- 1359 Okunma
- 18 Yorum
- 10 Beğeni
FATMA’NIN SAKIZI -1-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gece siyahı saçları bir ipek demeti gibi parlayarak süzülürdü taa beline kadar. Gözleri her an sürmeli gibi, kirpikleri ise hep kaşlarını yoklardı.
Sakız çiğnemeyi çok severdi Fatma. Eline geçen üç beş kuruşla birkaç tane alır, kuma annesinden olan küçük kardeşleri isterse diye hepsini birden ağzına atardı. İçerde şişen sakız kütlesi, dudaklarıyla zor toplanır, konuşurken haylaz çocukların camdan kaçamak bakışları gibi fırlayıverirdi bazen ağzının köşesinden.
Büyük kumanın kızı olduğu için bu ayrıcalığını sık sık kullanır, yatarken bile sakızıyla yatardı, ondan olmamak için.
Daha on dört yaşındaydı ama, babası sık sık ‘Bizim bu kız evde kalacak galiba’ derdi. Ablası on altı yaşındaydı, bitişik kasabanın belediye başkanının oğluyla evliydi ve üç çocuk annesiydi. Babası ondan iyi bir başlık almıştı, uzun bir süre idare etmişlerdi. Gittikçe eli sıkışmıştı ama kız evdeydi!.
Evde bir temizliktir başladı, bir telaş!... Fatma’nın umurunda değil. Seke seke arkadaşına gitti, ağzında sakızıyla.
Az sonra kapı aralandı, aile büyükleri bir erkekle, iki kişi girdi içeri. Kadın orta yaşlı, mazbut giyimli, şaşkın tavırlıydı. Yanındaki erkek ondan az genç, sınık benizli, ezik, ürkek, ‘böh’ desen arkasına bakmadan kaçacak izlenimi veren biriydi.
Diğer aile büyükleri de geldiler, meclis kuruldu. Misafirler, çok uzak bir şehirden gelmişlerdi. Abla, bulundukları yörede hastalıklı yapısı nedeniyle kimse kız vermediği için evlendiremedikleri kardeşini yanına almış, parayı da cebine koymuş ‘iyi bir başlık verirseniz oralarda istediğiniz kızı alırsınız’ dendiği için taa buralara gelmişlerdi.
Otobüsten indikleri gibi soran gözlerle kendilerine yaklaşana niyetlerini söyleyince onlar da tutup bu eve getirmişlerdi ‘dünürleri’. Evde bayram havası vardı. En sonunda ‘elleri’ rahatlayacaktı. Pazarlıklar yapıldı, mal satışı gibi kollar kökünden çıkarcasına sallandı. Her seferinde birinin teklifiyle ısrarlarla... sonunda ‘iyi bir’ fiyatta anlaştılar.
Fatma’yı çağırdılar bir koşu. Ağzında yarısı dışarıya sarkan sakızı ve üzerinde sokak kokusuyla bir hışımla içeri girdi küçük kız. Yabancıları görüne odanın ortasında hareketsiz kaldı bir an. Neden çağrıldığını bile bilmiyordu. Söylediler kısaca. Kalakaldı! Şaşkınlıkla bir kadına, bir adama baktı. Duyduklarına inanamamış gibiydi. Tek kelime söylemeden başının önüne eğdi, akşama kadar hiç kaldırmadı bir daha.
Ablası da erken evlenmişti ama gencecik, civan gibi yakışıklı bir kocası vardı. Resmi nikahı da vardı. Yakındı da... sık sık geliyorlardı ailecek... Bunları geçirdi içinden, adama bir daha baktı, sonra bakmadı!..
O gece bir aile büyüğünün evinde ağırlandı ‘dünürler’. Ertesi gün minibüs kiralandı, şehre alışverişe çıktılar. Çoluk çocuk... Kim ne almak/ aldırmak istiyorsa balık istifi doluştular içine. Akşam üzeri yorgun argın döndüler. O akşam nişan olacaktı. Bir telaş daha başladı, bütün sülale eve doluştu...
Fatma, ‘sopada’ satılan simli mavi, belden büzgülü, etek boyu bile yamru yumru kesilmiş, robadan fırfırlı elbisesiyle girdi içeri. Varis çorabı gibi kalın beyaz çoraplarıyla deniz kenarında giyilen üstü simli kemeri olan takunyasıyla edalı edalı yürüyordu. Kıştı ve diz boyu kar vardı o zor coğrafyada!...
Sakızı yine ağzındaydı. Bu sefer paket paket aldırmıştı. Üstelik kokuluydu da. Açmadıklarını sıkı sıkı avucunun içinde saklıyordu.
Yandaki kolonları devasa boyutta olan ve iki kişinin zor taşıdığı, çift kaset çalar getirildi, herkes bir diz üzerine yere sıralandı. Ortada oynamaya, horon tepmeye başladılar. Gece boyu!... Ev zıngırdıyordu!... Ama herkesin keyfi yerindeydi. Fatma’nın da... Sakızları düşmesin diye avuçları kapalı oynuyordu. Sanki kınalanmış gibi...
Artık nişan faslı da yaşandığı için dünürleri evde ağırlamayı uygun buldular. Yarın akşam düğün vardı çünkü.
Ertesi sabah, okula gitmek için kapıyı açtığımda basacak yer olmadığını gördüm. Kapının eşiğine kadar yayılan bir yer yatağında Fatma, çarşıdan geldiği gibi elbisesi, terliği, kemeri, çoraplarıyla yüzükoyun yatıyordu. Yanında da küçük kız kardeşi.
O hengamede ayakkabılarımı ararken bütün dikkatime rağmen ses yaptım galiba, Fatma kıpırdandı ve sırtüstü döndü. Gözlerime inanamadım!... Sağ şakağından başlayarak kafasının yarısına yayılan devasa bir beyazlık, o kapkara saçları da içine alarak donmuştu sanki. O tarafa dönmek isterken canı yandı, bir daha denedi. Uyku arasında eli saçına gitti.
Fırladı yerinden. Şaşkın ve uykulu gözlerle bana ‘ne bu?’ der gibi bakıyordu. Kapıyı açtım, aldığım bir tutam karla çare aramaya başladım... Boşuna. Aile toplandı başımıza Fatma’nın çığlıkları üzerine. Gazla denedik, çekelemeye çalıştık. Olmadı.
Gece ağzından çıkan sakız, bir kalıp gibi şakağına saplanmıştı. Düğün gününde!... Kısacık kesildi Fatma’nın o güzelim saçlarının bir kısmı. Kafasının tam yarısında saç yoktu!
Akşama yine ’sopadan’ alınan gelinlik giydirildi ama duvak durmuyordu başında, saçına tutturulamadığı için. Onun da çözümüzü buldu yengeler. Alnının ortasından örtü gibi kafasına geçirip ensesinden bağladılar duvağı!..
Ertesi gün Fatma’yı hiç tanımadıkları, doğru söyleyip söylemediğini, adresini bile bilmedikleri iki kişinin peşine taktılar. O gün Fatma’nın isteğiyle alınan tahta bavula ( Türk filmlerinde gördüğü için hep özenci varmış ) çarşıdan alınanlar sığıştırıldı ve Fatma yerlere kadar uzun, kendine büyük gelen mantosuyla ve çenesinin altından sıktığı ve bir taraftan hep düzeltmeye çalıştığı çarşaf kadar kocaman bir örtüsüyle minibüse bindi, gitti!... Camdan son kez el sallarken ağzındaki sakızını çiğnemeye başlamıştı bile.
Evde büyük bir iç huzuru vardı. Fatma evde kalmamıştı!..
Artık bol bol sakız çiğneyebilirdi!..
28.07.2018 Serap IRKÖRÜCÜ
Anı/Öykümü ’Günün Yazısı’ olarak değerlendiren ve onurlandıran Seçici Kurul Üyelerine çok teşekkür ederim...
Saygılarımla... Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
Yaşamımızdan bir kesit. Daha doğrusu daha bu çağda bile kızları satılık bir mal gibi görüldüğünü..
Yıllar önce benden iki yaş küçük arkadaşım on üç yaşında nişanlandığında ( az zaman sonra evlendirildi.) evde kaldım hissine kapılmıştım. Oysa çocuk ruhlu biriyim. Onu da babası üç beş kuruş ve bir tüp gazlı ocak için adeta satmıştı. Nikâhta damadı görünce beğenmemiş belkide bu yüzden birden burnu kanamıştı. Onu kanayan burnuyla hatırlıyorum. Ben de bu konuyu öyküyü yazsam mı acaba?
Gerçekten güzel bir öykü diliniz var.
Gönülden kutluyorum,
sevgilerimle..
Serap IRKÖRÜCÜ
Yazın elbette... Sizde bunca yıldır etki bıraktığına göre, yazı da çok etkili olacaktır...
Değerlendirmeleriniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
Hüzünlüydü...Kanaması durmayan yaralardan birine değinmişsiniz yazınızda gayet akıcı ve duru bir dille. Kutluyorum içtenlikle güne gelmeyi hak eden güzel etkili yazınızı ve sizi.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim Sevgili Gamzelim...
Sevgilerimle...
Tam bir sosyal dram, o kadar akıcı ve duru bir anlatım olmuş ki, maalesef bu başlık parası hala ülkemizin bir çok yöresinde ne acıdır ki uygulanmakta
kadınlarımız tırnak içerisinde söylüyorum san ki bir mal, eşya gibi satılmakta
hele ki bu teknoloji çağda utanç ötesi bir durumdur
anayasamızda yazıyor gülmek geliyor içimden; güya ülkemiz sosyal, demokratik, laik, hukukun üstünlüğüne bağlı, seçme ve seçilme iradesine bağlı bir cumhuriyettir der
HADİ ORADAN DİYESİM VAR
DEĞERLİ ÖĞRETMENİM YAZINIZ ON ÜZERİNDEN YÜZ BENDE SAYGILARIMLA
Sevgili Serap Hanım, değerli öğretmenim kaleminiz ve yüreğiniz var olsun efendim.
Yalın ve içten sunumu ile yüreklerimize kazımamıza vesile oldunuz bu toplumsal yaranın ince ince işlendiği kıymetli derlemenizle.
Tebriklerimi bırakıyorum en içten sevgi ve selamlarımın eşliğinde.
Serap IRKÖRÜCÜ
Güzel sözleriniz ve kutlamanız için çok teşekkür ederim... Mukabil duygularla... Sevgilerimle...
Paylaşımınız yerini hakediyordu...
Birkez daha tebrik ederim Serap Hocam.
Saygı ve sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Saygılarımla...
Evde büyük bir iç huzur vardı
Fatma evde kalmamıştı ..
Öykünün finali bam teliydi
kendilerini mutlu eden bu cehaletlerine nasıl da sevinmişlerdir ekonomik sıkıntılarına geçici çözüm buldukları için bir kız çocuğunu feda ederken ..
Fatma evde kalmamıştı
hem evden bir boğaz eksilmiş, hem de ceplerine para girmişti .
Yıllar önce kaleme almış olduğum yaşanmış bir hayat öyküsünde
baba kız çocuklarını küçük yaşta evlendirmek istediğinde ablalardan biri
-baba beni yaktın bari kızkardeşime dokunma o okusun
dediğinde babanın büyük kızına verdiği cevap şu olmuştu
-Tohumunuza para mı verdim lan!!-
İçim daraldı yazarken burada Sokratesin bir sözüyle noktalamak istiyorum
"Çocuklar zevk tohumu değildir"
Böylesine sosyal bir konuyu duyarlılıkla kaleme aldığınız ve bizlerle paylaştığınız için teşekkür ediyorum
Ve günün seçkisini kutluyorum
Sevgilerimle Serap hocam
Serap IRKÖRÜCÜ
Aynı baba çok çocukla geçinmenin zorluğundan şikayet edince annem: " Bakabileceğiniz kadar çocuk yapmanız daha doğru olmaz mıydı?". demişti.... Baba gülerek. "Bizim başka eğlencemiz mi var?" demişti... Annem kıpkırmızı!..
Sokrates'e ithefan Ebru Hanım!.... :))))
Aynı duyarlılıkla yaptığınız yorum... beğeni ve kutlamanız için içtenlikle teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
Çok acı ve sosyal gerçekliğimiz maalesef..Çok başarılı işlenmiş, capcanlı..Bir gerçeğimiz daha var ki bu durum değiştirilmek istenmiyor asla ve daha da beteri için çalışılıyor..bu hikayelerle beslenen ve ayakta kalanlar var....güne seçilen başarılı çalışmanızı kutluyor, selam ve sevgilerimi sunuyorum Serap hanımcığım...
Serap IRKÖRÜCÜ
Serap Hocam mallesef su dönemde dahi günümüzün gerçeğini yansıtan bu aci hikâyeyi içim burkularak okudum.
Gönülden tebrikler...Nice başarılara. Saygı ve sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Beğenileriniz için çok teşekkür ederim... Sevgilerimle...
Ancak gelebildim yazıya...
Su gibi..
Her anlamda "edebiyatımıza yakışan edebi bir dil", içeriği "feodal sapıklığın hala sürdüğünü" anımsatan mükemmel bir denemeydi...
Kutlarım Serap Öğretmenim...
Serap IRKÖRÜCÜ
Saygılarımla...
Güzel yurdumun kanayan yarası. Gelin çocuklar, başlık parası. daha acısı baba evinden çıkınca bir daha dönememek geriye. Çocuğun çektiği acıyı paylaşan olsa bari. İbretle okudum, kalemine sağlık.
Serap IRKÖRÜCÜ
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim... Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Yıllardır içimi sızlatan bu yaşanmışlığı sizlerle paylaşmak istedim...
İlginize, beğenilerinize çok teşekkür ederim Ahmet Bey...
Saygılarımla...
mirim
Ve ben bir kere daha kutluyorum, inanmıştım ki zaten güne geleceğine, sevgilerimle can kalem...
Serap IRKÖRÜCÜ
Şimdi girebildim siteye, ilk önce senin yorunmunu görünce, 'neden ikinciye yazmış olsun?.... Acaba?...! dedim... Aşağıya inince gördüm!...
Yani müjdeyi sen verrmiş oldun!....
Sevgilerimle...
KurşunKalem
Elinden alınmış baskilanmis yaşamlar... Kaderse... eylemi kendi uretmedigimiz gibi sorumluluk ta yukleyemeyiz Fatma'nin gunahlarina. Bir sakiza umutla bağlanmak, bastırmak istercesine yaralarina.
Duygu yüklü dokunaklı yazınız icin sağolun, varolun.
Selam ve saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Bazı şeyler yaşanmadan bilinemez ya... bu konu da öyle işte!.. Birebir şahit olmadan, 'empati' yapmadan sadece suçlamak en hafif deyimiyle 'kolaycılık' olur... Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Mehmet Bey...
Saygılarımla.....
Ne yazık ki halen var böylesi olaylar...Nasıl da gerçekçi ve yalın bir anlatımdı...Yüreğim yandı yine...Ne zaman biter ki bu Ünziller... Fatmalar ...
'Önce kadın eğitilmeli ki diğerlerini eğitsin' diye boşuna denmiyor...
Benim de canım yanmıştı bir gün, düşüvermişti böylesi bir yazı...
*Ben bir kız çocuğuydum,anadolunun bir köyünde...
Işıksız odalarda, bir elimde fırça, bir elimde boya dolanır dururum..
Kimi ipekten, kimi sıvaları dökülmüş duvararı boyarım habire...
Ara sıra o duvarlalara bir kuş resmi çizmişliğim de olur.
Ben bir kız çocuğuydum anadolunun bir köyünde...__________
Çok duygulandım Değerli Öğretmenim. Ne yazık ki bazı yörelerde kızların çocukluğu öylesine kısa sürüyor ki,...Kaleminiz daim olsun. Kutluyorum içtenlikle...Yolunuz hep açık olsun. Sevgi ve selam ile.
Serap IRKÖRÜCÜ
Özellikel kadın eğitimciler olarak en hassas konumuz o!... 'Bir erkeği eğitirsen bir insan kazanırsın, bir kadını eğitirsen toplumu kazanırsın!..'
Kadının sadece cinsel kimliğiyle ve beden gücüyle gereksinim duyulan bir 'canlı' olmaktan çıkarılıp 'birey' kimliğine kavuşturulması için çok çaba harcanmalı... Çoook!...
Alıntınızdaki örnek de muhtemelen duvarlarındaki taşları aralayıp dışarıyı görmeyi beceren, acılarını yaratıcılığıyla anlatmaya çalışan bir 'can'...
İlginize, alıntıyla desteklediğiniz yorumunuza ve beğenilerinize çok teşekkür ederim Hümeyra Öğretmenim...
Her şey gönünüzce olsun... Sevgilerimle...
Bir Türkiye gerçeği!...
Hani ben kafası olupta beyni olmayanlar dediğim zaman ' kim kızdırdı seni ' diyorsun ya :)) işte böylesi beyinsizlikler kızdırıyor beni.
Fatma'dan nice Fatmalar doğacak, yine, yeni, yeniden sakız efsanesi sürüp gidecek.
Çok güzel kaleme almışsın, hayranlıkla okudum, yüreğine sağlık değerli öğretmenim.
Sevgimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Kökleri çok derinlere inen bir konu bu Sevgili Arkadaşım... Tepkimiz ortak ama aynı zamanda anlamaya çalışmalıyız bu insanları ve bu girdaptan kurtulmalarına yardımcı olmalıyız... Sosyal sorumluluğumuz gereği...
Orada hep düşümüştüm... 'Burada doğmaları mı onların suçu?... Yerlerimiz değişik olabilirdi!...'
İçinde yaşayınca görüyorsun ki 'töre' dışına çıkmalarına izin verilmiyor, meğer ki terk-i diyar etsinler!...
İLgine, yorumuna ve beğenine çok teşekkür ederim Sevgili Arkadaşım... Her şey gönlünce olsun...
Ülkemizin bazı köşelerinde hala yaşayan toplumsal bir yarayı o kadar akıcı ve o kadar güzel bir dille doğal yaşandığı gibi yazmışsınız ki bayıldım öğretmenim...
Fatma'nın öyküsü gibi daha yazacağınız çok öykü olduğuna inanıyorum.
Bunları paylaşmanız başarılı bir dil ve üslupla yazmanız çok faydalı olacaktır.
Okuyanı içine çeken, yaşandığı gibi yaşatan sahneler çok başarılı kurgulanmış.
Kız çocuklarının bu kaderi çok büyük bir yaradır çünkü...
İnsan ticaretidir aslında. Kızını paraya satmaktır. Toplumu bu ayıpla yüzleştirmek gerekir.
Kutlarım çok beğendim, böyle yaralayan öyküler yaşandığı içinde üzülmeden edemedim. Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Evet haklısınız Önder Bey... Anılarımı öyküleştirsem bir kitap olur aslında... Ama ciddi bir zaman sorunum var... :))))
Bazı yörelerde kız/kadın olmak çok zor... içinde yaşayarak gözleyince daha iyi anlaşılıyor... İlginç olan annelerin tutumu... kendi kaderlerini kızlarının yaşaması için sanki savaşıyorlar... ve buna 'töre' diyorlar...
Bu sosyal yarayı kişisel çabalarla iyileştirmemiz mümkün değil, sosyolojik incelemeler sonucunda çözümler üretilmeli, yaptırımlar gelmeli...
Acı ama gerçek ne yazık ki... Beğenileriniz için çok teşekkür ederim... Saygılarımla....
Ülkemizde ne yazık ki hala daha olan şeyler bunlar..
Hikaye yönünden akıcı, okuyucuyu kendisine saran ve devamini merakli gözlerle beklettiren bir yazı olmuş..
Tebrik ederim Serap Hocam..Daha sık bekliyoruz sizden paylaşımlarınizı...
Saygi ve sevgilerimle..
Serap IRKÖRÜCÜ
Fatma'nın sonu çok hüzünlü aslında... Uzamasın diye yazamadım!....
Beğenileriniz için çok teşekkür ederim... Sevgilerimle...
Kıyısız/ım
Dediğim gibi sarıyor insanı..Tekrar tebrik ederim..