- 502 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
. ACIMIZ BÜYÜK
Hevesin
Mutluluğun boğazda en sert kaldığı
Coğrafyanın çocuklarıyız.
Cemal süreya
ACIMIZ BÜYÜK
Telefonuma Şanlıurfa da yaşayan bir arkadaşımdan gelen mesajla irkildim.
- Hayırdır kim vefat etti
- Şükür herkes iyidir vefat eden yok
- Ne bu mesaj açıklar mısın...
Ve bir kahkaha işareti mesaj yoluyla ulaşıyor tabii ki rahatlıyorum.
Bu bir yarışma ve tanıtım en iyi isot yarışması Urfa merkezde ,balıklı göl çevresinde bu aylarda ’Eylül ve Ekim arası ’ slogan olarak yazılıp afişler asılır...gülümseyip, ne güzel bu acı tatlı acı yani damak zevkimiz. Böyle acılar baştacı yurdum insanının, zengin bir yemek kültürümüz var. Tv lerde çeşitli yemek programları yarışmalar düzenlenir, zamanı bol olan kadınlarımız büyük bir keyifle izler. Günler düzenlenip bir araya gelinir marifetli ellerde lezzet yolculuğundan dönen çeşitli tatlarımız, sofralarda yerini alıp afiyetle midelere indirilir. Tabii abartıyı seven bir millet olduğumuz için kilolara da davetiye çıkartırız. Obezite de bayaa ilerleme kaydettik. Türkiye istatistik kurumu ( TÜİK) verilerine göre obezite oranı 2008 ’ de yüzde 15,2 iken, 2014 yılında 31,1 oranında artış göstererek yüzde 19,9 ’ a yükseldi. Artış oranı, kadınlarda yüzde 32 ,3’ erkeklerde ise yüzde 24 olarak ölçüldü. Türkiye obezite sıralamasında 3. Sırada maalesef.
Biraz da diğer acılardan bahsedecek olursak...ekonominin kırbacı vatandaşın sırtında son 3 ayda yapılan zamlar insanları pskolojik olarak derinden etkiledi. Üretemeyip hazır tüketen bir millet olduk, tencereye koyacağımız çoğu gıdayı dışarıdan ihraç ediyoruz . Sağlığımızla oynanan oyunların acısı çok başka. Sağlığımızı düzeltelim derken ilaçlara bağımlı hale getiriliyoruz. Hakkına sahip çıkıp hakkını isteyen isçilerin işten ihraç edilmelerini tv de izliyor bazı cesur yayın organlarının, dergi ve gazetelerin ilk safya manşetten verdikleri haberleri okuyoruz.
Kriz kasırgası asgari ücretle çalışan aileleri esir aldı. Meyve sebze dahi lüks gıda maddeleri arasında. Ekmeğin gramı düşürüldü evine ekmek götüremeyen babaların dramlarına şahit oluyoruz. İntihar haberleri çoğaldı ve bu haberleri yapan cesur kalemlere gözaltı haberleri okumak kadar can sıkıcı bir şey olabilir mi ?
Millet olarak o kadar verimli topraklarımız varken buna bağlı olarak hayvan yetiştirebilen bir milletken, yeterli destek olmadığı için çiftçilerimiz hayvan yetiştirmeye sıcak bakmıyorlar. Yem pahalı şartlar ağır der konuştuğum kişiler maddi gücü sınırlı, zayıf.
Bayramdan bayrama mutfaklarına et giren insanlarımıza kendilerince çare buldu sağolsun iktidar. Tuttular ucuz et ihraç ettiler büyük marketlerin reyonlarını süsledi bu etler. Bi darbe de sağlıgımıza ordan indirildi şarbonlu etler afiyetle yendi. Bunun adı, kuşatılmışlıktır. Çocuklara sağlam bir gelecek vaad edemiyor aileler, babalar çaresiz anneler mutfak masraflarından şikayetçi. Doğal olarak beslenme düzenimiz bozuk makarna ve ekmeğe talim bir hayat yaşanıyor. Tabii ki bu anlattıklarımdan etkilenmeyen krizin teyet geçtiği zengiler de var. Ülkemizde ya açlık sınırında yaşayanlar ya da varlıklarına varlık katan , gün geçtikçe daha da zengin olan insanlarda var. Bu arada din ve umut satan sahtekãrlar bir hayli fazla bunlara inanıp prim verenler sayesinde rahatları oldukça iyi, keyifleri paşalarda yok.
En büyük acılarımızdan bir tanesi ise ,bizim ekonomistlere güven kalmayıp onları yok sayıp ekonomiyi dış güçlere teslim etmek . Hani her olayda yabancı gücler suçluydu? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye bir vatandaş olarak sormak hakkım.
Memleketimin her bir karesi yabancı sermayedarlara peşkeş çekiliyorken, düşünen, sorgulayan bir insan nasıl bunları irdelemez. Her yer Arap doldu yakında yurdumuzdan bizler kovulursak şaşırmam . Ya da eskiden olduğu gibi ağalık sistemi devreye sokulup, sabahtan akşama bir kanun çıkarılıp ülkenin kaderi tamamen dış güçlere teslim edilip ve biz Türk vatandaşları meziyetlerimize göre sınıflandırılıp birilerine köle olarak kelle hesabı satılırız.
Milletiyle kafa bulan hükümet büyüklerime selam olsun.
Sevgili acıyı sever okurlarım çoğumuz bunları biliyor ama susuyoruz, susturuluyoruz!
Baş eğmeyen aslan gibi, korkusuz çapulcular da var çok şükür memlekette.
Bir sonra ki yazımda buluşmak üzere sevgiyle kalın.
YORUMLAR
Allah aşkına satmayın diye yalvarıyorduk, “babalar gibi satıyoruz” diye övünüyorlardı. Asrın liderimiz “paranın dini olmadığı gibi, ekonominin de dini olmaz, parayı bir mezhebe, bir etnik kökene dayandırmaya kalkarsanız, akamete uğrar” diyordu.
*
Etmeyin eylemeyin, limanları elaleme satmayın diye çırpınıyorduk. “Yabancı sermayeyi öperim başımın üstüne koyarım” diyordu, “ister körfez sermayesi olsun, ister yahudi sermayesi olsun, ister batı sermayesi olsun, öperim başımın üstüne koyarım” diyordu.
*
Bari telefonları yabancıya satmayın diye dilimizde tüy bitiyordu. “Bunlar istemezük zihniyetine sahip olanlardır” diyordu, “paranın dini olmaz, bunlar eski komünist kafadır, sermaye ırkçısıdır” diyordu.
*
Hiç olmazsa medyayı elaleme vermeyin diye itiraz ediyorduk. “Bunlar olsa olsa matbaayı geciktiren zihniyetle aynı safta anılacaklardır” diyordu, “paranın dini milleti olmaz, ben bunlara sermaye ırkçısı diyorum, ilerde bugünlerin tarihi yazıldığında ayakbağı olarak hatırlanacaklar” diyordu.
*
Lütfen bir daha düşünün, bankalarımız yabancıya gitmesin diye rica etmeye çalışıyorduk. “Cahiller” diyordu, “neymiş, bankalar yabancılara gidiyormuş, bunlar bu işi bilmiyor, asla bilemeyecekler, bu kafayla olmaz, doğru davranan biziz, paranın dini, milleti, ırkı olmaz” diyordu.
*
Müslüman ülkelerin D-8 zirvesinde konuşurken bile, dünyaya kendilerini örnek gösteriyordu. “Yabancı sermaye gibi kavramları terkedelim, küresel sermaye anlayışını benimseyelim, ben paranın dini olduğuna inanmıyorum, paranın milleti olduğuna inanmıyorum, paraya dini yaklaşmayalım” diyordu.
*
Elde avuçta ne varsa gitti, hiç olmazsa madenleri yabancıya satmayın diye dizlerimizi dövüyorduk. “Artık o sizin devirler kapandı” diyordu, “ne yazık ki hâlâ paranın dini, milleti olduğunu zannedenler var, paranın dini, dili olmaz, ben sonuca bakarım, bunu böyle bilin” diyordu.
*
Topraklarımızı yabancıya satmayın gerisine razıyız diyorduk. “Bunlar bağnaz” diyordu, “yahu paranın dini, imanı, ırkı olmaz, bu bağnaz zihniyetle aydınlık yarınların Türkiyesi'ne yürünemez” diyordu.
*
Ormanları ona buna verdiniz, en azından dereler bize kalsın diye gözyaşı döküyorduk. “Bu kafalardan çok çektik” diyordu, “Batılı yatırımcıya yahudi diyorlar, arap yatırımcısına yeşil sermaye diyorlar, tukaka ediyorlar, paranın dini imanı, milleti olmaz” diyordu.
*
Ne fabrika bıraktınız, ne santral bıraktınız, yabancılara daha başka nelerimizi vereceksiniz diye soruyorduk. “Bunlar kafasız” diyordu, “paranın dini, imanı, milleti, vatanı olmaz, para paradır, para cıva gibidir, kendisine nereyi uygun görürse oraya akar, bunların kafası almıyor” diyordu.
*
Memleketi komple dışarıya bağladınız, her konuda ithalata bağımlı hale getirdiniz, cari açık korkunç boyutlara ulaştı, dış borç korkunç boyutlara ulaştı, bu döviz talebi başımıza iş açacak diye eleştiriyorduk. Kendinden gayet emindi, “geçmişte yapılan hataya düşmedik, sermayeyi renklerine, milliyetine, coğrafyasına göre bölme yanlışına biz son verdik, paranın dini, imanı, milleti olmaz, para paradır” diyordu.
*
Şimdi ne diyor?
*
“Milletime sesleniyorum, yastık altındaki dövizleri çıkartın, getirin Türk Lirası'na dönüştürün, yerli ve milli duruşunuzu gösterin” diyor.
*
E hani paranın yerlisi millisi olmazdı?
Dinsiz, milliyetsiz, vatansız değil miydi para?
*
“Dünyaya şapka çıkartıyoruz” noktasından “yastık altındakini çıkarıyoruz” noktasına geldik… Bakalım kıçımızdaki donu ne zaman çıkaracağız acaba?...
YILMAZ ÖZDİL
Söylenecek bir şey kalmadı arkadaşım.
Her toplum hak ettiği şekilde yönetilir.
Ama ömrün bile bir sonu varsa iktidarlarında bir sonu elbet var.
Sevgilerimle