- 2109 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-VATAN MİLLET SAKARYA EDEBİYATI DERKEN KAÇIRDIKLARIMIZ-(3)
Avrupa’nın benimsediği ve tüm dünyaya empoze ettiği, yaydığı temel bir parametre antik çağın Yunan uygarlığının medeniyetin beşiği olduğu bahsidir. Hiç kuşkusuz tarihte bir Yunan çağı vardır ve yine Avrupa’nın Yunan, Roma ve Hıristiyanlık üçgeninde temellendiği söylenebilir. Öyleki bu üçlü sacayağı üzerinde kendi bütünlüğünü tesis etmekte ve bir tutarlılık dairesinde açıklamaktadır.
Nihayet Büyük İskender fetihleriyle birlikte ifadesini bulan, Yunan kültürünün Ön Asya kültürleriyle karşılaşıp çarpışması ve harmanlanmasından mürekkep Hellenistik çağ veya ortaçağın İslam kültür ve medeniyeti evresinde olduğu gibi Avrupa dışı toplumlar ve kültürler üzerinde de Yunan medeniyetinin sanatıyla, edebiyatıyla, felsefesiyle etkili olduğu hususu uzun boylu tartışmayı gerektirmeyecek bir gerçekliğe sahip bulunmaktadır.
Ne ki, uygarlık tarihini Avrupa tarihi olarak değerlendirmenin hakikati ifade etmeyeceği de o denli açık ve nettir. Şu kadar ki, Anadolu, Mısır, Mezopotamya uygarlıklarının tarihsel olarak önceliği düşünülürse evveliyatsız bir Yunan mucizesi söyleminin nasıl bir yutturmaca olduğu kolayca anlaşılabilir de.
Gündelik yaşamda kimi insanın sahip olduğu vasıfları da aşacak ölçüde kendisini etkin biçimde lanse ettiği, pazarladığı, satabildiği hususu özellikle iş ve çalışma hayatında karşılaşılan ve eleştirilen bir problem olmaktadır. Gerçi bu olumsuzluğun sürgit başarılı olması düşünülemeyeceği gibi bir noktada balonunun patlaması da an meselesi olmalıdır.
Bunun gibi Modern batı uygarlığının bir kültür emperyalizmi olgusu olarak tasarlayıp geliştirdiği ve dahi piyasaya sürdüğü Yunancı söylemlerin etkin bir pazarlama örneği olarak değerlendirilmesi de imkânsız olmasa gerek. Ne var ki, realiteye uymadığı hususu da dikkatlerden kaçmamaktadır.
Mesela ülkemizde vaktiyle gelişen eski Anadolucu anlayışın temelinde de batı dünyasının dayattığı uygarlığın beşiği Yunan propogandasına karşı bir haklı itiraz ve mücadele unsuru görülebilir. Batı emperyalizmine karşı askeri/siyasi zafer kazanmış bir neslin kimi aydın evlatları Yunancılığa karşı Anadolucu bir perspektifi etkinleştirmenin arzusunu duymak suretiyle gayretini ortaya koyacaklardır.
Kimi zaman bin yıllık Müslüman Türk tarihi evresinin bir neticesi olarak, Mavi Yolculuğa da dönüşen bu eski çağ Anadolu uygarlıklarının yüceltilmesinin maddeci bir felsefi etkileşim ağı sorgulaması ve eleştirisine maruz kalması da gerçek nedenselliğin kaçırılması sonucunu vermemeli kanımca.
Bir Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu ya da şiir alanında Melih Cevdet Anday’da karşılığını bulan anlayışın realist bir temelinin olmadığı söylenemez kanaatimce. Demem o ki, felsefi dokusu elbette sorgulanabilir ve eleştirilebilir ama bir uygarlık algısı olarak batının kültür emperyalizmine ve onun dayandırıldığı zemine karşı mücadelede araçsallık sağlıyorsa efendim neden olmasın?
Bu öylesine kritik bir eşik değerdir ki, Ege ve Kıbrıs gibi çok kez yakın zamanlardan beslenen güncel politik meselelerde dahi ideolojik/felsefi bir ayak bağı teşkil etmektedir. Sözgelimi Yunanistan hakkında batı dünyasının şımarık çocuğu şeklinde biçimlenen bizdeki pek meşhur siyasi kültürel argüman akla derhal gelecektir.
Bu durumu besleyen ana damarsa batının tüm yeryüzüne pompaladığı ve etkinlik bazında oldukça başarılı gözüktüğü Yunancılık fikriyatı değil midir?
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
Melih Cevdet Anday'ın "Defne Ormanı" şiiri köle/efendi diyalektiği, köleci toplumun paradoksal yapısı hakkında büyüleyici bir anlatı olarak görünmekte bana
Kuşkusuz yazının bütünlüğü bazında eski çağ Anadolu uygarlıklarının antik Yunan medeniyetine önceliği mevzuunda bir söyleyiş, ses, soluk bağlamında sunulmaktadır
Saygı ve selamlarımla...