- 371 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAYBOLDUM
KAYBOLDUM
"İbrahim gideli bir saati geçti, bir türlü dönmedi"
diyordum kendi kendime. Cihat amcanın tarlasında bulunan kocaman ağaçtan kiraz yemeye gitmişti.
Mahlep ağacının altındaki otlarda sırt üstü yatıyordum.Güneşin son ışıkları dalların arasından yapraklarla oynaşarak dans ediyordu.
Otların doğal nemiyle karışmış alnımdaki ter taneciklerini elimin tersiyle silerken,bizim inekle
,ibrahim’in eşeğinin hızla yanımdan geçtiğini , bir değneğin de yanıma düştüğünü gördüm."namussuzlar nerdesiniz,gebertecem sizi" diyen köyün korucusu Emir amcaydı.
Otların arasından fırlamamla ormana doğru koşmam bir oldu.Ardımdan Emir amcanın koşarak geldiğini gördüm.Yerden aldığı değneği bana fırlatırken "milletin ekinlerini mahvettiniz, hayvanları doğru dürüst güttüğünüz yok , yaramaz edepsizler" diye diye ormana doğru gelmesi beni daha çok tedirgin etti. Kendimi korumaya alma arzusu beni saklanmaya yönlendirdi.
Ormanın kıyıya yakın yerindeki dal yığınının üstüne yatıp üstümü de en üstteki dalla örtüm.
Bu yığınlar ;koyunlara kışın yedirilmek amacıyla ,yazdan hazırlanan kurutulmuş bol yapraklı meşe dallarından oluşuyordu.Yığınlar yaklaşık bir buçuk iki metre yüksekliğinde olurdu.En üste yattığım için çevreyi görebiliyordum.Üstüme de en üst dalı ortmem görünmemi önlüyordu.
Ormanın kıyısına oturmuş olan Emir amcanın hareketlerini net bir şekilde
izliyebiliyordum.Yaktığı sigarayı tüttürüyordu.Elindeki değnekle yeri eşeliyor bazen yere vuruyordu.O anda İbrahim’in geldiğini gördüm.Gelme diye bağıramadım.İbrahim bir anda duraklayınca rahatladım.Hayvanların orada olmayışı dikkatini çekmiş olsa gerek,çevreye bakınmaya başlamıştı.Bir anda erik ağaçlarının arkasına geçti,köye doğru inerken arada bir arkaya bakıyordu.Emir amcayı gördüğüne emindim.
Ben fazla hışırtı yapmadan etime batan dal uçlarını bertaraf etmeye çabalarken Muzaffer amcanın yukarı doğru geldiğini farkettim.Babamın halasının kızıyla evliydi, babama karşı saygılı, hoş sohbet birisiydi.
" Selamün aleyküm Emir" demesiyle oturması bir oldu.Selamın karşılığını beklemeden yarı şaka yarı ciddi "işinmi yok Allah’ını seversen korucu olmak nereden aklına geldi ,aklına şaşayım be" demesiyle ,zaten kızgın olan Emir amca;"sorma Muzaffer sorma, biraz önce Şükrü ile Fevz’inin hayvanlarını köye doğru kovaladım.Cocuklarının hayvan gütmekle alakaları yok.Biri kaçtı biri zaten ortalıkta yok" diye sitemde bulunurken değneğiyle yeri eşelemesini hızlandırdı.
" Muzaffer sana bir şey diyim mi .Pişmanım. Vallahide billahide pişmanım.Köylünün koruculuk hakkını nasıl verdiğini biliyorsun,ne kazanacam Allah aşkına,bırak yahu" şeklindeki dertlenmesinde Emir amcanın haklı olduğunu ben de biliyordum.O anda haklısın Emir amca diye bağırasım geldi.Korucu hakkı harman sonu buğday olarak verilirdi. Buğdayı samandan ayırmak için genellikle akşama doğru çıkan hafif esintili yel beklenirdi.Saman küçük bir yabayla yukarı savrulurdu .Karışım üç değişik ürüne ayrılırdı.Kaliteli ,içi dolgun buğdaylar yabanın hizasına düşerdi.Kalitesi düşük cılız buğdaylarla, yulaf,fiğ gibi olanlar biraz ilerde birikirdi. Saf samanda en uzak yere yığılırdı.İşte koruculara ikinci kalite olan buğday ,yulaf ,fiğ karışımı verilirdi.Oda pek para yapmazdı.Onun için Emir amca sonuna kadar haklıydı.Beni kovalamakta da haklıydı şeklindeki düşüncemi de aklımdan geçirdim.O anda bulunduğumuz yer Kozlu’ yu tepeden görmeye müsait Tıhışha denilen mevkiydi.Arkası değirmen deresiydi.Akşam karanlığı bastırdığı halde
onlar ha bire konuşuyorlardı .Etrafı göremez hale geldiğim gibi, dediklerinide duyamaz olmuştum.Üstüme bir rehavet çökmüştü.
Akşam olunca bütün hayvanlar mensup olduğu eve kendileri giderdi.Çocuklar oyuna dalar ,biraz geç dönerlerdi.Bizim hayvanlarda eve gelmişti.Benim o anda eve dönmemem önemli değildi.Gecikmem her zamanki gibi olabilecek bir durumdu.Ancak eve bir türlü gelmeyişim annemi tedirgin etmişti.Hemen Fevzi amcanın evine gidip İbrahim’ e beni sormuş ,O da bildiklerini anlatıp "kiraz yemeye gittiğimden beri Aydın’ı görmedim" demiş.Korucudan bahsetmiş.Annem yakın komşumuz Emir amcanın evine yönelmiş.O anda babam da bizim bahçedeymiş.Annemin ısrarıyla Emir amcaya gitmişler.O da durumu anlatmış."Mediha ne biliyim ya, çocuk bu ne yapacağı belli olmaz.Bende tedirgin oldum şimdi"diye karşılık vermiş.Gece yarısına doğru komşular, akrabalar evin avlusuna toplanmaya başlamışlar.Fevzi amca,Mahir amca Mevlüt amca, Memet amca ,Kâzım amca ,Nurettin amca daha niceleri gelmişler.Fevzi amca;"Mediha,Allah’ın izniyle bir şey olmaz biz onu bulup getireceğiz"demiş.Vehbi amca;"Şükrü ,senin aramaya gelmene gerek yok biz gereğini yaparız" derken feneri yakmış.Hanımı Şeker’e; "fenerde gazyağı az bidonu getirde biraz dolduruyum" derken amcam Hasan;" ay ışığı bana göre yeterli birde fenerle uğraşmazsak iyi olur" şeklindeki fikrini destekleyenler daha fazla olmuş.
Fenerli fenersiz, Emir amca önde Tıhışha’ya doğru tırmanmışlar.Benim yattığım yere geldiklerinde kimse orada arama yapmayı gerekli görmemiş.Hızla dereye inmişler.Kayaların dibine,yüksek ağaçların dallarına bakmışlar.Ömer amcam, babamın kapatmak zorunda kaldığı işletilmeyen değirmenimize yönelip "değirmene de bakalım,Aydın önceki yıllarda oraya çok gelmişti"deyip o tarafa yürümüş.Çarkın olduğu yeri,babamın gömbe ekmeği yaptığı karanlık odayı ,değirmenin altındaki derin suyu, su oluğunu yaktıkları büyük çıraların aydınlığında titizlikle gözden geçirmişler.
Aramalar Sabaha yakın saatlere kadar sürmüş .Arayanlar yorulmuş, oturup dinlenmeye başlamış.Bu arada babamın sık sık evin arkasına geçip göz yaşı döktüğünü görenler olmuş.O anda Annem hiç konuşmadan elindeki tesbihle devamlı dualar etmiş.Komşumuz Nafiye teyze ;"biz Aydını beraber büyütmedik mi?
benim de senin gbi içim yanıyor ama ben geleceğine, bulunacağına eminim Mediha."gibi sözlerle annemi en çok teselli eden olmuş.Nafiye teyze ile kocası Mevlüt amca köyün çevresinden topladıkları kuşburnu, ıhlamur,tetre gibi ürünleri Erbaa’da satarak geçimlerini sürdürürlerdi.Çocukları olmayan bir aileydi beni çocukları gibi görüyorlardı .Ben de onlara yardım etmekten zevk alırdım.Hayvanlarını otlatırdım,yüklerini taşırdım.O sıra kapının eşiğinde bekleyen
Yengem;"Sevimbey’e birşey olmaz" diye umudunu , güvenini dile getirmiş.Adetlerimiz gereği yengemler beni ismimle çağırmazlardı onun ıçin yengem, bana taktığı Sevimbey ismini kullanırdı.
Evin biraz ilerisinde; "Şükrü Aydını ortaokula göndermekle iyi etmedi bu sene sınıfta kaldı ya. Allah bilir ama inşallah kendine birşey yapmamıştır.Yinede Allah korusun varı yoğu bir çocukları var"diyenlere kulak kabartıp başlarını sallayarak tastik edenlere ters bakanlar da olmuş.
Köyün karşı yamacındaki evlerinin önünde oturup haber bekleyen isanlar da evlerine geri dönmüş.
Bu arada deredekiler de dönmeye başlamış.Ben o sıralar hemen yakınımda "Aydın" diye bağıran Hüseyin amcamın sesiyle irkilerek uyandım.Çalıların dibinde dinlenirken beni farketmiş .Doğrulmak istememle amcamın bileğimi yakalaması bir oldu.Beni kucakladığı gibi köye doğru koşmaya başladı."buldum buldum Aydın’ı buldum" diye bağırıyordu.Ben yamaçtan yürüyerek inmek istiyordum .Fakat amcam beni kucağından indirmedi. Koşarken ayağı takılınca çok fena düştük.Elim yüzüm toprak oldu.Tekrar bileğimi yakalamıştı , kısılmış sesiyle"buldum buldum " kelimesini tekrarlıyordu .Sanki delirmiş gibiydi.Bu amcam hiç evlenmemişti .Beni çocuğu,arkadaşı,sırdaşı gibi görürdü.Onun için bana karşı sevgisi bir başkaydı.
Kafkas adetlerine göre babanın çocuğuna karşı sevgisini ve üzüntüsünü toplumun gözü önünde belli etmesi çok ayıp olduğu için,evin avlusuna geldiğimizde babamın yüzünü komşu erkeklerin arkasından bakarken gördüm.Babam bana gülümsüyordu.Annem de avluya çıkmıştı. Yanında Nafiye teyze vardı.Annem üzerine tereyağı sürülü ekmeği uzatırken, yüzümdeki tozu toprağı eliye temizledi.Nafiye teyze ise su dolu bardakla yanı başımda bekliyordu.
Not:Hatıra yazımda ismi geçen büyüklerimden sadece Emir amca hayattadır.Köye her gidişimde bu konuyu dile getirir gülüşürüz.Allah sağlıklı uzun ömür versin.Hayatta olmayanlara Allah rahmet eylesin.Mekânları cennet olsun.
Aydın Çetinkaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.