ıslık
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
küçük bir mırıldanmayı bir klasik besteden ayıran nedir? nihavend ve jazz arası öylesine dinlenen bir şarkı ile ölülere yakılan ağıtları aynı kapsama alan iç yıkılmalarının, ruh kabarmalarının, o ruhu kuşatan surların ardında kalanların, siyah beyaz çekilmiş bir filmde renkleri seçilemeyen vitray camları benzeri yitip gitmesinin sebebi nedir? hüzün ve melankoli... insan ruhunun karanlıkta kalan parçaları, hep günaşırı çabalarla ayakta kalmaya çalışan alt metinleri sunar. yaşamın kendine has sistematiği; kendinden önceki nesli rafa kaldıran tüm kuşakları zamanın dışına iterken, o şarkılar, ağıtlar, makamlar ve makamların arasında kalan boşluklar, bir daha yanmayacak ateşini savurur karanlığın bittiği sınırda.
bir kontrabas virtüözü ile neyzeni ayıran şeyi ancak ıslık çalmayı kendi öğrenen birisi algılayabilir. bir kontrabas virtüözü ve neyzeni birleştiren şeyi ancak ıslık çalmayı bilmeyen birisi farkedebilir. bir kontrabas virtüözü ve neyzeni anlatabilmek işi, ruhu karanlığa yaslananlara haram kılınmış gibidir: kimse gördüklerinden daha fazlasını kabul ettiremez dünyaya kısa vadede. ölüm ve yaşamı bu jilet kesiği çizgide ayıran ve birleştiren ve anlatabilen kimseler, kimsesizliğin saflarında gezerler. oysa her sıfat sadece kısa süreli bir yaftadır ve dağılmış pazar yerinde sadece pazar gününün adıyla birlikte narhı kalır. öyle diyordu veysel: ’’ ne müşteri gördüm ne hesap gördüm’’ hakkaten. çağlayan suyun arkı belirsiz. kötülük ve iyilik kolkola geziniyor ve herkes bunun farkında. ne alakası var şimdi bu cümlenin? bilmiyorum. o eşsiz yorumuyla melankoli ve hüznün ardında bu sorgu yükseliyor ince bir sızı gibi. ağıt görenler hep saklı hüzünler taşırmış kendi başbaşalıklarında. ben olsam buna çocukluk korkusu demez düpedüz ince ağrı derdim.
evrenin bir cinsiyeti var mı? rüyalarında yaşamın ilk sorgularını düşten karabasana, vitray renklerinden non-rem uykusunda görülen siyah beyaz hezeyanlara uzanan çağrışımları ile kaç dimağ yadırgadı bunca zamandır? hala aklın bir sürü paslı parçası var. ruhu bedenine dikili güzellikler ve korkular ve karanlıklar taşıyanların astarlarından taşan bu parlaklığı boğan şey akıl. bazıları gündüz düşü görür. gerçeği düş olarak bu kadar sert yaşayanları alıp magmaya kadar götürebilirim. ordan gayzerler ve artezyenler olarak fışkırsınlar yeryüzüne. eğer bir daha dünyaya gelsem taşküreyi katman katman kesen bir taş ustası olurdum. tüm hayatı ve bu cinsiyetsiz evreni surlarla çevrelemek belki bir kontrabas virtüözü ile neyzeni meraklandıran çocukları ağıtlardan, nihavend ve jazzdan korurdu.
YORUMLAR
Her sıfat kısa süreli bir yaftafır ne kadar doğru bir tespit.
Başlangıcı ve bitişi arasında bir amansız serüvendir hayat.
Islık sesini çalanların kendi sesini duymadığı bir ortamdır dünya
Hayat insanın içine düşürdüğü sesi dışına çıkarıp yankılanmasını saglayabilmesidir.
Ölüm tek gerçekken yaşamın flu kalması önlenememektedir.
Çok önemli tespitlerin olduğu bir yazıydı daha çok şey yazılabilir.
Kutlarım saygılarımla