- 1134 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
‘’DIŞ DÜŞLER!’’
Ülke insanımızın klasik tavrıdır. Bir olguyu veya oluşumu, gereğinden fazla önemsemek!. ya da gereğinden fazla önemsizleştirmek!’’ İnsanımızın bu anlaşılması zor tavrının başında da enteresan bir şekilde dış güçler meselesi gelir.
Aslında yüzyıllardır var olan,ancak her nedense son yıllar da hatta son aylarda popüler bir tartışma konusu haline getirilen ve kimilerinin müdahalesinden korktuğu, kimilerinin de müdahalesini düşlediği, güçler’’
Peki,Kimlerdir ülke siyasetine ve ekonomisine dış güçlerin müdahale etmesinden rahatsız olanlar?!’’ hiç şüphesiz hangi siyasi görüşten olursa olsun milletini seven, devletin kendi ayakları üzerinde durmasını isteyen ülkesinin bağımsızlığı için çalışan, tarihinden ve kültüründen utanmayan, gerçek vatan severlerdir.
Ancak ve ne yazık ki, dış güçlerin müdahalesini düşleyenlerin tanımı, bu kadar kolay değildir. Çünkü bu kişilerin ve/veya yapıların varlığı dini ya da milli değerlerin arkasına sığınmış olmalarından kaynakla, daha geniş bir skalada yer almaktadır. Fakat yinede bir, iki örnek vermek gerekirse, kuru sıkı demokrasi nutukları atıp milli söylemlerin arkasına saklanıp, sonrada meşru yollarla yani seçimle gönderemedikleri iktidarı devire bilmek için ‘’ordu göreve’’ diye slogan atanlardır. Hatta ordudan ümidi kesince de Nato bu işe müdahale etmeli diyecek kadar dış güçlere biat edip hayranlık besleyenlerdir. Ya da vatan millet edebiyatı yapıp gerçekte kendi standartlarından (mutlu azınlık) statülerinden başka bir şeyi umursamayan ve ülkeye yapılan yatırımlardan müthiş rahatsız olanlardır. Ya da zulüm bin dört yüz elli üçte başladı diye nara atanlardır. Bu örnekler çeşitlendirilebilir. Sonuçta tarihin her döneminde dış güçlerle işbirliği yapanlar olduğu gibi o güçlerle mücadele den onurlu insanlarda olmuştur ve her zaman da olacaktır.……………
Başta ekonomik olmak üzere, ülke dışında gelişen siyasi ve askeri yapılardan oluşan global güçlerin genel tanımıdır ‘’dış güçler’’
Coğrafik sınırları olsa da, dünyanın çok büyük bir pazar olduğu düşünüldüğünde bu güçlerin varlığı ve oluşumu da gayet normaldir. Bir başka normal olan şey de ekonomistlerin tanımıyla, dünya pazarının büyük bir ekonomik pasta olduğu düşüncesinden hareketle, dünya üzerinde var olan diğer ülkelerinde iştah kabartan bu pastadan pay alma çabalarıdır. Buraya kadar her şey doğal ve normal olarak görülebilir.
Normal olmayan ve doğal görülmeyecek şey ise özellikle de gelişme potansiyeline sahip ülkelerin yöneticisi konumundaki devlet adamlarının ve siyasetçilerinin dış güçler gibi etkili ve tehlikeli yapıların gerçekliğinin farkında olmamalarıdır. veya kendi başarısızlıklarını dış güçler ihale ederek bu yapıların gücünü küçümsemeleridir ki,bu yapılar zafiyeti affetmezler.
Özelikle de içinde olduğumuz yüzyılda ülkeler ve hatta kıtalar arasında var olan ticaret savaşlarının bu kadar göz önünde yaşandığı bir zaman da!’’
Nasıl ki, ülke içindeki ticarette sektör el baz da şirketler arsında kıyasıya rekabet yaşanıyorsa, ülkeler arasında da aynı şekilde acımasız bir rekabet vardır. Tek ve en önemli fark, ülkeler arasındaki ticari rekabette başta istihbarat örgütleri olmak üzere siyasi ve askeri unsurlarında devreye girmesidir.
Global ticarette etkili olan ve dünya pazarındaki büyük pastadan en fazla pay alan emperyalist ülkeler mevcut paylarını daha da arttırmak için kendi içlerinde kıyasıya mücadele ettikleri gibi kendileri için tehlikeli gördükleri gelişim potansiyeline sahip olan diğer ülkelerin büyük pastadan en az oranda pay almaları, mümkünse hiç almamaları için legal veya illegal uygulamalarla, her şekilde ve acımasızca mücadele etmektedirler.
Siyasi ve askeri unsurlarını da kullanıp o ülkelerdeki dış güçlerin müdahalesini düşleyen işbirlikçileri aracılığıyla ve gizli servis elemanları üzerinden o ülkeler de başta terör olmak üzere her türlü provokasyon ortamını kurgular, aylarca hatta on yıllarca sürse bile siyasi krizlerin zeminini organize eder ve nihayetinde ülkeyi ekonomik çöküşe hazırlarlar. Sonrasında da o ülkeleri, kendi ürünlerini sattıkları bir pazara, borçlandırıp faizle sömürdükleri bir enkaza çevirirler. Hazırladıkları kaos ortamıyla diz çöktürdükleri açlığa ve sefalete mahkum ettikleri ülkelerin vatandaşlarını da, sahibi oldukları fabrikalar da ucuz iş gücü olarak çalıştırırlar.
Dış güçlerin, aciz kaldıkları siyasi ve ekonomik anlamda sömüremedikleri milletler, gerçek manada demokrasi kültürünü geliştirmiş insan haklarını anayasal güvence altına almış şeffaf devlet yapısına sahip, değişime ve gelişime açık ülkelerdir.
Dolayısıyla bu gerçeğin farkında olmak ve toplumsal baz da böyle bir bilinci oluşturmak ülke insanın dinamizmi ve ülkenin bekası için çok önemlidir.
Başka bir değişle ülkemizin doğal potansiyelini ve yaşadığımız coğrafyanın jeopolitik önemini ve sahibi olduğumuz sayısız avantajları göz önünde bulundurulduğun da dış güçlerin ellerini ovuşturduklarını anlamak çok zor değildir. Bu nedenle de gaflete düşmek ve rehavete kapılmak gibi bir lüksümüzün olmadığı da çok açıktır.
Serhat BİNGÖL.22.07.2018
YORUMLAR
Millilik ve yerlilik üzerine hareket etmemiz gerekiyor. -Dış güçler- tanımlamasını korku sendromuna dönüştürmemek gerek. Sonuçta tarih boyunca mücadeleler hep olmuştur, bundan sonrada hep olacaktır. Bu durumu kabullenmek gerekiyor. Konu dışı da olsa bir örnek verecek olursam, bir Afrikalı bir sömürge ülkesi şakır şakış İngilizce konuşurken, biz Türklerden dile ihtiyaç duyanların haricindekilere ne kadarda uğraşsalar dili, İngilizceyi öğretemiyorlar. Milletlerin bağımsızlık erki, kodları ve genleri de var. Nasıl ki insanların hesabı varsa Allah'ında hesabı var. Kaleminize sağlık. Güncel konuya değinmişsiniz.
Serhat BİNGÖL
İngilizce dilinin ülkemizde yangın olarak bilinmemesi eğitim sisteminden midir? Yoksa Türk halkının genlerinden kaynakla o dili bilinçaltın da reddedişi midir? Doğrusu bir bilgim yok. Ancak on yıllardır bu ülkede insanları kendi tarihine kendi değerlerine düşman edecek kadar, çok ciddi boyutta kültür asimilasyonu yaşandığı bilinen bir gerçektir.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve selamlarımla.
O dış güçleri düşleyenler; birde demiyorlar'mı bütün komşularımızla küstük!
Peki kim komşularımız? Yıllarca pkkyı besleyen İran, Suriye Irak'mı Yada ilk fırsatta Kıbrıs'a ve Egeye çullanmak isteyen Yunanistan'mı?
Neymiş her şeyde dış güçler bahane ediliyormuş!
Fetöyü, pkknın en azılı üyelerini, darbeci askerleri kim koruyor?
Bizim siyasetçilere konuşma izni vermeyip, pkk'lılara her türlü propaganda iznini kim veriyor?
Sınırlarımızda teröristleri kim besliyor?
Finans kuruluşları ile kim Türkiyeyi köşeye sıkıştırmaya kim çalışıyor?
Winston Churchill denilen kansızın yüz yıl önce “Türkiyeyi kurursa sulayın uzarsa budayın” sözünü hala uygulamaya çalışıldığını bu dış güçleri düşleyenler görmüyorlar’mı ?
Rahip Brunson denilen ajan verilmedi diye Türkiye’ye ekonomik tehditler savuran dış güçler değil’mi?
Yok canım bunlar tiyatrodur tiyatro!
Güzel bir yazıydı Serhat üstadım. Tebrikler
Serhat BİNGÖL
Dolayısıyla dış güçlerin son yıllarda ki, hırçınlığı şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Yorumuna ve ilgine çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Derin bir araştırma ve birikim örneği bir yazı...
Teşekkürler Serhat Can.
Serhat BİNGÖL
Ne diyelim Rabbim ülkemizin ve milletimizin yardımcısı olsun.
Saygı ve sevgilerim ellerinizden hürmetle öperim.