- 1427 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ON YEDİ YAŞ EN YAŞ ON DOKUZUNCU BÖLÜM KADINA KALKAN ELLER KIRILSIN
ON YEDİ YAŞ EN YAŞ ON DOKUZUNCU BÖLÜM ERKEKLERİN ELLERİ KIRILSIN
Çekilmez bir ömrün ikinci yarısı başlamıştı. En lazım olduğu zaman , parasız ve bağımlı olduğu ot parasını bulamaz haldeydi. Sinir sistemi patlamalar, saldırmalar halinde yönetiyordu benliğini. Her tanıdığı esnaftan , hatta işçilerinden bira dilenir olmuştu. Kış günü eski paltosunun yakalarını kaldırmış , atkısını bıçak gibi kesen zalim Burgaz rüzgarından korunmak için ,sıkıca yüzüne dolayıp, şapkasını da gözlerine kadar indirmişti. Kestirme yoldan eve gidebilmek için birkaç sokak yakından girerek değiştirmişti yolunu. Yakın bir bahçeden, alaca karanlığı delerek coşan sıcak kahkahalara bakarak duraklamıştı. Birbirine yakın , yapraklarının hışırtılarına ve rüzgarın boğuk homurtularına aldırmadan ,sigaralarının dumanları birbirine karışmış , gülen iki genç di bunlar. Vay be elin oğlu havaya , karanlığa aldırmıyor, almış yavruyu ağacın altına , yakmışlar cigaraları da, oh anasını satayım . Bu cilveli dişi kahkahalar ona Handan’ı anımsatmıştı. Kulaklarını saran atkısını hafifçe sıyırarak, Handan, kız sen misin? Handan’ın kekeleyerek , Benim, demesi ve sigarayı saklayarak, oğlana verip yanına gelmesi onu delirtmişti. Kim lan o yanındaki lavuk ? Akşam vakti senin ne işin var , elin oğlu ile ağaç altlarında? Seni öpüyor muydu yoksa? Cevabını beklemeden patlatmıştı yumruğunu. Handan yerde iken birkaç tekme atarak, pencerelere çıkan komşuların bağırmalarından korkup ,hızlı adımlarla eve gelmişti. Kız nerede lan? Şimdi gelir Caner’ciğim. Yalan söyleme kadın. Kızın bahçelerde fingirdeşiyor, siz de beni kavat yerine koyuyorsunuz, orospular. O sırada komşu kadınlar dan ikisi kollarına girdikleri Handan’ı kapıya getirmişlerdi. Bana bak komşum, kızın galiba burnunu kırmışsın . Bu melek gibi kıza el sürersen polis çağırırım haberin olsun. Okşan, Handan’ın üzerine eğilerek onu ko, rumak istemişti ama yediği tekmeden o da yerlere uçmuştu. Hadi bakalım şimdi de ağlama sırası Coşkun’daydı . Anasının üzerine kapanmış, yumrukları sıkılı babasına posta atıyordu. Bir tokat da, o yemekten kurtulamamıştı. Mine Hanım , oğlunu , çocukları döverken görmekten çok mutluydu. Muhacir kızıyla, Çingene dilberinin ağlamaları ,çığlıkları birbirine karışmıştı. Handan ise artık ağlamıyor, içine attığı kaderine ,içinden beddualar okuyordu. Musa’yı, salonun dip tarafına oturtmuşlardı ki, kapıda Mustafa belirmişti. Mine Hanım, oğlunun kanayan eline basmak için banyodan kaptığı el havlusu ile gelmişti. Ah oğlum , aslan oğlum, bu şırfıntılar için kızmaya, üzülmeye değer mi? Bak elin kana bulanmış körolasıcalar yüzünden. O kızı bir daha, okula göndermeyeceğim. Daha on beş yaşında, elinde sigara , komşu bahçelerinde fingir fingir. İşe girecek ve çalışacak. Burnundan akan kanları dindirmek için ,kızı yere yatırıp tampon yapan kadınlar ve komşular ,Sağlık ocağına veya en azından eczaneye götürelim, kızın burnu kırılmış , yazık günah be , diye söyleniyorlardı. Ercan büyük oğluna övünerek bakarak, Oğlum bacını götürüyorlar, sen hala uyuyorsun be ,diye bağırmıştı. Kim götürecek benim bacımı, ona yan bakanın ,a.ına koyarım ben? Ama orospu kızın, kuyruk sallamıştır. Zaten okuldan çıkınca eteklerini yukarı çekip oğlanlara gülümserken, kaç kere yakaladım. Handan henüz lisenin birinci sınıf öğrencisiydi. Dersleri çok iyiydi ve eczacı olmak istiyordu. Yere sırt üstü uzatılmış kıza öyle bir tekme atacaktı ki, sonradan bir kaburgasının da kırıldığı anlaşılacaktı.
Yeter lan, çıkın dışarıya . Bu ses, yaşlı polisin bir babaya , bir oğlana indirdiği copların sesine karışmıştı. Araya girenler yine kadınlar dı. Buz gibi havada karakolun nezarethanesi gelmişti Caner’i gözüne. Polisleri zor göndermişlerdi. Ta be bir daha olmaz be komser abi. Affet be civan komserim. Burası çingene obası mı be? En ufak bir vukuatınızı duyarsam gelir alırım ikinizi de.
Yakında on altı yaşına basacak olan Handan, okuldan alınmış, bir mobilya satış mağazasında çalışmaya başlamıştı. Az bir maaşı vardı, Caner’in el koyduğu. Bir yıl daha böyle geçmişti. Musa’nın belası Kamyon Recep, her an tahliye olabilirdi. Kız artık baskı, dayak ve horlanmadan usanmıştı. Bazen patron olmadığı zamanlar, boş bir divana uzanıp hayaller kurarak , bazen de telefonuyla internet dünyasında gezerek zaman geçiriyor, yalnızlığını böyle gideriyordu. Çok güzel olmuştu. Burnu kırık olsa bile çok güzeldi. Bu güzellik Lüleburgaz’ larda pek bir şey ifade etmiyordu. Büyük şehre gitmek, güzelliğini herkesin ona söylediği gibi , film artisti olarak yaşamak için değerlendirmek istiyordu. Bir sabah mağazada bilgisayarı açtığında bir yönetmenin ilanıyla karşılaşmıştı . Yeni çevrilecek bir dizi film için, yüzü piyasada tanın mamış yardımcı kadın oyuncu aranıyordu. Rol yapmaktan hiç anlamıyordu ama kim bu konuda eğitim almıştı ki zaten . Kenar mahallelerden çıkıp sosyetede hanım olanlar, iki kıvırtıp yönetmeni tavlayanlar oluyorlardı da o neden olamasındı. O oryantal yaptığında düğün salonu yerine oturmaz mıydı? Bu yüzden babasından az mı dayak yemişti. Telefona çıkan hanıma , dükkanda çektirdiği resmini ve kilo dahil vücut ölçülerini göndermişti. Birkaç gün geçmesine rağmen cevap gelmeyince ; İstanbul’da ne kızlar vardır, ben Burgaz’da güzelim diye gezinirken, gerçek güzeller kapmıştır işi . Yaşım küçük diye ,suç işlememek için aramıyor olabilirler .Ah bir çağırsalar ,babasından da ,sabaha karşı yatakta açılan bacaklarına bakarak mastürbasyon yapan , sapık ve sadist abisinden de kurtulabilseydi. Eve dönerken sokak başında Okşan’la karşılaştılar. Onu severdi Handan. Abla be sana bir şey soracağım ama kimseye söylemeyeceğine yemin edeceksin. Tamam be kızım , yemin ederim söyle be yau. Biliyor musun abla, ben film artisti olmak istiyorum. İstanbul’da yapımcı Cemal Bey’e müracaat ettim ,fakat cevap bile vermedi kasıntı herif. Yok kızım vermez tabi. Adamın karşısına çıkıp kendini göstererek, ifade edeceksin . Bunu yap da diyemem , başına belalar gelen kızları duyuyoruz. Bu evde mutlu olan kimse yok. Ama yine de kaşınma derim sana.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.