması ise Atatürk sonrası devre ait diye düşünmekteyim.
L.T.
YORUMLAR
Mustafa Kemal gibi kararlı bir devrimcinin yazıda çekingen, önce halkın nabzını yoklayan kararsızlıkta bir sıradan lider gibi tasfir edilmesi bence yanlış. Mustafa Kemal yaptığı birçok devrimi halka rağmen yapmıştır. Toplumdan 100 yıl önde olan bir liderdi o. Kılık kıyafet konusunda, kadın hakları konusunda, harf devrimi konusunda.. Vs. Eğer zaten halkı dinlemiş olsaydı bir adım ileri gidemezdi. Türkçe ezan konusunda da Mustafa Kemal birçok defa kararlı bir duruş sergilemiştir. Bu konuda halkın nabzı onu durdurmazdı. Olsa olsa halkın nabzını ölçer, fikirlerini öğrenir ve bildiğini halka kabul ettirmek için uğraşırdı. Bu yüzden sayın yazarın bu yazısındaki hem ana fikre hem de diğer destekleyici düşüncelerine asla katılmıyorum. Saygıyla..
levent taner
Katılmamış olmanızın derecesi dudak uçuklatsa dahi haz ancak uyandırabilir
Söz konusu olan Mustafa Kemal ATATÜRK'ün devrimciliği ise gerisi ancak teferruat olabilir, benim yazdıklarım dahi
Kendi kendime ayar çekmediğimi zannetmeyin lütfen, sen bir eyyamcısın ve bir halk dalkavuğusun Leventttt topla kendini ve tünediğin daldan in aşağı diyorum şu an kendime
Kahrolası oportünistlere çanak tutan bir revizyonist gibi hissettim kendimi sözleriniz karşısında
Ağa bizimle eğlenir, madem üstteki yazıyı niye yazdınız diyebilirsiniz de
Sözlerinizin her harfine hak verdiğimi söylemeliyim hocam
Atatürk'ün radikalizmi ruhsal bir güçtür her şeyden önce
Bir çelik iradedir
Ancak hocam istese bu konuyu da kanuna bağlardı diyorum yazıda
Ve yazımın nirengi noktası, ağırlık merkezi bu
Söz ettiğiniz devrim/inkılaplar hepsi de siyasal, toplumsal iken Türkçe Ezan'ın bireysel, inançsal, vicdani bir yapısı var bence
Konunun sosyal psikoloji üzerinden bir test sürüşü olduğunda ısrarcıyım açıkçası
Çünkü tatbikata konuluş biçimi öyle gösteriyor bana
Nihayet hocam
Katılım ve katkınız asıl önemli ve değerli olan
Şükran hislerimle birlikte aaygı ve selamlarımla...
Konunun hassasiyeti nedeni ile Atatürk'ün o dönemde halkın nabzını tutmuş olması takdire şayan bir ileri görüşlülük bence. Hiç bilemeyeceğim ise anlamadığımız bir dilde nasıl ibadet edip huzura erdiğimiz. Öyle ki ilahiyatçıların dahi Kuranı Kerim'in lafzı hakkında birden fazla tefsirde bulundukları gerçeğini düşünürsek. Bu konularda uzman değilim lakin yaratıcının sadece Arapça bildiğini zannetmenin ibadet bilinci ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığının farkına varılmalı artık. Şekilcilik ve tabulardan uzak, manaya yakın.
Selam ve saygılar.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Konuya açılım getirdiğiniz şüphesiz
Bir şiir perisi olduğunuzdan ise haberim elbet var
Saygı ve selamlarımla....
Nazik bir konunun ustalıkla işlenişini okudum. Zeybek Hoca ve Serap hanım çok güzel yorumlarda bulunmuşlar. Özellikle Serap hanımın yorumuna birebir katılıyorum. Dünya için gönderilmişse bir din tek bir dilden yayın yapılması çok saçma. Bizi dillere ayıran yaratıcı Arapça dışında ibadet kabul mü etmiyormuş? Çok mantıksız. Arapçayı din sanıyor ne yazık ki pek insanımız. Atatürk öze dönülüp Arap seviciliğini bırakalım diye elinden geleni yapmıştır. Vicdanlara seslenmiş gerçekleri görebilmelerini sağlamaya çalışmıştır. Hilafet rantı yüzünden Türk olmaktan çıkıp Arap gibi yaşamaya başlamış halkımızın hala silkinmesi gereken saçmalıklar var.
Yazı için teşekkürler.
Sevgilerimle...
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duyduğumu söylemem bile yersiz
Konuya açılım getirdiğiniz şüphesiz
Saygı ve selamlarımla....
Bilindiği gibi her din, vahyedildiği peygamberin diliyle kitaplaşmıştır... Yani hiçbir dinin dili yoktur, peygamberinin dili vardır.
Musevilik yayılmacılığa karşı olduğundan ve kendinden olmayana kendini anlatmak gibi bir amaç taşımadığından farklı dillerde ibadet amaçlı çevirisi gerekmemiştir.
Hristiyanlık, yayılmacılığı benimsemiş ve dinin kalıcılığını sağlamak için de kabul edildiği her kültürün diline çevrilmiştir. Bugün bu dinin kabul edildiği bütün ülkelerde İncil, yerel dille okunmakta ve ibadet öyle yapılmaktadır... Yani Hristiyanlık dili kutsamamıştır, dini kutsamıştır.
İslamiyet, yaygın olarak Arapların yaşadığı coğrafyaya inmiş ve yüzyıllarca başka dili konuşanlarca anlaşılması gerekmemiş, 11. yüzyılda Türkler Müslümanlığı seçtiğinde de artık İslamiyet= Arapça algısı yerleştiği için Kuran'ın çevirisinin yapılması (zinhar!...) teklif ile edilememiştir.
'Dört Büyük Kitap' başlıklı yazımda bu algıyı en azından sorgulama niyetiyle yazılan kitapların da yüzyıllarca toplumun dikkatinden uzak tutulduğunu belirtmiş...ve böylece bilerek ya da bilmeyerek İslamiyet'te Kuran'dan çok Arapça kutsallaştırıldığına değinmiştim...
Herkesin Kuran'ı kendi dilinde anlamasının gerekliliği ilk ayetle başlar. Oysa, 'Okuduğunu anlamasan da olur, ben sana söylerim' anlayışı, Kuran'ın ilk ayeti 'İkra!...'ya ( oku) ters düşmektedir...
Namaz dualarını Arapça okuyanların bitimdeki duaları neden Türkçe yaptıklarını hiçbir zaman sorgulamamaları gibi... yukarıda yazdıklarım da kişilerce sorgulanmamıştır. Okuduğu kitapta Yaradan'ın ondan ne istediğini öğrenmeye çalışmaması da bir başka 'çok derin' düşünülmesi gereken konudur....
Bu konuda amaçlı bir ÜMMETÇİLİK algısı yayma çabasından başka derin bir anlam ve felsefe aramak boşunadır çünkü hiç öyle bakılmamıştır... Kendi MİLLİYETÇİLİK yapanların bize dayattıkları ümmetçiliğin gerekçelerinin sorgulanmaması da bir aşka derin çelişkidir.
'Türkçe ezan'a gelince!... Bu anlatılanlardan sonra 'arife tarif gerekmez' diye düşünüyorum... Sınırsız güce sahip yaratıcıyı yalnızca Arapça bilen bir sınırla çizmek 'şirk koşmak'la bile anlatılamaz kanımca...
Düşüncelerin paylaşılmasına fırsat veren paylaşımınız için çok teşekkür ederim Levent Bey...
Saygılarımla...
levent taner
Seçkin yorumunuzu okuduğumda kendi eksenim etrafında dört döndüğümü söylemeliyim, kıpırdama alanı bulamadığımı ancak kıpraşmak istidadında olduğumu
Açıkçası yazıyı aşan yorumların tehditkâr olduğuna inanırım hep
Oysa düşünceyi beslediği de akla gelebilir, gelmeli de
Bir hususta dikkatimi çeker öteden beri
Kadınlar Türkçe ibadet/ezan bahislerinde erkeklerden daha arzulu ve müdafi olmakta
Kadın doğanın özgür evladıdır çünkü bir tür
Erkek hiyerarşiyi, otoriteyi, bürokrasiyi temsil ederken; kadın da özgürlüğü simgeler, anarşiyi sembolize etmez yoksa
Başka bir ifadeyle erkek ruhu yerleşikliğe meyyal, kadın ruhu ise özgür eğilimlidir
Bu noktada söylemlerinizi dikkatle dinlemeli ve irdelemeliyiz bence de
Elbette din başka hiçbir alanın sahip olmadığı bir hususiyete sahip; İnananla yaratanı arasında irtibat, bağ kurulması
Burada da metinlerin tam olarak anlaşılması, aracılara mahal bırakılmaması önem arz eder tabii ki
Ancak şu an ve öncesiyle cumhuriyet döneminde meal, tercüme, tefsir eserleri boy boy
Dolayısıyla arzu eden okuyup öğrenebilir de
Kaldı ki aslından Kur'an okuyanların illa meal okumadıkları söylenemeyeceği gibi, Türkçe ibadeti savunanların tümden meal okuduğu da sanırım söylenemez
Diğer bir husus çeviri boyutunda olmalı
Bir romanın, şiirin çevirisi aslı ile aynı şey midir? Çeviri bir sanattır açıktır ki
Aynı romanın farklı isimlere ait çevirileri vardır sözgelimi
Neden aynı eser tekrar tekrar dilimize kazandırılmakta, tepeden tırnağa aynı da değil çünkü
Bir namaz suresinde de bu incelik doğal değil mi acaba?
Aslındaki ahenk bile kaybolacak çeviride
Mesela Nas suresi şeytanın insana vesveselerini, fısıldamalarını konu ederken okunuşta da bu fısıltı sesini duyarsınız ayetlerde
Yoksa Arapçanın kutsiyeti elbet değil
Kişi surelerin mealini de ayrıca okuyup öğrenebilir
Şu kadar ki, Zeybek hocama da belirttiğim gibi Türklük ve Türkçe dendi mi mesafeli zümreler var, yok değil
Bunlar sapla samanı karıştırmakta
Daha öteye Araplaştıkları da söylenebilir
Türküm demiyor adam, ya da siyasi nedenlerle öyle görünmek babında demekte, özü bu değil, kırk dereden su getirir bir Türküm demek için belki
Ancak dediğim gibi namaz surelerini aslından okumakla mealden okuyup öğrenmek bir arada gidebilir zannımca
Birde hocam biz ne dersek diyelim politika/siyaset adamları popülist ve tüccar ise dezavantaj vardır
Siyaset esnafı bilimsellikle ilgili değil ki
Adam Türkçesinin okunmasını istemez de sırasında
Ancak insanlar buna uymamalı ve okuyup öğrenmeli derim
Burada teknolojik gelişmişlik, çağımızın enformasyon imkânları büyük olanak kanaatimce
Bir noktada hocam; Türkçe ibadetten bahsettiğiniz için söyledim bunları
Yoksa benim yazım salt ezanla ilgiliydi
Ezan metni takdir edersiniz ki kısa bir metin, insanların bunun anlamından uzak olduğunu düşünmek yanlış bence
Kelime ve ifadelerin özgün anlam ve anlatımını yabana atmamalı bence
Nihayet değerli hanımefendi
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duyduğumu söylemem bile yersiz
Saygı ve selamlarımla....
Polemik üretmede üstümüze yoktur..
Hele işimize geliyorsa, evirip, çevirip temcit pilavına çevirmeyi marifet sayarız..
Yazınızı dikkatlice okudum..
Türkçe Ezan konusu, Atatürk'ün olmazsa olmazı değildi.. Olsaydı, sağlam kazığa bağlardı, yasalaşırdı mesele!
Şahsi kanaatim.. Günümüzde sürmekte olan "Tanrı mı, Allah mı" tartışmasının bir sonuca bağlanmaması ve kolaycı bir anlayışla siyasi malzeme yapılmasına benzemektedir, konu...
Kültürlerin dini inanç ve ibadetlerini kendi dillerinde yapma hakkı her zaman vardır!
Mesele olgunlaşmakla,Türkçe'nin kültürel üstünlüğünün toplumsal bir değer olarak yükselmesi ve kabul görmesiyle alakalıdır...
Teşekkürler Levent Bey..
levent taner
Tabi incelikler her zaman vardır
Ve ehemmiyet taşır
Konular kültürel zeminde ele alınsa politize edilmese çok meselemizi hallederiz
Ne var ki, ülkemizde politika ve hamaset öne çıkmakta
Bilim ve hoşgörü geriye düşmekte
Bu söylediğim sıkıntı belli bir sosyo politik kesime has da değil kanımca
Sonrada gelsin ötekileştirme
Dil temel bir konu elbette
Dinle Araplaşmak birbirine karıştırılmakta bazı çevrelerde
Adam bir biçimde Türklük, Türkçe kavramlarına mesafeli
Geçmiş yıllarda paylaştığım bir yazım da vardı bu konuda
Şimdi de Andımız ile konunun karıştırıldığını düşündüğümden yeniden bir değerlendirme yapmak gereğini duydum açıkçası
Kuşkusuz bir kesit
Nokta değil yoksa
Katılım ve katkınız dolayısıyla müteşekkirim
Saygı ve selamlarımla...
ZEYBEK HOCA
Birikim ve "niyet..."
Sanki tavrınızın özeti... Ve benim de sizi okuma isteğimin ve gereğinin en kısa sebepleri..
Teşekkür ederim anlayışınıza ve şahsıma atfettiğiniz değere..
Sağ olun Levent Bey..
Saygı ve selamımla..