- 760 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KURTAR BENİ
Aralık ayının son, ocak ayının ise ilk gününün buluştuğu geceydi. Gündüzden kalan kuru
ayazın etkisi geceye de sirayet etmişti. Erkek öğrenci yurdunun demirden yapılmış çift
kanatlı giriş kapısı her açıldığında dışarıdan kuru ayazın oluşturduğu buharı içeri alıyordu.
Dışarı da lokma büyüklüğünde lapa lapa kar yağıyordu. Anne babasından ayrı kalmış
öğrenciler Erkek Öğrenci Yetiştirme Yurdunu kendi evi olarak kabul etmişlerdi.
Minarelerden ezan sesleri duyuluyordu, iş yerlerinde çalışan ve okulda ki öğrenciler
akşam karanlığı ile birlikte yurda geliyorlardı. Şiddetli esen rüzgârın kar yağışı ile
birleşmesinden oluşan fırtına dışarıda ki öğrencileri adeta döver gibi hırpalıyordu.
Fırtına’nın eziyetini azaltmak isteyenler yurt müdürlüğünce verilen montları üzerlerine,
başlarına da kapüşonlarını giymişlerdi. Olumsuz havanın etkisinden bir an evvel
kurtulmak isteyen öğrenciler, demir kapıyı hızla açarak içeriye giriyordu. İçeride
montlarında ve kapüşonlarında ki karları elleriyle, bot veya ayakkabılarında ki karları
ise ayaklarını beton zemine rap rap vurarak temizliyorlardı. Temizlenen karlar, içeride
sıcak ortamla buluşunca eriyor, demir kapının altından dışarıya sızıyordu.
Nöbetçi öğretmen odası giriş kapısının sağına yapılmıştı, öğrencileri gören duvarı
boydan boya camdandı. Nöbetçi öğretmen odasının bu özelliğinden yararlanarak, gelen
öğrencilerin yoklamasını yapıyordum. Annesi ve babası birbirlerinden ayrılırken babasının
yanında kalacağını ifade ederek, velayeti babasına verilen Abdi en son gelen öğrencim
oldu. Nöbetçi odasında yapılması gereken idari işlerimi yaptıktan sonra, gece bekçisine
yurdun çevresini kontrol etmesini, dış kapıyı da kilitlemesi talimatını verdim. Aşçılara
haber saldım yemek hazır mı diye? Sigara içmekten bozulan cızırtılı sesiyle, Aşçı Kemal,
‘Hocam yemek hazır.’ dedi. Bu söz üzerine yurdun koğuş başkanlarına haber gönderdim,
öğrenciler akşam yemeğine insinler diye.
Yemekhaneye mozaik desenli merdivenlerden inen bazı öğrenciler kendi aralarında
şakalaşıyor, disiplini bozucu davranışlarda bulunuyorlardı. Abdi bana yardımcı olmak
amaçlı ‘Arkadaşlar dikkatli olun yurdu koruyun, öğretmenimize yardımcı olun, buranın
bizim için eşsiz değeri var, buranın kıymetini iyi bilin.’ Diye telkinlerde bulunuyor,
disiplini sağlayabilmem konusunda kendince bana yardımcı olmaya çalışıyordu. Abdi’nin
telkinleri benim disiplin konusunda tavizsiz davranışım etkisini göstermiş olacak ki
öğrenciler sırasıyla sessizce yemekhaneye indiler.
Abdi’ye teşekkür etmek için yemekten sonra yanıma çağırdım. Ailesi ve kendisi hakkında
bir takım sorular sordum önce anlatmak istemedi ama ona verdiğim güvenden olacak ki
biraz düşündü, yutkundu, başını önüne eğdi, gözlerinden yaşlar istem dışı akmaya başladı.
Abdi’nin bu haline üzüldüm, sorduğuma pişman oldum. Abdi gözlerini ayakuçlarında bir
noktaya sabitledi, benim duyacağım sessizlikte anlatmaya başladı.
‘Öğretmenim annem ile babam mahkeme kararıyla ayrıldıklarında ben babamı tercih
ettim. Babam ikinci evliliğini yaptı, yeni annem beni istemedi. Ben de annemin yanına
gittim, dedem mahkemede babamı seçtim diye beni kabul etmedi. Yersiz yurtsuz ve evsiz
kalmıştım. Yurda yerleştirilinceye kadar köprü altlarında, hırsız, tinerci çocuklarla tam
dört yıl yaşadım. Evsiz, barksız kalmanın ne kadar zor olduğunu çok iyi biliyorum. Bir ay
sonra yaşım 18’i dolduruyor ve yurttan ayrılmak zorunda kalacağım. Çok üzgünüm yine de
bu imkânı Devletimiz bize verdiği için Allah Devletimizi daim kılsın. Ben şimdi sizden izin
istiyorum, yok yazmayın ev arayacağım.
‘Abdi oğlum yurttan çıktığın zaman seni yok yazmak zorundayım, yarın tatil ve gündüz
gözü ile ev ara. Hem dışarıda da çok kar yağıyor ve fırtına var, bu gece yılbaşı gecesi,
tehlikeli olabilir.’
‘Yok, öğretmenim bana bir şey olmaz, gitmem gerekiyor.’
Abdi, arkadaşı Resul’ü de yanına alarak yurttan ayrıldı.
Gece yat yoklamasında Abdi’yi ve Resul’ü yok yazdım. Sabah ezanına kadar uyumadım,
ezandan sonra uyumaya gidiyordum ki dış kapıya kırılacak gibi vuruldu. Bekçiye kapıya
bakmasını ve açmasını söyledim. İçeri Abdi ve Resul girdi. İkisi de boydan boya çamura
bulanmıştı. Abdi sarhoştu, ayakta zor duruyordu. Merdiven tırabzanlarından destek
alarak yatakhaneye kadar gitti, kendisini çamurlu elbisesiyle yatağına attı. Bu durum
hoşuma gitmemişti ve konuşmam gerekiyordu. Abdi’ye ayakta duramayacak kadar
içmesinin uygun olmadığını, ne tür sıkıntısı var ise benimle paylaşabileceğini söyledim.
‘Öğretmenim 18 yaşını doldurdum 1 ay sonra yurttan çıkacağım, ben nasıl geçineceğim?’
‘Aman Abdi düşündüğün şeye bak, 4 arkadaşınızı bir araya getirir bir ev tutarız. Kumanya
desteği verir, ilk zamanlarda kira yardımı da yaparız. Hem 4 arkadaşın kazancı asgari
ücretin iki katı, asgari ücretle geçinen aileler olduğuna göre sizde geçinirsiniz.’ Abdi
bu sözlerim üzerine yataktan hemen doğruldu.
‘Kurtar beni öğretmenim, kurtar beni.
‘Ne oldu oğlum niçin kurtarayım seni?’
‘Öğretmenim intihar etmek için bir kutu lösemi ilacı, üzerine viski, rakı ve bira içtim,
beni kurtar.’
Yurdun yakınında bulunan Devlet Hastanesini telefonla aradım, durumu anlattım,
Abdi’nin acilen hastaneye kaldırılması gerektiğini söylediler. Zamanımız yoktu, uyumakta
olan Resul’ü yatağından kaldırdım, birlikte hastaneye gittik. Hastane de Abdi’nin midesi
yıkandı, yaptığından pişman ve mahcuptu. Tebdili mekânda ferahlık vardır misali iş yerini
değiştirdim, 4 arkadaşıyla bir ev tuttum. İş yaşamını nasıl yürütüyor diye de zaman zaman
çalıştığı iş yerine ziyaretlerde bulundum. Yine bir ziyaretim sırasında askere gitmek için
işten ayrılacağını söyledi. Duygulanmıştım, bizim Abdi asker olacaktı.
Birkaç yıl sonra Anadolu Üniversitesinin yemekhanesinde öğle yemeğinde arkadan
gözlerim kapatıldı, kim olduğunu bilmemi isteyen bir ses duydum. Gözlerim kapalı
olduğu halde ellerimle elbisesini yokladım, üzerinde üniforması vardı. Sesinden
tanımıştım ‘Sen sen bizim Abdi’ sin’ dedim. Abdi askerliğini yapmış,
güvenlik görevlisi olmuştu.
Özer YILMAZ
Bütün öğretmenlerin, öğretmenler gününü kutlarım.