- 843 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TOZLU RAFLAR ARASINDA BIRAKTIĞIMIZ GERÇEKLERİMİZ VE DEVAM EDEN HAYATIMIZ
Geçmişi düşünürken aslında çok şey kaybettiğimizi farkettim. Tozlu raflar arasında biriktirtiğimiz hayatlarımızı terk ederken aslında ruhumuzu da tozlu dosyalar arasına bıraktığımızı üzülerek gördüm. Bize anlatılan öğretilen ruh beden birleşmesiyle hayatımıza devam etmiyoruz ne yazık ki .
Söz gelimi yıllar öncesinde adımlarımız sayılmazdı ruhumuzun güzelliklerini yaşarken. Günlük yazmazdı kelimeler. Cümlelerimiz öbek öbek olup akardı gönüllere. Bilirdi herkes herkesin cümlesini. Hangi ihtiyaç sahibi varsa alırdı bir hisse. Name name birleşirdik gönüllerde. Ötekinin olmadığı gönüllerde severdik sevdalarımızı ve birbirimizle yücelirdi sevdalarımız.
Mahremiyetimize düşkündük hepimiz. Bilirdik ki işin içinde mahremiyet varsa ifşa edilmezdi ruhlarımız tıpkı bedenlerimiz gibi.
Yolun sonundaki yolcular yolun başındaki yolcuları bilirdi. Binbir kişi de olsak tanırdık düşlerimizi . Eskitmezdik kimsesizleri . Üzmezdik kelimelerle düşkünleri. Vurmayın deme ihtiyacı olmazdı cümlelerimizin.
İhtiyaç var şimdi uyarıya . Yenilenelim derken eskimeyenleri eskittik. Sözlerimiz kirlendi efsaneleşirken. Oysa kahraman olmak gibi hayallerimiz yoktu tozlu raflarda dolaştığımız günlerde. Pembe panjurlu evlerimiz, kedimiz bir de her gece hikaye anlatan ninelerimizdi gerçeklerimiz.
Bitirdik her şeyi yalnız kaldık hepimiz.
Neden ?
Bence dört olgu geçmişin güzelliklerinden bizleri kopartıp yalnızlığı başımıza gelmesine neden oldu . Değişim, Farklılık , Yalnızlık ve Hayal ile Gerçekler arasındaki dengeyi kurumama meselesi.
Değişim....
Bir çok birey toplumda olduğundan farklı görünme çabasında. Ne ise oyuzdur aslında. Kimyamızda ne varsa ortaya çıkacak ürün ordan gelecektir. Genetiğiyle oynanmış ürünler gibi değişim uğruna kendi genlerimizle oynuyoruz yazık ki. Kendi özümüzde olan bizimdir ve bizi temsil etmelidir. Elbet değişim iyidir belki de gereklidir ama tamamen değişim yakar yıkar bünyeyi yanan yıkılan bünye ile de hayat devam etmez.
Farklılık ....
Farklılıklar o kadar çoğaldı ki toplumumuzda siyahla beyaz gibi . Gri tonumuz yok. Ya çok iyiyiz ya çok kötü . Orta direk denilen kavram vardı halk arasında. Hatta Orta Direk Şaban ismiyle film bile yapılmıştı 1984 yılında. Bakıyorum şimdi orta direk nerde ? Alt ile üst arasındaki farklılığı kapatırdı orta direk. Bir nevi tutkal gibi harç gibiydi. Ya çok zenginiz ya da çok fakir. Haliyle de anlamıyoruz birbirimizi sonrasında da empati yapalım diye tutturuyoruz. Bu şekilde empati yapılması mümkün değil. Empati duygusu olmayınca da toplumsal rahatsızlıklar alır başını gider.
Yalnızlık...
Kimin ne yaşadığını kim biliyor. Uzaklarda kalmak mazeret gibi sunuluyor önümüze. Bir başına kalmış yığınlar var gecelerde . Bir çok insanın ne yazacağını ne yaşayacağını bilmiyor. Yaşamaya nefes alıp verme diye adlandırırsak o halde yaşıyoruz. Bu maddi boyutudur yaşamın. Allah’ın bize bahşettiği bir durumdur ne kadar şükretsek azdır. Ancak işin bir de manevi boyutu vardır. Yaşam dediğimiz şey tek taraflı olmaz . Allah insanlara konuşma yeteneği vermiştir , düşünme yeteneği vermiştir, düşleme yeteneği vermiştir ve bunları paylaşma yeteneği vermiştir. Peki bizler bu bahşedilen değerlerin neresindeyiz? Kapitalist sistemin bize dayatması neticesinde gün boyu çalışıyoruz ve evlerimize dönüyoruz, evlerimize girerken ne bir selam ne bir tebessüm ediyoruz ortamları paylaştığımız insanlara. Bilemiyoruz üstümüzdekileri altımızdakileri.
Hayal ile Gerçekler arasındaki dengeyi kurumama meselesi ...
Gecelerin bağrında kopan fırtınalarda insanlarımız umutla hüznü birlikte dağıtıyor. Kim ne almak isterse onu alıyor hayattan. Karanlığın her tonu görünürken gerçek hayatlarda , kimileri de beyaz düşler ülkesine çoktan yerleşmiştir. Kiminin kilometrelerce ertelenen düşleri var kiminin de düne takılan engebeleri var. Hayatın olağan akışında fırtınalar boranlar var ve her tarafı yakıp yıkarken gerçeklerden nedensizce uzaklaşıyoruz ve hayal satma pazarlama derdindeyiz. Bilinmeli ki hayatın olağan akışında kurumuş yaprak misali savruluyoruz o yana bu yana. Dikkat etmez isek pusulasını kaybetmiş kaptan gibi gemimizi hedefdeki limana ulaştıramayacağız. Hayallerle gerçekler farklıdır hayatta. Evet bir rüzgar vardır ve her zaman olacaktır. Biz karar vermeliyiz hayatın neresindeyiz. Bir uçurum kenarında mıyız yoksa bir sığınak yolcusu muyuz .Nerde durduğumuz önemli , nereye gitmek istersek esen rüzgar bizi oraya götürecektir. Bir uçurum kenarı mı istediğimiz yoksa beyaz düşler ülkesinde pembe panjurlu hayatları mı ?
Kararı vereceğiz ve hayatımız ona göre şekillenecek. Ancak ruh beden birleşmesini tamamlamadan yolumuza devam edemeyeceğimiz de ortadadır.
YORUMLAR
Bir zihin jimnastiği ve ciddi bir emek ürünü... çok zengin çıkarımlar yapılabilecek bir yazı...
Geçmiş biz ne yaparsak yapalım geçmişte kalacak. Bundan kaçış yok!... Önemli olan bağı koparmadan yeniyle eskinin uyumundan bir gelecek yaratabilmek...
Yazınızda yaptığınız dört ayırım maddesi ile ilgili benim de yapmak istediğim değerlendirmelerim var.
Değişim: Olmazsa olmaz!... ‘Hayatta değişmeyen tek şey değişimdir.’... Önemli olan gelişme adına yapabilmektir.
Farklılık: Böyle istendi!.. Yıllar önce bir ‘en üst düzey yetkili’ nutuk atarken ‘bu ülkeden orta direği kaldıracağım’ dediğinde ... herkes yukarıya zıplayacak zannetti. Artık ‘Orta direk’ yok.... Ekilenler biçiliyor!...
Yalnızlık: İnsan kalabalığımız çok da yürek olarak yalnızlık çoğaldı... Güven yıkıldı ilişkilerde... İnsanlar da daha fazla yanılmamak için içine kapandı, yüzeysel görüşmeler de bu yalnızlığı kapatamadı...
Hayal ile Gerçekler arasındaki dengeyi kurumama meselesi: Bu ülkenin insanlarına ‘ayakları yere basmayan hayaller satıldı’... Hak etmek için çabalamaktan uzak ülkemin insanları da hiç sorgulamadı bunların olabilirliğini. Çabasızca bekledi.. Olursa da olmazsa da ‘kısmet dedi...Sapla sapan o zaman bir karıştı!... Hâlâ karmakarışık....
Yazınızı çok beğenerek okudum Serkan Bey... Düşündüklerimiz de sizinle paylaşmak istedim...
Saygılarımla...
Serkan BOL
Saygılarımı sunuyorum