- 698 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SELAHADDİN EYYUB'İ KİMDİR?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
SELAHADDİN EYYUBİ KİMDİR ?
Ahmet AYAZ
Gaziantep Ekspers Gazetesi 21.11.2018
………………………………………………
Dününü bilmeyen bir millet, bu gününün değerini de bilemez. Bu düşünce doğrultusunda bu gün siz aziz okurlarıma, tüm Müslümanların gönlüne taht kuran Selahaddin Eyyubi kimdir? Ondan söz edeceğim. Şimdi buyurun bu insanlık izinde önemli ve unutulmaz bir yol alan zat’ı muhteremi rahmet ile analım ve unutmayalım, izinden yürümeye çalışalım diyorum. Kızım Emine Ayaz Gür Şanlıurfa’da Harran Üniversitesinde görev yaptığı sıralarda “Selahaddin Eyyubi” caddesinden her geçişimde rahmet ile anardım. Dr Ahmet Çevik Beyin “Babil Yanarken” adlı şiirinde yine ismi geçer ve her okudukça duygulanırım. Diliyorum bu zat’ı muhteremlerin izinde yürüyerek ülkemizde nice Selahddin Eyyubiler olsun. Nece Selahaddin Eyyubiler doğdursun analar.
Selahaddin Eyyubi 1138’de doğdu. 1169’da amcasının yerine Mısır veziri oldu. 1174’te Mısır tahtına oturdu. 1187’de Hıttin Savaşı’nda Haçlıları ağır bir hezimete uğrattı ve Kudüs’ü ele geçirdi. 1193’te hayatını kaybetti.
Madem ölümden korkuyoruz, niçin evlerimizde oturup da çocuklarımızla keyfimize bakmadık, askerliğe girdik? Bizim borcumuz, düşmanın azlığını çokluğunu kıyaslamak değil, ona karşı durmaktır. Mısır ve Suriye sultanı, Eyyubi Hanedanı’nın kurucusu olan hükümdar. Selahaddin tanınmış bir ailede dünyaya geldi. Doğduğu gece, babası Necmeddin Eyyub ailesini de alarak Halep’e göçtü. Burada Kuzey Suriye’nin Türk valisi İmadeddin Zengi’nin hizmetine girdi. Dedesi Şadi, Bağdat Valisi Bihruz’un yakın arkadaşıydı. Bihruz nüfuzunu kullanarak Şadi’nin oğlu Necmeddin Eyyub’un Tikrit’in kumandanlığına atanmasını sağlamıştır. Böylece Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar Şadi’yi ailesiyle birlikte Tikrit civarına yerleştirdi. Baalbek ve Şam’da büyüyen Selahaddin iyi bir eğitim aldı.
Askeri eğitimden ziyade dini derslere meraklıydı. Sanatla ve bilimle uğraşırdı. Selahaddin’in biyografisinde onun Öklid geometrisi, astronomi, matematik ve aritmetik konularında uzman olduğu yazmaktadır Mantık, felsefe, sosyoloji, fıkıh ve tarih öğrendi, Şam’daki Dar’ul-Hadis’ten (hadis medresesi) mezun oldu. Selahaddin’in askeri hayatı amcası Esedüddin Şirkuh’un hizmetine girmesiyle başladı. Mısır’a gönderilecek orduya Nureddin Mahmud komutan olarak Şirkuh’u atadı. Şirkuh Nureddin Zengi’nin emriyle, ilki 1164 yılında olmak üzere Mısır’a üç sefer düzenledi. Selahaddin bu seferlere Nuredddin Zengi’nin emriyle katılmıştır. Önceleri Selahaddin bir ilim adamı olmak istiyordu, yönetici olmak gibi bir niyeti yoktu. Selahaddin Şirkuh’un ölümünden ve Şavar’ın öldürülmesinden sonra, henüz 31 yaşındayken 1169 yılında hem Suriye birliklerinin komutanlığına, hem de melik unvanıyla Mısır vezirliğine atandı.
1171’de Mısır’da Şii Fatımi halifeliğini tamamıyla ortadan kaldırdı. Onların eski toprakları üzerinde din ve eğitimde kuvvetli bir siyasetin teşvik ve uygulayıcısı oldu. Şiiliğin yerine Sünni mezhebini yaymaya başladı. Bunda başarılı olan Selahaddin, Mısır ve Suriye’de Fatımilerin yaydığı itikadın önüne geçerek, Ehlisünnet itikadının yayılmasını sağladı. Artık İslam dünyasında tek bir halife vardı. Bu olay Müslümanların Haçlılara karşı birleşmesinde tarihi dönemeçlerden birisi olmuştur. Selahaddin, Nureddin Mahmud Zengi’ye hayatı boyunca bağlı kaldı, fakat Nureddin’in 1174 yılında vefat etmesiyle durum değişti. Selahaddin, Nureddin’in dul eşi İsmedüddin Hatun ile evlendi. 1186’ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır’daki tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeye girişti ve İslam birliğini tekrar kurdu. 1187’de bütün gücüyle, Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Hıttin Muharebesi’nde Selahaddin, Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy (Guy de Lusignan) komutasındaki Haçlı ordusunu yenmeyi başardı. Haçlıların verdiği kayıpların büyüklüğü Müslümanların Kudüs Krallığı’nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı.
Haçlıların 90 sene önce Kudüs’ü işgal ederlerken 70 bin Müslümanı kılıçtan geçirmesine rağmen, muzaffer bir komutan olarak karşılarına geçen Sultan Selahaddin, intikam alma yerine onlara iyi muamelede bulunmuştur. Böylece bütün Müslümanların gönüllerinde taht kuran Selahaddin Eyyubi büyük bir üne kavuştu. Avrupa bu hezimet karşısında birbirine girdi ve üçüncü Haçlı seferi için çalışmalara başladılar. Ancak bu yeni Haçlı ordusu daha Akka’dayken hezimete uğratıldı ve yine onların aleyhine olarak bir antlaşma imzalandı.
Selahaddin Eyyübi’nin yirmi beş senelik vezirlik ve sultanlık hayat İslamiyet’e hizmetle geçmiştir. Tarihte pek nadir yetişenşahsiyetlerden biriydi. Sultan Selahaddin bilime çok değer verir, âlimleri himaye ederdi. Yüksek insani meziyetlere sahip, iyi huylu, cömert, adil, kültürlü ve müsamahakâr bir hükümdardı. Ülkesine her taraftan ilim sahipleri gelir verdikleri derslerle insanlara hizmet ederlerdi. Onun zamanında Şam medreselerinde ders veren altı yüzden fazla fakih (fıkıh, din, şeriat ilminin üstadı) vardı. Tabipler, edebiyatçılar, şairler, matematikçiler, kimyagerler, mimarlar ve diğer ilim sahipleri memleketin gelişmesi için canla başla çalışırlardı. Selahaddin Eyyubi, komutan ve memurlarıyla bir arkadaş gibi samimi olarak konuşur, yumuşaklıkla muamele ederdi. Bundan dolayı herkes fikrini ve arzusunu çekinmeden söylerdi. Zamanında yetişen âlimlerden İmadüddin el-Katib onun hakkında şöyle demektedir: “Sultanla oturan bir kimse, onunla oturduğunun farkına varmaz, bir arkadaşıyla oturuyor zannederdi. Anlayışlı, dinine bağlı, temiz, hataları affeder, kusurları görmemezlikten gelir ve kızmazdı. Asık suratlı durmaz, daima tebessüm eder vaziyette olurdu. Bir şey isteyeni, boş çevirdiği görülmezdi. Herkese çok nazik davranır, kimseye kaba hareketlerde bulunmazdı. Söz verdiği zaman yerine getirirdi.”
Abdüllatif el-Bağdadi’nin de onun hakkındaki sözleri şöyledir: “Selahaddin Eyyubi’yi heybetli bir kimse olarak gördüm.
Sözleri, kalplere tesir ediciydi. Yanına ilk girdiğim gece meclisini âlimlerle dolu gördüm. Her biri çeşitli ilimlerden konuşuyorlardı. Sultanın yakınları onu kendilerine örnek alıyorlar, iyilikte yarış ediyorlardı. Müslüman olsun, kâfir olsun herkes sultanı çok seviyordu. Onun ölümüyle insanlar hakiki bir babayı kaybettiler, ölümüne üzülmeyen kimse kalmadı.”