- 772 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Andımız okundukça FETÖ'ler bitmez!
"Serbest Fırka kurulalı bir hafta ya olmuş ya olmamıştı. Sadi artık azılı bir muhalif, ateşli bir Serbest Fırkacı idi. Nahit ilk günlerde işi alaya döküp kapatmak istedi: Hani sen Nazi idin? Yakını ise Serbest Fırka değil Halk Fırkası oğlum." (Tarık Buğra, İbiş’in Rüyası’ndan.)
George Orwell’ın 1984’ünü okudunuz mu bilmem. Okumuşsanız oradaki pekçok şeyin izdüşümünü bizim yakın tarihimizde görmüşsünüzdür. Ben de, mesela, kitabın sonunda esas oğlanın ’iki artı iki eşittir beş’ yazmasını andımıza benzetirim. Ne kadar aksinin gerçek olduğu bilinse de söylenmesi gereken bir yalandır o da. Devletin söylenmesini zoraki tuttuğu bir yalan. Ve birey, içinde bir yerlerde hangi ırktan olduğuna inanırsa inansın, devletin kapısına geldiğinde yalanını söyler. Başka şekilde yaşama şansı yoktur çünkü.
Yıllar önce, FETÖ ile hükümet arasında ’dersane geriliminin’ başladığı zamanlarda, "Çok Kimlikli Olmanın Kökenleri" başlıklı bir yazı dizisi kaleme almıştım. (On yazıdan oluşan bir seriydi.) FETÖ’ye mensup bireylerin, örgütün beyni konumundaki kişiler/kurumlar tarafından nasıl bu kadar kolay yönetilebildiklerini, nasıl böyle kolayca iradelerini teslim edebildiklerini, nasıl bu kadar kolaylıkla karar/doğru değiştirebildiklerini irdelemeye çalışmıştım o yazı dizisinde. Ve şöyle bir resim ortaya koymayı başardığımı düşünmüştüm:
Bu değişimin bir günde yaşanmıyor. Çocukluklarından itibaren FETÖ’nün çarkları içine giren bireyler, bu dönüşme ahlakını, tabir-i caizse ’bukelamunolojiyi’ adım adım içselleştiriyorlar. Bir yaşam tarzı olarak hayatlarına yerleştiriyorlar. Ondan sonra da kendilerine verilen her görevde ’görevin gerektirdiği karakterde’ olabiliyorlar. Gerekirse başörtülerini çıkarıyorlar. Gerekirse içki içiyorlar. Gerekirse mayoyla denize giriyorlar. Çünkü ’her pozisyona girebilirlik’ ruhlarına zaten yerleşmiş oluyor. Bundan sonrası çok bir emek de istemiyor. Hatta bazen bir bahane bile yetiyor.
Fakat hem o yazılarda hem de 15 Temmuz’un hemen sonrasında kaleme aldığım "Kemalistlerin hiç mi suçu yok?" gibi yazılarımda ikinci birşeye daha dikkat çekmiştim: FETÖ’nün mensuplarını böylesine başarıyla karaktersizleştirmesinde yardım aldığı birileri/birşeyler de var. Nedir peki onlar? Onların en belirgini, göze batanı, kendisini net olarak göstereni Kemalizmin totaliterliğidir. Evet. Kemalizmin bir yönetiş tarzı olarak ’iknayı’ değil ’baskıcılığı’ seçmesi, müslüman bireyi, kimliğini açıkça ortaya koyamayacak bir hale getirmiştir. Ve bu baskı bataklığında FETÖ ve benzerlerinin sivrisinekleri uygun bir yaşam alanı bulmuştur.
Tam da bu noktada, kadim Kemalistlerden Vedat Günyol’un, Kendimce Denemeler isimli kitabındaki şu sözlerini alıntılamak gerekir: "Atatürk devrimlerinin, Türkiye’yi aydınlığa götüren devrimlerinin, tepeden inme, diktatörce yapıldığını ileri sürenler olmuştur, olmaktadır da. Sorarım o kimselere: ’Latin harflerini tepeden inme bir buyrukla kabul ettirmeyip, halkı bu yolda bilinçlendirmeye kalksaydı, sittin sene amacına ulaşabilir miydi?’ Yurttaşlık Yasası için de aynı şeyi söyleyebiliriz."
Evet. Kemalizmin Türkiye’yi değiştirmek konusunda çok acelesi vardır. Ve bu acele ’halkının gönlünü bekleyecek’ halde değildir. Fakat, bakınız, aynı dönemlerin en acı şahitliğini yaşamış, hayatı hapisten hapise, sürgünden sürgüne geçmiş bir âlim, Bediüzzaman aynı konuya nasıl bakmaktadır: "Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, imanlar kurtulsun. Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır, nifaka inkılâp eder."
İşte FETÖ, bir açıdan, Bediüzzaman’ın bu tesbitinin yıllar sonra vücud bulmuş şeklidir. Kemalist baskının eşliğinde hayatlarını ’gizlenerek/saklayarak’ yaşamaya alıştırılmış bireyler, böylelikle, kendilerine bu şekilde varolmalarını öğütleyen örgütlerin kucağına itilmişlerdir. Başörtüsüyle hiçbir yerde, hatta okul sıralarında bile, varolmasına izin verilmeyen genç kız FETÖ’ye altın tepside sunulmuştur. Namaz kıldığının tesbiti halinde askeri liseye alınmayacağından korkan dindar genç FETÖ’ye servis edilmiştir. Kendisi olarak varolması bastırılan her dindar birey gizlenerek varolmasını öğreten bu örgütün kucağına itilmiştir. Hem sadece bu da değil.
Bu işin bir tarafı FETÖ’ye bakarsa bir tarafı da PKK’ya bakar. PKK’nın Kürtlerin nüfusça yoğun olduğu bölgelerdeki varlığı, hepimiz de bunu açıkça biliyoruz ki, Kürtlerin kendileri olarak varolmalarına izin verilmemesine yaslanır. İzin verilmedikçe güçlenir. İzin verildikçe geriler. Kemalist baskıcılığın ülkemize bir hediyesi de, oluşturduğu baskı bataklığının, 1980’lerden itibaren PKK’nın ortaya çıkmasına münbit bir zemin hazırlamasıdır.
İşte bu noktadan hareketle ben diyorum ki: Yeni Türkiye’nin yapması gereken en son şey Eski Türkiye’nin bu hatalarını tekrar etmesidir. Bataklığı besleyerek sineklerin kuvvetlenmesine sebep olmasıdır. Zira bu baskıcılık, bireylerin beyinlerini endoktrine etmez, aksine husumetlerini doğurur. Hem "Münafık kâfirden eşeddir!" sırrınca daha tehlikeli bir hale getirir.
Yine Bediüzzaman’ın ifadesiyle "Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha habis olur. Aldatıcı olursa fesadı daha şedit olur. Dahilî olursa zararı daha azîm olur. Çünkü, dahili düşman kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Haricî düşman ise, bilâkis, asabiyeti şiddetlendirir, salâbeti arttırır. Nifakın cinayeti İslâm üzerine pek büyüktür. Âlem-i İslâmı zelzeleye maruz bırakan nifaktır."
O halde aklı başında olan herkesin, nifakın anneliğini yapan baskıcılığı, dayatmayı, totaliterliği, fıtrata/yaratılışa aykırı her şekliyle, dışlaması gerekir. Andımız da buna dahildir. Kemalizm, bu baskıcı yapısını ve toplumun gündelik yaşamındaki tezahürlerini terketmedikçe, terör örgütlerinin anneliğini yapmaktan kurtulamayacaktır. Çünkü ideolojisini benimsemeyen bireyleri delikanlılıktan alıp karaktersizliğe itecektir. Hem doğuracak hem de doğurduklarıyla (güya) savaşacaktır. Gerçi devrimlerin kendi evlatlarını yemesi normaldir. Herkes az-çok bilir. Lakin şu bin yıllık kardeşliklere yazık oluyor.
YORUMLAR
Değerli hocam
Diğer yazınızda olduğu gibi burada da önemli hususların altını çizdiğiniz muhakkak
Mesela dogmatizmin doğurduğu dogmatizm, nefretin doğurduğu nefret gibi parantezler
Sosyolojik etki/tepki, geleneksel ifrat/tefrit misali
Yalnız ülkemizde ekseri bir algılama zaafiyeti var
Sanki bu etki/tepki, ifrat/tefrit cumhuriyet tarihine münhasır
31 Ekim 1922'de bombaydık, her şey 01 Kasım 1922'de başladı misali
Ya da 28 Ekim 1923 iyiydik, 29 Ekim ile beraber başladık bozmaya
Yahut 02/03 Mart 1924 üzerinden veya 31 Ekim/01 Kasım 1928 üzerinden de okunabilir
Osmanlı'nın son zamanı hatta asırlarının yine islam dünyasının son evresi dahası yüzyıllarının harmanlanmış, sarmallanmış sorunları ya
Ben naçizane islam tarihini erken islam, orta islam, geç islam olarak üç ana aşamaya bölerim
Abbasi gibi Arap/İslam medeniyeti bazında güçlü bir menbaı inşa ettiği muhakkak bir dönemi takiben neden içe kapanıklaşır ve sonunda sözünü ettiğim evreden daha iptidai sayılabilecek Moğol hücumuna boyun eğer
İslami yapılar genelde islam kültür ve uygarlığının çözülmesini Moğol hücumlarına bağlarlar, oysa Moğol neticedir, iç dinamizmin kaybı nedendir
Benzeri durum Endülüs içinde geçerli
Uygarlık tarihinin devlerinden Endülüs'de önce kendi içinde dinamizmini, enerjisini yitirir sonra Haçlıya teslim olur
Yoksa kahpe Haçlı olmasa daha asırlarca yürür giderdi sanmak hamasetten öteye götürmez bizi
Efendim! Kemalizmi'de Türkçülüğüde besleyen dış dünyanın özellikle azınlıklar üzerinden kumpas ve etkileşimleri kadar modern çağa doğru İslam dünyasının ve Osmanlı'nın içsel zaafları ve bunu giderme yönündeki Müslüman ve Osmanlı perspektifteki söylem ve çabalara karşı direnen siyasal tahammülsüzlük temel bir evredir
Kuşkusuz 20'inci asrın ilk yarısına ait dünya konjonktürü de temel bir belirleyici
Açıktır ki, cumhuriyet dönemi düşünce yapısı da elbette yanılgı ve zaaflarıyla birlikte nedensiz var olmuş değil
Diğer yandan imparatorluk içerisinde en son uyanan milliyetçilik Türkçülük
Evet dış Türkler parantezi vardır 19'uncu asırda
Ancak Anadolu ve İstanbul milliyetçiliğe geç uyanmakta
Gayrı müslimler daha erken hareketlenir
Bizde ağırlıklı olarak 2'inci Meşrutiyet inkılabinı bekler
Eh geç gelende sert rüzgârlar estirecektir
Ulusal burjuvazi oluşturmaya dönük Varlık Vergisi ve 06/Eylül operasyoneldir devletimiz nezdinde
06/07 Eylül 1955 önemli bir sosyo ekonomik yapıyı tırpanlar
Bu takvimi ve neticelerini hazin bir tarih yaprağı saymalıyız derim
Ancak ya Osmanlı döneminde devlet-i alinin geniş hoşgörüsüne dayalı ticari gayrı müslim palazlanması, dünya da bu kadar hür serbest azınlık dünyası başka nerede acaba?
Gördüğünüz gibi hiçbir şey tarihte nedensiz, köksüz değil
Ve bu nedensellik hiçte cumhuriyet tarihine ait değil ve dahi sabitlenmesi yanıltıcı
Demem o ki, Türklük andını bu tarihsel, olgusal ve duygusal zeminde de okumalıyız derim
Bu arada hocam sizi tenzih ederek söylemek isterim ki,
Nasıl yaşamak istediklerini topluluklara fazla da oylatmayın, bir gün bağımsızlıklarını oylarken bulursunuz kimi yöreleri derim naçizane
Uluslararası hukukta bunların karşılığı vardır çünkü
Bakarlar ki, Türkler her şeylerini oylatıyor
Azınlıklara ve şüphesiz onlardan daha fazlası olan Kürt insanıma/yurttaşıma/kardeşime çoğunluk oldukları bölgelerde Türkiye ile mi yaşamak yoksa bağımsız devlet mi olmak istedikleri yönünde referandum yaparken/yaptırırken buluruz kendimizi, şüphesiz önce kısmi özerklik üzerinden gelişir hadiseler
Nihayet kıymetli hocam
Yazınız bir önceki yazı gibi genel olarak bilgi yüklü ve müspet bir eleştiri üslubuna sahip
Alelade bir yazı olduğu hiç söylenemez hani
Bu noktada kutlarım
Saygı ve selamlarımla...
Ben öyle lafı dolandırmayı pek sevmiyorum.
Sizin gibiler olduğu sürece andımız daha bir anlam ve gereklilik kazanıyor. Azılı Türk düşmanlarının beynine beynine çakmak daha cazip hale geliyor.
Çok sevdiğim bir tabir var; Fetoyla 11 sene karı koca hayatı yaşamak... Sonra çıkar çatışması sonucu memleketi Adana Adliyesi'nin önüne çevirmek...
Yazınızın tek katıldığım paragrafı şu;
"Bu değişimin bir günde yaşanmıyor. Çocukluklarından itibaren FETÖ’nün çarkları içine giren bireyler, bu dönüşme ahlakını, tabir-i caizse ’bukelamunolojiyi’ adım adım içselleştiriyorlar. Bir yaşam tarzı olarak hayatlarına yerleştiriyorlar. Ondan sonra da kendilerine verilen her görevde ’görevin gerektirdiği karakterde’ olabiliyorlar. Gerekirse başörtülerini çıkarıyorlar. Gerekirse içki içiyorlar. Gerekirse mayoyla denize giriyorlar. Çünkü ’her pozisyona girebilirlik’ ruhlarına zaten yerleşmiş oluyor. Bundan sonrası çok bir emek de istemiyor. Hatta bazen bir bahane bile yetiyor. "
"Gerekirse papaz elbisesi giyerim" mantığının aynı bataklıktan beslendiği tartışılmaz.
Kıbrıs dahil 17 devlet kurmuş, boyunduruk kabul etmemiş, yıkıldığı yerde yeniden filizlenmiş bir milletin hakkıdır Andımız. Yıllarca başkalarının hegomanyasını kabullenmiş, sülük gibi yaşamış bir millet olmaması da bu hakkın haklılığını pekiştirmektedir.
Siz Türk düşmanları çatlasanız da patlasanız da Andımız okunacak !
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !
mirim tarafından 10/21/2018 2:44:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
belkibirharfimben
Atatürk'ün devrimlerini ve fikirlerini çürütmek için O'nun karşısına (yazarın kendi söylemiyle ) 'aynı dönemlerin en acı şahitliğini yaşamış, hayatı hapisten hapise, sürgünden sürgüne geçmiş bir âlim, Bediüzzaman' ı çıkaran bir kişinin eşitlik dengesi bu kadar göz önündeyken kendisiyle fikir tartışmak 'havanda su dövmek' olacaktır.
FETÖ'nün kirini kime bulaştıracağını şaşırdı eski koruyucular... Bu ne paniik!... Kıyaslamalar bile komik olmaya başladı!....
Bugünkü özgürlüğünü bile neye borçlu olduğunun farkında olmayanlara söylenecek çok şey yok... çünkü DÜŞÜNMEK ÖĞRETİLEMEZ!... 'izan'ın farkında olanlar atlar bu eşiği...
Saygılarımla...
belkibirharfimben
Ethem NAMIK
Feto pisliğinin, hangi bataklıkta üredigi ve semizlestigini görmemek cahilligin ta kendisidir. Kuransız cemaatlerin kıblesi şeytan dır ve ona hizmet ederler.
Adımız Türk andımız Turandır bizim.
Varlığım; Türk varlığına armağan olsun.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Selam ve saygılar Serap hanım.
Öğrenci andı,maalesef ülkemizdeki "mayınlı alanlardan" biridir.
Oysa biraz daha sakinliğe ihtiyacımız var "çatışmadan,tartışma "olgunluğuna ulaşmamız gerekir.Öncelikle Cumhuriyet'in ilk on yılında,çocuklara "andın" okutulmadığı gerçeğini bilelim.Ki başladığı tarih 10 Mayıs 1933 'tür.Bu "bir millet olmanın" değil,olsa olsa bir "millet yaratmanın" tezahürüdür denebilir.
Bu da sosyoloji bilimine,tarihi gerçekliğe aykırıdır tabi ki.
Ve maalesef hukuka da aykırıdır "Öğrenci Andı".
Çünkü yasada,ilköğretim çağı çocukları,6-13 yaş aralığında olup,hepsi 15 yaşın altındadır.Ve Ceza Muhakemesi Kanununun 50.maddesinin (a)bendinde 15 yaş altı çocuklara yemin verdirilmez kuralı vardır!
Danıştay 8.Dairesinin verdiği kararın sağlıklı olmadığı kesin."Bir ileri,iki geri" gitmenin ya da gidercesine "kararlar" almanın eğitimdeki "kaliteye" bir katkı sunmayacağı da nettir.
Dileğim Danıştay Daireler Genel Kurulunun bu konuda titiz bir çalışma yaparak,konuyu "arkada bırakır" yönde "içtihadı birleştirme kararı "almasıdır.
Bu başarılamazsa,daha "havanda çok su döveriz "toplumca!
Olacak şey değil... Atatürk gibi, tüm Dünya'nın kabul edip takdir ettiği bir lidere ve bu topraklarda özgürce yaşayabilmemiz için canlarını çocuk yaşta kaybetmiş Mehmetçiklerimize saygısızlık olarak algılıyorum yazdıklarınızı. Onlar milli beraberlik ruhu içinde herşeylerini ortaya koymaya and içmeselerdi şu an burda farklı bir dilde ve yönetimde bulunur; Müslüman da olmazdınız yüksek ihtimal. Herkes fikrini söyleme özgürlüğüne sahip ise bu ülkede bu Atatürk ve yoldaşlarının sayesindedir.
Ezeli ve ebedi; dahili ve harici düşmanlara karşı görevimiz birlik içinde olup ülkemizi korumak üzerine olan bir And nasıl ötekileştiren ya da bir gruba mensup kılan olabilir? Bu mantık dışı dil esnekliğinden faydalanan insanların başka çıkarlar doğrultusunda yaptığı, Atatürk ü hafızadan silme çabası dışında değilde nedir. Beş yıl veya on yıl sonra bu ülke için hayvan haklarına sahip çıkan ve bu anlamda saygı duyduğum lidere de dil uzatılsa veya yaptığı ülke için kalkınma planı başka şeye mal edilmeye çalışılsa da aynı şeyi söyleyeceğimin şu an net olmasını sağlayan And'ıma, insanıma, liderime saygımdır. Bu başka bir şeye çekiliyorsa bu benim sorunum olmamalı, And'ımızı iptal ederek değil böyle düşüncelere çekeni bulup düşüncesini değiştirmesine destek eğitime tabii tutulmalıdır; sevaptır neticede diye düşünmekteyim.
Saygılarımla
belkibirharfimben
İpekyildiz
Hiç kimse Mustafa Kemal Atatürk olamaz. Olabilseydi dedenizi de bilirdik, anardık ismi ile. .Emeklerine Allah Razı Olsun sevgili dedenizin... bir çok şahsın, ismi bilinmeyen insan gösterilen hedef doğrultusunda ilerlemiş ve elinden geleni yapmıştır zamanında bu ülke için. Ancak onlar gösterilen yönde ilerlemişlerdir, denileni yapmışlardır yani lider değillerdir. Lider olunmaz, doğulur; yol göstericidir beş adım öncesini ve sonrasını tahmin gücüyle; sahip olduğu çevre imkan ile güç kullanmaz lider , yasaklarla değil ifade gücüyle ikna eder; kendini değil başkalarını güçlü kılar; görevle ilgili problemleri çözer; doğru işi yapar; sırtını gerekirse kalabalığa döner zorunda kalırsa; sorumluluk ve doğruluk ile örnek insan olma becerisindedir; orkestra şefi gibi topluluktan gürültü değil melodi çıkarmayı bilendir... farklı insanlardır, zekidirler ve özeldirler. Ölmüş bir toplumu, satılmış bir vatanı bütün yapmayı bilirler. Herkes her biri olabilir bu yazdıklarımın ama hepsi olan ve bunuispatlayan Mustafa Kemal Atatürk'tür...
Değerli bir dedeniz varmış ne büyük şans... O zaman siz de kıymetini bilin ona göre saygı gösterin de emeği geçenlere mezarında ters dönmesin dedeniz.
belkibirharfimben
İpekyildiz
Dedenizin yaşadıkları ve size anlattıkları nedir? çok merak ettim gerçekten sizi bu kadar tepkili ve derin yaralı yapan konuyu...
Şu an ülkeyi yönetenler de bir zamanlar andımızı okuyan çocuklardı..
Söyleyecek başka bişe yok..
belkibirharfimben
Ne münafıklar türedi içimizde, bizden gibi bizden değil, Komşumuz, arkadaşımız bizden gibi bizden değil, bizleri hep sırtımızdan vuruyorlar. Utanmıyorlar, Her şeyleri maske yapıyorlar.. Maskeli hainlerle dolu güzel yurdumuz..Kimi sözde vatan sever. kimi sözde dindar, icraat sıfır... Her haltı yerler dindarız derler münafıklar... Bilen kaç kişi okumuyoruz, dinimizi bilmiyoruz.. Ancak çamur atanlara malzeme oluyoruz..
Yüce Yaradanımızdan başkasına yoktur bir borcumuz, Rehberimiz belli ecdadımız Osmanlı belli, yolumuz belli,
gitmeyenler oluyor hep rezil.. Şuurları körelmişler göremiyor, gerçekleri.. Yalanlara, hilelere devam ederler. nereye kadar..
Ömrünüze, yazılarınıza, okuyup manaya varanlarınıza bereketler yağsın. İnşa Allah.
Güzellikler için çalışanlar güzellikler bulur,
Çirkinlikler için çalışanlar çirkinler bulur..
E.F.M.E.YAZICI tarafından 10/21/2018 9:53:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
"Kemalizmin ne demek olduğunu anlamak için; bu terimi kimlerin; hangi amaçla kullandığını bilmek gerektir.
Kemalizm sözcüğünü ilk kullananlar; 1919'dan itibaren Türkiye'yi işgal eden İngilizler ile Fransızlar oldular.
İngilizler; Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da halkın bir kısmını örgütleyerek işgale karşı direniş başlattığını görünce; bu hareketi; önderinin ismine göre adlandırdı. Böylece, 1920'lerden itibaren Kemalizm sözcüğü Mustafa Kemal çevresinde birleşerek vatanı ve bağımsızlığı kurtarmaya çalışanlara verilmiş genel bir ad oldu. Bu adlandırma Batı'da ortak bir kabul gördü.
***
Bu aşamadan baktığımızda görürüz ki Kemalizm; Batılı işgal güçlerine karşı direnişin ideolojik ve politik terimi olarak belirginleşir.
Bu anlamda Kemalizm; batı sömürgeciliğine ve onun son biçimi olan emperyalizme karşıdır. Doğu'ya yönelik Haçlı saldırısına karşı direnişin de adıdır Kemalizm.
Kemalizm; ulusal kurtuluş savaşı vererek bağımsızlığını kazanma yolunda yürümenin de bir başka ismi sayılabilir. Bu haliyle de küresel bir terim niteliği kazanır.
Kemalizmin altında Fransız devriminin izlerini de görebilmekteyiz. Feodal krallıklara karşı ulusal varlığın ortaya çıktığı süreci de Türkiye açısından Kemalizmle anlatmak mümkündür.
Kemalizm; istiklalci çizgisini cumhuriyetle taçlandırarak demokrasiye geçmiştir. Ki; Kemalizm, aynı zamanda krallıktan demokrasiye geçişin de başka bir adı sayılabilir.
Bu akımın ikinci ayağını da devrimler süreci anlatır. Medeni Kanun'un kabul edilmesi, kadınlara çağdaş hakların verilmesi; kılık ve kıyafetin değiştirilmesi, takvimlerin, ölçülerin Batı ölçülerine uyarlanması, eğitimin laikleştirilmesi ve öbür adımlar; Kemalizmin ikinci aşamasını gösterir. Bu aşama; birinci aşamanın tamamlanması sayılabilir." ...Rıza Zelyut.
Kısacası arkadaşım;Kemalizm’in; Mustafa Kemal Atatürk’ün, ulusal ve evrensel ideolojilerden yararlanarak yarattığı yeni bir bileşim olduğu, ulusal ve evrensel bağlamda bütün sömürge ve yarı sömürge konumundaki toplumlara örnek oluşturan, günümüzde ve gelecekte de varlığını sürdürecek özgün bir ideolojinin niteliklerini taşıdığı söylenebilir....
Sizin bahsettiğiniz gibi "aklı başında olan herkesin, nifakın anneliğini yapan baskıcılığı, dayatmayı, totaliterliği, fıtrata/yaratılışa aykırı her şekliyle, dışlaması gerekir. Andımız da buna dahildir. Kemalizm, bu baskıcı yapısını ve toplumun gündelik yaşamındaki tezahürlerini terketmedikçe, terör örgütlerinin anneliğini yapmaktan kurtulamayacaktır."
Böylesine absürt bir tanım olamaz..
Bu ülkenin refahı için Kemalizm şart değil farzdır.. Ve andımız okunmaya devam edecektir...
Andımızı okuyan el kadar sabileri geleceğin FETÖCÜLERİ olarak görmek abesle iştigaldir. Kaldı ki Atatürk ömrü boyunca bu tarz şer odaklarıyla mücadele vermiş bir liderdir.
Mesela size ne gibi bir BASKI uyguladı bu fikir, veya hangi baskıdan bahsediyorsunuz. Bu yazıyı yazma özgürlüğüne sahipseniz bunu ATATÜRK'e ve onun devrimlerine borçlusunuz..
Selam ve sevgiler
Dilek USTA tarafından 10/21/2018 9:36:37 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dilek USTA tarafından 10/21/2018 9:37:55 AM zamanında düzenlenmiştir.