- 1290 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ALLAH RAHMET EYLESİN, BAŞIMIZ SAĞ OLSUN.
Ülkemizde artık sosyal medyayı daha da bilindik adıyla face booku kullanmayan neredeyse kalmadı gibi. Peki bu face bookta en çok hangi cümleyi yazdığımıza hiç dikkat ettiniz mi? Evet her gün mutlaka en az bir kere yazdığımız bir cümle...Ben dikkat ettim her gün mutlaka en az bir kere ’Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun’ yazıyorum. Benim her ’Allah Rahmet eylesin. Başınız sağ olsun ’ yazdığım kişiye başka arkadaşlarım da ’Allah rahmet eylesin. Başınız sağ olsun. ’ yazdığına göre demek oluyor ki başkaları için de sosyal medyada en çok yazılan mesaj bu.
Bu iyi midir kötü mü?
İlk anda ’İnsanlara bir gün kendisinin de öleceğini sık sık hatırlatması bakımından iyi olabilir. ’ diye düşünüyorum. Gerçekten de bizler her gün birilerinin öldüğünü gördüğümüz veya duyduğumuz halde, pek çoğumuz ’ Küllü nefsin zaikatül mevt’ ( Bütün nefsler ölümü tadıcıdır) ayetinden haberdar olduğumuz halde ölüm sanki bize hiç uğramayacakmış gibi yaşıyoruz. Bizim de bir gün mutlaka öleceğimizi her gün hatırlatması bakımından iyi olabilir, kendimize az çeki düzen verebiliriz. Ancak tam tersi oluyor. Zira zamanla artık mekanikleşiyoruz.
Evet zamanla mekanikleşiyoruz. Daha da açık ifade etmek gerekirse ruhsuzlaşıyoruz.
İşte bu ruhsuzlaşmayı biraz açayım:
Babamın o son demlerini yaşadığı günlerde hastanede bir gece yoğun bakıma kaldırdılar. İki saat sonra servis hemşiresi adımı söyleyerek ’ Koridora çıkınız lütfen ’ diye anons yaptı. Koridora çıktığım anda da ’ Babanız öldü, başınız sağolsun’ u patlattı. Ne öyle yanına çağırmak var, ne ’ buyurun oturun size üzücü bir haber vereceğim ’ diye ön hazırlık var ne de zahmet edip yanıma kadar gelerek teselli edici bir iki kelime sarfetmek var. Donuk, ruhsuz, bir insanın mı yoksa bir robotun ağzından mı çıktığı belli olmayan bir cümle:’ Babanız öldü.’
Bana oldukça garip gelmişti önceleri. Şimdi face booktaki halimize bakınca o hemşireye hak veriyorum. Her gün mutlaka bir cenazenin kaldırıldığı bir hastanede insan doğal olarak mekanikleşiyor, ruhsuzlaşıyor demek ki ölüm karşısında. Bizler de her gün ’ Allah rahmet eylesin, başınız sağ olun ’ yaza yaza artık zamanla robotlaşıyoruz demek ki.
Dahası da var:
İnsan zamanla o kadar ruhsuzlaşıyor ki artık ’ Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun ’ yazmak bile uzun, yorucu, zahmetli bir işi haline geliyor. Yazmak yerine bir ağlama ikonu yapıştırdı mı işlem tamam. Dostunun, arkadaşının acısına ortak olmuş oluyor. Ve üzücü olan nedir biliyor musunuz? Artık şehit haberlerine bile ’ Allah rahmet eylesin. Vatanımızın milletimizin başı sağolsun’ yazmak sıkıyor bizleri.
Daha dün dokuz evladımızı şehit verdik hain bir pusuya. Elbette ciğerlerimiz kanadı, kalbimiz kan ağladı. Lakin o şehitlere taziye sunarken bile bazı arkadaşlarımızın sadece bir ağlama ikonu paylaştıklarını görmek bu konunun nasıl vahim bir hale geldiğini anlatmaya yeter sanırım. Şehit haberlerine bile ağlama ikonu koyup taziye görevimizi tamamlamış oluyoruz.
Evet buldum...Aradığım kelime buydu işte : Görev.
Artık gerçek manada bir şeyler hissettiğimiz için değil,yerine getirmek zorunda olduğumuz bir görev olduğu için başsağlığı mesajı yazıyoruz ya da onu bile yapmayıp bir ağlama ikonu ile olayı kapatıyoruz.
Peki bütün bu yazdıklarımdan daha da kötüsü nedir?
Yok yok ’ Daha da kötüsü ne olabilir ki?’ diye sormayın.
Daha da kötüsü cenazenin dahi reklam aracı olarak kullanılması...
Evet, bizler nasıl ki bir cenaze haberi karşısında şartlı rafleksle bir şeyler öğretilmiş Pavlov’un köpeği gibi davranıyorsak -şehit cenazeleri hariç- cenaze sahiplerinin de büyük oranda aslında bizden pek farkları yok.
Bunu açmam lazım. Zira oldukça irrite edici bir laf söyledim.
Mesela bizim edebiyat camiasından( Artık ona ne kadar edebiyat camiası denir biz ne kadar gerçek manada bir edebiyat camiasının içindeyiz, bizleri edebiyatçı olarak kim sallıyor orası tartışılır elbette ama böyle herkesin şair ve yazar olduğu bir camiamız vardır bizim. ) tanıdığım pek çok bay ve bayan arkadaşım vardır. Gerek baylar, gerekse bayanlar bir tek edebiyat etkinliğine karısı ya da kocasıyla gelmez ( Bir iki istisna dışında )
Kendisi şehir şehir, etkinlik etkinlik dolaşıp duran, her etkinlikte yüzlerce fotoğraf paylaşan bir kadın ya da erkek arkadaşımızın kendi eşiyle bir kare fotoğrafına rastlamazsınız hiç bir yerde. Hatta pek çoğunun evli mi bekar mı olduğunu da bilmezsiniz.
Mesela bu arkadaşlardan iki ayrı bayana ( ki evli olduklarını nice sonra öğrendim. ) ’ Kocalarınız böyle şehir şehir, otel otel dolaşmanıza bir şey demiyor mu?’ diye sorduğumda ’Amaaan be hocam ! Kim takar kocayı ’ diye cevap vermişlerdi. Sonra ne oldu biliyor musunuz?
İşte bu bayanların her ikisinin de kocaları öldü. Kocalar ölür ölmez bunlar face bookta öylesine bir matem ilan ettiler ki sanırsınız hatunlar üzüntülerinden, acılarından ’Sensiz bu hayat yaşanmıyor kocacığım’ diyerek kendilerini Boğaz Köprüsünden atıp intihar edecekler. ’ O Allah’ın öküzüne mi soracağım?’ bir anda baktım’ Evimin direği, sırtımı yasladığım sağlam kaya, çocuklarımın babası, biricik sevgili eşim. Kokun hâla birlikte baş koyduğumuz yastığımızda ’ oldu.
Aynı şey tabii ki erkekler için de geçerli.
Adam evli barklı. Bir tek etkinliğe eşini getirmemiş. Başka kadınlarla yüzlerce fotoğrafını paylaşmış, eşiyle tek kare resmi yok. Etkinliklerde gördüğü her kadına asılır lakin bir gün emr-i hak vaki olup eşi ölür, başlar bizimki artık merhumenin arkasından: ’ Yuvamın yapıcısı, çocuklarımın annesi, biricik sevgili eşim öldü. Lütfen ruhuna bir Fatiha... Yok yok Fatiha yetmez,Yasin, Amme, Tebareke hepsini okuyun, hatta mümkünse hatim indirin ’ anonsları... Oysa zavallı eşi kocasının taktığı boynuzlar sebebiyle tabuta zor sığmıştır. Tabuta zor sığan zavallı kör, öldükten sonra badem gözlü oluvermiştir birden.
Hep mekanikleşmenin sonucu bunlar. Ruhsuzlaşmanın... ’ Birileri benden bahsetsin, benimle ilgilensin, bana mesaj yazsın, günün konusu ben olayım ’ derdi... Bu dert aslında öylesine bir derttir ki bu derde duçar olmuş bazı vatandaşlar ’ isterseniz hakaret edin. Yeter ki benden bahsedin ’ anlayışına bile sahiptirler.
Mesela bir başka örnek vereyim:
İstanbul’da yaşayan ve pek çoğumuzun tanıdığı bir şair arkadaşımız vardı: Hasan Yılmaz. Kanser illetinden oldukça uzun süre çektikten sonra rahmetli oldu. İstanbul’da yaşayan yüzlerce sözüm ona şair ve yazardık. Cenazesine kaç kişi gitti peki bu camiadan? Sadece üç ya da dört. Peki face bookta evlatlarına baş sağlığı mesajı yazan? Hepimiz...Ağlama ikonu paylaşan? Yaklaşık olarak hepimiz yine. Şimdi soruyorum ( başta kendime soruyorum ) Arkadaşımızın en azından çocuklarının ellerini tutup gözlerinin içine bakarak ’ Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun ’ demekle face booktan yazmak ya da sadece ağlama ikonu paylaşmak aynı şey mi?
Velhasılı kelam samimi bir ’ Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun dileği de Hakkın rahmetine kavuştu ’ ALLAH RAHMET EYLESİN,BAŞIMIZ SAĞ OLSUN.’
YORUMLAR
Kıymetli Hocam. Şu ruhsuzlaşma hali toplumsal bir vaka haline geldi. Yakın zamanda sözüne itibar ettiğim bir arkadaşım anlatmıştı.(detayları atlıyorum) arkadaşıma da, büyük şehir belediyesinin cenaze işleri ile ilgili bölümde görevli bir memur arkadaşı anlatmış! O arkadaşı yanına aldığı din görevlisiyle birlikte cenaze işlemleri için lüks bir semtteki adrese gitmişler. Asansörden çıktıklarında daire kapısın önünde bavullarının başında bekleyen bir adam bunları karşılamış. Ve adam babasını öldüğünü içeride salon da üçlü koltuğun üstünde yattığını kendisin de acil çıkması gerektiğini Amerika’ya gideceğini ve uçağının kalkmasına az bir zaman kaldığını söylemiş. Devamındaysa bu iki görevlini eline bir miktar para sıkıştırıp, o an evde bulunan hizmetçi kadının kendilerine gereken konularda yardım edeceğini söyleyip (sanırım tanıdıklara haber verme konusunda ) ‘’bi’zahmet babamın defin işleriyle ilgilenin demiş ve binip asansöre çekip gitmiş.
Tamam, evinde çocuklarıyla, eş dost akrabalarıyla, helalleşilip başın da dua okunarak vefat etmek artık lüks oldu. Şimdi evden cenaze çıkmasın diye yoğun bakım ünitelerinin soğuk ve sevimsiz ortamlarında yalnız ve sessiz, vedalar çok olağan sayılıyor ama yinede arkadaşımın anlattığı bu olaya yok artık dedim ve gerçekte bir süre kendime gelemedim. Nasıl olur da bir insan babası yeni ölmüşken ve daha cenazesi soğumamışken yapacağı seyahati düşünür?! Ve uçağına yetişmeyi kendine dert eder inanılır gibi değil. Ne ara insanlık bu kadar vefasız, bu kadar sevgisiz oldu gerçekten çok ürkütücü. Aslında bu durumun nedeni belli ‘’kültürel asimilasyon’’ kültürel ve manevi değerlerinden kopan her toplumun zaman içerisinde yaşayacağı şeyler. Hani bir söz var ya zaman kötü diye, maalesef zaman giderek daha da kötüleşiyor. Hakkımız da hayırlısı olsun.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL tarafından 10/7/2018 2:58:35 AM zamanında düzenlenmiştir.
Şu bir gerçek ki sosyal medya insanı asosyalliğe doğru itiyor. Bir çoğumuz bağımlı oldukta kendimize bile itiraf edemiyoruz. Ölüm, hayatın en büyük ve kaçınılmaz gerçeği. Tabi böyle sadece sosyal medyadan mesajlarla geçiştirilecek bir olay değil. Bir çok şair ve yazar dostumuz, arkadaşımız var. Hani bir deyişle ''Pazara kadar değil de mezara kadar.'' veciz cümlesini çok kullanırız da kullanmakla kalmayalım son yolculuklarında o dört kolluya omuza da verelim, en azından aynı şehirde isek bunu görev bilelim. Manidar bir yazıydı kutluyorum içtenlikle Sami Hocamı...
Yazıdaki her cümleye hak vermemek mümkün değil. Doğru...
Sanalda zaman geçirmekten zamanla insanlar da sanallaşıyor demek ki Sami hocam.
Hepimiz için hemen hemen aynı durum söz konusu.
Facebook paylaşımları oldum olası bana hep yapmacık geliyor. Her şeyi sanala döker olduk.
Akıllı cep telefonları elbise gibi üstümüze yapıştı.
Ruhsuz oluyoruz giderek ve bizi insan yapan bütün güzel duygulardan değerlerden uzaklaşarak.
Kör öldü badem gözlü oldu olayında da çok haklısınız. Örnekleri çok fazla zaten.
Çok iyi bir konuya değinmişsiniz. Kutlarım.
Saygılar
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Değerli hocam, tarihi filmlerde oradan oraya göç eden toplulukların 'sürü imajı'na bakıp da dünyanın çok değiştiğini sanan çoğu insan, o toplulukları hareketlendiren kıtlıkların, savaşların, afetlerin yerini şimdi sosyal medya denilen felaketin aldığını, dahası eski toplulukları birarada tutan ortak değerlere karşılık kendisinin böyle bir imkanı hızla tükettiğini, asıl kendinin milyon kat daha acınacak durumda olduğunu farkedemiyor...
Selam ve saygılarımla
Duyarlı kaleminiz var olsun. Yazdıklarınızı n hepsine katılıyorum. Eksiği var fazlası yok. Toplum da once süregelen, sonrada alışkanlık yapıp bireylerin duyguları nın sömürülmesi bu.
Sonuç duyarsız toplum
Sonuç unutkan toplum
Bir tek gerçek var diyecektim ateş düştüğü yeri yakar o da yalan oldu
Paylaşım için teşekkür ler üstadım
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
hocam böyle can alıcı bir konuyu yazdığınız için teşekkür ederim..Aslında içimizdeki insanlık bizleri ayakta tutan gerçi irademize azıcık sahip çıkmasak malesef içimizdeki insanlık ölmüş başımız sag olsun diyecem.bugün burda ŞEHİDİMİZ vardı.ALLAHIM şehadetini kabul etsin.amin paylaştım...ve üzgün işareti koymuşlar.hattaki beyen butonunada basmışlar.oysa öyle feryatlar.agıtlar vardıki.20 gün önce evlenmiş ŞEHİDİMİZ..ne zaman sadakat yoksunu olduk bilmiyom.her cümleyi kısaltarak az daha harfleri bitirmişiz .inanın hocam ben .ben olmaktan bile utanıyorum...birimiz aglarken birimiz gülüyorsa önce o dost dedigimden usulca uzaklaşır oldum.kaybettigimiz güzellikler geçmiş zamanda kalsada gidişat kötü..güzelim yaşlı dünyamızı yaşanmaz hale getiren inanın benim gibi cahiller dicem....gücüm yetmez.ki düşenin elinden tutam desem.sanırım çok yazdım hocam.özür dilerim bugün hey.heylerim cirit atıyor cahil başımda..iyiki .varsınız.gül diyarından selam olsun
sami biberoğulları
Giderek pek çok hasletlerimizi kaybediyoruz millet olarak. Ruhsuz varlıklara dönüşüyoruz. Bunun önüne geçmek lazım bir an önce.
Selam ve sevgilerimle.