- 2132 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KURBAN BAYRAMIMIZ MÜBAREK OLSUN....
Allaha çok şükürler olsun bu senede Kurbana yetiştik.Bir kaç gün sonra kurbanımızı keserek Rabbimizin rızasını kazanma yolunda bir adım daha atmış bulunacağız.Şüphesiz ki zilhicce ayının onunda ve kurban günlerinde Allah için kurban kesmekten daha güzel bir ibadet yoktur.
Kurban nedir neden önemlidir kurbanın fıkhi boyutu hakkında alıntılar yaparak konuyu açıklamaya çalışacağız.
Kurbanla ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması…Hz. Âişe vâlidemizden rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Âdemoğlunun, Kurban Bayramı’nın birinci günü yaptığı işlerin Allah’a en sevimli olanı, (kurban) kanı akıtmaktır, (O gün Allah katında bundan daha sevimli bir amel yoktur.) Kıyâmet günü o kurban, boynuzları, tırnakları ve kıllarıyla gelir. Kurbanın kanı da, henüz yere düşmeden Allah’ın rızâsına nâil olur ve kabul edilir. O hâlde, kurbanlarınızı gönül hoşnutluğu ile kesin!” (İbn-i Mâce, Edâhî, 3; Tirmizî, Edâhî, 1/1493)
Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Kim imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse, bizim mescidimize yaklaşmasın!” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2; Ahmed, II, 321)
Kurbân, yaklaşmak ve Allah’a yakınlık sağlamaya vesîle kılınan şey mânâlarına gelir. Mal ve candan fedâkârlık mânâsı taşıdığından, Allah’a yaklaşmanın en mühim vâsıtalarındandır.
Kurban ibadeti Hicretin ikinci senesinde emredilmiştir. Ebû Hanîfe’ye göre Kurban günlerinde 20 miskâl (96 gr) altın veya 200 dirhem (640 gr) gümüşe mâlik olan kimselerin kurban kesmeleri, vâciptir. Bu nisabın üzerinden bir sene geçmesi şart değildir.
Âlimlerin ekseriyetine göre ise, kurban kesmek, müekked sünnettir.Bir kısım âlimler, şu âyetlerin kurbana delâlet ettiğini bildirirler:
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine O’nun adını anarak kurban kesmeyi meşrû kıldık…” (Hac 22/34, 67)
“Rabbin için namaz kıl ve (kurban) kes!” (Kevser 108/2)“Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.” (Sâffât 37/107)
Allah Resûlü, emredildikten sonra kurban kesmeyi hiç terk etmemiş,[hatta yolculukta bile kesmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Her sene her bir ev halkına kurban kesmek vâciptir.” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2; Tirmizî, Edâhî, 18/1518)
Hicrî-Kamerî ayların 12’ncisi olan Zilhicce ayı, İslâm’ın beş esâsından biri olan hac farîzasının îfâ edildiği umûmî af ayıdır. Arafat’a çıkıldığı, Allah için milyonlarca kurbanın kesildiği ve bir senelik hesapların görülüp amel defterlerinin kapandığı mukaddes bir aydır.
Zilhiccenin ilk on gecesi “leyâli-i aşere” yâni 10 mübârek gecedir. Bu ayda, noksanların tamamlanması için istiğfâr-ı şerîf, salevât-ı şerîfe, diğer duâlar ve tesbîh namazına devamda hayır vardır.
Hacca gidemeyen mü’minlerin bu günlerde oruç tutmaları çok büyük fazîlettir. Kurban bayramından evvel dokuz gün oruç tutmalı, 10’uncu günü kurban kesilinceye kadar bir şey yemeyip kurban etinden yemelidir. Bu mendubdur.
Hiç olmazsa 8’inci gün ile beraber 9’uncu günü (Arefe günü) oruçlu olmak lâzımdır.
Hacca gidemeyen Müslüman, Arefe günü öğle ile ikindi arası, kendini Arafât’ta kabûl ederek Allah rızâsı için 2 rek’at namaz kılar. Her rek’atte; 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 Kul yâ eyyühel-kâfirûn, 10 İhlâs-ı şerîf okur.
Namaza şu niyetle başlanır: “Yâ Rabbi, bugün şu saatlerde Arafat’ta milyonlarca müslümanın ‘Lebbeyk’ diye ilticâ ettiği zamanda, âciz kulun orada bulunamadı. Bu kulunun rûhunu onlarla beraber kılıp, benim ilticâmı da onların ilticâsına ilhâk buyur. Orada afv-ı umûmîye mazhar kıldığın kullarına beni de ilhâk eyle!..” Allâhü Ekber.
Namazdan sonra:* 70 İstiğfâr-ı şerîf,* 11 veya 70 adet, “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve Hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr, ve hüve alâ külli şey’in Kadîr” tevhîdini okur.* 3 veya 11 yâhut 70 kerre “Allâhü ekber, Allâhü ekber, Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd” diyerek tekbir getirir.* 100 defa aşağıdaki tesbîhi okur:
“Sübhânellezî fi’s-semâi arşuhû, Sübhânellezî fi’l-ardı sültânühû, Sübhânellezî fi’l-ardı hukmühû, Sübhânellezî fi’l-cenneti rahmetühû, Sübhânellezî fi’l-kabri kazâühû, Sübhânellezî fi’l-kıyâmeti adlühû, Sübhânellezî fi’l-bahri sebîlühû, Sübhânellezî rafea’s-semâe, Sübhânellezî beseta’l-arda, Sübhânellezî lâ melce’e ve lâ mencee minhü illâ ileyh.”
***
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular:“Allah katında Arefe gününden daha fazîletli hiçbir gün yoktur. Arefe gününde Allâhü Teâlâ rahmeti ile dünyâ semâsına tecellî eder, yer halkı ile gökteki meleklere karşı iftihar edip şöyle buyurur:
‘Kullarıma bakınız. Azâbımı görmedikleri hâlde uzak yoldan terli ve toz toprak içerisinde, saçları dağınık bir vaziyette rahmetimi ümid ederek bana geldiler. Kullarımın cehennem azâbından kurtulup bağışlanmaları en çok Arefe gününde olur.”
“Şeytan Arefe gününden başka hiçbir günde daha zelîl, daha hakîr, daha küçük ve daha öfkeli görülmemiştir. Bu, Arefe gününde Allâh’ın rahmetinin inmesinden ve Allâh’ın günâhları bağışlamasındandır. Bir de Bedir Muhârebesi’nde böyle görülmüştür. Çünkü şeytan o zaman, Cebrâil Aleyhisselâm’ı (düşmana karşı) melekleri saf yaparken görmüştü.”
“Kim ki Arefe gününde Allah’tan dünyâ ve âhirete âit bir ihtiyacını isterse, Hz. Allah onu verir.”
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Arefe günü akşamı ümmeti için duâ ettiler. Allâhü Teâlâ duâsını kabul edip: “Zulmederek başkasının hakkını alanlar hâriç bütün ümmetin affedildi. Muhakkak ben, mazlûmun hakkını zâlimden alırım.” buyurdu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Yâ Rabbi! Dilersen mazlûma cennetini verir, zâlimi de mağfiret edersin” diye ilticâ ettiler. Arefe akşamı buna cevap verilmedi. Sabah olunca Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) duâsını Müzdelife’de tekrar ettiler. Orada, “İstediğin verildi” buyuruldu.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tebessüm buyurdular. Onun tebessüm ettiğini gören Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer (r.anhümâ) sebebini sordular. Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Allâh’ın düşmanı İblis, duâmın kabul edildiğini ve ümmetimin mağfiret olunduğunu öğrenince gâyet perişan bir vaziyette yerden toprak alıp başına saçıyordu. Onu böyle görünce tebessüm ettim.” buyurdular. (el-Gunye, Abdülkâdir Geylânî k.s.)
Arefe günü öğleden sonra Hızır Aleyhisselâm ile İlyâs Aleyhisselâm’ın Arafât’ta buluştuklarında okudukları şu duâyı da -mümkünse- 100 defa okumalıdır:
“Bismillâhi mâşâallâhü lâ yasrifü’s-sûe illallâh, Bismillâhi mâşâallâhü lâ yesûku’l-hayra illallâh, Bismillâhi mâşâallâhü lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.”Bundan sonra duâ edilir.
Arefe günü sabah namazından bayramın 4’üncü günü ikindi namazına kadar, bütün farz namazların arkasından Teşrîk tekbîri (Allâhü Ekber Allâhü Ekber, Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Allâhü Ekber ve lillâhil-hamd) okumak kadın-erkek her mükellef Müslümana vâciptir.
Zilhicce ayının birinden onuna (yani Kurban Bayramının ilk gününe) kadar, her gün sabah namazlarından sonra:
10 salevât-ı şerîfe: “Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.”
10 istiğfâr-ı şerîf: “Estağfirullâhe’l-Azîm el-Kerîm ellezî lâ ilâhe illâ Hüve’l-Hayyü’l-Kayyûmü ve etûbü ileyk ve nes’elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ innehû hüve’t-Tevvâbü’r-Rahîm.”
10 tevhid: “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve Hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in Kadîr” okunur.
Resûlullah kurban günlerinin faziletine dâir şöyle buyurur:
“Allah indinde günlerin en büyüğü, Kurban Bayramı günüdür, bunu, fazilette yevmü’l-karr (bayramın ikinci günü) takib eder.” (Ebu Davud, Menasık, 18/1765)
Yine Efendimiz:“Sâlih amellerin Allah’a en ziyade sevimli olduğu günler, Zilhicce’nin ilk on günüdür!” buyurmuştu.Cemaatten bazıları:“–Allah yolundaki cihaddan da mı?” diye sordu.Allah Resûlü:
“–Cihaddan da!Ancak canı ve malıyla cihâda çıkıp hiçbir şeyle dönmeyen (yani malı ve canını fedâ ederek şehid düşen) kişi müstesnâ!” karşılığını verdi. (Buhârî, Iydeyn, 11; Ebû Dâvûd, Savm, 61/2438; Tirmizî, Savm, 52/757)
Böylesine faziletli günlerde, Allah’a yaklaşma gayreti içinde olmak îcâb eder. Birinci hadisimiz, o günlerde yapılacak en sevimli amelin, kurban olduğunu haber vermektedir. Çünkü kurbanın her şeyi, kıyâmet günü sahibi için sevap olarak gelecektir.
Kurban, maddî fedâkârlığı ve her yönüyle vermeyi gerektiren bir ibadet olduğu için, insan nefsine zor gelir. Bu sebeple Allah Resûlü Müslümanlara, yaptıkları amelin fazilet ve sevabını düşünerek müsterih olmalarını tavsiye etmektedir.
Hadisimizde “kan akıtmaktan” ve “kanı henüz yere düşmeden” ifadelerine yer verilmek sûretiyle, kurbandan maksadın “kan akıtmak” olduğu gösterilmiştir. Kan akıtmaktan maksat da, mü’minin Allah’a itaat, teslîmiyet ve rağbetini arz etmesidir. Yoksa Allah’ın, ete ve kana ihtiyacı yoktur. Nitekim âyet-i kerimede:
“Allah’a, kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları ulaşır. O’na ancak sizin takvânız ulaşır…” buyrulmaktadır. (Hac 22/37)
Hz. Âdem’in oğlu Kâbil’in gönülsüz takdim ettiği kurbanı kabul edilmeyince, kıskançlığa kapılarak kardeşine, «Andolsun seni öldüreceğim» demişti. O zaman Hâbil’in ona verdiği cevap çok mânidardır:“…Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.” (Mâide 5/27)
Demek ki kurban ile takvâ arasında çok sıkı bir bağ bulunmaktadır. Kurbanı ancak, takvâ ehli kimseler gönül huzûru ile kesebilir. Diğer taraftan, kurban keserken takvâ duygularıyla hareket edilmelidir. Bunun yanında kurban, sahibini takvâ duygularıyla tezyîn ederek Allah’a yaklaştırmaktadır. Allah katında en değerli insan da, en fazla takvâ sahibi olan kişidir. (Hucurât 49/13)
Diğer taraftan Allah, sırf kendi emrine imtisâlen ve rızâsı için kesilen kurbanı kabul etmektedir. Bunun için Resûlullah Efendimiz:
“Kestiğini Allah’tan başkası adına kesene, Allah lânet etsin” buyurmuştur. (Müslim, Edâhî, 43-45; Nesâî, Dahâyâ, 34)
İkinci hadisimizde, imkânı olduğu hâlde kurban kesmeyen kimseler, ağır bir dille îkaz edilmiştir. Burada, kurban kesmeden namazın sahih olmayacağı kastedilmiyor. Ancak kurban kesmeyen kişiye bir ceza veriliyor ve onun hayırlı insanlardan uzaklaştığına, böylece büyük bir kayıp içinde olduğuna işaret ediliyor. Efendimiz, bu şekilde ümmetini kurban kesmeye teşvik ederek, hepsinin de sevap kazanıp kurtuluşa nâil olmasını istemektedir.
Âyet-i kerimede:“Biz, (kurbanlık olarak seçtiğiniz) büyükbaş hayvanları da Allah’ın şeâirinden (O’nu hatırlatan nişânelerden) kıldık…” buyrulmuştur. (Hac 22/36)
Bu sebeple kurbana ve kurbanlık hayvanlara Allah için hürmetkâr olmak îcâb eder. Bütün ibadetlerde olduğu gibi, kurbanda da aslolan, tâzîm ve takvâ hisleridir. Bunun bir gereği olarak, kesilecek hayvanın sağlam ve besili olması lâzımdır.
Bir veya iki gözü kör, zayıflıktan ilikleri erimiş, kesileceği yere gitmeye kudreti olmayan, yani hiç yürüyemeyen, kulaklarından biri olmayan veya burnu kesik olan hayvanları kurban etmek câiz olmaz.
Koyun veya keçinin bir memesi; sığır ve devenin iki memesi kopmuş veya kurumuş olsa kurban edilmesi câiz olmaz. Ancak yavrusunu emzirebilirse câiz olur.
Dişsiz hayvanı kurban etmek câiz değildir. Eğer dişlerinin çoğu var ise kerâhetle câizdir. Lâkin dişsiz hayvan dişli hayvan gibi yayılıp karnını doyurur ise câiz olur.Deli hayvan karnını doyuramazsa kurban etmek câiz olmaz.
Ölmek üzere olan hayvanı kurban etmek câiz olmaz. Kulağının biri dibinden kesilen yâhut doğduğunda bir kulağı olmayan veya boynuzlarından biri veya ikisi kökünden kırılmış olan hayvanı kurban etmek câiz olmaz.
Bir kimsenin emânet hayvanı kendisi için kurban etmesi, rehin hayvanı kurban etmesi ve almaya vekil olduğu hayvanı kendisi için kesmesi câiz olmaz.
Kocası, karısının veyâhut karısı kocasının kurbanını izni olmayarak kendisi için kesse câiz olmaz. Kıymetini vererek râzı etse de câiz olmaz.
İki kimseden biri diğerinin kurbanını -kendisinin zannederek- yanlışlıkla kestikten sonra etini yemeden sahipleri kurbanlarını bilip alsalar, câiz olur.
Etini yedikten sonra bilirlerse helâlleştikleri takdirde yine câiz olur. Helâlleşmezlerse birbirlerinin kurban bedellerini öderler, aldıkları bedelleri sadaka olarak verirler. Fazilet takviminden..
Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:“Kurban edilmeleri câiz olmayan dört hayvan vardır:
Körlüğü açıkça belli olan tek gözlü,Hastalığı açıkça belli olan hasta,Topallığı açık olan topal ve,İlikleri kurumuş zayıf hayvan.” (Ebû Dâvud, Edâhî, 5-6/2802; Tirmizî, Edâhî, 5/1497)
Urve (r.a) bir gün evlâtlarına şöyle demiştir:“Evlâtlarım! Sakın biriniz, bir büyüğe hediye edince utanacağı bir şeyi Allah için kurban olarak takdim etmesin! Zîra Allah, büyüklerin büyüğüdür ve O, her şeyin en seçkinine ve en kıymetlisine herkesten ziyâde lâyıktır.” (Muvatta’, Hacc, 147)
***
Kurban keserken çok hassas davranılmalı, hayvanın gözü iyice bağlanmalı ve bir çukura iki kurban kesilmemelidir. Yine bir hayvanı, diğerinin gözü önünde kurban etmemeye îtinâ gösterilmelidir.
Hayvanı kesileceği yere itip kakarak sürüklemek, uygun bir davranış değildir. Şayet küçükbaş bir hayvan ise, onu kucağa alıp rıfk ve mülâyemetle götürmek en güzelidir. Büyükbaş hayvanı da yine güzel bir şekilde kesim mahalline götürmelidir.
Kurbanın yönü kıbleye döndürülmeli, kesecek olan kişi besmele çekip tekbir getirmeli ve mümkünse bizzat kendi eliyle kesmelidir.Bu mümkün değilse vekâlet vermeli, ancak kesilirken, kurbanın yanında bulunmaya gayret etmelidir.
Resûlullah Efendimiz, bıçakların bilenerek hayvanlardan gizlenmesini emretmiş ve şu tenbihte bulunmuştur:
“Biriniz hayvanını keseceği zaman, o işi hızlı yapsın!” (İbn-i Mâce, Zebâih, 3)
“Allah her şeyi en güzel şekilde yapmayı emretmiştir. Öldürdüğünüzde bile en güzel tarzda öldürünüz! Kestiğiniz zaman da kesmeyi en iyi şekilde yapınız! Her biriniz bıçağını bilesin ve hayvanını rahatlatsın!” (Müslim, Sayd, 57; Tirmizî, Diyât, 14/1409; Ebû Dâvud, Edâhî, 11-12/2815)
Burada hayvanı rahatlatmaktan maksat, bıçağı bileyerek hayvanın boğazına sür’atle sürüp kesimi çabuk yapmak ve hayvanı okşamak gibi şeylerdir.
Allah Resûlü, koyun kesen birini görmüştü. Adam, kesmek üzere koyunu yere yatırdıktan sonra bıçağını bilemeye çalışıyordu. Bu katı ve duygusuz davranış karşısında, Resûl-i Ekrem Efendimiz şu îkazda bulundu:
“–Hayvanı defalarca mı öldürmek istiyorsun? Bıçağını, onu yere yatırmadan önce bilesen olmaz mıydı?” (Hâkim, IV, 257, 260/7570)
Resûlullah, derisini ve boğazının bir kısmını kesip bırakarak hayvanı ölünceye kadar bu şekilde terk etmeyi yasaklamıştır. Boğazın iki tarafındaki şah damarları ile yemek ve nefes boruları iyice kesilmelidir. Hayvanı kestikten sonra biraz bekleyerek, vücûdundaki kanın iyice boşalması sağlanmalı ve hayvan can çekişirken hemen yüzmeye başlanmamalıdır.
Kurban kesmeye “Yâ Rabbi! Şu vücudum sana karşı o kadar hata ve isyan etti ki affedilebilmem için bu vücûdu sana kurban etmem lazım. Fakat sen insan kurban etmeyi haram kıldığından vücûduma bedel olarak bu hayvanı kesiyorum, kabul eyle.” diyerek niyet edilir.
Besmele-i şerîfe ile;“İnnî veccehtü vechiye lillezî fetara’s-semâvâti ve’l-arda hanîfen ve mâ ene mine’l-müşrikîn.” ve
“Allâhümme hâzâ minke ve leke. Allâhümme inne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi Rabbi’l- âlemîn, lâ şerîke leh ve bizâlike ümirtü ve ene evvelü’l- müslimîn” duâlarını okuduktan sonra;
“Allâhü ekber, Allâhü ekber, lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd, Bismillâhi Allâhü ekber.” deyip hemen kesilir.
Kurbanın: Nefes borusu, Yemek borusu, İki şah damarı, kesilir.Bu dördünü kesmek sünnettir. Bunlardan üçünü kesse helâl olur.Canı çıkıncaya kadar rahat nefes alabilmesi için nefes borusunun sıkışmaması ve içeri kaçmaması sağlanır.
Deveyi gerdanından, koyun, keçi ve sığırı çene ile göğüs arasından kesmek sünnettir.Kurbanı kıbleye doğru yatırıp (ön ayakları ile arka sağ ayağını) bağlayarak kesmek sünnettir.Sığırların dört ayağı bağlanır.Deve ayakta kesilir.
Eğer hayvan kaçarsa veya insana hücûm ederse yâhut kuyuya düşüp de boynundan kesmek mümkün olmazsa, kesilmesi niyetiyle “Bismillâhi Allâhü Ekber” diyerek, bir bıçakla veya kesici bir şeyle (herhangi bir yerinden) yaralamak sûreti ile öldürülse helâl olur.
Kurban kesilirken oturmayıp, kan tamamen akıncaya kadar hürmeten ayakta beklemek de sâlihlerin âdetlerindendir.Câbir (r.a), Allah Resûlü’nün kurban kesmesini şöyle anlatır:“Resûlullah, kurban günü alacalı ve boynuzlu iki koç kesti. Onları (yatırıp kıbleye) yöneltince:
«Ben hanîf olarak (Allah’ı bir tanıyarak), yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim» (En’âm 6/79)
«De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim»[6] âyetlerini okudu ve:
«Ey Rabbim! (Bu kurban bize) sendendir ve senin için kesiyoruz. Muhammed (s.a.v) ve ümmeti adına kesiyorum. Bismillahi vallâhu ekber!» deyip koçu kesti.” (Ebu Dâvud, Edâhî, 3-4/2795; İbn-i Mâce, Edâhî, 1)
Yine Câbir (r.a.) şöyle anlatır:“Bir Kurban Bayramı’nda, Allah Resûlü ile musallâda/namazgâhta hazır bulundum. Hutbesini tamamlayınca minberinden indi. Kurbanlık bir koç getirildi. Resûlullah onu kendi eliyle kesti. Keserken de şöyle buyurdu:
«Bismillahi vallâhu ekber. Bu, benim adıma ve ümmetimden kurban kesemeyenler adınadır!»” (Tirmizî, Edâhî, 20/1521)
Bu hadislerin ifade ettiği hüküm Allah Resûlü’ne hastır. Bizim kestiğimiz bir kurban birden fazla kişinin yerine geçmez. Bu rivâyetlerde aynı zamanda, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in ümmetine ne kadar düşkün olduğu da görülmektedir.
Abdullâh bin Kurt (r.a.) şöyle anlatır:Resûlullah, Efendimiz’e beş veya altı tane kurbanlık deve getirilmişti. Develer, hangimizden başlayacak diye Peygamber Efendimiz’e yaklaşmaya başladılar.Develer kesilip yanları ve başları yere düşünce Rasûlullah Efendimiz hafif sesle bir şey söyledi, ancak anlayamadım. (Önümdeki şahsa):“−Ne buyurdu?” diye sordum:
“−«İsteyen bu kurbandan kesip alabilir» buyuruyor” dedi. (Ebû Dâvûd, Menâsık, 19/1765; Hâkim, IV, 246/7522)
İhramda bulunan hacılar kurbanlarını kesmedikçe, tıraş olup ihramdan çıkamadıkları gibi, memleketlerinde kurban kesecek müslümanların da Zilhicce ayının hilâli görüldükten sonra kurbanlarını kesinceye kadar saç ve tırnaklarını kestirmemeleri uygun olur.
Bu davranış, hacılara benzemek ve müslümanlar arasındaki inanç birliğinin, mümkün mertebe cihanşümûl karakterde davranış birliğine dönüşmesine katkıda bulunmak içindir.
Böyle davranmanın diğer bir hikmeti de, kurban kesen kişinin bütün hücreleriyle birlikte cehennemden âzâd olmasını sağlamaktır. Çünkü Cenâb-ı Hak, kurban edilen hayvanın her bir âzâsına mukabil, kurban kesen kulunun o uzvunu cehennemden âzâd etmektedir.
Kurban, usûlünce kesilip parçalandıktan sonra etinden yemeli ve başkalarına da ikrâm etmelidir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“…Artık ondan, hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin!.” (Hac 22/28, 36)
Müstehap olan, kurbanı üçe taksim edip bir kısmını evde yemek, bir kısmını eşe dosta ikrâm etmek, bir kısmını da fukaraya dağıtmaktır. (Ebû Dâvud, Edâhî, 9-10/2813)
Cemiyet içinde ihtiyaç olduğunda kurban etlerinin bir an evvel infâk edilmesi teşvik edilmiştir. Bir defâsında Resûlullâh Efendimiz (bayram hutbesinde):“‒Sizden kim kurban keserse, bayramın üçüncü gününden sonra evinde kurban etinden bir şey kalmasın!” buyurmuşlardı.
Ertesi sene gelince sahâbîler:“‒Yâ Resûlallâh! Yine geçen sene yaptığımız gibi mi yapalım?” diye sordular.
Resûlullâh Efendimiz şöyle cevap verdiler:“‒Bu sene kendiniz yiyiniz, başkalarına yediriniz ve daha sonra yemek için saklayınız! Geçen sene insanlar geçim sıkıntısı çekiyorlardı. Bu sebeble onlara bu hususta yardımcı olmanızı istemiştim.” (Buhârî, Edâhî, 16)
***
Ashâb-ı Kiram’ın İslâmî hassâsiyetini gösteren şu hâdise de ibretle zikredilmeye şâyândır:
Ebû Saîd bin Mâlik el-Hudrî (r.a) bir seferden gelmişti. Âilesi kendisine kurban etlerinden takdîm ettiler. Ebû Saîd (r.a):“‒Ben bunun hükmünü sormadıkça yemeyeceğim” dedi.
Akabinde Bedir’de hazır bulunmuş olan ana-bir kardeşi Katâde bin Numan’a gidip ona bu mes’eleyi sordu. O da:“‒Sen gittikten sonra, kurban etlerini üç günden sonra yemeyi yasaklayan hüküm kaldırıldı” dedi. (Buhârî, Meğâzî, 12)
Kurbanın derisini ve istifâde edilen diğer kısımlarını evde kullanmak câiz ise de, satıp parasını almak câiz değildir. Satıldığı takdirde, kıymetinin tasadduk edilmesi lâzımdır. Yine kurbanlık hayvanın kesilmeden evvel sütünden, yününden istifâde edilmesi hoş görülmemiş, şayet kullanıldıysa bedelinin fakirlere verilmesi istenmiştir.
Kurbanın kesilip parçalanması esnâsında temizliğe ve sıhhî şartlara âzamî derecede dikkat etmek lâzımdır. Sokakları ve çevreyi kirleterek çirkin koku ve manzaralara meydan verilmemelidir.
Kurbanın bazı fayda ve hikmetlerini kısaca hatırlamak gerekirse şunlar söylenebilir:
Kurban bize, Hz. İbrahim ve İsmail’in teslimiyetini ve kulluktaki üstün hâllerini hatırlatır. Allah’ın her şeyi insanlara musahhar kıldığını fiilen gösterip bunlardan usûlünce istifâde ve infak etmeyi öğretir.
Zira, Allah’ın emrimize verdiği nîmetlerden faydalanmamak doğru olmadığı gibi, onları israf etmek de son derece yanlıştır. Bunun için İslâm kurbanı emretmiş, ancak diğer taraftan da isrâfı ve hayvanlara eziyeti yasaklamış, hatta belli bir yaş sınırı koymuştur.
’Kurban kesmek de Allâh’ın bir emri olması hasebiyle sayısız hikmetlerinin olduğunda şüphe yoktur. En başta, kurban kesmek, birçok peygamberin (aleyhimüsselâm) atası ve Resûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) de ceddi olan İbrahim aleyhimüsselâmın, oğlu Hz. İsmâil’e bedel olarak Cenâb-ı Mevlâmızın gönderdiği koçu kesmesi hâdisesini bizlere hatırlatıyor. Hayat nimetine şükrün bir ifadesi olarak kurban kesiyoruz.
Ayrıca âhirete bir hazırlık olması, günahlarımızın affı ve kabirle başlayan yeni bir hayat yolunda kurbanın bizi mânevî bir burak gibi alıp selâmete ulaştıracağını da verilen haberler ışığında Rabbimiz’den umuyoruz.
Hac sûresinde, "Biz, kendilerini rızıklandırdığı(mız) dört ayaklı hayvanlar üzerine Allâh’ın ismini ansınlar diye, her ümmet için kurban kesmeyi meşru‘ kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilahtır. O halde ona teslim olun. (Habîbim) sen, mutı‘ ve mütevâzi olanları müjdele" (Âyet: 34) buyurulduğu gibi kurban kesmekten asıl maksat, Allâh’ın zikredilmesidir.
Zira bizim varlık gâyemiz Allâh’ı bilmek, tanımak, ona kulluk ve kurbiyetten (yaklaşmaktan) ibârettir. Burada Allâh’a yaklaşma ameliyesi olan kurban ise, bir bayram olarak îlan edilmiştir.
Yine Hac sûresinde, "Onların ne etleri, ne de kanları hiçbir zaman Allâh’a ulaşmaz. Fakat ona (sadece) sizin takvânız ulaşır. Size verdiği hidâyetten (ve bu hayvanlara sahip kılmasından) dolayı Allâh’ı tekbir etmeniz içindir ki, o, bu hayvanları sizin istifadenize verdi. (Habîbim), güzel hareket edenleri (emirlerime imtisâl edenleri) müjdele" (Âyet: 37) buyurularak maddeden mânâya bir kapı aralanıyor ve esas hedef gösterilmiş oluyor.
Yani öncelikle niyette ihlâs ve samimiyet lâzım ki, ameller sâlih olsun, Hakk’ın rızâsına muvâfık bulunsun. Yoksa takvâ şartlarına riâyet etmeden yapılan hiçbir ibâdet, tâat ve amel ind-i İlâhîde makbul olmaz.
Kurban kesmenin insan olarak hepimizin mutlaka almak zorunda olduğu gıdalarla da yakından alâkası vardır. Dinimiz, hayatımızın her safhasını kuşattığı gibi, bu cihetimize de hitap etmektedir. Etin, insan için zarurî gıdalardan olduğunda şüphe yok.
Ama bu gıdanın herkes tarafından rahatlıkla temin edildiğini de söyleyemeyiz. Nâfile olarak başka zamanlarda kesilen kurbanların dışında, kurban bayramında da Müslümanlar, kestikleri bu kurbanlarla et yemekten mahrum bulunan mühim bir kitleyi bu nimetten istifade ettirmektedirler. Aslında, kurban için hikmet olarak sadece bu güzel paylaşma hareketi bile yeter herhalde.
İslâm’ın emrettiği bu hükmün, bazıları tarafından bir vahşet olarak görülmesi ise, ancak bir düşünce sapması olarak tavsif edilebilir. Çünkü zaten insanlık bu nimetten, Allâh’ın koyduğu bir kanun olarak vücudunun bir ihtiyacından dolayı istifade etmekte ve bunun için de her gün binlerce hayvan kesilmektedir.
Bu sayılanlar, kurban kesmenin hikmetleri adına söylenebilecek şeylerden bazıları. Kim bilir, Allâh’ın emrettiği bu yüce ibâdette daha nice hikmetler-maslahatlar-güzellikler gizlidir ve biz farkında olmadan onlardan istifade ediyoruzdur.
Ebû’l-Fârûk Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri, bir sohbetlerinde, kurbanın maddî ve mânevî faydalarından bahisle buyururlar ki:
“Kurban, gadab-ı İlâhîyi söndürür. Rızâ-i İlâhîyi celp eder. Çok kurban kesilen bir memlekette harp olmaz. Eğer bir insan, vakti müsâit olup da kurban kesmezse, muhakkak ki o adamın ya kendisinden veya çocuğundan yahut da malından, ticaretinden, servetinden, varlığından mutlaka bir kan çıkacaktır. Kurbanda çoluk-çocuk ve fakir-fukara için umumi bir maslahat ve mutlak bir menfaat vardır. Kurban Bayaramı’nda afv-ı umumî tecellî eder.”Halis Ece..
Kurban, insanı cimrilik ve mal sevgisinden kurtarır. Toplumdaki kardeşlik, yardımlaşma, paylaşma ve fukarayı sevindirme duygularını geliştirir. İnsanları muhabbet ve merhametle birbirine bağlar. Allah’ın nîmetlerinden bütün kullarının istifâde etmesini sağlar. Toplum hâlinde yerine getirilen ferdî ve ictimâî ibadetlerle Allah’ın rızâsını kazanmaya ve O’na yaklaşmaya vesîle olur.’Alıntı..
Rabbim keseceğimiz kurbanları ahsen-i kabul ile makbul eylesin.Kurban Bayramımızı Cenabı Hak hayırlara vesile kılarak ülkemiz ve İslam coğrafyası üzerinde kafirlerin kurdukları tuzakları başlarına çevirsin.
Bir sonraki senede Kurban Bayramını idrak edebilmeyi hepimize nasip eylesin..
19.08.2018//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Tüm İslâm aleminin bayramını kutluyorum. Kur'an-ın hâkim olduğu bir İslâm alemi ve kâinat diliyorum.
Allah kurbanlarimizi kabul eylesin.Amin.
Selâm, dua,sevgi ve saygıyla...
Lutfiye-Ç tarafından 8/19/2018 12:57:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
la kalın Efendim..