- 865 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEN VE KÖYÜM 15
Ben ve köyüm -15
Gün dolmuş mapushane yılları Osman için bitmişti sabah güneşi doğarken Osman güneşle yeniden doğacak tı.
O dört duvar arasında koca yılları nice göz yaşlarını bırakma vakti gelmişti öyle alışmıştı ki oradan ayrılmak ta zordu o gece arkadaşları ile son akşam yemeğini yedi son defa demlenmiş dem kokulu çay dan içti arkadaşları çıkınca ne yapacaksın dediğinde hiç bir cevab veremiyordu kendi bile bilmiyordu nere gideceğini çocuk iken geldiği yerden bir delikanlı olarak çıkacak dünyaya yeniden doğacaktı bir arkadaşı dediki Osman hiç annenin babanın dostu yokmuydu dedi hiç kimse evinize gelmezmiydi dedi , Osman’ın yüzü bir bahar yaprağı gibi sararmış dökülmüş sapsarı olmuştu sanki bir salkım söğüt e yel vurmuş boynunu bükü vermişti hemen yanda oturan arkadaşı muhabbet i değiştirdi konu başka tarafa çekti sohbet gece on ikiye kadar sürmüştü arkadaşlarının uykusu gelmiş Osman’ın gözünden bir dirhem uyku yoktu Osman son defa ranzasına uzandı gözlerini kapadı biraz önceki arkadaşının sözleri geldi aklına evet bir zamanlar Osman küçük iken birileri gelmişti evlerine ve kulak misafiri olmuş ve o gelenlerin
Antalya Serik Tuzla burun köyünden muhtar Mehmet gelmişti yörük Mehmet onların geldiklerini duymuştu Osman’ın aklında kalan tek şey buydu Osman ne Mustafa’ya ne Gülsüm yengesini görünmek istemiyordu onları üzmek istemiyordu lakin Hüseyin in babası olduğunu bilse gitmezmiydi koşa koşa giderdi sabaha kadar kivrandı uyku gelmedi penceresini kıynaştırmış hafiften hafiften yel esmekte idi ve bir an sabah ezanı okundu Osman yerinden kalktı lavaboya gitti bir duş alıp tıraş oldu çıkma saati yaklaşmak ta idi
Yıllar içinde Osman değişip olgun bir yaşa gelmiş saçları biraz uzun gözler mavi boy pos yerinde orda bir arkadaşının hediyesi ettigi elbiseyi üzerine giymiş gardiyanın gelmesini bekliyordu arkadaşları Bir bir ranzalardan kalktı Osmanı uğurlamak için
Gönüller bir sofra gözler bir ibrik kollar bir Zincir olmuş vedalaşma vakti idi up uzun bir koridordan gelen bir ayak sesi ayak sesi git gide yaklaşmakta yaklaştıkça ses daha gür gelmekte idi
Kaldığı koğuş ve arkadaşları öyle iyi insandılar ki o koğuş
Bahçesi öylesine güzeldi ki aynı bir tavuz kanadı gibi rengarenktiler,
Koridor daki ayak sesi daha da gür geldi ve bir anda kilitli kapı açıldı gardiyan bağırarak Osman dedi soy ismini söylemeden Osman kalktı gardiyan hazırmısın dedi Osman evet dedi arkadaşlarına son defa baktı gözleri iki salkım üzüm aglayarak kapıdan ilk çıkış adımını attı giderken koridor daki duvarları süzüp sanki onlarla konuşuyordu
Gardiyan Osman’ın eline çıkış kağıdını verdi ve kapının önüne bıraktı .
Sabah güneşi doğmaya başlamış Osman adım adım yürümekte sanki dünya bir güneş Osman güneşten korkan yarasa idi dünya ya yeni gelen bebek gibi ellerini cebine soktu ve eline bir sert bir şey temas etti çıkarıp baktı gözleri dolu verdi arkadaşları kendi aralarında para toplamış ona söylemeden cebine koymuşlardı arkadaşları düşünceli idi bir çorbacı ya gitti sıcacık bir çorba içti Osman yürümek istiyordu yılların acısını çıkarmak istiyordu nerede yürüdüğünü bile bilmiyordu karşı dan sesler geliyordu Adana Adana Afyon İzmir diye bir an Antalya Antalya diye ses duydu aklına yörük Mehmet geldi tabiki teröttüt ediyordu acaba tanırmıydı bir anlık bir cesaretle koşarak vardı ben Antalya’ya gitmek istiyorum dedi bağıran adam hemen bileti kesti Osman otobüse bindi ve Antalya yolunu tuttu .
Daha ilk günden mapushane günleri arkadaşlarını özledi otobüs de, yaşadığı günleri hatırladı şoför radyoyu hafifçe açtı bir ilahi çıktı bu ilahi Osman’ın arkadaşı Yusuf Tan dinlediği ilahı idi ve o günlere dönü verdi gönülleri hoş eden
ve nasihatlar veren tasavvuf konuşan dini öğreten arkadaşı Yusuf geldi aklına onun sohbetleri öyle güzeldi ki. Öyle tatlı anlatırdı ki insan onu dinlerken ruhu dinlenirdi gönül havanın da dövdüğü sohbetleri aşk ateşiyle yakar muhabbet kaşığıyla dağıtırdı .
Çünkü kalp insanın tenceresidir dil ise kalbin kepçesi kalp ne pişirirse dil onu dağıtır.
Bismillahirrahmanirrahim der söze başlardı Yusuf
Allah’a hamdolsun onun şanı büyüktür saltanatı güçlüdür ihsanı açıktır delil ve kanaatı kuvvetlidir Vehim onu hayal edemez tarif ve misal onu belirliyemez o yücenin en yücesidir kalp giyindigi zaman gönül de giyinir gözler insanı süsler .aglamanın sonu gülmektir,sonunu gören adam mübarek bir kuldur su nereye doğru akarsa orası yeşerir yağmur nereye inerse oraya rahmet iner ,
Yusuf şu sözler ile nokta koyar dı, Saba yelinin esintileri size gelsin çünkü Saba öyle bir yeldir ki kederli kalbe estiği zaman sıkıntıları yok eder .
Osman sanki Saba yelinin esintilerini hissediyordu .
Oturduğu yerde dalmış gitmiş,mavin bir kaç kere yanına gelmişti bu arada bir şey içermisiniz diye sormuştu ama Osman zaten uykusuz du.
Bir anda sağ tarafından bir sallayan vardı Osman aniden dogruldu ne var dedi mavin geldik efendim Antalya’ya ine bilirsiniz dedi .
Koca bir şehir ilk defa böyle bir kalabalık görüyordu insanlar karınca misali oradan oraya koşturuyor biraz yürüdü ilerde dolmuş garajindan sesler geliyor kemer kemer Alanya Alanya Serik Serik diye Osman hemen Serik denen yere doğru yürüdü dolmuşa bindi şoföre beni tuzla burun köyün de indirir misiniz dedi şoför tabi delikanlı dedi yarım saatlik yolun ardından yolda pona gördü Osman ben ine bilir miyim dedi
Köye beş km vardı koyun girişinde bir ev önünde traktör ve malzemeleri dizilmiş Osman sağına soluna bakarak ilerliyordu şöyle biraz yaşlı bir teyze kapıdan göründü Osman’ın elinde bir file eski pazar filesinden gazeteyle sarılmış bir kaç çamaşır teyze görür görmez anlamıştı ama Osman sessiz sessiz kapının önünden geçiyordu teyze şöyle buğulu bir sesle hayır ola evladım kimlere gidiyorsun kimlerdensin dedi Osman boyun bükerek şöyle usulca dönü verdi yörük Mehmet’i derlermiş teyzem burda kalırmış onu ararım .
Yaşlı teyze anlamıştı bir şeylerin ters gittiğini gel evladım gel dedi ayaklar arından gitmek istemiyordu ama belki bir şey söyler diye içinden bir ses git diye zorluyordu usulca kapıya vardı yaşlı kadın gir içeri oğlum gir dedi içeri girdi Osman diz çökerek oturdu yaşlı kadın rahat ol oğlum evin gibi rahat ol dedi .
Ahhhh be teyze Osman’ın hiç evimi oldu ki de evi gibi otursun açmısın evladım dedi Osman hayır teyze dedi bir bardak su verdi kadın belli bir zaman sonra tecrübesi ile Osmanı rahatlattı onu konuşturmaya çalışıyordu kadın yemek koydu Osmanda biraz rahatladı bir çay kadın sordu evladım yörük Mehmet’i nereden tanırsın sen de onu ararsın dedi Osman boğuk sesle ben pek tanımam teyze ama ben küçükken bize gelmişti bir kere görmüştüm der. Kadın şöyle kaşları bir çatar evladım sen o insanı çocukken mi gördün der evet teyze der bir şeyler ters gidiyordu ,evladım sen nereden geliyorsun buraya diye sorar Osman mapushaneden der , kadın tekrar sorar bak evladım her şeyi bana baştan bir anlatı ver der. Osman çaresizce herşeyi başından anlatır iki üç saat geçi vermiştir akşam olmak üzeredir Osman gitmek için müsade ister tam bu arada aşadan bir ses gelir kadın hemen kalkar otur evladım sen der eşim geldi gelen odur ben kapıyı bir acı veren der kadın aşağıya inince kocasına Osmanî anlatır adam nerede bu delikanlı der kadın yukarda der adam yukarı varır osmanla konuşur his geldin evladım şeref verdin hanemize onur verdin, Osman hoş buldum amca der elini öper Osman gitmek için müsade ister ben sizi çok rahatsız ettim bey amca ben kalkayım der adam hayır evladım sen tanrı misafirin burda kalacaksın ben seni yarın yörük mehmedine götürün hiç merak etme der .o geceyi sohbetle hasbihalle noktalarla sabah kahvaltısından sonra adam Osmanî alır muhtarın yanına gider muhtara durumu anlatır bu delikanlı yörük mehmedini görecek ve akşama ben gelip buradan alıcam der .
Muhtar tamam Gart Halil tam der der muhtar adamın adı halildir ama lakabı ile çağrılır köyde Gart Halil derler.
Muhtar ile Osman yörük Mehmet’i nin evine varırlar ,muhtar bağırır yörük oğlu yörük oğlu evdemisin misafirin var diye kapıdan bağırır yörük Mehmet’i gel muhtar gel avludayım gel der Osman ne diyeceğini bile bilmez adamla ne konuşacağını bilmez adam bir şey sorarsa ne cavap verecek ki .
Avluya doğru yürürken yörük Mehmet e kızı çağırır baba baba koş elimi kestim diye bir bağırma gelir avludaki yörük mehmedi muhtar siz yukarı çıkın ben kıza bakıp geliyorum der muhtarla Osman yukarı çıkar yarım saat oturmuşlar hiç gelen yoktu yörük mehmedi in eşi gelir ,muhtar kusura bakmayın yörük oğlu kızı hastaneye götürdü der muhtar biz kalkalım o vakit akşama gelelim der kadın siz bilirsiniz öyle olsun vakit der muhtar aşaya inmişti ev odaları karışık olduğu için Osman bir anda. Yolu kaybetmiş başka tara gitmiş merdiven var diye bir kapı açar ama merdiven yoktur sağa sola bakar ve bir anda bir resim görür bu köydeki Fadime’nin resmidir Osman şaşırmıştır birazda yaklaşır resimde Fadime yörük Mehmet’i ve Fadime’nin öldürdüğü adam yani Osman’ın yıllarca uğruna yattığı adam şaşırmıştı Osman bir anda kolu tutan oldu ve Osman silkelendi
Kolunu tutan muhtardı hade gel merdiven bu tarafta dedi ve çıktılar gittiler muhtar Osmanî halilin evine bıraktı oturdu Mustafa’yı Hüseyin amcasını ve Gülsüm tezini hatırladı gözleri öylesine dolduki ve sanki pişman olmuştu ki keşke mapushane den çıkınca ugrasaydım dedi kendi kendine şimdi onlar ne yapıyordur ki acaba diye düşüncelere daldı.
.../
HARUN YILDIRIM
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.