Candide'yi Plaja Gömdüm
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kumsalda, şezlonguma boylu boyunca uzanmıştım. Hem kitabımı okuyor hem de güneşleniyordum. Tatil bu işte be! Dalga sesleri ,hafif hafif kulağıma bir müzik tınısı gibi dolarken güneş tatlı tatlı tenimi yakıyordu. Yanımda getirdiğim buzluktan soğuk biramı da açıp yanıma koymuşum daha ne olsundu.
Şimdi bu adam haksız mı kardeşim ‘’ içinde yaşadımız dünyanın, dünyaların en düzenlisi, en mükemmeli’’ olduğunu söylemekle. Leibniz bence o kitabı yazmadan önce böyle bir anı kesinlikle yaşamış olmalı. Yoksa ne diye bunca kavganın ve iğrençliğin yaşandığı bir dünya için böyle düşünsün ki. Bu sahilin öznesi olmak her yiğidin hakkıdır. Buradan sonra yapıp edeceklerimin tamamı için gizil bir tözden bahsedebilirim. ‘’Benim ruhsal tözüm,ağzını burnunu yediğim felsefik minnoşum. Monadlarım nerede benim yahu? Acaba şu biranın içine girip kendi sonsuz evrenlerini arıyor olabilirler mi? Matematiksel açıdan bunu desteklemek güneş yağımın görevi olmalı. Aslında uyuyan monadların sadece bitkilerde olduğunu düşünen filozof abimize saygılarımı sunarken çakırkeyf bir halde felsefe okumanın bi boka yaramadığını düşünüyorum’’ demiş bulundum kendime.
İşte ben böyle ulvi bir yola kendimi adamışken, çık çıkabilirsen işin içinden felsefesinin dibini bulmuşken yüzüme damlayan su damlaları ile irkildim. Evet! Tabi ya… Ege’nin yüzünden gelip tam duşun yanındaki şezlonga oturursan başına gelecek budur Deniz hanım. Neymiş efendim küçük bey denizden çıkınca hemen duş alıyormuş ve havlu için fazla uzağa gitmek istemiyormuş.Bu çocuğun beynine büyütürken ne ekiyor olabilirim diye kendimi sorgularım çoğu zaman. Erkek monadları tamamen tembel işte. Kim demiş sadece bitkiler böyledir diye. Demişler evet de Descartes’de kusura bakmasın artık canım. Bu Ege canavarını ben büyütüyorum. Öyle oturdukları yerden felsefe yapması kolay tabi. Tinsel bir kendilik ile monadlarına hükmeden bu evlat benim dostum. Kaç köz varmış,kim kime daha yakınmış,kimin kuyruğu hangi monada değiyormuş bunu da Tanrı biliyormuş madem ben daha ne diye okuyayım ki bu kitapları. Adam işte açıkça yazmış,yazmış, en sonunda sen bi bok bilemezsin bilse bilse Tanrı bilir demiş olayı bitirmiş.
Yahu hala ıslatıyorlardı ama beni ya! Hafif arkama doğru dönüp bakmaya karar verdim. Denizden çıkıp duş alan iki yazlık komşumuz bey kendi aralarında konuşuyorlardı.
- Abi bu sene yöneticinin değişmesi çok iyi oldu. Adam dünya kadar para çalmış diyorlar.
- İftira Mehmet’ciğim inanma böyle laflara sen. İrfan bey yıllardır çırpınıp duruyor.Baksana basketbol sahamız bile ne kadar güzel oldu.
- Onu biliyorum abi de bu işler böyledir zaten. Belediyecilerde böyle yapıyor işte. Göz boyamak için iki park yapıp tüm parayı cebe indiriyorlar.
Böyle böyle devam eden sohbetin orta yerinde( sohbet ederken hala duş alıyorlar olmalarından hiç rahatsız değiller ) Mehmet beyin elini şortunun içine sokup karıştırırken son cümleleri ettiğini görünce ‘’oha!’’ demeden edemedim. Başımı hızla çevirip elimdeki kitaba gömülmüşken yeniden bilin bakalım ne oldu?
- Anne , anneee, anneeeeeee!
- Efendim Ege, bu kadar bağırma lütfen rahatsız olabilir insanlar.
- Anne! Ben bağırmıyorummmmmm… Sesimi duyuruyorummmmmmmm..
- Ege, yanıma gelip konuş oğlum.
Dişlerimi sıkıp etrafa gülümserken bu Ege ile ne yapacağımı düşünüyordum . Elimden geldiğince elit bir yazlıkçı olmak için bunca çaba harcamışken Ege’nin bütün karizmamı bir plaj kumsalına her seferinde gömmesine engel olamıyordum. Bu sefer de iki metre uzaktan’’ Ama çişim geldi ne yapayım, denize mi gireyim?’’ diye bağırması ile yan şezlongtaki Gülseren hanımın dudak büküp ‘’A! ‘’ diye bir ses çıkarması ile yerin dibine girmiş oldum.
Ayağa kalkıp Ege’nin yanına gitmek zorunda kaldım. Yerimden doğrulurken Gülseren hanıma tatlı bir tebessüm bırakıp, ‘’ Çocuk işte,törebilim hakkında henüz bir fikri yok. Yoksa ussal açıdan bir eksiği bulunmuyor. Yabanıllarda bile var olan bir yetenek için aslında çok da zekaya gerek yok’’ dedim. ‘’ Pardon Deniz hanım anlayamadım’’ diyen Gülseren hanıma ‘’ Buda o yamulttuğun dudaklarının kıymeti kadar bir cümle idi boş ver’’ diyecektim. Ama sadece ‘’ Büyüdükçe anlayacak’’ demekle yetindim.
Gülseren hanımın delici bakışlarını popom da neden hissettiğime bir anlam veremeden Ege’nin yanına vardım.
- Oğlum, böyle şeyler bağırarak söylenmez ki ama. Gelirsin yanıma söylersin,gideriz Ömer abinin kafesinde tuvalete girersin. Bu davranış sana yakışmadı.
Ege’nin elinden tutup kafeye doğru ilerlerken konuşmamız devam etti.
- Anne, şimdi denize kimse işemiyor mu?
- Bilmiyorum,sanmıyorum…
- Bence herkes işiyor anne
- Bunu nereden çıkardın Ege şimdi?
- Eğer kimse işemiyor olsa idi Ömer abinin tuvaletinde kuyruk olurdu. Hani bak kimse yok.
- !?
- Anne?
- Efendim Ege
- Cevap vermedin .
- Senin büyüdüğünde nasıl biri olacağın hakkında hiçbir fikrim yok. Bunu düşünüyordum.
- Merak etme anne senden daha akıllı olacağım.
- Ha! Beni akıllı bulmuyor musun?
- Yok akıllısın da …
- Eee!
- Hep kurallara göre aklın var.
- Sen nasıl olmamı isterdin?
- Denize işemeni isterdim.
- !?
Gülseren hanımın hiç Ömer’in tuvaletini kullandığını görmediğimi düşününce Ege’nin haklı olduğunu fark ettim. Sanırım benden daha akıllı olacağı konusunda da haklı idi. Ama aklını bu şekilde kullanması pek hoşuma gitmiyordu. Bu durumda ben Candide oluyordum. Voltaire beni görse Candide için bir kadını uygun görebilirdi. Ege için ise derviş karakterini uygun buluyorum .
Voltaire Candide’yi yaratırken aslında felsefe adına bir adım atmıştı. Ne ilginçtir ki kitabın kurgusu öyle tutuldu ki çok satanlar arasına girdi. Dünya işte,olmayacak ne var ki! Voltaire monarşiyi desteklemese aslında çok kafa adam bana göre. Bir kere dine bakış açısı bire bir olmasa da bana çok yakın. Gülseren hanım gibi birinin Nihilizme gönül verdiğini düşünmek bile korku filmi senaryosu gibi. Hazmedilmemiş bilgilerle ateizme yönelen insanların veba mikrobu gibi tehlike saçacaklarına inanıyorum. Voltaire’in ‘’ “Tanrının olmaması durumunda bile, bir Tanrının icat edilmesi gerekir” sözü asla boşuna değildir.
- Anne!
- Ha! Şey.. Efendim Ege
- Ne düşünüyorsun ,beni duymadın ?
- Saatçiyi düşünüyorum oğlum.
- Ne?
- Ege, bak eğer elimizde bir saat var ise onu yapan birinin olduğunu da düşünürüz değil mi?
- Yoo! Ben saat istemiyorum ama telefon alabilirsin.
- Hahahha … Peki o zaman bir telefonun varsa o telefonu yapan birinin olduğunu düşünmez mi insan?
- Bana telefon mu alacaksın?
- Hayır Ege, konu o değil.
- Oho… Ne diyorsun anne ya?
- Seninle hiç felsefe konuşulmuyor Ege.
- Anne …!
- Evet.
- Artık denize girebilmiyiz? Ben çok sıkıldım,zaten Arda da denize girdi.
- Tamam geliyorum, yaratıcı hakkında daha sonra konuşuruz. Yarattıkları ile daha çok meşgulsün şu anda.
O tatil gününden haftalar sonra okul açıldı ve Ege ile zorlu savaşımız kaldığı yerden devam ediyor. Birinci sınıfta oldukça sıkıntılı bir yıl geçirmiştik. Ege’nin kural tanımaz davranışları,lider kişiliği öğretmenimizi ve hatta müdürümüzü hayli yormuştu. Neredeyse her gün okula çağırılmak bende alışkanlık yaratmıştı. Okuldan aranmadığım günlerde ben okulu arayıp ‘’Ege iyi mi?’’ diye sorar hale gelmiştim. Yeni dönemin ilk haftasını geride bırakınca Ege’ye sordum.
- Oğlum, bu sene okul kurallarına daha çok uyacağın konusunda anlaşmıştık . İlk haftan sence nasıl geçti?
- Öğretmen bana uyum sağladı anne. Merak etme bu sene fazla sorun çıkartmaz.
- !?
Oğlumun otodeterminizm yanlısı yaşam anlayışı hakkında neler yapabilirim zaman içinde göreceğim. Şu anda tek bildiğim kurallar hakkında bende çoğunlukla onun gibi düşünüyorum. Toplumsal birlikteliği sağlamak adına bireysel ödünlerin arttığı bir zamanda yaşıyoruz.
Yaşasın anarşist ruhlar…!
Deniz...
YORUMLAR
Size iki olay anlatmadan önce emekli sınıf öğretmeni olduğumu söylemeliyim.
Yeni bir sınıf aldığımda listeden isimlere bakardım. Ege ve Serkan ismi yoksa bir oh çeker, Elif varsa sevinirdim. Nedense tecrübeyle sabit isimlerin karakter üzerine etkisine inanır oldum. İsimleri geçelim, gelelim anarsizme;
Olay 1: ikinci sınıf okuturken arka sıradan bir el kravatımı dolayıverdi minik ellerine, benden "tık"yok, sonra saçlarımı karman çorman etti, yine tepkisizim tahta daki çocuğa odaklannmaya gayret ediyorum. Bu seferde başımdan aşağıya bir suluğun tamamı boca edildi. Sanirim veli toplantisida öğrenme adına "ben çocuğun hafif anarsistini severim," sözümü duymuş olmalıydı.
Vali çocuğu idi, annesi de öğretmen.
Yapistirmaya kalksam "bakan" çocuğu olsa gözüm görmez, öyle aykırı ve anarşist ruhlu idim. Eğitimde kural mural tanımazdım.
Teneffüs zili imdadıma yetişti. Yanıma çağırdım "bunda sonra seni hiç gormeyecegim, dedim yok saydım." Öğretmenlikte yaptığım en büyük hata idi.
Bir haftaya yakın sürdürünce bu cezayı, çocuğun içindeki yaşama enerji veren anarsizmini öldürmustum. Epey uğraştık düzeltmek için. Çocuğun evine ani akşam ziyareti yapmıştım...
Anne babasına dönüp hayretle: " Ogretmenim bizim evimize geldi, inanamıyorum" hâli yaşatmak, bir nebze kurtarmıştı durumu...
Olay 2: beşinci sınıfı okuturken özel ilgi isteyen bir ogrenci mi branşa giren bir öğretmeni sinifca bana şiddet uyguluyor diye şikayet etmişlerdi. "Sorunu kendiniz çözecek durumdasınız bana neden söylüyorsunuz."demiştim. Çözdüler de.
Yine aynı durum olunca tüm sınıfı bosaltmıslar okul giriş merdiveninde oturma eylemi başlatmışlar. Durum müdüre ulaşınca ne yaptıklarını sormuş. Onlarda durumu anlatmışlar.
Müdürün söylediği tek şey" Mehmet öğretmenin sınıfı mısınız?"
Şimdi büyük adam oldular ama hafif de sistemlerini hissetmiyor değilim.
"Böyle bir ortamda neden dürüst ve ilkeli yetistirdiniz,"diye
Olsun ne çocuklarda ne de kendimizde bu ruhu oldurmeyelim. Tanrı mı... onun işine karışmam ben.
Uzun oldu affola...
Sevgili Deniz Hanım. Öncelikle şunu söyleyeyim Ege çok haklı. Gerçi büyüğü ile ilgili bir fikrim yok ancak diğer aksiyon çok zevkli bir faaliyettir kesinlikle tavsiye ederim. Zaten genelde şeffaf olduğu için görüntü kirliliğine de pek neden olmuyor. Kaldı ki, jeoloji mühendisi bir arkadaşım söylemişti sanayi ürünü olan sentetik kimyasalların karışması kirliliğe yol açıyormuş, yoksa doğal atıkların olumsuz bir etkisi yokmuş hatta su altı canlı popülâsyonunun gelişimine önemli bir katkısı oluyormuş.
Ama görüntü kirliliği konusunda şortunun içine elini sokup karıştıran adam için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Günün seçkisini ve yazarını gönülden kutlarım.
Saygı ve sevgilerimle.
Yaşamın gerçekleriyle felsefik teorilerin her zaman birebir örtüşmediğini yazarın kendi özelinden ve anılarından yola çıkarak yani 'yumuşatarak' anlattığı çok başarılı bir yazı... (Tabii Candide'yi bilenler için...)
Ege'ye gelinde... Zekanın annelerden geçtiğini bilim kanıtladı!... :))))
Bu çalışma duyurulduğu günlerde basında bütük puntolarla bir başlık vardı: " Erkekler!... Zeki çocuklar istiyorsanız, zeki kadınlarla evlenin'...! diye... Bu gazete okunmuş!.... :)))
Günün Yazısı seçkisinde yer alan farklı içeriği ve konusuyla dikkat çeken yazınızı kutlarım Sevgili Deniz...
Daha nicelerine... Sevgilerimle....
Den(iz)
Teşekkür ederim ...
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Yorumu beğendiğine çok sevindim Sevgili Deniz...
Zannettiğin kadar gizemli değilsin, ben seni çözdüm galiba!... :)))
Güzel bir hafta dileğimle... Sevgilerimle...
Madem bu yazıyı yazdın Deniz Hanım, o zaman bende yorumumu yapıp içimi dökeyim.
Bu yıl, Kaş'a gittik. Tesadüf kızımın yurt dışına gitmesi gerekiyordu, mecburen köpeğini de yanımıza götürmek zorunda kaldık. Çok güzel bir otelde kaldık. Otelin hiç bir suçu yok bu olaydan. Gayet güzel bir plajı vardı. Köpeği aldık indik plaja, köpek çok iyi yüzüyor suyu görünce attı kendini denize.
Bir süre sonra baktık bir şeyler yemeğe uğraşıyor. Yosun sandık önce, eşim eline almak istedi ondan sonrasını anlatmayım.
Eşyalarımızı nasıl toplayıp oradan kaçtığımızı bilemiyoruz.
Pisliği seviyoruz galiba. Temiz olmaya üşeniyoruz.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Günaydın Denizcim;
Bir Bodrumlu olarak vallahi imrendim sana, kumsala gideceksin, bir şezlonga uzanacaksın ve yanında getirdiğin buzluktan biranı alıp yudumlayacaksın, haa? Ne mümkün! Halka açık bir plaj da olabilir, oturduğun siteye ait bir plaj da, hiç fark etmiyor. Bi kere uzanacağın şezlong için hatırı sayılır bir ücret ödemek zorundasın ve piyasanın neredeyse iki üç katı para ödeyerek sahil şeridini parsellemiş işletmelerden alacaksın yiyeceğini içeceğini. Neyseki burada hala rant canavarının dişlerini, pençelerini geçirmediği sahiller var da bizler gidip orada çıkarabiliyoruz deniz keyfini. Hem itiraf edeyim daha içime siniyor oralarda yüzmek. Düşünsene ne kadar az insan o kadar temiz deniz :)
Ege yerden göğe haklı. İki adım önünde deniz varken kafenin tuvaletini kim napsın.
Aslında yasakları ve kuralları biz bireysel ödünler vererek kendimiz yaratıyor var olanları da pekiştiriyoruz.
Aferin Ege'ye, daha bu yaşta böylesi kararlı ve sağlam bir duruş sergilemesi muhteşem bir şey. Büyük adam olacak o belli. Öp onu yerime annesi.
Güne oldukça keyifli başladım sayende, harika bir yazıydı. Teşekkür ederim.
Sevgiler ikinize de.
Den(iz)
Ege ellerinden öper teyzesi :))
Sevgilerimle...
Çok değerli Deniz hanım,
Ege ile uğraşırken, felsefeyi geniş alt düşünceleri, dolu dolu birikimlerinizi ortaya koyan yazınızı okurken kendimi bu sitede olmaktan çok şanslı hissettim. Yüzyıllar önce söylenmiş olsa da böyle bir yazı ile Voltaire gelip sözleri ile karşımıza çıkıp oturdu.
Ege'ye gelince onun annesi çok akıllı. Elbette akıllı olacak. Yolunu bulacak. Gerektiğinde otoritesini öğretmenininde ve annesinde sınayacak. Ve inşallah sağlıklı bir birey olarak karşımıza çıkacak.
Her ne kadar zor olsa da değişimin habercisi olan anarşist düşünceler yaşasın.
Sizi alkışlıyorum
Sevgilerimle.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Fatma Oral
Hafızamı yenilediğiniz için ve;
Teşekkür ediyorum.
Sevgilerimle.
Sabahın ilk ışıklarına keyif katan bir yazıydı.
Ege'ye ise bittim, bence de çözmüş görünüyor bir çok şeyi şimdiden:)
Sevgilerimle
Den(iz)
Sevgilerimle...
64 Yaşındayım. Bugüne kadar elbette ki çok denize girdim. Lakin şimdiye kadar denizde sıkışıp da tuvalet aradığımı hiç hatırlamam. ( Küçük için diyorum tabii ki. Yanlış anlaşılmasın. )
Biliyorum çok iğrenç bir yorum oldu ( her bakımdan ) ama doğruya doğru. Bence Gülseren Hanım da denize yapıyor çişini.
Ve son olarak: Bence Ege büyük adam olacak. Çocuğun önünü kesmemek lazım. O aslında bulmuş çözümü. Sadece annesi kendisi önemli hissetsin diye soruyor, yoksa çişini nereye yapacağını pek âla biliyor.
Selam ve sevgiler.
sami biberoğulları tarafından 9/22/2018 2:13:26 AM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
İğrenç şeyleri severim ben :)))
İyi ki geldiniz, teşekkür ederim.
Sevgilerimle...