- 514 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Sağır Öyküler
SAĞIR ÖYKÜLER
Ortopodi Profesörü Ahmet bey, hastalarını kontrole çıkmıştı. Özel donanımlı özel hastasının bulunduğu odaya girince profesör daha selam vermeden hastası sitem etmeye başladı:
“Ahmet bey, bir aya yakın bu odadayım. Tıp her gün ilerliyor deniliyor ama beni buraya tedavi bahanesi ile nerede ise hapsediyorsunuz. Bir aydır hayattan, özellikle sosyal hayattan koptum “ dedi.
Ortopodi profesörü Ahmet bey, Yakın dostu olan İktisat Profesörü İlhami Sabırsız’a, gülümsedi. Sonra dostunun yersiz şikayetine , kendisi de sitem ile karşılık verdi. Siteme sitemle karşılık vermenin anlamsızlığını fark edince de gülümseyerek İlhami beyin elini tutup:
“Haklısınız dostum, ama bu mahkumiyet sizi iyileştirmek için. Farz edin ki tatildesiniz. Hastalıklar psikolojisini bozmayan umut ve ümit deposu insanları daha hızlı iyileştirir teknoloji değil” dedi.
İlhami bey çok sosyal olan, hiç yerinde duramayan, halı saha maçlarından geri kalmayan, dernek ve vakıflarda sürekli koşturan hareketli ve hararetli adamdı. 60 yaşına merdiven dayamasına rağmen asistanları ve öğrencileri çok zaman ona ayak uyduramaz “Hocam biraz yavaş” diye sitem ettikleri olur. O da altta kalmaz “ Asıl siz hızlı olun, benden gençsiniz utanın “ der, gülüşürlerdi öğrencileri ile… “Hayat hızlı yaşansın diye var, derler ya hızlı yaşa genç öl “ der gülerdi..
Ahmet bey, ,İlhami beyin rutin muayenesini yaptıktan sonra, yatağın yanındaki komidinin üstünde üst üste duran onlarca kitaba bakarak muzipçe İlhami beye bakarak sordu:
-Bunların hepsini okunuz mu?
İlhami bey dostuna ters ters bakarak :
-Bunlar ne ki , birde evdekileri ve okuldakileri görsen, tabii hepsini de okudum, yuttum dedi.
Ahmet bey kitaplara bakınca hepsinin de popüler yeni çıkan İktisat kitapları olduğunu fark etti.
-Maşallah Hoca , çok okuyorsun, keşke ben de senin kadar okuyabilsem, dedi.
Sonra da tedavinin iyiye doğru gittiğini söyleyerek şunları da gülerek anlattı Ahmet bey:
-Yarın sana öyle ilaç getireceğim ki, bu ilacı kullandığın zaman iyileşmen daha da hızlanacak ve farklı alternatif ilaçlara sevgin artacak İlhami bey, Bu ilacı her yerde bulamazsın , sadece dostun Ahmet bey tavsiye eder Sana. Bu ilacı hatta öğrencilerine ve okurlarına da tavsiye edeceksin bu ilacı yalnız ben şimdi açıklayamam 24 saat daha sabret, dedi. Sonra da hiçbir şey demeden odadan çıktı Ahmet bey.
Diğer hasta hastalarını kontrol için koridora yöneldi Ahmet bey, her zamanki gibi yüzünde sevgiden kaynaklanan muzip gülümseme ile. Seviyordu İlhami beyi tezcanlı , hareketli , sevgi dolu yüreği ile beraber . Bilgi olmak için çok okumasına ise hayrandı Ahmet bey. Bilgisini artırmak için var gücü ile çalışan insanlara hayran olunmaz da ne olurdu?
Ahmet bey odadan çıkınca İlhami beyi bir meraktır almıştı. Ahmet beyin böyle sürprizlerine hem kızar hem de severdi. Çünkü böyle sürprizleri her zaman güzel olurdu. Güzelliklere sahip olmak içinde sabretmek gerekirdi. İlhami bey bunu bildiğinden sustu ve sürprizi beklemekten başka çare yoktu. Komidinin üstünden bir kitap alarak okumaya başladı. Refakatçısı yoktu. O yüzden günleri okuyarak geçiriyor, bunu da okumak için fırsat biliyordu.
İlhami beyin okuduğu kitabın adı da ilginçti. Bir mizah kitabıydı ve “İktisatçıların abuk sabuk bilimsel konuşmaları” adını taşıyordu. Bilimsel konuştuğunu iddia eden ama ciddi bir araştırmaya dayanmayan tezlerini iktisatçıları nasıl pazarladığını anlatan kara mizah kitaptı bu. İlhami bey kendini de mizaha aldığı için iktisatçıları eleştiren yazılara kitaplara bayılır, eleştirilere kızmaz , onlardan dersler aldığını söyler, öğrencilerine de bunu telkin ederdi. O yüzden de çok seviliyordu. Eleştiriyi seven insanı herkes severdi. Eleştiri, yapıcı olan eleştiri en büyük öğretmen değil miydi?
İlhami bey bu düşünceler içinde kitaba öyle dalmıştı ki, bir anda odası öğrencileri ile doldu. Ellerinde çiçekler, yüzlerde gülümsemeler ile kızlı erkekli onlarca öğrenci sanki babaları gibi İlhami beyi sevgi yağmuruna tutmuşlardı.
¬“Hocam çok özledik seni “ dedi bir kız öğrenci. Sonrasında bir erkek öğrenci “ Hocam sen fakültede yoksun da tadı kalmadı fakültenin” dedi. İlhami bey gülümsedi. O gülümseyince oda aydınlandı sanki.
Gelen çiçekler ile oda o kadar çiçekle dolmuştu ki sanki hastane odası değil şehrin en büyük çiçekçisine dönmüştü İlhami beyin odası. En sonunda çiçekleri sevgi evlerine ve huzurevlerine götürdüler görevliler İlhami beyin isteği ile. Oradakilerin çiçeğe ve sevgiye daha çok ihtiyacı vardı çünkü.
“Seveni severler “ misali bu sevgi Allah ‘ın izni karşılıklı oluyordu. Hoca öğrencisini sever ve değer verirse, öğrencisi de onu severek karşılık veriyordu yani. İlhami bey ve öğrencileri ile arkadaşları arasında iletişim bu yöndeydi.
Ziyaret saati bitince de öğrencileri ve arkadaşları İlhami beyin odasını boşalttılar. İlhami bey bir “ohh” çekti. Ama bir an tedavisi bitsin, halı sahalarda milli takım kaptanı gibi seke seke koşsun, yüzsün, gençlik şenliklerinde horon tepsin , düğünlerde oynasın, şiir gecelerinde şiir okusun, “İktisat kongrelerinde” memleketi kurtaran nutuklar atsın istiyordu(!)
Ahmet bey ise , İlhami beyin odasından çıktıktan sonra derslerine girmiş ve odasına çekilmişti. Vakit da akşamı bulmuştu.
Üstünü değiştirerek , evde yemekleri hazırlamış kendisini beklediğine emin olduğu eşine ve çocuklarına koşacaktı. Dünyada en değer verdiği işi ve ailesiydi. Hastaları ve öğrencileri, sosyal çalışmalar her zaman onlardan sonra gelirdi. Yemekten sonra kitap okumak en büyük zevkiydi. En çok boş konuşmaları sevmezdi.
Bunları düşünürken dostu İlhami bey aklına. Çekmecesinden çıkardığı “Topal Öyküler” kitabını çıkardı. Bir süre kitabı seyretti. Bu kitabı asistanı Furkan hediye etmişti. Kitabı O’na verirken de şunları anlatmıştı.
“Hocam bu kitabın yazarı babamın teyzesinin oğlu oluyor ve bedensel engelli. Tekerlekli sandalyeye mahkum insan . Nedense engelli diye mi? başka nedenle mi ? ailem bu abiden uzak dururdu. Bana bir şey demezlerdi de sanki “ondan uzak dur” tavrı içindeydiler. Çok okur çok yazardı. Bu kitabı da seneler önce yazmış ama ne annem öğretmen olduğu halde, ne de babam okul müdürü olduğu halde bu kitabı alıp da okuduklarını görmedim. Meğerse seneler önce dedem ile babamın teyzesi olan O engelli insanın annesi miras yüzünden kavga etmişler. Bu yüzden aileler dededen toruna uzak kalmışlar. Bir gün merak ederek bu abi ile konuştum. Dünyalar tatlısı, babamdan annemden bile bilgili insandı. Annemin ve babamın dedemin etkisinde kalarak bu abiden uzak kalmalarına doğrusu şaştım ve cehaletlerine üzüldüm. Bu “Topal Öyküler” kitabını okuyunca da O’na olan sevgim arttı. Sonra aklıma geldi ve bu kitabı asistan arkadaşlarıma ve okumayı seven serviste uzun zaman kalan kırık çıkık hastalarına “siz bir ay böyle sakat kalmaya dayanamıyorsunuz bakın bunlar ömür boyu sakat ama sizden daha hayata bağlılar” deyince ve hastalar ile yakınları bu kitabı okuyunca “hocam bu kitap bize ilaç gibi geldi” diyorlardı. Ben de bu yüzden hayır dualar alıyorum” demişti.
Ahmet bey önce kitabı küçümsemiş, sonra dikkatle okumuş, bir daha okumuş ve “zaten bilinen şey” demiş ve sonrasında Furkan’a teşekkür ederek, asistanına hak vererek kitabı dikkatle okumaları için “manevi ilaç” diyerek o da hastalarına tavsiye eder olmuştu.
Kitabı alarak bir zarfa koydu ve İlhami beyin odasına yollandı.
İlhami bey odasında kitap okuyordu. Zarfı İlhami beye uzatırken “işte sana manevi ilacı getirdim. Yarını beklemeden” dedi.
Sonra İlhami beyin odasından evde kendisini beklediklerini anlatarak ayrıldı.
Ahmet bey ertesi gün hastaneye girerken Hastanenin otoparkında Göz hastalıkları uzmanı Profesör arkadaşı Rasim beyin elinde “Kör öyküler” kitabını görünce şaşırdı. Nereden bulduğunu sorunca, o da asistanının hediye ettiğini söyledi.
Ahmet bey , Rasim beyle iyi arkadaştı. Günlük olayları konuşarak Hastaneye yöneldiler. Kapıda KBB uzmanı Profesör Kemal beye rastlayınca “Bu kadar da olmaz ki” dercesine Kemal beyin elinde “sağır öyküler” kitabını görünce, Ahmet bey ve Rasim bey birbirine muzipçe bakarak kitabı “nereden bulduğunu “ sorunca O’na da asistanının hediye ettiğini öğrenince gülmeye başladılar.
Sonradan öğrendiler ki , Sağır Öyküler’ i bir sağır, “kör öyküler” i de bir kör yazmıştı. Bu üç yazar Üniversitelerde, okullarda seminerler eşliğinde konuşmalar yapıyor ve kitapları imzalıyorlarmış. Kitaplar kütüphanelerde çok okunuyor ve herkes birbirine tavsiye ediyorlarmış.
Ahmet bey, bu kitap hediye etme işini asistanı Furkan’ın yaptığını anlayınca O’ nunla gurur duymuş ve O’na olan sevgisi de artmıştı. Engellilerin azimlerini de her derste öğrencilerine anlatmış ve hastanın iyileşmesi için böyle “manevi ilaç” lara da çok ihtiyaç olduğunu anlamıştı.
İlhami bey kitabı okuyunca tabii ki şikayet etmeyi bırakmıştı.” Engellilerdeki azim bizde olsa, onlardaki şükür bizde olsa diyerek kitabı öğrencilerine, akrabalarına ve komşularına hediye etmeye başlamıştı. Okuyan ve kitap hediye edenler ne büyük ve memleketini seven insanlardır. Büyük kahramanlardır..
Yazan: Turan Yalçın
“Not: Kitaplar gerçekten var ve hikayesi ise kurgudur. Okuyup faydalanmak isteyen kitapları internetten bulabilirler. ”Kitap hediye etme kültürü” ne katkımız olsun .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.