14
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1451
Okunma
"Hitler ve Stalin bir barda oturmaktadirlar. Bir adam içeri girer ve barmene bunlar Hitler ve Stalin değil mi diye sorar.
Barmen "Evet, onlar" der. Sonra adam onlara doğru yürür ve sorar: "Selam, ne yapiyorsunuz?" Hitler cevaplar: "3. Dünya savaşını planliyoruz." Adam sorar. "Gerçekten mi? Neler olacak?"
Hitler:"Bu sefer 14 milyon Yahudiyi ve bir bisiklet tamircisini öldüreceğiz" der.
Adam sorar: "Bir bisiklet tamircisi mi???!" Hitler Stalin’e döner ve der ki:
"Gördün mü, sana kimsenin 14 milyon Yahudiyi takmayacağını söylemiştim!""
Bu fıkra kanalıyla algı kavramını irdelemekte mümkün. Algı yönetimi, algıda seçicilik, algı yanılması, propaganda, önyargı, vs. muhtelif konulara açılım yapabiliriz.
Beri yandan fıkra bir yana Hitler ile Stalin’in 2’inci dünya savaşı başlarken saldırmazlık antlaşması imzalaması da enteresandır. Bu bağlamda alırsak bir arada ne işleri varmış, ne alaka şeklinde fıkrayı sorgulamakta anlamını hızla yitirecektir. Doktriner zıddiyet uluslararası ilişkilerde muhakkak bir kamplaşma unsuru olmak bir yana ortak çıkarların gereklerini tesis etmeye engel de değil kuşkusuz.
Dönemin Fransız aydınlarından Paul Nizan ise Fransız Komünist Partisine üye olduğu bir esnada böyle bir ittifakı öğrenince beyninden vurulmuşa döner ve derhal partisinden istifa eder. Ona göre Stalin’in düpedüz halt ettiği anlaşılmakta. Hani, biz burada ne yapıyoruz kardeşim! Bir FKP’li olarak burjuvaziye ve onun araçsal kıldığı unsurlara karşı siyasi, ideolojik mücadele vermiyor muyuz denilmez mi?
Demem o ki, Nizan’ın nazarında nizamı bozan böylesi bir ittifakın hükmü derhal mizanda karşılığını bulacaktır.
Şu kadar ki, genç aydın ve felsefecinin dramatik yaşam öyküsünü belirleyen hadiseler devam edecektir. Birkaç ay sonra Nazizme karşı Fransız yurtseverleri safında mücadele ederken hayatını kaybeder. İlerleyen yıllarda ise istifa ettiği Fransız Komünist partisinden manevi düzlemde okunabilecek bir darbe yer ve ihanetle suçlanır. Başta yakın dostu Sartre olmak üzere bir kaç kalem kendisini bir bildiri yayınlayarak destekler.
Ünlü Fransız yazar ve filozof Sartre onun için şöyle demektedir: "Bu öfkeli genç adamlarla kim konuşacak, öfkelerine kim tercüman olacak? Nizan tam da onların adamı. Kış uykusunda, seneden seneye gençleşti. Dün bizim çağdaşımızdı; bugün, genç kuşağın. Nizan hayattayken, biz de onun öfkesini paylaşıyorduk, ama sonuçta hiçbirimiz ‘en temel sürrealist eylemi’ gerçekleştiremedik. Şimdi yaşlıyız, kendi gençliğimize o kadar çok ihanet ettik ki, en haysiyetli tavır konuyu sessizce geçiştirmemiz olur herhalde. Ama hunharca öldürülmüş, genç ve öfkeli Nizan, aramızdan bir adım öne çıkıp, bugünkü gençlere gençlikten bahsetme hakkına sahip." Bir defasında da "Onun nefret dolu sözleri som altından, benimkiler sahteydi." de diyecektir.
Sartre bu tarz çıkışıyla unutulmaya, unutturulmaya yüz tutan kadim dostunu yalnız bırakmayacaktır.
Nihayet Nazi Almanya’sı ile Sovyet Rusya’nın saldırmazlık paktı imzalamaları ve genç bir aydın ve sanatçının bu durum karşısında sergilediği tavır çerçevesinde görünen o ki, politika ve siyaset adamıyla edebiyat/sanat insanının öncelikleri farklı.
Burada sanatın, edebiyatın sahnenin önünde cereyan etmesine karşın, siyasetin perde arkası cephesi de kendini göstermekte.
Efendim!Yine Sartre’ye uzanırsak; Cezayir’in bağımsızlık mücadelesini ülkesi Fransa’ya karşı desteklerken vatana ihanet suçlamalarına maruz kalacaktır ünlü yazar. Ne ki, bunun şeref madalyası da enteresandır. Cezayir evresinde cumhurbaşkanı olan De Gaulle o tarihte Sartre’nin aksine devleti temsil etmektedir. Ne var ki, 68 olayları esnasında yine cumhurbaşkanı iken öğrencileri destekleyen ve dahi tutuklanmak üzere olan Sartre hakkında Mösyö Sartre Fransa demektir Fransa’yı tutuklayamazsınız diyecektir iç işleri bakanına.
Hiç kuşkusuz tatlı su aydını tabir edilen durumla hakiki aydını, sanatçıyı ayırmak/ayırt etmek babında geçen asırda mitsel bir figür olmaktadır Sartre...
L.T.