- 1393 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
Kediliiğneli
Chinaski uzun suredir ayak bileğime sarılmış olmaktan sıkılıp yavaşça diz kapaklarıma doğru bir hamle yaptı. Belli ki omuzlarımda uyuyan Lulişkayı kıskanmıştı. Lulişka omuzda uyumayla yetinmeyip bazen göğsüme çıkıp başını boynuma koymayı seven zilli. Chinaski ise psyclon nine tarzında aniden sertleşen biri. Ona karşı dilimin ayarını iyi belirlemem gerekiyor. Dilimin ayarı bozulunca o da bozuluyor.
Bugün dilimin iyi tarafında mıyım bilmiyorum. Lulişka’nın kulağına yaklaşıp mırıldandım.
’Lulişka Chinaski de senin gibi boynumda uyumak istiyor. İzin ver kızım !’’
Lulişka onu odadan dışarıya atmamı istiyor.’ Peki’ diyerek at desenli yatak örtüsünü yavaşça kenara çekip dizimin hizasında duran Chinaski’ye bakıyorum. Bacakları huzursuz bir şarkı gibi sert, kuyruğunu bir sağa sola sallayıp çarşafı dövüyor. Belli ki kabullenmiş değil. Kabullenmesini de beklemiyorum. ’ Gel oğlum kucağıma hadi’ dememi beklemeden odanın kapısına fırlayıp kapıyı Lulişka ve benim yüzüme bir güzel çarpıyor. Lulişka gayet memnun ben de kıçımı devirip örtüyü kafama çekiyorum.
Sen kimsin diyorum. ‘’Öldürdün kediyi’.’Kedi mi?’’ diyor.’ Ben buralarda bir kedi göremiyorum.Ne ağır bir uyku ve rüya tanrım, burası neresi bunlar benim göğsümde ne yapıyorlar. Bunlar kim? Biri siyah diğeri alacalı iki kediyi emziriyorum. Göğsümün biri küçülürken diğeri büyüyor. Küçülen göğsümdeki alacalı kedi aniden kuru bir iskelete dönüşüyor. Sol göğsüme bakıyorum siyah kedi büyüyüp bir adama dönüşüyor.’Sen kimsin’ diyorum dehşetle. Sadece gülümsüyor. Ani bir reveransla elimi dudağına götürüp öpüyor. Bir kedi çevikliğiyle beni sırtlayıp çatıya çıkarıyor.
‘’ Burada ne yapacağız’’ diyorum.
’Tango’’
‘’Tango mu?’Göz bebeklerim büyüyor sanki.
’Ben tango bilmem ki.’’
‘’Uzatma benim eski bebeğim’ diyerek beni sert biçimde kucaklayıp bir o duvara, bir öteki duvara çarpıyor. Arada elimden tutup havada döndürerek zemine çarpıyor beni. Göğüslerim kanıyor. Evet, göğüs uçlarımdan oluk oluk kan geliyor. En tehlikeli av zamanındayız. Alaskalı bir sapkının kollarındayken o gür sesiyle bağırıyor.
‘’ Hiç sıkılmıyorum diz kapağında. Sıkıldığımı mı sanıyorsun. Benim aklımda olan bir avı düşünüyorum o anlarda. ‘’
Bağırıyor yine. Beni durmadan duvarlara çarpıp duruyor. Kalın kafatasları büyüklü küçüklü çeneler, çıkık yanak kemikleri, kaşlar, uzun kollar, ince ve kalın boyunlar dökülüyor çatı tavanından.
‘’Yeter’’ diyorum.
‘’ Hayır’’ diyor. ‘’ Tango ateşinde kuşların avlanması gerekiyor benim eski bebeğim.’’
Göğüslerim kanıyor tanrım. Bu adam kim. Ben neden bir rüyanın içindeyim. Uyanmak istiyorum. Bir nefes, hayır ölüm gibi ağır, bir nefes daha, hayır psyclan nine gibi sert ve zalim. Uyanmak istiyorum. Bir nefes nefes nefes, zoraki gözümü açıyorum.
‘’ Lulişka ’ diyorum.’ İn sırtımdan. Hayır diyor bir ses.
’’Ben Chinaski.’’
Dilimin ayarı bugün çok güzel sayılır. Chinaski’ye izin veriyorum’’Peki’’ diyerek yüzümü ona çevirip göğsüme alıyorum onu. Mırıldanmayı pek bilmez. O daha çok eylem adamı. Uzun dilini çıkarıp göğüs uçlarımı yalıyor. Sert ve kaygan bir dili var. Göğüslerim bu sefer başka bir acısı var. Boynuma uzanıyor. Belli ki hiç durmayacak.
‘’İşe gitmeliyim Chinaski’ diyorum. ’’
‘’ Odanın kapısı yok’ diyor. Pençelerini boynuma geçirmiş. Kapıya bakıyorum odanın kapısı duvar ile örülmüş. Dönüp yüzüne bakıyorum.
‘’ Boş ver işi bebeğim’ diyerek doğrulup müzik kutusuna yöneliyor. Psyclok nine’nin use once and destroy şarkısını açıyor. Şarkı oda duvarında yankılanırken Bay Chinaski ile sevişiyorum. Chinaski ayak bileğinden sıkılır. O boyun sever ben de bir boynun şah damarını severim. O boynumda morarma kesikleriyle oynarken ben yatağın başucunda duran sağ ve sol prize işaret parmağımı sokuyorum. Psyclon nine gibi güçlü bir ses akımında Chinaski aniden üzerimden yarım metre yukarıya fırlıyor. Gerilmiş bir yay gibi dili dudağımdan aldığı kandamlasıyla dışarıya sarkmış, saçları da organı gibi dikleşmiş öyle durup bakıyoruz birbirimize.
Bugün harika bir dilim var. Yarım metre yükseklikte kolları ve bacakları gerilmiş, kalbinden geçen akım parmak uçlarımda ateşe dönüşerek Chinaski’ye mırıldanıyorum.
‘’ Çok fazla psyclon şarkısı gibi duruyorsun Chinaski duşa girmeliyim’’
***
Önümdeki notlara bakıyorum.’’En önemli radikal amaç ona ıstırap vermektir. Çünkü başka bir insana acı vermek kadar büyük bir güç yoktur’ diyor psikopatın teki.
‘’Bir seri katili harekete geçiren güdüler’’ diyerek Chinaski’ye bakıyorum. Kaç gündür benimle konuşmuyor. Sadık olmayan bir sevgiliyi öldürmüşüm gibi yüzüme hiç bakmıyor. Çok sessiz. Bu sessizliği korkutuyor beni. Lulişka ise tedirgin. Ona soruyorum.’’ Chinaski konuşmuyor benimle, yine küstü bana sanırım, sence neden?’’
Düşünüyor. Elini diğer elinin üzerine bırakıp cevap veriyor bana.
‘’ Shakespeare’nin eseri Othello’da korkunç Lago vardır. Hiç bir neden yokken yok etmeye çalışır. Nedensiz kötülük.’’
‘’Burada kötü ben miyim? Lulişka bunu mu demek istedin.’’
‘’ Her ikiniz ’ diyor. Çünkü diliniz ve kimyanız aynı. Bir garip erotik fenomenin en şaşırtıcı örneğinde masum bir kusmuğu boşaltırken ayrışıyorsunuz. ‘’
’ Yani bazı seri katillerin evcimen yapıları vardır. Kurbanlarını bir yere kapatırlar ve oraya gömerek bir şey olmamış gibi evlerinin yolunu mu tutarlar demek istiyorsun.’’
’Bunu Chinaski’ye sorabilirsin. Ben bilmiyorum.’’
Dönüp Bay Chinaski’ye bakıyorum. Parke döşemesinin altında sanki benim cesedime bakıyor. Tıpkı bir katilin ilhamını bastırması gibi gözleri sabitlenmiş.
***
Bugün eve erken geldim. Kapının arkasında Lulişka hemen boynuma atladı. Öpüşüp bir güzel yaladık birbirimizi. Zilli ıslak mamanın kokusunu almış. Aniden kucağımdan atlayıp elimden bıraktığım poşete saldırıyor. ’Hayır, kızım, az sabret soyunup döküleyim diyorum.’’ Az biraz sabret bak aç olan sadece sen değilsin diye ses tonumu yükseltip birine gönderme yapıyorum. Memnunsuz bir yüz ifadesi takınıyor Lulişka.’’ Getirdiğin mamayı sikeyim’’ der gibi gidip masanın altına kıvrılıyor. Odaya geçerek üzerimdeki kıyafetleri bir çırpıda çıkarıp yatağın üzerine fırlattım.Aç değilim kokuşmuş yemek üstü bir avuç sinek ölüsü yedim eve gelmeden önce. Kendime bir kahve yapıp çantamdaki dosyayı çıkarıp salondaki masanın üzerine bıraktım. Biraz ateşim var sanki. Boğazım ağrıyor. Televizyonda netflixi açıp yarım bıraktığım The Tudors’u izliyorum.
Yamyamlar ve katiller. Bir alay sikik yüzler odanın ortasına doluşuyor.
Bütün bu yüzler arasında gözüm Chinaski’yi arıyor. Ortalarda yok. ‘’Lulişka diyorum Chinaski nerede. Hiç oralı değil zilli. Kalkıp mamayı önünden alıyorum.
’ Chinaski nerede’
Gözkapakları düşüyor Lulişka’nın.
‘’ Sen işe gittiğinden beri görmedim onu’.
‘’ Nasıl görmedin. Kapıyı kilitlemiştim.’’ Elimdeki mama kabını yere bırakıyorum. Mamayı iştahla yiyor.
Chinaski diye bağırıyorum. Ses yok. Evin her yanına bakıyorum ses yok. Bütün kapı ve pencereleri açıp de diyorum. Ses yok.’’ Hey Chinaski anladım kızgınsın bana saklanmana gerek yok. Söz bir daha seni yataktan düşürmeyeceğim.’Yine ses yok. Telaşlanmaya başlıyorum. Ellerim bir alay sikişmiş The Tudors suyu kokuyor. Ellerimi yıkamak için banyoya yöneliyorum. O da ne! Banyo küçük penceresinin altındaki duvar yıkılmış. Hızlıca kafamı sokuyorum duvardan içeri. Chinaski duvarı yıkıp havalandırma camını parçalayıp gitmiş.
‘’ Lulişka’ diye bir çığlık atıp koşarak geri geliyorum.’Bırak yemek yemeyi, koş git yukarı çık Chinaski’ye bak diyorum. Lulişka yukarıya çıkıyor. Bekliyorum gözüm banyo duvarında. Lulişka geri geliyor. Yüzünde tuhaf bir ifade var.’ Ne oldu’’ diyorum. ‘’ Şey’’ diyor kekeliyerek ‘’gözleri Chinaski’ye benzeyen boyalı bir at duruyor yukarda’. Lulişka’ya iki ıslak mama daha verip ‘’bak diyorum beni oraya götürmelisin, nasıl yaparsın bilmiyorum ama poşetteki bütün mamaları dönüşte sana vereceğim.’’Lulişka bir pantere dönüşüp yavrusu gibi ensemden yakalayıp havalandırma boşluğundan tırmanarak beni boyalı atın önüne atıyor.
Vücudum uyuşuyor sanki zehir içmişim gibi elimi enseme götürüyorum. Büyük bir yara çukuru oluşmuş. Alçak Lulişka beni öldürmek mi istedi. Sallanıyorum binanın tepesinde. Bir hayal gibi yarı at yarı insan kılıklı bir şey görüyorum. Ensem fena acıyor. Orada bir kıpırtı var sanki. Cereyan çarpmış gibi tüm organlarım titriyor.’’Zilli Lulişka’’ diye bağırıyorum havalandırma boşluğuna. Lulişka beni zehirlemişti ve gözlerimin önünden boyalı bir at akıyordu. Bayılmışım. Kendime geldiğimde tuhaf bir şeye dönüşmüştüm. Doğrulup ne olduğunu anlamaya çalıştım. Havalandırmanın üzerindeki kırılan camda kendimi seyrettim. Tanrım! Tek boynuzlu bir ata dönüşmüştüm. Alçak Lulişka atı ata kırdırıp eve konmak istiyordu.
Karşımda sentor’a benzeyen Chinaski’ye bakıp,
’ Hey Chinaski’ dedim. Bacakların at gibi, belinden yukarısı savaş tanrısına benziyor kılıcı kuşanmışsın oysa bugün dilimin ayarı pek güzeldi.’’
‘’Lulişka ‘’diyor gözümün içine bakarak. ‘’ Dönüşte onu çiğ çiğ yiyeceğim. Seni bir ata dönüştürmemeliydi.’
’Benim kılıcım yok’’ diyorum.
Sertleşiyor.’Evet tek ve keskince, alnının ortasında bir boynuzun var. İğne gibi keskin duruyor.’
’Evet ‘diyorum. Alaska’da tutuşan tango ateşi gibi, bol ışıklı gece çeken bir çatıdayız kalaşnikoflu gibi.
Rüzgâr tüyler ürpertici, şok dalgaları gibi gelip saçlarımızın ortasında dolanırken Ed Gein bir cesedi gömüyor nalbur dükkânına. Kim kimin kanını emerse ölümsüz olacakmış gibi çatıda birbirine giriyoruz. Chinaski’nin kılıcı boynumu delerken, benim de alnımın ortasındaki sivri iğnem Chinaski’nin şah damarını parçalıyor. Kiss! Benim eski bebeğim.
Kötü şehvetli kara dul Belle Gunness’in yanıp kul olmuş çiftlik evinde kömürleşmiş kadın ve erkek cesedi buluyorlar. Lakin tek bir sorun vardı. Cesetlerin kafası nereye gitmişti. Ve neden çiftlik evinde glamur through debris çalıyordu.
Netflixteki bütün sikikler kulağımın dibinden yavaşça çekiliyor veya daha çok geliyorlar üzerime. Yorgunum. Televizyonun karşısında sızmışım yine. Kalkıp yatağa doğru sürüklenirken Chinaski aniden saklandığı yerden çıkıp kucağıma atlıyor. Ellerimle yüzünü tutup dudaklarından öperken aniden kasılıyor. Durup yeniden kasılıyor.’ Hey dur kusacak mısın?’ demeden büyük bir gürültüyle kusuyor. İki kesik başı yüzümden yuvarlanıp kucağıma düşürüyor.
.
.
.
www.youtube.com/watch?v=5Jcq-GafN_U
YORUMLAR
Bir santoru unicorna dönüştüren bağıntıları, yağmurun yavaşça kara evrilmesi ile eş tutmak atmosferi her daim yırtabilir. En büyük düzen karmaşadır dermiş aklına sirrus çökenler. O yüzden kim ne gördüyse havaya bakmalı. kedilerin kafası hep nostaljik çalışır. Şarkılara sıçradıkları noktada, zamanları kim böyle düzenli anlatabilir ki? Kendi diyaloğundan çıkamayan karakter öykünün mahkumu hep. Herkes birbirini emiyor. Şahların en büyük damarı ile damarların en büyüğünü ne ayırır?
Çok güzel bir öykü.
Bazı şeylerin evrenden koparak gelirken neden yanyana dünyaya düştüğünü bazen böyle kavrıyor insan.
yine bir gün hiç unutmam. ofisimde oturuyor, bir yandan iş bekliyor, bir yandan da demleniyordum. zil çaldı. açtım kapıyı. bir kedi, üstüne çekmiş lacileri öylece dikiliyor. "selam" dedi. şaşırdım, lakin çaktırmadım. "oooo dedim "üstüne çekmişsin lacileri." o anda kediden iki hatun indi. aynı anda konuştular, "o çekmedi ben kendim bindim" dediler. gözlerimi ovuşturdum, "ikiniz de mi?" diye sorunca kedi bana çaktı tokadı, "o tek kişi salak" dedi, "kendine gel." sarhoşluğum bir anda geçmişti. içeri buyur ettim. lacivert hatun, bana önce bir fotoğraf gösterdi. baktım. sonra diğer fotoğrafı gösterdi. yine baktım. bu kez, ilk fotoğraftaki kafalar eksikti. gözlerimi kıstım ve inceledim. "evet" dedim, "çok güzel bir hayal gücüyle kesilmiş." dudaklarımı büküp, başımı aşağı yukarı salladım, "evet" dedim, "evet, kesinlikle iyi bir hayal ürünü bu." sonra sızıp kalmışım.