- 596 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
NASIL DESEM - I (Toplumsal Gerçeklik)
NASIL DESEM - I
(Toplumsal Gerçeklik)
Toplumlar yeryüzünde kendilerine bir statü verilsin diye bazı bilindik kalıplar içerisine bürünürler. Büründükleri kalıpları “sosyoloji, psikoloji, siyasi, etnik, dinsel öge ve dogmatik öge barındıran kavramlar vs.” açısından değerlendirir ve toplumun şekillenmesine olanak sağlarlar. Bunu sağlamış toplumlar, kendi içerisinde öz eleştiri yaparak kendilerini kültürel ego tahakkümünden kurtarırlar ve ağırlıklı olarak bilim ve ilim arasındaki kopuk bağın birleşmesine kafa yorarlar.
Söz konusu kültür robot hegemonyasından kendini kurtarmış toplumlar kanımca üretken olur ve sürekli doğa anada barınmış olan ve kendisinin keşfedilmesini bekleyen tarihi zenginliğin doğru yerde ve zamanda kullanılmasını yaşam felsefesi edinirler. İnsanı insan yapan tüm doğal duygu zenginliğini açığa çıkarma eğiliminde bulunarak, insan olma kapısını ardına kadar açarlar. Kolay olanı değil zor ama sonunda hazineye ulaştıran ve mutluluk enerjisi dağıtabilen toplum içi bireyler dinamiğini meydana getirirler.
....................... ....................... .......................
Toplum demişken, Gordon Marshall’ın tanımına göre toplum, genel olarak ortak bir kültürü paylaşan, belirli bir toprak parçasında yerleşik ve kendilerini birleşik ve özgün bir varlık olarak gören insanlardan oluşur. Bu tanım içinde yer alan özgün olabilen toplum kavramı kültür robotu baskısından kurtulabilmiş olabilendir. Yani özgünlüğe kavuşmuş bir toplum Doğan CÜCELOĞLU’ nun “Kültür robotu olarak değil, kendini keşfetmiş biri olarak yaşayın.” sözünde geçen kendini keşfetme kavramıyla kendini tanımlayabilmiş ve akılcı, araştırmacı, sorgulayıcı ve adil olarak rolünü almayı başarmıştır.
....................... ....................... .......................
Peki günümüzde asıl sorunların kaynağına çözüm aranırken, özgün toplum gerçekten yeterli ölçüde savaş verebiliyor mu? Şahsi fikrim hayır ocaktır. Çünkü kendisine benzeyen yeterli derecede özgün toplum bulamıyor. Hangi yöne baksa toplumların ezici çoğunluğu ya dini inançlarla veyahut ta meta ile uyuşturulmuş durumdadırlar. Hal böyle olunca özgün olan toplumlar başkalaşmış, katılaşmış bağnaz düşünceleri kırıp yeni çözüm süreci başlatamıyorlar.
Bahse konu bağnaz toplumlar içerisine yumuşak bir iniş yaparak incelendiğinde karşımıza çok karmaşık ve çözümü zor olan problemler silsilesi çıkıyor. Bu sorunları sıralamak istesek sonu gelmiyor. Örneğin birkaçı;
* Haksız yere veya keyfi ölümler,
* Zenginin haddinden fazla meta sahibi olması,
* Fakirin daha çok fakirleşmesi,
* İnsanların kulaktan dolma fikirler ile yetişmesi,
* Bireyler arası temiz duygu bağlarının koparılması,
* Doğa ananın vahşice kapitalistler tarafından tahrip edilmesi,
* ... vs.
Bu sorunlar incelendiğinde insanın kanı çekiliyor ve karamsar bir duyguya bürünüyor. Toplumların bu vahşi bataklıktan çıkması için yeniden ve yeniden savaşma gücünü atmosferde bulunan havaya karıştırmak gerek. Bu halin değişmesi için ne diyor Eric FROM; “Çünkü totaliter güçlere karşı zafer kazanmak amacıyla herhangi bir etkinlikte bulunabilmek için, özgürlükten totaliterce kaçmanın nedenlerini anlamak gerekmektedir.”
....................... ....................... .......................
Bahsi geçen sorunlar dizimi tarihi süreç boyunca özgün toplumlar tarafından demokratik platformda çözüme kavuşsun diye tartışma alanlarını oluşturmuşlardır. Ancak karşılığında anti demokratik cevaplar bulmuş ve sonuçları hep ağır olmuştur. Örnek verecek olursam İngiltere’de Marx hareketi başladı ve karşılığında emperyalist cevap buldu. Devamında Rusya’da Lenin hareketi başladı ve yine karşılığında kapitalist cevap aldı. Amerika kıtası üzerinde CHE hareketi ilerleyiş gösterdi ve kısmen sonuç buldu. Ancak sonuçlarına bakıldığında birçok mahsum hayatını kaybetti. İnsanın aklına hemen şu soru gelmez mi? Neden ölüyorlar.
Ayrıca Peygamberler halkasında davasını tam bir başarı ile sonuca kavuşturan olmuş mu? Elbette verilecek cevap yine hayır. Sebebi ise doymayan toplum istekleri. Gelen emir ve buyruklar zengini aşağı çekiyor ve fakiri yüceltiyor, kadınlara statü veriyor, öldürmeyeceksin, çalmayacaksın ve her zaman adil olacaksın. Bunları toplumlarına sunan Peygamberler zulümlere maruz kalmış, kimi Peygamber ise acımasızca katledilmiştir. Şimdi verilecek cevap tabi ki de tarih yeniden tekerrür ediyor olacak.
Tarihi süreç içinden adil zafer kazanmış olanlar ise bir süre sonra yeniden kazanımlarını doymak bilmeyen insan hırslarına teslim ediyor. Bunun nedeni toplumsal iç dinamiğin sosyal, ekonomik veya psikolojik kriz yaşamasıdır. Bu krizlerin meydana gelmesi iktidarcılık hırsını taşımakta olan emperyalist hegemonya fikrinin ta kendisidir. Gerçi şu da bir gerçektir ki kapitalizmde kendini tüketiyor. Bu sebep dolayısıyla emperyalist olan kurucu güçler yeniden tüketilmeye hazır toplumların oluşmasına yön veriyorlar. Böylece akılcılığı ve bilimsel sorgulayıcılığı tamamıyla bitirip, tam kölelik düzenine geçiş sağlanacaktır. Bu da demek oluyor ki kapitalizm yeni şekliyle yeniden doğacaktır. Peki bunu doğuracak olan hangi düzenin umursamaz toplumu olacak veya bu hareketlenmeyi hangi özgün toplum yıkabilecek göreceğiz…
....................... ....................... .......................
Asım CEYRAN 18.10.2018 Perşembe 16.56
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.