- 475 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bozoğlu Malikanesi
BOZOĞLU MALİKANESİ
- Şöför Bey, sağda beyaz evlerin sonunda ineyim lütfen.
Bunu her seferinde söylediğimde minibüs deki başlar bana çevrilip baştan aşağı süzüyorlar. Nedeni şu: beyaz evlerde oturanları merak. Bir bana birde villaya bakıyorlar. Ben mesela çarşıdan veya pazardan dönüyorum, saçım atkuyruğu veya basit bir balerin topuzu, kıyafetim gayet spor. Ayağımda en rahat lastik pabuçlarım. Bunlar Slazenger marka ama eski oldukları için sıradan görünüyorlar. Yani beni eve yakıştıramıyorlar, çünkü bu 4 ev eski Foça’ nın meşhur “ Beyaz Evler “i.
Bunlardan sonuncusu bizim evimiz: “Bozoğlu Malikânesi”. Eşim Attila böyle bir tabela yaptırıp bahçe kapısına astığında ailecek dalga geçmiştik. Oysa bu gerçekti. Evimiz altı odalı, üç salonlu, iki mutfaklı ve dört banyolu bir malikâneydi. Yandaki sokak boyunca uzayan bahçesinde bir de olimpik yüzme havuzu. Daha ne olsun. Döverler adamı.
Ev gerçekten çok imkânlı. Dört katlı ve çok iyi planlanmış. Dolayısıyla da kullanışlı. Benim resim ve heykel çalıştığım atölyem giriş katında çim kaplı bahçeye açılıyor. Aralarda kızımın sek sek oynamaya bayıldığı dikdörtgen traverten mermerden yürüyüş taşları vardı. Evin bahçe duvarı boyunca dizili on beş adet meyve ağacımız var. Bunlara baktıkça yardımcımız Gönül’ün oğlunun bir ağaçtan diğerine hoplayıp zıpladığı mutlu günleri anımsıyorum. Kedimiz Mır Mır da bu ağaçlara tırmanmaya bayılırdı. Baharla beraber bunların çiçeklenmesini, sonrada meyveye durmalarını seyretmek paha biçilmez bir zevkti. Meyvelerimizde son derece lezzetliydiler. Küçük boylu vişne ağacının meyveleri olduğunda toplamak için adeta evde birbirimizle yarışırdık. O gün vişneleri bir güzel yıkar, geniş yuvarlak tepsilere yayar, üstlerini bolca şekerle kaplardım. Sabah ilk iş sıra reçeli pişirmeye kalır. İşte o gün evin her bir köşesini harika bir vişne kokusu kaplardı.
Bahçe katında bir büyük ve bir daha küçük yatak odası, bir banyo ve alt kat mutfağımız var. Mutfak arka bahçeye bakıyor. Burası benim sebze bahçem. Mevsiminde erkek incir reçeli yaptığım koca ağaç sebze bahçesinin sol tarafını kapsıyor. Reçellerimi kasaba meydanında arkadaşlarımla, yine kendi yaptığım takılarımla birlikte satıyorum; dostlarıma hediye ediyorum.
İkinci kat evin esas ana girişinin olduğu geniş bir salon. Buraya girince duvarlardaki yağlı boya tablolar dikkati çekiyor. Zaten bu evin en belirgin özelliği bütün duvarların resimlerle bezeli olması. Hatırı sayılı bir koleksiyon barındırmakla birlikte çoğunluğu ressam olan babam Celal Yetkin’e ait. Tabloların renkliliğine karşılık çerçeveleri çoğunlukla pas par tout’lu ve özenilerek seçilmişler. Evdeki dekorasyon ise; renkleri itibari ile sakin ve huzur verici. Salonun bir duvarı büyük bir şömine. Yeşil mermer kaplı. Etrafında çeşitli sanat eserlerini teşhir ettiğimiz küçük raflar. Önünde kocaman Isparta gülleri ile kaplı halı yastıklar. Kışın şöminede bazen meşe ama genellikle zeytin odunları yakarız. Kokusu bütün eve siner. İnsanın içini ısıtır, mutluluk verir. Evin esas mutfağı salonun yanında, adeta bir uzantısı gibi. Mutfağın ucundaki balkonu kapatıp kiler yaptırmıştık. Erzaklar la doldurduğum rengârenk kavanozlarımla çok güzel görünürlerdi Salonun önünde ve arkasın da ailecek yemek yenebilecek ölçekte birer büyük balkon.
Üçüncü kat yatak odaları. Biri ebeveyn odası; ön cepheye bakan, özel banyosu olan büyük bir oda. Burası benim uzun yıllar sabahları mutlulukla uyandığım, doğrusu bazen de iş yorgunluğundan uyanamadığım, bıraksalar öğlene kadar uyuyabileceğim huzurlu yatak odam. İnsan bazı şeylerin kıymetini elinden kaçınca anlıyor. Kendimize ait o özel banyoyu kullanmak, yüzünü yıkamak bile, ne kadar ayrıcalıklı ve hoş bir durummuş. Tam karşıda annemin ve bakıcısının kaldığı oda. Annemin alzaimerı yeni başlamış. Onun için evde bizimle yaşayan bir bakıcımız var, ama şükür daha henüz yürüyebiliyor, yemeğini az bir destekle yiyebiliyor. Varlığı bizim için mutluluk kaynağı. Ama maalesef sonunda annemi bu evde kaybettik. Kollarımda gitti. Ruhu şad olsun. Yanlarda, ön ve arkada çocuklara ait birer oda ve genel banyo. Lila rengin hâkim olduğu banyonun bir duvarını hacim ve şıklık katsın diye boydan boya ayna ile kaplatmıştım.
Son kata tahta merdivenlerle çıkıyoruz. Arkasındaki duvar komple antika çerçevelerle çerçevelenmiş tablolarla kaplı. Etkileyici bir görüntü. İşte evin sürprizi ile karşı karşıyayız. Evin kitaplarının bulunduğu ters V çatı komple tahta kaplı. Ortasında antika maun bir masanın bulunduğu odanın duvarları kitap dolu. Burada bazen eşimle, bazen de dostlarla masanın önündeki sallanan koltuklara oturarak eski plakları dinlerdik.
Çatıdan küçük bir kapıyla terasa çıkılıyor. Burada manzara enfes. Foça’nın 1. Mersinaki Koyu ayaklar altında. Burayı tamamen kaktüs ve kokulu bitkilerle kaplamıştım. Sonunda evi satmak mecburiyetinde kaldık. Ayrılmak zor oldu. Aklıma geldikçe halen gözlerimi yaşartan çatıda bırakmak zorunda kaldığım, kocaman bir küp’ e diktiğim ve maalesef büyüdüğünü göremediğim ceviz ağacım, oğlumun bir doğum günümde hediye ettiği ve biz ayrılırken kocaman olan Jakaranda ağacımı ve bahçeye ellerimizle diktiğimiz onlarca meyve ağacımız. Jakarandanın enfes açık mor rengini ve o kendine has mayhoş kokusunu hayatım boyunca unutmayacağım. Nerde görsem bana kendisi ve kokusuyla bu evde yaşadıklarımı hemen su yüzüne çıkarır.
Onları gerçekten özlüyorum.
Günseli Bozoğlu Yetkin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.