- 1341 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KİTAP HER ZAMAN EN BÜYÜK DOST MUDUR?
Şimdi sokağa çıkıp bir röportaj yapsanız insanlarımızla ve onlara ’’ Başlıca hobileriniz nelerdir?’’ Diye sorsanız alacağınız cevap malumdur: ’’ Kitap okumak, spor yapmak, müzik dinlemek, tiyatro ve sinemaya gitmek’’ diyeceklerdir. Özellikle de ’’ Kitap okumak ülkemizde istisnasız herkesin hobisidir (!)
Geçenlerde bir yarışma programında sunucu sordu yarışmacıya bu soruyu. Yarışmacı ’’ Kitap okumak ’’ deyince sunucu ’’En son okuduğunuz kitap?’’ dedi. Yarışmacı dakikalarca düşündü en son okuduğu kitabı. Çünkü aslında kitap okuduğu filan yoktu. ’’ Yabancı yazarlardan kimleri okursunuz?’’ deyince yarışmacının aklına bir tane yabancı yazar adı bile gelmedi ve ’’Yabancı yazarları okumuyorum ’’ diye kıvırdı.
Evet okumuyoruz aslında. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de yılda 12.098 ( on iki bin doksan sekiz) kişiye bir kitap düşüyormuş. Yani efendim ülkemizde kitap okuma oranı on iki bin doksan sekizde bir...Her on iki bin doksan sekiz kişiden ancak bir tanesi düzenli olarak kitap okuyor. Yani 80 Milyonluk Türkiye’de düzenli şekilde kitap okuyan insan sayısı: 6.613 kişi.
Japonya’da bir yılda 4 Milyar 200 Milyon kitap basılırken Türkiye’de bir yılda sadece 23 Milyon 500 bin kitap basılıyormuş. Yani Japonya’da iki günde basılan kitap miktarı Türkiye’de ancak bir yılda basılıyor.
Kitap okumadığımız gibi yalancıyız da üstelik. Çünkü hepimiz boş zamanlarımızda bol bol kitap okuyoruz (!)
Neyse. Ben kendi adıma yalan söylemiyorum hiç olmazsa. ’’Ders kitapları dışında en son okuduğun kitap hangisi ?’’ diye sorduklarında ’’ Cin Ali’nin Kara gözlü Kuzusu ’’ Diyorum ki aslında işin gerçeği de budur. Pek çoğumuzun - ders kitapları dışında- en son okuduğu kitap Cin Ali serisi kitaplarıdır.
Bizim yaşlarda olanlar çok iyi bilirler; bizim çocukluk ve ergenlik yıllarımızda Teksas- Tommiks kitapları vardı. Rahmetli peder elimde görse’’ Ulan yine mi Pecos Bill okuyorsun? ’’ Diye kemiklerimi kırardı. ( Öğretmenler de okumamızı istemezlerdi.) Demek ki onların zamanında da Pecos Bill varmış. O zamanlar kızardım rahmetliye ’’ Bu kitapların ne zararı var ki okutmuyorsun?’’ diye. Zamanla anladık ki biz Amerikalıların dünyanın en medeni(!), en insan sever(!) en yardımsever (!) en demokrat (!) insanlar olduğunu, Kızılderili denilen mahlukatın nasıl barbar ve vahşi olup zavallı Amerikalılara nasıl kötülükler yaptıklarını (!) hep o kitaplardan öğrenmişiz. Kendi milli kahramanlarımız yerine Çelik Bilek’e, Tommikse aşık olmuş, Tommiksin Konyakçısı gibi ağzımıza su değdirmemeyi bir meziyet sanmışız... Allah’tan Suat Yalaz ve Sezgin Burak çıktı da Karaoğlan, Tarkan derken vaziyeti biraz kurtardı.Lakin onların kahramanları da Bizans ya da diğer millet karılarının üstünden inmezlerdi ama bir kez gusül abdesti aldıklarına şahit olmadık )))
Dinimizin ilk emri ’’ Oku’’ dur. Allah’ın peygamberimize gönderdiği ilk ayet ’’ Ikra=Oku ’’ diye başlar. Öyle olunca da okumak aynı zamanda dinimizin de bir emridir. İşte o bakımdan da kitap en büyük dosttur. Daha doğrusu öyle olmalıdır.
Türkiye’de şahsen olmasa da medyadan tanıdığım insanlar içinde halk tabiriyle ’’ Kitap kurdu ’’ Diyebileceğimiz biri varsa o da Sunay Akın’dır.
Bakın Sunay Akın ne diyor:
’’Eski Türk filmlerinde görmüşsünüzdür belki. Genç kızlara düzgün yürümeyi öğretmek için başına bir kitap koyar ve kitabı düşürmeden dik yürümesini öğretirler. Demek ki kitap her ne amaçla kullanılırsa kullanılsın, insana düzgün yürümeyi ve dik durmayı öğretir.’’
Yani özet olarak o da kitabın en büyük dost olduğunu ifade etmiş. Hem de hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın...
İşte bu noktada durup düşünmek lazım.
Mesela yukarıda hem kapak hem de içinden bir iki sayfanın resmini yayınladığım kitap insanlarımıza, hele hele de okuma yazmayı yeni yeni öğrenen çocuklarımıza düzgün yürümeyi ve dik durmayı ne kadar öğretebilir? Daha da doğrusu öyle bir kitap ne öğretir?
O kitaptan bir bölüm:
’’Hızır baygın kızın üstüne eğri büğrü dişlerini, çarpık suratını göstere göstere, şaşı gözleriyle baka baka yaklaştı. Baygın kızın ırzını lekeledi.Sonra oturdu kızın baş ucunda onun ayılmasını bekledi....’’ Benzeri sapıklıklarla devam ediyor kitap. Bu ilkokul 2 ya 3. sınıf öğrencilerinin okuması için hazırlanmış bir kitap...
Allah aşkına, böyle bir kitabı hangi amaç için kullanabilirsiniz?
Böyle bir kitap baş üstüne konarak düzgün yürüme talimi yapılabilir mi? Baş üstüne konacak bir şey mi bu hela kuburundan daha da beter olan nesne?
Böyle bir kitaptan insana dost olabilir mi?
Demek oluyor ki kitap öyle zaman olur ki en büyük düşman da olabilir. Bir ya da bir kaç kitap yüzünden dünyanın en büyük alimi olmanız da mümkündür, dünyanın en büyük zalimi de...
Bu arada belirteyim: Yukarıda..resimlerini, yayınladığım kitap 2009 yılında piyasaya çıkmış ve içindeki pislik görülür görülmez toplatılmış.
[Format : Kitap. Barkod-ISBN, : 9789755171241. Yayın Tarihi, : 2009-06-00. Yayın Dili, : Türkçe. Orjinal Adı, : Keloğlan Ak Ülke ]
Sapıklar bu ülke insanına zarar vermek için pusuda. Kullandıkları silahların başında da maalesef kitaplar geliyor. O halde özellikle çocuklarımızı bu tür sapıklardan ve sapıklıklardan korumak adına okudukları kitapları çok iyi takip etmemiz gerekiyor. Önüne bir sürü kitap döküp ’’Evladım bunları oku ’’ demek yetmiyor.
Ancak...
Ancak çocuklarımız için bu tür sapıklıklarla dolu kitaplar yanında çok daha büyük tehlike maalesef teknolojidir. Daha da kısaca ifade edecek olursak cep telefonlarından tutun da tablet bilgisayarlara, evlerindeki bilgisayralara kadar her türlü kitle iletişim araçları...
’’ Evladım. Benim işim var. Görüyorsun meşgulüm. Akşama kadar yorgunluktan anam ağlamış zaten. Al tabletini oyun oyna biraz ’’ Dediğiniz an çocuğunuzu kaybettiğiniz andır.
İçinde bulunduğumuz çağda teknoloji çocuklarımız için kitaplardan çok çok daha tehlikelidir. Ancak ebeveynler maalesef zararlı kitaplara karşı cılız da olsa ses çıkarırken özellikle cep telefonu ya da tableti bizzat kendileri çocukların ellerine vermektedir.
Kısaca toparlamak gerekirse:
1- Kitap okuyan bir millet değiliz. O halde hiç olmazsa yalan söylemeyelim. ’’En büyük zevkiniz ya da hobileriniz nelerdir?’’ diye soranlara ’’ Kitap okumak’’ diye cevap vermeyelim. Kaldı ki sinema ve tiyatroya gitmek, spor yapmak gibi şıklar da kitap okuma şıkkı gibi yalanın daniskasıdır. Bu ilkede insanlar spor mpor yapmaz. Sinemaya, tiyatroya gidenlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Hatta sinemaya patlamış mısır yemek için gideriz.
2- Kitap en büyük dost olabildiği gibi en büyük düşman da olabilir. Bu noktada çocuklarımıza rehber olalım. Ne okuduklarını kontrol edelim. Onlara doğru kitaplar önerelim.
3- Çocuklarımızı cep telefonu, tablet ya da ev bilgisayarları vasıtasıyla uğrayabilecekleri zararlardan korumak için daha hassas olalım.
4- Kendi yapmadığımız şeyi çocuğumuzdan beklemeyelim. Kendimiz bir kaç dakikamızı kitap okumaya ayırmıyorsak evladımız kitap filan okumayacak, okusa da yanlış kitapları okuyacaktır.
YORUMLAR
''Japonya’da bir yılda 4 Milyar 200 Milyon kitap basılırken Türkiye’de bir yılda sadece 23 Milyon 500 bin kitap basılıyormuş. Yani Japonya’da iki günde basılan kitap miktarı Türkiye’de ancak bir yılda basılıyor.''
Bu tip rakamlar gördüğümde tüylerim diken diken oluyor. Emin miyiz? diye sormak istiyorum. Öncelikle belirteyim kitaplarla genelde şu rakamlar söz konusu: Bir basım endüstrisinin cirosu (Yani adet değil, para olarak satış miktarı), bir de yeni kaç kitabın (yani kaç ismin) piyasa sürüldüğü. Ama uğraşıp Japonya'da 2015 yılında kaç kitap basıldığını da buldum: 1 milyar 84 milyon adet (Kaynak: Shuppan Shihyo Nenpo 2015, The Research Institute for Publications)
Az mı? denebilir ama ben de 4 milyar 200 milyon için %75 oranında hedefi şaşırmış bir rakam diyebilirim. Türkiye'de ise 2015 yılında 384,054,363, 2016 yılında da 404,129,293 adet kitap yayınlamış (Kaynak: Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu)
Bu rakamlara göre Türkiye ile Japonya arasındaki yayınlanan kitap oranı %35. Bu durumu başka istatistikler de destekliyor. Mesela 2014 de Japonya yeni basılan kitap sayısı (Baskı adedi değil, başlık adedi) 139,078. Japonya dünyada bu konuda 4. Türkiye'de ise yeni 50,752 kitap basılıyor, yani dünyada 11. yiz.
Tabi bu rakamların nüfusa da oranlanması lazım. Japonya'nın nüfusu 126.5 milyon iken Türkiye'ninki 81 milyon.
Tekrar ediyorum, rakamlara dikkatli yaklaşmak lazım. Japonya'da basılan kitap sayısı 1 milyar 84 milyon ama satılan kitap sayısı 644.6 milyon. Yani basılan kitapların %37.6 sı satılmadan yayınevlerine iade ediliyor (Ne yazık ki Türkiye'deki bu oranı bilmiyorum)
Söz konusu çaydanlık ya da oturma takımı değil de kitap olunca içerik de önemli. Hangi türlerde, hangi standartlarda (içerik kalitesinde) kitaplar basılıyor? Bu soruların yanıtları da resmi değiştirebiliyor.
Saygılarımla.
Değerli hocam, insan bilgilendikçe mevcut şartları daha bilinçli düşünmeye, değerlendirmeye başlar...
Düşünme ve değerlendirme, bilgi konusunun konuşulmasını;
konuşma, iletişimin daha nitelikli olmasını;
nitelikli iletişim, bilginin nesnesini ele almayı;
nesnenin ele alınması, ortak iradeyi:
ortak irade, iletişim halindeki öznelerin eleştiri ve özeleştiriyi kabullenmesini...getirir...
İşte burada kopuyor dananın kuyruğu...
Çünkü, eleştiri ve özeleştirinin kabulü tekrar bilgilenmeyi şart koşar...
İşte, bu noktada Japon, eleştiri deyince suçu, hatayı bir başkasına yükleme imkanı bulamaz, çünkü suç veya hata varsa, bunun tek sorumlusu yine bir başka Japondur...
Bizde ise, tarihsel-toplumsal geçmişimiz ile durumumuzdan dolayı farklı bir topluluktur...
İşin trajik tarafı bunun gerçek olmasıdır...
Bizde her topluluk, suçu ve hatayı diğerine yükler, böylece yukarıdaki mekanizma hep atıl kalır...
Anlaşılacağı üzere, mekanizmanın işlemesini sağlayacak ortak bir kimliğin kabulü ve inşası Japonya'dakinden çok daha elzemdir...
Bu ortak kimlik, bugün 'Tek millet+Tek bayrak+Tek vatan+Tek devlet' olarak, 'Millilik ve yerlilik' olarak ortaya kondu ki, doğrudur...
Her ne kadar bu doğru 'dönemsel' olmakla yargılanabilecekse de, tarihsel-toplumsal geçmişimiz ile durumumuz bu doğrudan başka bir doğrunun muteber olamayacağını gösteriyor...
Eğer böyle olursa, napalm bombalarıyla Tokyo'su, atom bombalarıyla Hiroşima ile Nagazaki'si yakılan Japon gibi bilgilenmek ve kendi istiklal ve istikbalimiz için yukarıdaki mekanizmayı işletmek zorunda olduğumuzu anlar, bunun da Japon gibi okumaya bağlı olduğunun farkına varırız...
Türk de Kürt de, Alevi de Sünni de bilsin ki, Avrupalının gözünde bizim Afganlıdan, Suriyeliden, Iraklıdan bir farkımız yok...
Şimdi, ister oku, ister okuma!...
İster insan gibi tartış, ister tartışma!...
Selam ve saygılarımla.
Sami Hocam,bu ülkede bir kuşak neredeyse "suç aleti kitap" kavramıyla büyüdü ve "suç aleti" ise de ondan uzaklaştı !
Ancak bu kadar da basit açıklama da yetmez sanırım.
Çünkü Namık Kemal,1872'de (27 Aralık) Hadika adlı dergide ilginç bir makale yazar,başlığını da şöyle koyar:
"Biz hiç mi okumayacağız?"
Galiba sorun biraz daha derinde.
Yine de iyi okumalar ve iyi kitapları okumalar diyeyim.
İnsana, çocuklara faydası olan kitaplar çok olduğu gibi, zararlı kitaplarda var haliyle... Bunu da denetleyecek yine ebeveynlerdir... Anne ve baba bilinçli olursa, zaten kendisi de okuyorsa, okumayı alışkanlık edinmişse, çocuklarını da hem denetleyecek, hem de teşvik edecektir... Hele de de çocuklar için basılan kitapların çok iyi incelenmesi ve denetlenmesi gerekir ki çocuklar küçük yaşlarda bir zehirlendi mi geriye dönüşü de çok zor olacaktır sonrasında... Çizgi romanlar bir yere kadar hayal dünyasını geliştirse de insanların orada da bir dolu aksaklıkların olduğu aşikardır... Kafa boşaltmaya yararsa da fazla etkisinde kalmamalı. Çocuk eğitiminde anne ve babalar belli yaşlarda imani ve itikadi bilgilerini çocuğa verdiyse zararlı kitaplarında bu çocukları olumsuz yönde etkilemesinin önüne geçilecektir... Ev de hele de küçük çocuklar varsa bizden ne görürseler onu taklit edecektir yavrularımızda... Güzel bir yazıydı kutlarım içtenlikle...
Yanlış kitaplarla başladık hayata, yanlışları doğru, doğruları yanlış sandık...Çok konuşulanları doğru, az konuşulanları yanlış saydık... Mahiyetini irdelemedik, gerek görmedik. Büyüklerimiz ne derse doğru sandık Maalesef yanlışlarda yaptık.. Şimdi doğrulara dönerken bayağı zorlanıyoruz... Yanlışları savunanlar ne dense çok... Cehalet mi sadece. Hayır.. Bilerek yanlışları bize işleyenler hala çok, Kirli, edepsiz Kitaplarla, dizilerle, cümle edebe aykırı sanatlarla mini mini oydular bizi... Kabak, portakal tarlasına döndü sokaklar... Cehaletten, Yanlış okunan kitaplardan, dergilerden.... Yanlışın reklamı İblise hizmet olduğundan hemen kaparız. İnşa Allah bu sefer öyle olmaz...
Yazılarımıza, ömrünüze bereketler, sağnak, sağnak yağsın, hayırlara vesile olsun İnşa Allah.
E.F.M.E.YAZICI tarafından 10/26/2018 8:56:51 AM zamanında düzenlenmiştir.