- 819 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Bazı şeyler neden günah?
Nisa sûresinin 43. ayetinde geçen ’sarhoşken namaza yaklaşmama’ yasağını (ki daha sonra içki tamamen yasaklanacaktır) düşünürken şöyle birşey aklıma geldi: İslam’da haram olan şeyler aslında İslam’ın içinde tezat olmadığının da delilidir. Yahut şöyle bir yerden akarak gelelim bu noktaya: Mürşidimin bir ’roman-sinema-tiyatro’ eleştirisi vardır. Lemeat isimli eserinde geçer. Nedir bu eleştirinin temeli? Bu eleştirinin temeli ’modern tebliğcilerin’ üslûp ve niyetleri arasındaki uyuşmazlıklardır. Bir saniye... Yine hızlı gittik. Önce üzerine konuşacağımız metni bir alıntılayalım:
"Beşerin ağzına yalancı bir dil koymuş, hem insanın yüzüne fâsık bir göz takmış, dünyaya bir âlüfte fistanını giydirmiş, hüsn-ü mücerred tanımaz. Güneşi gösterirse, sarı saçlı güzel bir aktrisi kàrie ihtar eder. Zahiren der: ’Sefahet fenadır, insanlara yakışmaz.’ Netice-i muzırrayı gösterir. Halbuki sefahete öyle müşevvikane bir tasviri yapar ki, ağız suyu akıtır, akıl hâkim kalamaz. İştihayı kabartır, hevesi tehyiç eder, his daha söz dinlemez."
İşte, Bediüzzaman’a göre, ’Sefahet fenadır!’ dediği halde ’müşevvikane tasvirini yapmak’ bu ’modern tebliğcilerin’ özlerinde yatan tezattır. Üslûp üzerinden ’ilgi devşirmek’ isterler. Fakat bu ilgiyi amaçlarının(!) tam tersiyle kazanmaya çalışırlar. Hani meşhurdur, çokça dile getirilir, bir insan terörist olmak istese, terörü kötülemek amacıyla çekilmiş filmleri izlemesi yeter. Çünkü, her ne kadar genel anlamda terörü kötülüyor olsa da, içlerinde bir terörist adayına lazım olacak herşeyin bilgisi vardır. Hatta özentisi vardır. Hatta nasihati vardır. Şu da yerli-yabancı tüm yapımlarda dikkat çeken bir husustur: Kötü adamlar iyi adamlardan daha karizmatiktir.
Bu Batı tebliğinin/sanatının en temel sorunsalıdır. Batı sanatı Settar ism-i şerifini bilmez. Kötülüğünü göstermek istediği şeylerin yayılmasına yardımcı olur. Bir noktadan sonra da o kötülüğün ’normalleşmesini’ sağlar. Hatta ’artık anormal bulunmaması gerektiğini savunan’ eleştirel(!) yeni yapımlarla karşımıza çıkar. Yıllar önce aristokrasideki ’ahlak düşüklüğünü’ göstermek için(!) yazılmış bir roman, bir süre sonra yerini yaşananların ’düşüklük’ değil ’normalite’ olduğunu anlatmaya çalışan filmlere bırakır.
Konuyu daha fazla dağıtmadan yazının başına dönelim. Haramları İslam’ın içinde tezat bulunmadığına nasıl delil olur? Bence bunu ’namaz’ ile ’sarhoş olmamayı’ birbirine bağlayan şu ayet pek güzelce söylüyor. Nasıl? Belki biraz şöyle:
"Bakın. Görüyorsunuz. Allahımız, belirli vakitlerde, belirli cümlelerin, belirli bir düzende, belirli bir tekrar sayısıyla, belirli rekatlarda söylenmesini emreden bir Allah’tır. Yani ibadette ’gelişgüzelliği’ değil ’nizamı’ sever. Böyle bir ilah ’düzen bozuculuğu’ beraberinde getiren bir sarhoşluğa nasıl razı olur?" Dahası da var. Hem buradan 9. Söz’deki ’namaz vakitlerinin hikmeti’ dersine uzanacak olursak şunu da işitebiliriz aynı ayetten: "Allahımız, belirli vakitlerde namazı emrettiği gibi, belirli bir düzende, belirli periyotlarla, belirli yörüngelerde, belirli bir devridaimle, belirli bir tekrarla, belirli vakitlerde kainatı da bazı dönüşümlere uğratır." Namaz vakitlerindeki dönüşümün hatırlattığı çok dönüşümler vardır.
Hem buradan da Tabiat Risalesi’ne uzanabiliriz: "Allahımız, belirli vakitlerde namazı emredip, kainatı da bu belirli döngüler içinde yarattığı gibi, yine belirli oranlarla, belirli ölçülerle, belirli matematiksel düzenlerle, belirli kıvamlarda, belirli kanunlar çerçevesinde, belirli şekillerde varlıkları da yaratır, dönüşüme uğratır." Yani nasıl geceyi gündüz kılar, gündüzü geceye çevirir; aynen öyle de; ciğerinize giren oksijeni karbondioksit kılar, ağaçların soluduğu karbondioksiti oksijene çevirir. Bütün bunlarla gösterir ki: Onun şan-ı Rububiyeti ’gelişigüzelliği’ değil ’düzeni’ sevmektedir.
İşte, tam da bu noktada, içkinin haramlığı ’Cenab-ı Hakkın şan-ı Rububiyetinde bir çelişki olmamasının’ gereğidir. Cenab-ı Hak her işinde böyle bir düzeni severken, düzen de dikkati isterken, insanı da böyle bir dikkat melekesi ile donatmışken; içki gibi birşeyin onun ’üzerine yaratıldığı fıtratı’ bozmasına izin verir mi? Hem ibadetlerinde dikkat isteyip hem de bu dikkati gayet zedeleyecek olan içkiye müsaade eder mi? Hatta biraz daha ötesi arkadaşım: Hem bütün hayatını ’tam bir kulluk şuuru içinde’ yaşaması isteyip insanın hem de ’o şuuru unutturacak olan müskirlere’ izin verir mi?
Evet. Elhamdülillah. Bu sıralar günahları bir de şu yönüyle tefekkür ediyorum. Aşağı-yukarı hepsinde de Cenab-ı Hakkın bir isminin ’aleyhinde’ olmanın izlerini görüyorum. Yani, bana öyle geliyor ki, İslam’da böyle şeylerin haram kılınması, hidayet vermek için gönderilmiş bir dinin ’kendi içinde çelişkiler barındırmaması’ noktasında da gerekli. Yoksa İslam’ın tebliği de ’roman-sinema-tiyatro’ üçlüsünde eleştirdiğimiz arızaları taşımaya başlar. Hem ’düzeni’ isterken hem de ’düzensizliğin zeminine’ izin verir. Hem kötülüğü ’yasaklar’ hem de ’eylenmesine müsaade eder.’ Biz hem Allahımızı hem de İslamımızı böyle olmaktan tenzih ederiz.