- 1105 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ÖĞRETMEN BİR HAYATI NE KADAR DEĞİŞTİREBİLİR?
Ortaokul 3. sınıftaydım. Babam hayatta olmakla birlikte ekmek parası derdinden mi desem yoksa ev hayatı onu çok sıktığından mı desem veyahut sorumluluk denen mefhumla hiç arası olmadığından mı desem İstanbul’da da çok güzel para kazanması mümkünken elinde takım çantası şehir şehir gezerek daktilo ve hesap makinesi tamir ederdi o genellikle evde olmadığı için de bir bakıma babasız büyüdük. Baba otoritesi denen şey bizim evde mevcut değildi.
Rahmetli annem deseniz okuması yazması bile olmayan Allah’ın garibanı bir kadın olup kırk yılda bir eve gelen babamdan neredeyse 7/24 dayak yerdi ama yine de ’Kocamdır, döver de sever de ’ derdi, sevdiğine hiç şahit olmasak da...
İşte böyle bir aile içinde ergenlik dönemine girmiştim.
Böyle bir aileden hırlı adam çıkmaz elbette. Haliyle ben de hırsızdım.
Yok yok mecazi anlamda değil, bildiğiniz hırsızdım.
Hırsız olmasına hırsızdım ama elbette hayatta hiç kimse anasından hırsız olarak doğmuyor. Mutlaka birilerinden öğreniyordu. Ben de hırsızlığı arkadaşlarımdan öğrenmiştim.
İlk hırsızlıklarımız masum hırsızlıklar olup her çocuğun yaptığı şeylerdi: Komşu bahçelerden erik çalmak...
Zamanla işi biraz büyütüp kümeslerden yumurta, bakkal dükkanlarının önünden depozitolu meşrubat ya da içki şişesi çalma olayları başladı.
İşi biraz daha büyüttüğümüzde artık yumurta yerine direkt tavuk çalmaya başladık.
Aslında yaptığım bu hırsızlıklardan sadece biri babamın kulağına gitse vücudumda kırılmadık kemik bırakmazdı ya amaaan ne zaman gelecek de ne zaman haberi olacak? Aldırmazdım.
Öte taraftan bayağı da zevkli oluyordu çalmak. Tilki gibi bir kümese yaklaşmak, ses etmeden kümesin kapısını açmak, tavuk daha gıt demeden hemen boynundan yakalayıvermek...Aksiyon, macera, adrenalin ne ararsan var.
Bir müddet sonra benim çete başı işi daha da büyüttü. Ama yaptığı iş bana çok çirkin görünüyordu. Çünkü okula dadanmıştı. Hatta öyle ki öğretmenler odasındaki öğretmen önlüklerinin ya da askıya bırakılmış paltoların, mantoların ceplerinden para yürütmeye başladı.
Bu bana çirkin ve iğrenç görünse de ben de artık çetenin bir üyesiydim ve kendim de başka hırsızlıklar yaptığım için hiç kimseyi ele veremezdim. Çirkin ve iğrenç bulmama rağmen maalesef erkete görevi de yine bana aitti.
Bir Pazar günüydü. Çete başı, ’ Haydi okula dalıyoruz ’ dedi.
Pazar günü okuldan ne çalınabilirdi ki? O zamanlar öyle bilgisayar filan yok. Yani okulda çalmaya değer bir şey yok.
’ Ne çalacağız ki?’ diye sordum.
Çete başı ’ Öğretmenler odasının kapısını açık unutmuşlar. Öğretmen önlükleri de öylece asılı duruyor. Bakarsın bir tanesinde olsun para çıkar. Haydi göreyim seni Sami ’ Deyince iliklerime kadar titredim. Ben yapacaktım bu sefer...Öğretmenlerimin önlüklerinden para çalma işi benimdi.
Okul binasının dışında, bahçede küçük bir oda olan öğretmenler odasına doğru süzüldüm. Çete başı ve diğer elemanlar alçak bahçe duvarının üzerinde erketedeler.
Öğretmenler odasına girip karşımdaki ilk önlüğün cebine elimi sokmamla birlikte kıskaç gibi bir el bileklerimden yakaladı. Bu, okulun yaşlı hizmetlisiydi ( o zamanlar hademe deniyordu)
-Gel bakalım hırsız oğlu hırsız...
Fena yakalanmıştım. Ama o anda aklıma gelen tek şey babam oldu. O asla hırsızlık yapmamıştı hayatı boyunca. O halde neden hırsız oğlu hırsız oluyordum ki. Hırsız olan bendim sadece.
Hademenin bir iki tokadı sonunda adımı, soyadımı, sınıf ve numaramı verdim ona ama diğer elemanlar hakkında tek satır kelam eylemedim. Yani eylemi tek başına düşünmüş, tek başına organize etmiş ve tek başına fikirden fiiliyata sokmuştum (!)
Ertesi gün okula gitmedim. Daha sonraki gün de..Bir sonraki gün de... Lakin bu sefer de devamsızlıktan sınıfta kalacağım ve okula gitmediğim babamın kulağına giderse ayvayı değil ağacını yedirirdi.
Çaresiz bin bir güçle okulun bahçesinden - azcık da çete arkadaşlarımın yardımlarıyla - okula girmeye başladım ama tehlike geçmiş değildi.
Bir iki gün böyle geçtikten sonra bir gün okul nöbetçi öğrencisi bizim sınıfın kapısını tıklatıp tam olarak beni ve bizim çete başını okul müdür yardımcısının çağırdığını söyledi dersteki öğretmene.
’Aha da buraya kadarmış Sami’ diye düşünüyordum artık. Resmen idama gidiyordum. Sınıf ile Müdür Yardımcısının odası arasındaki yol sanki ’Yeşil Yol ’
Kendimi dışarı atıp sonra da bir arabanın önüne atmayı düşünüyorum. Çünkü hırsız olduğum babamın kulağına giderse babam çok daha fenasını yapacak. Hem çok daha fenasını yapacak hem de okuldan alıp artık ayağımın sakat olduğuna da bakmadan en ağır işe sokacak. Yani en iyi ihtimalle okul hayatım sona ermiş durumda.
Can tatlı elbette. Kendimi bir arabanın önüne atmadım. Hem o yıllarda bizim okulun bulunduğu caddeden çok nadir araba geçerdi. Müdür yardımcısının odasına gittik iki kafadar.
Müdür yardımcısı ’ Evladım siz bela mısınız ?’ dediğinde dizlerimin bağı çözüldü. Eyvah ki eyvahhhh.
Bu sorunun ardından ’ Utanmıyor musunuz hırsızlık yapmaya?’ Sorusu geleceği kesindi. Demek ki çete başı da yakayı ele vermişti.
Müdür Yardımcısı sert bir ses tonuyla devam etti:
’Size kaç defa diploma için fotoğraflarınız gerekiyor. Fotoğraf çektirip getirin demedim mi ben?’ Diye devam edince nasıl bir ’ Ooooohhhhhh ’ Çekmişim Allah bilir.
’Derhal çektireceğim hocam ’ dedik ikimiz de...
Tam kapıdan çıkacağım, seslendi yine
-Sami sen az kal. Seninle konuşacaklarım var.
Yok arkadaş. Resmen kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor benimle. Neredeyse ’ Ulan okuldan atacaksın belli. Ne diye fotoğraf istiyorsun ki? Sabıka kaydı mı tutacaksın ?’ Diye parlayacağım.
-Buyurun hocam
- Sen geçen Pazar niçin okula bahçeden girdin?
Böyle bir soruya hazırlıklıydım.
-Kitaplarımı okulda unutmuşum. Onun için.
-Kitaplarını öğretmenler odasında mı arıyorsun?
-Belki bir öğretmenim görüp buraya getirmiştir diye düşündüm hocam
-Haydi kabul ettim diyelim. Tarih Öğretmeni Makbule Hanımın önlüğünün cebinde ne işin vardı? ( O zamanlar Tarih, Coğrafya ve Yurttaşlık bilgisi derslerine ayrı ayrı öğretmeler girer ama ders karnede Sosyal Bilgiler olarak görülür ve üç öğretmenin notunun ortalaması karne notu olurdu )
(Öğretmenimin adını unuttum maalesef. O yüzden de ona hem Başöğretmen Atatürk’ün kız kardeşinin hem de asıl adı Fatma olduğu halde Rahmetli Hacı Dedemin ve dolayısıyla herkesin Makbule dediği annemin adıyla hitap etsem yanlış olmaz sanırım. )
İşte bu soruya verilebilecek hiç bir cevabım yoktu. Yer yarılsaydı da içine girsem iyiydi.
-Şeyyy hocam. Makbule hanımmmm.
Müdür yardımcısı kaşlarını çattı, sert set yüzüme baktı.
-Sen Makbule Hanıma dua et. Eğer o ’ Ben Sami’yi bilirim. Onu ben yetiştirdim. benim yetiştirdiğim bir evlat hırsızlık yapmaz. Çocuğu sakın ola disipline vermeyesiniz’ demeseydi halin haraptı.
Evet değerli Hocam.
Allah’ın rahmeti üzerine olsun.
Sen benim hayatımı kurtardın, ben senin adını bile hatırlamamanın utancı içindeyim.
Ben de senin gibi bir Tarih Öğretmeni olarak sana layık bir evlat olmaya çalıştım elimden geldiği kadar. Elimden geldiği kadar tüm öğretmenlik hayatım boyunca evlatlarımı doğru insanlar olarak yetiştirmeye çalıştım.
Senin ’ Ben Sami’yi bilirim ’ sözün bir hırsızı bir Tarih Öğretmenine dönüştürdü.
Maalesef sen bunu göremedin sevgili Öğretmenim.
İsmini unutsa da seni asla unutmayacak olan bu vefasız öğrencini bir kez daha affedebilecek misin o engin sevgin ve hoşgörünle?
24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ MÜNASEBETİYLE ’BENİM ASIL KİŞİLİĞİM ÖĞRETMENLİĞİMDİR’ DİYEN BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK BAŞTA OLMAK ÜZERE EBEDİYETE GÖÇMÜŞ TÜM ÖĞRETMENLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET DİLİYOR, HAYATTA OLAN TÜM MESLEKTAŞLARIMIN- BÜYÜK KÜÇÜK AYIRIMI YAPMADAN ELLERİNDEN ÖPÜYORUM.
RESİMLER:
1- Yazımda bahsi geçen okulum. O okulun adı zamanında Beykoz Ortaokulu idi. 2012 yılında ziyaret ettiğimde ise bu haldeydi.
2- Hayatta olan ( Sanırım ) tek öğretmenim: Bakırköy Lisesi Biyoloji Öğretmeni İnci Hanım
3- Kocaeli- Akmeşe Yatılı Bölge Okulundan bir grup öğrencim ve Müdür yardımcısı Münür Hüsrev Göle ile birlikte Anıtkabir Ziyaretimiz.
YORUMLAR
Kıymetli hocam.
Hayatın insanın önüne ne gibi fırsatlar sunacağı hiç belli olmaz. Bazen çok önemli fırsatlar sunar fakat insanlar o fırsatları göremez, farkında olmaz ve o fırsatları avantaja çeviremezler. Oysa yaşam size çete başı olmaktan başlayıp ünlü bir mafya lideri olma yolunda önemli bir fırsatı vermiş yani daha küçük yaşta çok para kazanacağınız altın bir meslek sahibi olma şansını vermiş ama siz Makbule hanımın size yaptığı bir iyiliğin(!) duygusal etkileşimine girerek çok önemli o fırsatı maalesef değerlendirememiş siniz. Olsun sağlık olsun öğretmenlikte fena bir meslek değil sıkmayın canınızı.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Olaya hiç bu açıdan bakmamıştım. Evet yaaa. Önüme konan çok güzel bir fırsatı tepmişim. Bu yaştan sonra da tekrar geri dönüş olmaz.
Allah senin iyiliğini versin e mi ? Ne güldüm ama )))))
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, ütopya deyince, baştan sona bir bilinçle organize edilmiş toplum anlaşılıyor; her kültür, kendi nitelikleri ve imkanları ölçüsünde kendi ütopyasını gerçekleştirmeye çalışmış, çalışıyor, çalışacak...
Biz de kendimize göre bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz, ama hâlâ en önemli tarafında çok ciddi eksiklerimiz devam ediyor...
Lafı dolandırmadan yazacak olursak, eğitim tarafında imkanların yeterli olduğunu düşünmek mümkün değil...
'Hırsız Sami'den sorumlu, fedakar, yurtsever bir tarih öğretmeni çıkarmak için kaynak yaratmaya veya kaynakları bu yönde organize etmeye çalışmakta sıkıntımız olduğunu söylememek mümkün değil...
Daha yakın plandan bakarsak, 'Hırsız Sami'lerden sorumlu olanların kaynaklardan ve tasarruf yetkisinden uzak görülmemesi gerekir...
Somutlaştıracak olursak: Öğretmenlerinizin, ailenizin ekonomik, sosyal ve psikolojik ortamına müdahil olma imkanları bulunsaydı, elbette durum çok daha başka olabilirdi...
Tabii, bu noktada, yukarıda sözünü ettiğim 'imkanlar ölçüsü' söz konusu oluyor...
Velhasılı, bugün güvenlik ve beka sorunu bu kadar ciddiyken 'bekara karı boşamak kolay' gibi davranmanın da bir değeri yok...
Değerli hocam, iyi ki öğretmen olmuşsunuz, iyi ki hâlâ burada öğretmenliğe devam ediyorsunuz...
Gününüz kutlu olsun...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle
Bir öğretmen, size inanan, sizi seven bir öğretmen sizi olumlu yönde hayata kazandırmış, O insana ne kadar teşekkür etseniz azdır. O size inandığını söylemese belki de hayat ile olumlu bağlarınız burada kopacak ve de arsız, hırsız olarak dünyada yaşayacaktınız. Allah razı olsun, sizi bir değer olarak topluma armağan ettiği için o öğretmeninizden... Ev de anne baba, okulda da öğretmen çocuğa iyi şekil verdi mi, o çocukta kendi toplumuna faydalı birer vatandaş olarak yaşayacak ve de her zaman iyi anılacaktır... Bu vesile ile sizin ve sizin nezdinizde bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.