- 1168 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
GÖKBEL KÖYÜNDE AHŞAP YONTUCU II
Muğla’ya her gidişimde, Dalyan’dan geçerek İztuzu’na giderim. Yemyeşil çam ağaçlarını kucaklayarak geçersiniz o yollardan. Tırmana tırmana Gökbel köyünü çevreleyen dağları aşarsınız. Ciğerleriniz çam ve “sığla” ağaçlarının kokusuyla dolar. Sığla ağaçları özellikle Köyceğiz ve Dalyan çevresinde bulunmaktadır. Önceleri 7 bin hektarlık alana sahip olan sığla ormanlarının giderek bin hektarın altına indiği üzülerek belirtiliyor. Bu azalmanın nedeni düz ve bol yağış alan alanlarda yetişen sığla ağaçlarının yerine, aynı koşullarda yetişen narenciye bahçelerinin tercih edilmesi gösterilmektedir. Çünkü narenciye üretimi halkın ekonomisi açısından öncelik kazanmaktadır. Bu nedenle koruma altında olan sığla alanları günden güne azalmaktadır.
Sığla Ağacı parfümeri, ilaç alanlarında çok kullanılmaktadır. Kabukları güzel kokar. Dayanıklı bir ağaçtır. Boyu 20 metre ile 40 metreye dek uzayabilir. 300 yıl kadar yaşadığı bilinmektedir. Kabuklarından elde edilen sığla yağının cilt iltihaplarını iyileştirdiği, parazitleri düşürücü özelliği vardır. Evliya Çelebi’nin yazdıklarına göre de cüzzam hastalığının tedavisinde kullanılmıştır. Mısır kraliçeleri sığla yağını parfüm olarak kullanmışlardır.
Temiz bir gökyüzü altında çam ve sığla ağaçlarının yeşiline bürünerek doğayla kaynaşırsınız buralarda. Hele tepeye tırmandıkça, aralıklarla yer alan gözlemecilerde durup, bir soluk almak, yeşili ve maviyi kucaklamak, avuçlarınızda tutmak yeşili ve maviyi, oldukça mutlu eder insanı.
Ben yılların alışkanlığı ile her geilip geçişimde durduğum gözlemeci teyzenin yerine uğradım. Burada sizi tereyağlı nefis bir gözleme kokusu karşılar. Vadi yamacına tutuşturulmuş, aşağıya uçacakmış gibi duran tahta mekanlara oturup bağdaş kurduğunuzda bu kez doğa kucaklar sizi. Gökbel Köyü’ne sırt vermiş mavi göllerle buluşur gözleriniz. İçinizden gelen engellenemez bir dürtüyle bakarsınız kameranın bakış penceresinden ve arka arkaya görünümden kareler almaya başlarsınız. Saptarsınız o anı, o anları, sonsuzluğa damga vurur gibi tutsak edersiniz gördüklerinizi, yüklersiniz arşivinize. Birikir, birikir de bunlar tadına doyum olmaz bir Türkiye görünümleri olur.
Bu görünümler içinde kendince, içtenlik yüklü bir kişilik de yer alır benim arşivimde. O, elinde keserle hem yontar hem de benimle konuşurdu. Yontma tutkusunun içinden gelen bir tutku olduğunu anlatırdı. Kendince bir duyguyla, kendince yontma becerileriyle çekmişti dikkatimi. Sanatçı değildi. Böyle bir tutumu da yoktu. Ne var ki yontulara gönül vermişti. Şöyle ki:
“YONTUCU EMMİ
Kim üretmiş, kim yontmuş
Bildiğimiz yontulardan değil bunlar.
Ağaç, dal derken arı olmuş, böcek olmuş
Can bulmuş yontular.
Köyün emmisi Memet
Yontmuş Gökbel’de ağaçları
Yontularıyla selamlamış gelenleri
Sevecenlik , içtenlik içinde
Keserle şekillenmiş, biçim olmuşlar
Yontu olmuşlar emminin becerikli ellerinde.”
Ne var ki, tüm bunlara karşın buruk ayrılıyorum gözlemeci teyzenin oradan. Memet emmiyi sordum. Fotoğrafını çekmiş, yazı yazmıştım. Yazıyı çokça okuduklarını söyledi bir genç. Oğluymuş. Adı Fatih. Hemen cebinden telefonunu çıkardı, o günlerde çektiğim fotoğrafı göstererek bu mu dedi? İlk yazdığım yazıdaki fotoğraftı bu. İnternetten açıp sık sık okuduklarını anlattı.
Her gelip geçişimde, elindeki keserle ağaç parçalarını, dallarını yontan, kendince oluşturduğu “ağaç yontu”larını işleyen Memet emmi yoktu. Keseri öksüz kalmıştı. Heykelleri yer yer serpiştirilmiş, öylece duruyordu çevrede. 30 Ocak 2018 günü kaybetmişiz “Gökbel Yontucusu” Mehmet Şahin’i.
O’na rahmet okuyarak, buruk ayrılıyorum buradan. Kısmet olur da gelip geçebilirsem buralardan, hep içim burkularak geçeceğim.
O sevecen insana, Mehmet Şahin’e rahmet ola.
Mehmet Erbil
YORUMLAR
Kaleminize bereket değerli Erbil Hocam. Ne güzel anlatmışsınız! Bir tablo olup gözümde canlandı adeta oralar...
Memet Emmiye rahmet, size esenlik dileklerim ile...